Jeongguk'un elinde sadece iki tane valiz vardı, bir de sırtında bir çanta yer alıyordu. Bu sefer takım elbisesi üstünde değildi. "Hoş geldin," dedim, gülümsemek için kendimi zorluyordum.

"Hoş buldum."

"Bu kadar mı eşyan var yoksa parça parça mı getiriyorsun?"

"Sadece bunlar var," valizleri biraz ittirerek evin içine soktu. Altında gri bir eşofman, üstünde de beyaz sweatshirt vardı. Onu ilk defa salaş bir üstle görüyordum.

"Evi temizlettim. Daha rahat yerleşmen için dışarı çıkmayı düşünüyordum."

"Hayır, burada kalmanı tercih ederim."

Kaşlarımı kaldırdım. Onu düşündüğümden böyle bir teklifte bulunmuştum, öteki türlü tek arzum odamda gün boyunca pineklemekti. "Sen bilirsin." Kapı kenarından iyice çekildim ve ona alan bıraktım. "Ben odamda olacağım."

"Teşekkürler. İşlerim bittikten sonra yemek yapabiliriz."

Buzdolabını en son geçen hafta düzmüştüm. Sebzelerin ve diğer her şeyin bozulmadığını umut ederek odamın kapısında öylece bakıyor ve dikiliyordum. "Dışarıdan söylesek daha iyi olmaz mı? Yorgun olursun."

"Dışarıdan gıda tüketmiyorum," dedi, göz teması kurdu sonrasında. "Salata yapacağım. Pirinç ve tavuk da ayrıca."

"Müessesemiz sipariş kabul etmiyor Jeongguk," derken, mümkün olduğunca gıcık bir tavır takınıyordum. "Keşke yapacağın şeylerin malzemelerini yanında getirseydin."

Bir soru niteliği taşımamasına rağmen vurgulayıcı ses tonum yüzünden soru gibi algılanan cümlelerime cevap vermek için ağzını aralamak zahmetine girmedi. Bunun yerine, göz kontağımızı hiç bozmadı ve çantasından tavuk göğsü, salata malzemeleri ve pirinç paketi çıkardı.

Huysuz huysuz homurdandım, her şeye bir lafının olması damarlarımda akan kanı fokur fokur kaynatıyordu.

"Sana kolay gelsin ve afiyet olsun, ben dışarı çıkıyorum."

Portmantodan anahtarlarımı aldım, Jeongguk'un anahtarı da benimkinin hemen bitişiğinde duruyordu. Şişme, kahverengi montumu üstüme geçirirken beynim düşüncelerle doluydu. Görüşürüz demesine izin veremeden adımımı dışarı atarken bir an bile ne yaptığımdan şüphe duymuyordum.

Ukala biri olduğunu söyleyemezdim. Yıldızlarımız barışık da değildi. Aslında bana karşı bir kusur işlemiyordu, ancak diyaloglarımız hep birimizin üstün gelmesini istiyor gibiydi. Şimdilik hep o kazanıyor gibi olabilirdi ama ben ondan daha dişliydim.

Uzun süre dışarıda oyalandım. Başı boş gezmeyi her zaman sevmiştim. Aptalca şeylere para harcadım, odama yeni posterler aldım. Staj param yatmış mı diye banka hesabımı yaklaşık on beş kere kontrol ettim. Evimin bulunduğu caddede yeni açılan tatlıcıyı ziyaret ettim, tatlılarının kötü olduğuna kanaat getirdim. Gece yarısına yaklaşan saatler gelip çattığında öylece oturup Taylor Swift dinlediğim banktan kalktım, evimin yolunu tuttum.

Hayatımda duygusal boşluk olarak adlandırabileceğim bir dönemden geçiyordum. Herhangi biri bana güzel göründüğümü söylese ve flörtöz bir şekilde yanağımdan öpse ona saniyeler içinde âşık olabilirdim, çünkü böyle bir şeyin peşinden koşuyordum. Eski sevgili koleksiyonum genelde mağara adamlarından oluşuyordu. Berbat bir eşcinsel erkektim gerçekten, ergenliğimin başında heteroseksüel erkeklerle de bana karşı bir şeyler hissetmediklerini bilerek beraber olmuştum. Konu seks olduğunda işin sonunu düşünmeden hareket ediyordum.

Konu arkadaşlık ilişkilerine geldiğinde de benzer bir durum yaşıyordum. İnsanları her zaman en iyisine alıştırıyor, beklentileri yükseltiyor ve bir anda kendimi herkese karşı kapatıyordum. Kendimi çözmem çok zordu, belki de Jeongguk'tan bile daha zor bir insandım. O dümdüzdü, ne görmek istiyorsanız onu berrak bir suyun yansımasıymış gibi görebilirdiniz.

invisible stringWhere stories live. Discover now