10. Cam Kavanozlar

Start from the beginning
                                    

Sularımızı yudumladık. Küçük sohbetimizi ve sularımızı bitirdikten sonra evden çıktık ve Tiffany'nin arabasına bindik.

Tiffany arabasını çalıştırıp gideceğimiz yöne çevirirken "Gideceğimiz yer buraya ne kadar uzak?" diye sordum.

"Buraya mı? 3.5 saat falan olmalı."

"Anladım, yani vardığımızda gece yarısı olacak?"

"Evet... oraya gece gitmek daha mantıklı olur diye düşündüm, görünmememiz açısından." dedi ve radyoyu açtı.

...

Sonunda aradığımız yere geldiğimizde hava zifiri karanlıktı. Küçük yolun iki yanı ağaçlarla kaplıydı. Çekirgelerin ve ağustos böceklerinin sesi karanlık gökyüzünde yankılanıyordu.

Tiffany arabayı yavaşça durdururken etrafa bakınıyordu. "Burası olmalı."

"Burası olduğunu nereden biliyorsun?" diye sordum etrafımı incelerken, "Tek görebildiğimiz tonla ağaç."

"Burayı hatırlıyorum. Buradan kaçtığımı hatırlıyorum. Söylediğim gibi, burayı çok iyi kamufle ediyorlar. Bu ağaçların arkasına ulaşmamız lazım. Burayı o kadar net hatırlıyorum ki, neredeyse heyecanlı olduğumu söyleyeceğim." Tiffany konuşmasını bitirdikten sonra radyoyu kapattı ve emniyet kemerini açtı.

Birlikte arabadan inerken tekrar konuştu. "Bagaja el fenerleri koymuştum. Ve ihtiyaç duyabileceğimiz birkaç eşya daha."

Bagajı açtı ve oradaki siyah çantaya uzandı. Çantadan iki el feneri çıkardı, biri büyüktü ve diğeri ona kıyasla daha küçüktü. Tiffany çantadan başka bir şey daha aldı ama başta ne olduğunu göremedim. "Al, ne olur ne olmaz." diyerek elindekini bana uzatınca bunun bir bıçak olduğunu anladım.

"Oraya elimizi kolumuzu sallayarak gidemeyiz. Olur da yakalanırsak bize kim bilir neler yapmak isteyeceklerdir."

Söylediklerini başımla onaylayıp bıçağı pantolonumun arka cebine koydum. El fenerlerinin birini aldım ve çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için yaktım. Sorun yoktu.

"Tamam... kamera ve ses kayıt cihazı." Tiffany malzemeleri kontrol ederken kendi kendine mırıldandı, başka bir çantaya uzanmıştı ve bunun içinden kamerayla ses kayıt cihazını çıkardı. "Hepsi bu kadar. Oraya gittiğimizde her şeyi kaydetmemiz gerek."

"Bunlar yeterli. Haydi gidelim. Sen önden git, yolu biliyorsun." dedim el fenerimi karanlık ormana tutarak.

Ormana dalıp bayağı bir süre yürüdük. Kaybolduğumuzu düşünmeye başlamıştım, ancak Tiffany yolun gidişatını bildiğinden emin gibi görünüyordu. El fenerlerimizle karanlığı aydınlatarak çevremizde neler olduğunu inceliyorduk. Adım seslerimizin ve böceklerin vızıltısının dışında çıt çıkmıyordu.

Az sonra Tiffany sessizliği bölerek konuştu. "İyi misin?"

"Evet... iyiyim. Ya sen?"

Başını salladı. "Yorulmaya başladım... ama çok az kaldı. Şunu görüyor musun?" Üzerinde garip bir işaret olan büyükçe bir ağacı işaret etti. "Şu işaret... sanki bir rota kontrol noktası. Doğru yoldayız. Fazla uzakta olamaz."

"Tamam, bu iyiye işaret." dedim ve aynı yönde yürümeye devam ettik.

Birkaç dakika sonra durduk. Tiffany tam karşıya bakıyordu. Derin bir iç geçirdi ve "Geldik." dedi.

Gözlerimi kısarak Tiffany'nin baktığı yere baktım. Büyük ağaçlarla kaplı dış kısmından geniş bir binanın kenarını görebiliyordum. "Siktir... cidden gelmişiz." diye fısıldadım.

RUBY'NİN GÜNLÜĞÜ 3: GÜNLÜĞÜN ARAŞTIRILMASI ➵ TÜRKÇE ÇEVİRİ (+18)Where stories live. Discover now