38: Birbirinde tamamlanmak

Start from the beginning
                                    

"Yoruldun mu?" Saçlarımı okşarken sormuştu.

"Biraz. Ama sorun değil, hemen eve dönmemize gerek yok"

Ne mi bakıyorduk? Ya da ne yapıyorduk? Kısaca özetlemek gerekirse Taehyung'un sevdiği bir büyüğünün torunu olmuştu ve onlara hediye olarak altın almak için yine Taehyung'un bir tanıdığı olan kuyumcuya gelmek için alışveriş merkezine girmiştik. Gelmişken de ne var ne yok diye bakalım diyerek birkaç mağazaya girmiş, eğlence kısmında araba sürme yarışı yaptıktan sonra son olarak da kuyumcunun önüne gelmiştik.

"Şimdi buradan alacağımızı alalım da sonra biraz yemek yeriz ve eve geçeriz?"

"Bana her şey olur" diyerek onu onayladığımda dudaklarını saçlarıma bastırarak beni kendisinden ayırıp elimi tutmuştu.

"O zaman hemen alalım, hadi" diyerek beni içeriye soktuğunda sessiz kalmıştım. Açıkçası biraz değil, bayağı yorgundum ve açtım çünkü pratikten çıkıp direkt buraya gelmiştik. Dinlenme veya yemek yeme fırsatım pek olmamıştı.

"Taehyung? Seni burada görmek ne güzel"

İçeriye girdiğimiz gibi Taehyung'u tanıyan genç adam gülümseyerek bize doğru geldiği sırada Taehyung elimi tutmayı bırakmadan yanına gelen adama kısa, yarım bir kucaklaşma verip geri çekilmişti.

"Merhaba Minho" demişti gülümseyerek. "Hiç değişmemişsin, aynısın hala" diye ekleyerek güldüğünde Minho denen adam da gülmüştü.

"Beni bilmem de sen serpilmişsin, o kesin" diyerek Taehyung'u süzdüğü sırada hala elimi tutan eline gözleri takılınca, sonunda, bakışları beni bulmuştu. "Merhaba" demişti hafifçe gülümseyerek. Elini uzatmıştı. "Ben Minho. Taehyung'un eski bir dostuyum"

"Merhaba" demiştim ben de uzattığı eli tutarken. "Jungkook. Memnun oldum"

Taehyung'un hayatındaki yerimi söylememe gerek yoktu bence oldukça netti şu anda. Fakat Taehyung benim gibi düşünmüyor olacaktı ki bir elini onun omzuna koyarken gülerek konuşmuştu.

"Topla o ağzını, hiç dibin falan düşmesin" demişti kaşlarını kaldırarak. "O senin enişten enişten"

Minho kıkırdayarak Taehyung'a küçük bir yumruk attığında Taehyung bakışlarını bana çevirerek tuttuğu elimi hafifçe sıkıp tekrardan çocuğa dönmüştü.

"Neyse, bizim biraz acelemiz var." Demişti çocuğu hafifçe iterken. "O yüzden sen bana bir çeyrek altın ayarla hemen."

"Ayarlarım elbette ama altın almak için uygun bir zaman değil aslında. Birkaç hafta daha bekleyemez misin? Düşecek çünkü?"

"Bekleyemem maalesef. Zaten önemli de değil çok. Yeterli miktarı ayırdım ben. Sen hazırla"

Adam başını onaylar anlamda sallayarak arkadaki bir kapıya doğru ilerleyip gözden kaybolmuştu. Taehyung da bana dönerek elimi bırakıp ellerini yanaklarıma yerleştirdiğinde gözlerimi yavaşça kırpıştırarak dudaklarımı büzmüştüm. Taehyung beni reddetmeyip tatlı bir öpücük bırakmıştı dudaklarıma. Ardından da yanaklarımı baş parmaklarıyla okşarken dudaklarını alnıma bastırmıştı uzunca.

"Çok yorgun görünüyorsun. Bunu yeni fark ettiğim için üzgünüm" demişti sessizce. O sırada adam elinde birkaç paketle kapıyı aralayıp tezgahın arkasındaki yerini almıştı yine.

"Önemi yok. Ben iyiyim" diyerek omuz silktiğimde Taehyung bir eliyle saçlarımı geriye doğru yavaş yavaş taramaya başlamıştı.

"Yemeği eve sipariş edelim, altını alıp hemen eve dönelim"

Equestrian: taekookWhere stories live. Discover now