Minik hoparlörden sızan müzik başa sardığında soluklanmadan hareket ederken bir tarafı boydan boya cam kaplı odada gözlerimi kapatmış dans ediyordum. Benim ilacım buydu, benim kendimi sakinleştirip düşüncelerimi dizginleyebileceğim yer burasıydı başka kaçış noktam yoktu. Parmak uçlarımda kendimi özgür kuşlar gibi kanat çırpıp havaya zıplarken sekerek ayaklarımın üzerine indim. Başımı döndürecek kuvvette kendi etrafımda dönerken göğsümdeki ağrının, korku ve şüphenin yok olmasını diliyordum. Dizlerimdeki güç çekilene kadar dans ederek nefes nefese kendimi yere bıraktığımda bütün eklemlerimin titrediğini hissediyordum.

Müzik sesinin kapanmasıyla gözlerimi açtığımda Dila Hoca'yı eşyalarımı koyduğum yerde otururken buldum. Ne zamandır orada bilmiyordum. "Dans etmeni izlemeyi seviyorum," dediğinde nefes nefese ayağa kalktım. "Ama dansla kendine işkence etmeni seyretmek berbatmış." Dila Hoca'nın da bir şeyleri fark ettiğini biliyordum. Günlerdir beni sessizce izlerken bir yerde beni yakalayıp konuşmaya çalışacağını da biliyordum. "Duş alıp arabama gel, kahve içmeye gidelim." Dudaklarımı itiraz etmek için araladığımda ayağa kalktı. "Tatlıda yeriz, itiraz kabul etmiyorum." Topuklu botlarının üzerinde salınarak dışarı çıktığında kafamı öne eğip ayaklarımı sürükleyerek eşyalarımı aldım.

Boş soyunma odasındaki duş kabinlerinden birinin içine girdiğimde sıcak suyun başımın üzerinden akıp gitmesine izin verdim. Uzun saçlarım ıslanıp ağırlık yaparken uzun zaman geçirmeden üzerimdeki terden kurtularak havluma sarınıp dışarı çıktım. Kurulanıp temiz kıyafetlerimi giyerek herkesin kullanması için bırakılan saç kurutma makinesiyle saçlarımın ıslaklığını yok ettiğimde çantamdan çıkardığım bereyi kafama takarak yağmurluğumu üzerime geçirip üniversite binasını terk ettim.

Dila Hoca'nın arabası otoparkta duruyordu, adımlarımı hızlandırarak yanına ulaştığımda beklemeden arabasını üniversitenin bahçesinden çıkarttı. Benim aksime zaman akıyor, insanlar hayatlarına devam ediyorlardı. Eflatun'u saran soğuk hava tamamen geri çekilmese de dondurmuyordu. Buranın kışı çok sert geçmezdi ve böyle olmasını seviyordum.

Butik kafelerden birine geçtiğimizde cam kenarındaki masaya yerleşerek kahve ve sufle siparişi verdiğimizde Dila Hoca kısa bir süreliğine telefonuyla uğraşırken onu inceledim. Siyah saçları dalgalı bir şekilde sırtından aşağı dökülürken üzerinde beyaz boğazlı ince bluzu, ona uygun ceketi ve siyah kumaş pantolonu vardı. Erdem Hoca'yla ilişkilerinin güzel ilerlediğini grupta bahsetmesiyle okumuştum.

"Günlerdir dans sınıflarından boş bulduğuna kapanıp saatlerce orada çalışıyorsun." Kahvesini avuçlarının arasına alarak bana baktı. "Saatlerce kendini perişan edecek şekilde çalışıyorsun, Yakut."

"Dans etmek bana iyi geliyor."

"Bunu senelerdir görüyorum ama dansla kendini parçalaman sana iyi gelmez. Açıkçası senin için endişeleniyorum. İçine kapandın, sessizleştin eskiden seni zorlayan durumlar olsa bile gülümser, konuşup anlatmaya çalışırdın bu sefer farklı."

İç çekerek, "Bu sefer çok farklı," dedim. "Eskiden de içime çekilirdim ama o an sindirmem gereken şeyleri bilirdim. Bu sefer bilmiyorum, bulmaya çalıştıkça kafam karışıyor bocalıyorum."

"Sorun Ares değil mi?"

"Ona sorun demek istemiyorum ama bir şeyler var." Soğuk parmaklarımı alnımda dolaştırarak iç çekip arkama yaslandım. Nasıl anlatacağımı bilmiyordum. "Benimle sevgili olmadan önce yaşadığı hayatla ilgili bir şey öğrendim ve ben bunu deli gibi kıskandım. Kıskanç bir insanım biliyorum ama bu sefer farklı. Ares'le sevgili olmak peri masalı gibi hissettiriyordu ama onun hakkında öğrendiğim bir detay bu masalı bozdu gibi geliyor. Ben gerçekten hayattan kaçtıkça o ensemden tutup beni yere çarpıyor."

Mavi Lavinia (Rengarenk Serisi I)Where stories live. Discover now