|13|

57 11 15
                                    

Uzun bir aradan sonra bölüm 13 sizlerle... Gerçekten bölüm atmayalı epey bir zaman oldu. Hikayem kimlerin hesabına bildirim düşecek merak ediyorum... İyi okumalar.

NOT: Medyadaki müziği size belirteceğim yerde açıp okumaya devam ederseniz çok daha etkileyici bir bölüm olacağını düşünüyorum.
~

Hayır, dedim nefes nefese koşarken. Hayır. Bunun olmasına izin veremem. Kalbim olduğu yerden fırlayıp çıkacak ve benim önümde koşmaya devam edecekmişcesine  hızlı atıyor, cehennem kadar sıcak bir hava tüm tenimi kavuruyordu. Tabanlarımın ayakkabılarıma rağmen acı içinde sızladıklarını biliyordum. Ama duramazdım. Bu benim ilk ve son şansımdı. Ona ulaşmam için tek şansım, ona ulaşabileceğim tek bir an'ım vardı. Ve bu küçük lahzaya sahip olabilmek adına koskoca bir ömrü hiçe sayacaktım...

~

Kan ter içinde uyandığımda, en az rüyamdaki kadar sıcak bir yatakta rahatsız bir pozisyonda buldum kendimi. Bacaklarım uzun zamandır hareket etmediklerinden olsa gerek bana feci şekilde ağrı veriyor, boynum kıpırdatmaya cesaret edemeyeceğim kadar çok sızlıyordu.

Üzerimdeki yorgandan biraz kurtularak etrafıma baktım.

Beni ilk karşılayan şey odanın tam ortasında, eski bir kuzineli soba olmuştu.
Odunların yanarken çıkardığı sesleri rahatlıkla duyabiliyordum ki odanın içindeki tek ses benim nefes alışverişlerimin ve bu sobanın sesiydi. Duvarların basit bir işçilikle yapıldığı belliydi, koyu renk sıra sıra taştan yapılmıştı. Bakışlarımı yere indirdim, yine inşasında emek verilmemiş beton bir zemin karşıladı beni. Sobayla yatağın arasında eski fakat temiz bir kilim seriliydi.

Ananem yahut babannemin köylerinde bulunan herhangi bir köy evini anımsatan bir odadaydım demek ki.

Odanın tek ışık kaynağı yatağın solundaki pencereydi. İçeriye soluk mavi loş bir atmosfer hakimdi. Akşamüzerinde olmalıydık.

Buraya nasıl, kim tarafından getirilmiştim? Zihnim uzun zamanlı uykudan mı yoksa içinde barındırdığı kalabalıktan ötürü mü bu kadar yavaş işliyordu?

Kuru dudaklarımı hafifçe ıslatıp yataktan çıktım ve birkaç adımdan sonra pencerenin önünde buldum kendimi. Perdesi olmayan bu küçük pencereden görebildiğim daha doğrusu gözlerimin seçebildiği eksik manzara bana düşüncelerimi kontrol etmemde pek de yardımcı olamamıştı. Daha önce hiç görmediğim-hoş görmüş olsam da türünü anımsayamayacaktım; ağaçlarla aram pek de iyi değildi-upuzun ve sık yapraklı ağaçlar birbiri ardına göğe kadar yükseliyordu. Evden ormana doğru uzanan geniş bir patika vardı ve patikanın belirli kısımlarında sokak lambaları yolu aydınlatıyordu. Kesinlikle yolumun düşmesini istemeyeceğim bir patikaydı bu.

Tamamen belirsizliğe doğru uzanıyor gibiydi.

Burnuma gelen taze kokuyla midemin guruldanması utançtan yanaklarımı kızartırken, sakin adım sesleriyle sobanın arkasında kalan kapıya döndüm.

Yaşlılıktan dolayı kamburlaşmış vücuduyla, seyrek beyaz saçlarını özenle taramış adamı görmek bir an için gözlerimin kuşkuyla kısılmasına sebep oldu.

Seni nereden tanıyordum ben?

Bana gülen gözlerle bakarak daha önce fark etmediğim bir sehpayı beraberinde getirdi ve elindeki, karnımı guruldatan kokunun kaynağı olan, yeni pişmiş ekmekleri üzerine bıraktı.

"Uyanabildin demek, nasıl hissediyorsun hanım kız?"

Anılarımda aradığım yaşlı yüzün saklı olduğu sandık, adamın sesini duymamla kendiliğinden açılıverdi. Bunun benim için bir rahatlama değil, büyük bir merak doğurduğunu söylemeliyim.

LAHZAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin