13. Hayatın İçin Kaç

Start from the beginning
                                    

Birden karşımda bir beden belirdi, yolun ortasında yavaşça yürüyordu. Yanına iyice yaklaşana kadar arabayı durdurmadım. Gecenin bu vaktinde burada bir başına kim yürüyor olabilirdi ki? Benim dışımda?

Arabanın önünde duran kişiye yaklaşınca yavaşça fren yaptım. Yüzünü bana çevirmesiyle ağzımdan korkunç bir çığlık kaçtı. Gördüğüm yüz Tiffany'den başkasına ait değildi. Kızarmış gözleriyle dik dik bana bakıyordu ve yüzünde şırınganın oluşturduğu yaradan kanlar akıyordu.

Hızla geriledim. Ben arabanın yönünü değiştirirken Tiffany ağır adımlarla bana yaklaşıyordu. Etrafından dolaşmayı başardım ve gaza bastım, oradan elimden geldiğince hızla uzaklaşmaya başladım.

Dikiz aynasından baktığımda arkamda benden belli bir mesafede dikilen 3 kişi görüyordum. Tiffany'nin yanı sıra laboratuvar önlüklü iki adam daha vardı. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Bu korkutucu kabusun içinden bir an önce çıkmadığım her an bayılmaya hazır hissediyordum.

Bitmek bilmeyen yol boyunca sürdüm. Benzinim de neyse ki bitmemişti. Güneş ışıkları ön cama vurmaya başlayana kadar hiç durmadım. Kaç saattir sürücü koltuğundaydım?

Yorgun falan da değildim. Yani belki de öyleydim ama o kadar tetikte ve endişe içindeydim ki yorgunluğumu fark bile edemiyordum.

Bir şehre varmıştım. Gün yeni başladığı için yoğun olmayan bir trafik vardı. O üç... kişiyi gördüğümden beri arkama bakmıyordum. Bakmaya korkuyordum. Bana öyle hızlı yetişmişlerdi ki gerçekliğin artık nasıl bir şey olduğunu hatırlamıyordum. Artık ne gerçek ne değil bilmiyordum.

Bir restoranın boş otoparkına aracı park ettim. Başımı direksiyona yasladım. Acilen bir telefon bulmalıydım, James'i ve polisleri aramam gerekiyordu. Bana inanıp inanmayacaklarından da emin değildim; şahit olduğum o korkunç şeylere ve bana az kalsın neler yapacaklarına...

Yaşadıklarımın tekrar gözümün önüne gelmesini istemiyordum, çünkü buna tekrar katlanabileceğimi düşünmüyordum.

Başımı eğip bacağımdaki yaraya baktım. Enfeksiyon kapmıştı galiba. Nazikçe yaraya dokunmamla ağzımdan acı dolu bir ses kaçtı. Birden irileşen gözlerimi yan koltuktaki kameraya çevirdim.

Somut kanıtlarım vardı. Gördüğüm her şey kamerayla kaydedilmişti. Bana inanmak zorundaydılar.

Kendimi huzursuz hissetmemin üzerine otoparktan çıktım ve gözüme bir telefon kulübesi takılana kadar sürdüm. Arabayı kenara park edip dışarı çıktım ve kulübeye ulaştım. Doğruca James'in numarasını tuşladım. Birkaç kez çaldı. Saatin bayağı erken olduğunu hatırlayınca açmayacağını düşündüm. Zil sesinin onu uyandırmaya yetecek kadar yüksek sesli olması için dualar etmeye başladım.

Ahizeyi bırakmak üzereyken James aramama cevap verdi. "Alo? Kiminle görüşüyorum?" Yorgun, biraz da sinirli bir sesle konuşmuştu ve ben, sesini duyduğum için daha önce hiç bu kadar rahatlamamıştım.

"James... benim, Angel. Sesini duyduğum için o kadar mutluyum ki..." Gözlerimin dolmasına engel olamadım.

"Angel...? Ne- Neden beni sabahın köründe arıyorsun? Her şey yolunda mı?"

Ağlamaya başladım. "James... dün gece oraya gittim."

"Nereye?"

"Sana söylediğim yere. Tiffany'nin... Ruby'nin ve annesinin tutulduğu yere. Tiffany beni tuzağa düşürdü. Az daha ölüyordum." dedim hıçkırıklarımın arasından.

"Kahretsin, neler oldu Angel?!" James'in sesi, duyduklarından sonra daha endişeli bir tona bürünmüştü.

Ona yaşadıklarımı bütün detaylarıyla anlattım. Tiffany'nin bana nasıl ihanet ettiğini, bana az daha enjekte edecekleri o korkutucu maddeyi, her şeyi. Ben konuşurken James hiçbir şey söyleyememişti.

RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)Where stories live. Discover now