Dolan gözlerimi deli cesaretiyle onun gözleriyle buluşturduğumda onun da gözlerinde acı gördüm. Bana, halime üzülmüş müydü?

"Beni unuttun," diye mırıldandığında kaşlarımı çatarak bana ona baktım.

"Ne?" diye sordum anlamamış bir biçimde. Gerçekten de ne demek istediğine anlam verememiştim. 

"Validen ve baban bu diyardan göçmüş olabilir, bir kardeşin de hiçbir zaman olmamış olabilir lakin ben varım. Beni unuttunuz Mahnisa Sultan."

Sözlerine karşılık bir anda bakışlarım yumuşadı ve ona gerçek bir gülümseme gönderdim. O da bana tebessümle bakıyordu. İkimizin de biraz önceki hararetli halinden eser kalmamıştı. Tek bir sözüyle nasıl da bütün sinirimi geçirebilmişti? Gerçekten de onda şeytan tüyü vardı.

Birbirimize gülümseyerek bakarken kapının açılmasıyla ikimiz de iki adım geri attık. Birbirimize çok yakın durduğumuz söylenemezdi aslında ama gayrıihtiyarı olarak uzaklaşma ihtiyacı hissetmiştik. Yanlış anlaşılmalara mahal vermek istemezdik.

Şehzade Mustafa ve Cihangir gelmişlerdi. Onlara gülümseyerek selam verdim. Şehzade Ogeday'ı kontrol etmeye gelmiş olmalılardı. Herkes sinirinin geçmesi için ona süre tanımıştı ve teker teker yanına geleceklerdi muhtemelen. Gitsem iyi olurdu.

"Eline ne oldu?"

 Şehzade Cihangir, Şehzade Ogeday'ın elini gördüğünde dehşete düşmüş bir ifadeyle yanımıza geldi ve ağabeyinin elini tuttu. Şehzade Ogeday, elini kendine çekmek istedi ama Şehzade Cihangir ona izin vermedi.

"Mühim bir şey değil, abartmayın lütfen," diye mırıldandı Şehzade Ogeday ama kardeşi ve ağabeyi oralı olmamıştı.

"Ben bir hekim çağırayım," dedi Şehzade Mustafa.

"Ağabey gerçekten gerek yok. Biraz önce Mahnisa'ya da söyledim, olayın valideme taşınmasını hiç istemiyorum. Mahnisa sardı zaten, kanı durdu."

"Nasıl oldu bu?" diye sordu Şehzade Cihangir bana dönerek.

Çekilip arkamızdaki aynanın kırık parçalarını görmelerini sağladığımda Şehzade Cihangir şaşkınca elini ağzına götürdü. Böyle bir şey beklemediği belliydi ama başkasına zarar vermesindense, bu daha iyiydi bence.

"Aferin kardeşim, böyle devam et. Bu şekilde Manisa'ya Selim'i ziyaret gidersin ancak," diye konuştu Şehzade Mustafa sinirle.

"Ne yapayım ağabey, kendime engel olamadım. Siz de kimseye söylemeyin olur mu, büyümesini istemiyorum."

"Biz söylemeyiz de bu elini validem görünce ona ne diyeceksin?" diye sordu Şehzade Cihangir.

"Görmeyecek, görmemesini sağlayacağım bir şekilde. Ogeday sinirden aynaları kırıyormuş dedirtmek istemiyorum kimseye."

Şehzade Ogeday önce Şehzade Cihangir'e, ardından bana, en son da ağabeyine baktı ve hepimizden onay aldıktan sonra derin bir nefes alıp sedirine oturdu. Şehzade Mustafa ve Cihangir de onun yanına gidip oturdular. Şehzade Mustafa da aynı Şehzade Ogeday gibi, oldukça keyifsiz ve üzgün görünüyordu. Manisa'ya gidememek, onun da hayallerini yıkmış olmalıydı. Kimsenin beklemediği Şehzade Selim'in gidiyor olması gerçekten komiğime gidiyordu. Şehzade Cihangir gitse bile bu kadar şaşırmazdım belki de.

"İzninizle ben odama gideyim şehzadem, bir hayli yoruldum bugün," dedim Şehzade Ogeday'a.

Başını salladığında hepsine selam verip odadan çıktım. Onları yalnız bırakarak doğru olanı yapmıştım, belki benim yanımda konuşamayacakları şeyler olurdu. Zaten devlet meseleleri konuşurlardı ve ben büyük ihtimal sıkılırdım. Sürekli Manisa konusunu konuşmaktan bunalmıştım şimdiden.

İktidar Oyunları | ognis.Where stories live. Discover now