— Ahilleus, kuvvetinle bütün insanların üstündesin, ama acıklı kötülüklerden yana da herkesten üstünsün. Eğer Kronosoğlu bütün Troyalıları öldürmeği sana vermişse, hiç olmazsa onları ovaya kov, ondan sonra canlarına kıymağa giriş. Güzel dalgalarım şimdiden ölülerin cesetleriyle öyle dolmuş ki, akışını tanrısal denize ulaştıramıyorum; sen ise durmadan öldürüyor, kılıçtan geçiriyorsun! Artık son ver! Senden tüylerim ürperiyor, hey savaşçılar Hanı!

Ayağına çabuk Ahilleus şöyle cevap verdi:

— Dediğin gibi olsun, tanrısal Skamandros. Fakat, yüksekten bakan Troyalıları. şehirlerine sürünceye ve Hektor'la yüzyüze gelinceye kadar, kılıçtan geçirmede devam edeceğim: Hektor mu beni yenecek, ben mi onu? Bunu bilmeliyim.

Böyle dedi, ve bir tanrı gibi atılarak Troyalılara hücum etti. O zaman, derin burgaçlı ırmak, Apollon'a seslenerek şöyle dedi:

— Vah, vah! Gümüş yaylı, Kronosoğlu tanrı, Zeus'un emirlerini unutuyor musun? Sana Troyalıları korumanı, ve akşam batıp bereketli topraklara karanlık basıncaya kadar yardımlarında bulunmanı ısrar ile emretmişti.

Böyle dedi. Bu sırada, Ahilleus, ün salmış savaşçı, sarp kıyıdan sıçrayıp ırmağın içine atıldı. Irmak, hemen, azgınlıkla kabararak saldırdı: Bulanık kesilen dalgaları çok yükseldi; yatağını dolduran sayısız ölüleri fırlattı, boğa gibi böğürerek dışarıya, toprak üzerine saçtı. Güzel suları içinde sağ kalmış olarak bulduklarını, derin ve geniş burgaçlarında saklıyarak kurtardı. Ahilleus'un her yanını korkunç, bulanık dalgalar sardı, akıntısıyla alıp götürmeğe girişti. Kahraman ayakları üstünde duramaz hale geldi. Elleriyle, kökünden sökülerek yıkılan, kıyıyı suyun içine deviren güzel ve büyük bir gürgen ağacına yapıştı; bir köprü gibi bu ağaçtan faydalanarak çayın burgaçlarından karaya atladı; korkuya tutulmuş, yorulmaz ayaklarıyla ovanın içine atıldı. Fakat güçlü ırmak tanrı, karada da, siyah bir dalgasıyla üstüne saldırdı. Niyeti, tanrısal Ahilleus'un işine son vererek felâketi Troyalılardan uzaklaştırmaktı. Peleoğlu bir sıçrayışla bir mızrak erimi öteye gitti: Kuşların en güçlüsü ve en çabuk uçanı kara kartalın, avcı kartalın atılışıyla sıçramıştı. Uzaklaşıp kaçmakta iken göğsünün tunç zırhlarından korkunç çınlayışlar çıkıyordu. Fakat büyük dalgalı Ksanthos çayı arkasından, müthiş bir kargaşa içinde, kovalıyordu. Her ân çayın dalgaları, son derece çevik olan kahramana ulaşıyordu: Tanrılar, insanların en kahramanlarından daha güçlüdür! Her defasında ayağına yorulmaz tanrısal Ahilleus dönüp karşı gelmeyi düşünüyordu; göklerin sahipleri bütün tanrılar mı arkasına düşüp kovalıyorlardı? Bunu anlamak istiyordu. Güçlü ırmak her saldırışıyla Ahilleus'un omuzlarına çarpıyor, o da yüreği büyük kaygı içinde, ayaklarıyla daha yüksek sıçrıyordu. Fakat ırmak tanrı aşağıdan da saldırarak ayaklarının altından tozlu toprağı silip süpürüyor, dizlerinin bağı çözülüyordu. O zaman, Peleoğlu geniş göklere gözlerini çevirerek dua etti:

— Zeus Ata, acınacak haldeyim, beni çaydan kurtarmasını isteyecek hiçbir tanrı yok mudur? Boynum bükük, her şeye razıyım. Gök tanrılarından hiçbiri sorumlu değildir, beni yalanlarla oyalamış olan adam, yalnız o suçludur. Bana, savaş düşkünü Troyalıların duvarı altında Apollon'un tez giden okları ile öleceğimi söylüyordu. Keşke burada büyümüş insanların en iyisi olan Hektor beni öldürseydi: O zaman, hiç olmazsa şanlı bir adamı öldürüp silâhlarını soymuş olurdu.

Şimdi ise, görüyorum, kaderim —bir burağan günü sellerle sürüklenip ölen genç bir domuz çobanı gibi— burada, azgın bir ırmağın saldırışı altında, en yürek yakıcı bir ölümle can vermektir.

Böyle dedi, ve hemen Poseidon ile Athene, çabuk, ölümlü insan çehresiyle yanına geldiler. Elleriyle elini tuttular; sözleriyle yüreğine kuvvet verdiler. Yeri sarsan, en ilki, ona şöyle dedi:

İlyadaWhere stories live. Discover now