6. ROBİN HOOD

Mulai dari awal
                                    

"Ne kadar da şirin!"

Çocuk sırtındaki ona büyük gelen ok çantasının askılarını kendine doğru çekip düzeltirken ablasının ışıltılı gözleri altındaki oyuncağa baktı. O her ne kadar beğenmiş olsa da küçük çocuk işin diğer boyutunu düşünmeden edemiyordu.

Eğer birinci olsaydı babası belki bayatında bir kere de olsa onu tebrik edebilirdi ama o başaramamıştı, birinci olamamıştı.

Düşünce bulutları, gözlerinin önünde hâlâ sallanan ayıcıkla dağılırken ablasının mutluluk saçan yüzüyle tekrar karşılaştı. O peluş ayıcıkla gerçekten mutlu görünüyordu.

Bunu fark ettiğinde üzüntüsü geçti, o ayıcığı kazandığına geç de olsa sevindi ve birlikte sessizlik içinde yürümeye devam ettiler.

Panayır çıkışına yaklaştıklarında aniden eli ablasının elinden çekilmişti. Bunu yapan ne oydu ne de sımsıkı tuttuğu elin sahibiydi.

Ne olduğunu anlayamaz bir şekilde başı hızla sağına döndü. Uzun boylu bir adam ablasının kolundan çekiştiriyor, onu peşinden sürüklüyordu.

"Benim seninle artık konuşacak bir şeyim yok."

Bulundukları durumu küçük yaşta kavrayamamış olsa da onu rahatsız eden dürtüye engel olamıyordu.

"Bırak!"

Şaşkınlık içinde orada öylece dikilirken kız kardeşinin bağırışı onu harekete geçirdi ve koşmaya başladı.

Adam koca bedeni ile ablasının üzerine eğilip kulağına onun duyamadığı sözler söyleyip bitirdiğinde genç kızın korkmuş bakışları küçük çocuğu buldu. Elini iki yana sallarken gelmemesi için işaret yaptı.

Onu korumaya çalışıyordu.

Çocuk durdu, bugüne kadar ablasını sözünden çıkmamıştı. O her zaman en iyisini bildiğinden yine sözlerine uydu. Bunun kötü bir fikir olduğunu çok sonradan fark edecekti.

"Bittiğini söylemiştim. Sana karşı bir şeyler hissetmiyorum artık, bunu kabullenmen gerekiyor."

İnce, naif ses sözlerini bitirir bitirmez kendini yerde buldu. Kolunu tutan adam duyduklarıyla onu adeta fırlatırcasına savurmuştu.

Kız düşmenin etkisiyle avuçlarından kayıp kucağına düşen ayıcığı eline almaya fırsat bulamadan kafasında ağır bir baskı hissetti.

İki demir parçasının birbirine vuruş sesini ve erkek kardeşinin "Abla!" diye bağırışını aynı zamanda duyduğunda her şey bir an da gelişmişti.

"Ben bitti demeden bitmez."

Adam ilk defa çocuğun da duyabileceği şekilde konuşurken kumral saçların sahibi kız kardeşinin başına sabitlenmiş silahı görür görmez ona doğru koşmaya başlamıştı bile.

O gün ilk defa ablasının sözünden çıktı, ilk ve son olduğunu bilmeden.

Renkli gözler, kafasındaki metalin ağırlığı altında gözyaşları dökerken kardeşini de ateşin içine çekmemek için bağırdı.

"Gelme!"

Elini tekrar iki yana sallarken daha hızlıydı, korkuyordu. Kendisinden daha çok küçük kardeşi için endişeleniyordu.

Gözlerini zorlukla yukarı, silahı tutan elin sahibine kaldırırken mavi gözleri ıslaktı.

"O daha çocuk, izin ver onu eve bırakayım. Sonra söz, söz seninle konuşmak için geri döneceğim."

Sesi titrerken zorlukla konuşuyordu, bu adamın neler yapabileceğini, isterse ne kadar ileri gidebileceğini iyi biliyordu.

Adam göz bebeklerini kızın yaşlarla dolı gözlerinin içine dikerken bakışları yumuşamaya başlamış gibiydi. Ona ne kadar takıntılı olduğunu dışarıdan bakan herkes anlayabilirdi.

KARADUTTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang