BÖLÜM 13: BİLİNMEZLİKLER

Începe de la început
                                    

Bay Malcom dikleşip ciddileşti. "Kıza ne gibi bir ceza verildi? Bu işin dün hâlledilmesi gerekiyordu." Başımla onu onayladım. Şu an karşımda arkadaşlarım olsa dudağım aklıma Eleanor'un verdiği ceza geldiği için kıvrılabilirdi. Ama şu an kibirden yapılmış 3 şahısın önündeydim.

"Kız kendi istediği cezayı verdi. Olması gerektiği gibi." Sesimde hiçbir tereddüt yoktu. Her tereddüt başka bir çıkmazdı.

"Derhâl Sharon denen kızın kızdan uzaklaştırılmasını istiyorum. Böyle bir riski göze alamayız." Bay Dean'a yandan bir bakış attım. Beni sorguluyordu. Gelmiş geçmiş 3 tür arasındaki en güçlü kişiyi sorguluyordu. Onlar güce taparken benim gücün ta kendisine sahip olduğumu unutup beni sorguluyorlardı. Komikti.

Bazen Eleanor'un değimiyle çim biçme makinası olmak gerekiyordu.
İşin sonunda sen çim olabilirdin.
"Kızı koruyamayacağım konusunda bir şüpheniz mi var?" Bay Dean başını dikleştirdi. Bakışları keskinleşirken gözlerinden herhangi bir tereddüt geçmedi, geçemezdi. Onlar da iyi biliyorlardı ki ben Lionel Russel'ın gölgesinden çıkmış bir karanlıktım.

"Şüphem olsaydı kızı senle 1 salise bile başbaşa bırakmzdım Marcus Alaric Russel." Sesinde en ufak bir şüphe yoktu. Olması gerektiği gibi.

"Kıza ayrıca ceza verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuç olarak şu an yeryüzünde kalan son gölgenin kanını döktü. Böylesine değerli bir kanı dökmenin cezası normalde ölüm olmalıydı." Bay Malcom'ın çenesi gerildi. Sharon'un babasının Meclis'teki yerini o da diğerleri kadar iyi biliyordu ve ona bir şey olursa başı yanacak kişi olduğunun da farkındaydı. Meclis her zaman için bir belaydı. Bizleri korumak ve düzene sokmak için kurulmuş olsa da bu egemenliği herkesin başına belaydı.

"Dikkatleri üzerimize çekmenin bir gereği olduğunu düşünmüyorum." Sesi gergindi, tıpkı vücudu gibi.

"İleride babası bu durumu ö..."

"Öyle bir şey olmasını olabildiğince önleyeceğiz. Unutmayın." dedi Bay Malcom Bay Brice'a karşı. Şu an buradaki hiç kimse Meclis'e güvenmiyordu. Hepimiz o belanın içine bir kere düşmüştük. Ya da belanın içine doğmuştuk. "Kızı öğrenmeleri demek bizim de kızın da sonu olur."

Bay Dean ve Bay Brice bakıştılar. Bunun farkındaydılar. Her ne kadar bu odada bulunanların hiçbiri birbirini sevmese de Eleanor'un onların soyları için son umut olduklarını farkındaydılar. Onu Meclis'e daha halası ve babasının ölümlerinin kimler tarafından yapıldığı bilinmiyorken vermek onu ölüme itmekten başka bir şey değildi. Özellikle ellerinde ölümüne destek çıkan bir araç varken.

"Kızın eğitimine ağırlık vermelisiniz." dedi Bay Dean. "Her ne kadar seçtiğim kişiler kıza zarar vermek istemiş olsa da hepsi alanında usta kişiler. Kıza yardımları büyük olacaktır. Bunu gözden çıkaramazsın Marcus."

"Üstelik kızın Meclis merakının da üstünden gel. Ayağımıza bağ olmamalı bu mesele." Eleanor ve başına bela açan inadı. Meclis'i bu denli merak etmesi ileride başına bir sürü bela açacaktı. Herkese açmıştı.

"Meclis'i merak ediyor. Tarihçesini merak ediyor. Buna inadı da eklenince elden bir şey gelmiyor. Siz de tanık oldunuz." Derin bir nefes aldım. Bunu söylemek istemiyordum. Ama gerçek buydu ve gerçeklerden hiçbir zaman kaçış olmazdı. "Onu bu merakından Meclis'i anlatmadan kurtulamayız." Ona Meclis'i anlatırsak da hayatına derin bir çizik atmış olurduk. O bu kadar saf ve masumken Meclis'i anlatmak bunlara derin bir çizik atmak olurdu. Gözlerini görmüştüm. Fazla düşünüyordu. Düşüncelerinden hoşlanmıyordu ve sanki inadına da düşünceleri onu kenara sıkıştırıyordu. Düşünmek istemeyen bir insana ne ilaç olabilirdi ki? Düşünmek mi?

GÖLGE KANIUnde poveștirile trăiesc. Descoperă acum