Ağırlığını tamamen üstüne bıraktığı için sırt üstü yere düştün. O da aynı şekilde senin üzerine. Üstüne binen ağırlığını sessizce kabullendin. Geçen her bir saniye seni daha sıkı sardı. Zaman geçtikçe nefes almak güç oluyordu. Ama daha yeni uykuya dalmış Mikey'i uyandırmak istemiyordun. Kollarıyla seni sımsıkı sarıp, hareket etmeni de engellediği için hapsolmuştun.

"Mikey-"

Konuşmaya çalıştıkça daha büyük bir inatla seni sarıyordu. Bu yüzden ağırlığı da gittikçe artıyordu. "Peki, sanırım burada kalmak istiyorsun." Uysal bir hareketle kafasını salladı.

"Pekâlâ," zar zor çıkan sesinle birlikte mırıldandın. Ardından ağırlaşmaya başlayan göz kapaklarını acının geçmesini umut ederek kapattın.

𓍊𓋼𓍊𓋼𓍊

Uyandığında neredeyse öğlen olmuş gibi görünüyordu. Mikey hâlâ üstünde uyuyordu. Belinin ağrısını bu şekilde bile hissediyordun. Yavaşça uyandırmak için saçlarını okşadın, Mikey'in. "Ah, Mikey. Kalkmalısın." Uykulu gözlerini araladığına şahit olmanın verdiği mutlulukla birlikte sırıttın. Sırtının ağrısının bir önemi yoktu, onunla olabildiğin sürece. "Saat kaç oldu?" Sakin ses tonuyla mırıldandı.

"Neredeyse öğlen," aldığı benzer cevabı duyunca fırladı. "Geç kaldım!" Panikle kalktı ve hazırlanmak için koşmaya başladı. Bu kez seni suçlama gereği duymamış gibi görünüyordu. Çekinerek hâlâ orada duran, kokmaya başlayan cesede baktın. Eğer sizden başka birisi görürse, hepsi işten çıkmaya çalışacaktı. Ve Mikey de buna sinirlenecekti.

Temizlik malzemelerini alıp, temizlemeye başladın. Cesedi ise her gün buraya gelen Sanzu'dan rica ettin. O da zevkle kurtulmuş görünüyordu. Eldivenle temizlemiş olmana rağmen mide bulantın geçmiyordu. Kana karşı büyük bir fobin vardı.

Banyoya koştun ve temizlenmek için defalarca vücudunu yıkadın. Ama kan asla gitmiyordu, sanki bedenine yapışmış gibiydi. Ağlama seslerini duyan Sanzu banyoya daldı. "Y/n, n'oluyor burada?" Korku dolu gözleriyle seni süzmeye başladı. "Haru... Kan gitmiyor," çıplak bedenine sıkıca sarılırken mırıldandın.

Derin bir nefes aldı çırılçıplak olan bedenini kucağına almadan önce.

Karşı koymadın adama.

Vücudunu küvetin içine nazikçe bırakırken, gergin duruyordu. Saçlarını yavaşça okşadı. "Bebeğim," onun huzurlu sesiyle birlikte gözlerini kapattın. Gömleğinin kollarını dirseğine kadar çektikten sonra geri sana döndü.

Aldığı sabunu bedenine sürerken sana birkaç güzel anıdan bahsediyordu.

"Annene Mikey'le evleneceğini söylediğinde sadece 8 yaşındaydın!" Alay ederek kahkaha attı. "Kapa çeneni, Haru. Öyle bir şey yapmadım," bunu söylerken düşünceli şekilde anılarını hatırlamayı deniyordun. "Belki de... Yapmış olabilirim. Ama çok küçüktüm!" Sinirli şekilde göz devirdin. "Peki, ilk öpücüğünü kime verdiğini hatırlıyor musun?" Neşeyle konuşurken kahkaha atıyordu. "Nasıl unuturum bunu? Mikey ablamı öpünce, sen de üzülmeyeyim diye beni öpmüştün. O zaman da beni gerçekten önemsiyordun." Aynı şekilde büyük bir neşeyle yanıtladın.

"Unutma ki, Mikey senin değerini bilmeyi beceremezse; seninle evlenmek ve beyaz atlı prensin olmak için burada olacağım." Kafanı küçük bir kızmışsın gibi okşarken söyledi. "Bana hiç beyaz atlı prens deme, Haru." Bunu söylerken yüzüne büyük bir neşe yayıldı.

"Ah- Siktir! Unut onu Y/n."

"Yoo."

"Unutmalısın. Hadi unut! Çabuk ol ve unut. Başka şansın yok."

Seni gıdıklamaya başlarken bağırdı.

Yüksek sesten dolayı içeri giren Mikey ikinize dikkat kesildi. Sen küvetin içinde çırılçıplak duruyordun, Sanzu'nun gömleği dirseğine kadar sıyrılmıştı. Ve Sanzu bariz şekilde senin bedenini tutuyordu. Üstelik sen "Yapma, Haru!" diye bağırıyordun. Kolayca yanlış anlaşılmış bir sahneydi. "Sikişmek istiyorsanız biraz sessiz yapın." Banyodan bunu söyleyerek çıktın.

Hiç umursamadığı için kırılmış olmana rağmen neşeyle Sanzu'ya döndün:

"Sikişmek ister misin?"

"Evet! Bunun için yaşıyorum."

İkiniz de büyük birer kahkaha attınız.

Sanzu senin yorgun bedenini kucağına aldı. "Buna gerek yok, Haru-" lafını yarıda keserek araya girdi. "Yorgun olduğunu biliyorum." Doğru, o seni anlayan ve umursayan tek kişiydi, ölen ablandan sonra. Kafanı adamın sıcak göğsüne yasladın. Yorgun gözlerin yarı açık duruyordu. Ellerini adamın pembe saçlarına daldırdın. Yumuşak saçları oldukça rahatlatıcıydı.

Seni yatağa yatırdı ve alnına küçük bir öpücük kondurdu. "Bugün biraz dinlen, prenses. Akşam beyaz atlı prensin senin için gelecek." Alay ederek odadan çıkarken dil çıkardın Sanzu'ya.

Dediğini yapıp uyumaya karar verdin.

Dediği gibi, biraz yorgun hissediyordun.

Basit bir fiziksel yorgunluk değildi, bu daha çok ruhsal bir yorgunluktu.

Basit bir fiziksel yorgunluk değildi, bu daha çok ruhsal bir yorgunluktu

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Back to Black 卍 ✏ Tokyo Revengers Fanfic » S. Manjiro • A. HaruchiyoWhere stories live. Discover now