— Dizlerine düştüm, Ahilleus, bana acı ve saygı göster. Zeus oğlu, sana yalvarıcı bir konuk geliyorum, saygına hakkım var beni güzel bağımızda esir tutup babamdan, ailemden uzak, tanrısal Lemnos'a götürdüğün ve sattığın gün idi: Sana yüz öküz pahası sağlamıştım.

Bunun üç kat fazlasını ödeyerek esirlikten kurtuldum. Bunca belâlar çektikten sonra, on iki günden beri İlion'a dönmüş bulunuyorum. Uğursuz kaderim beni bir kere daha senin ellerine attı! Beni yeniden sana teslim ettiğine bakılırsa, Zeus benden nefret etse gerek. Beni annem, ihtiyar Altes'in kızı Laothoe kısa bir ömür için doğurmuş olacak. Altes kavga düşkünü Lelege'lerin Hanıdır. Santinois ırmağı kenarlarında, yukarı Pedas üzerine hüküm sürer. Priam, daha birçok karıları arasında, onun da kızını almıştı; ondan iki oğlan, tanrısal Polydor ile ben, doğduk. Kardeşimi yayaların ilk safında, mızrağınla öldürmüştün; şimdi de sıra benim; her ikimizi boğazlamış olacaksın! Kolundan kurtulabileceğimi hiç ummuyorum, çünkü kolunun zincirini koparan tanrıdır. Fakat sana söyliyecek bir şeyim daha var, onu iyice kafana koy: Senin sevgili ve güçlü arkadaşını öldüren Hektor'u doğuran, emziren kadın benim annemden başkadır: Beni öldürme!

İşte böyle, yalvarıcı sözlerle, ün salmış Priamoğlu Ahilleus'la konuşuyordu. Fakat cevap veren hiçbir suretle yatışmaz bir sesle şunları söyledi:

— Ahmak adam! Bana kurtulmalık teklif etme, kurtulmalığın sözünü bile dinlemek istemem. Vaktiyle, Patroklos'a felâketli gün erişmeden Troyalılardan hayatını esirgemek hoşuma giderdi: Onlardan birçok esir tutmuş, satmıştım. Fakat şimdi, İlion önünde, ellerime düşecek olanlardan hiçbiri, hele hiçbir Priamoğlu ölümden kaçınamıyacaktır. Haydi, dostum (konuğum), ölüm sırası sana geldi. Böyle inleyip durmanın mânası ne? Ben de, görüyorsun, güzelim, büyüğüm, şanlı bir babadan çıkıyorum, annem de bir tanrıçadır; bunlarla beraber, ölüm ve değişmez kader benim de başımda dolaşıyor. Bir gün benim de biri, kavgada, mızrağı ile veya yayından çıkacak bir okla canımı alacaktır.

Böyle dedi, ve Lykaon hemen dizleri üstüne çöktü, yüreği parçalandı. Tutmakta olduğu mızrağı koyverdi, ve iki kolu öne uzanmış, yere kapandı. Ahilleus sivri kılıcını çekmişti bile; boynundan, köprücük kemiği yanından vurdu; iki ağızlı kılıç deşti, geçti. Adam, alnı önde toprağa serildi. Siyah kanı akarak yeri ıslatı. Ahilleus, su götürsün diye, ayağından tutup çaya attı. Sonra, övünerek kanatlı sözler söyledi:

— Yat orada! Çaydan doğmuş olan için de, güçlü kudretli Kronosoğlu'nun oğullarıyla savaşmak tehlikelidir. Babanın geniş akışlı bir ırmakta olduğunu söylüyordun; ben de büyük Zeus dölü olmakla kıvanç duyarım. Beni hayata getiren: Sayısız Myrmidonlar üzerine hüküm süren Eakoğlu Pele'dir. Zeus, denize akan çaylardan, ırmaklardan ne kadar üstünse, onun dölleri bir ırmağın döllerinden o kadar üstündür Senin yanıbaşında büyük bir ırmak vardır, bak, görelim, sana bir yardımı dokunabiliyor mu? Kronosoğlu Zeus ile ırmak Ahilleus Han da kıyaslanamaz: Hattâ bütün ırmakların, bütün denizin, bütün derin pınarların, kuyuların anası olan Okeanos, büyük Zeus'un yıldırımından ve yüksek göklerde gürleyen şimşeğinden korkar.

SKAMANDROS'UN ÖFKELENMESİ

Böyle dedi, ve sarp yardan, oraya, saplanmış duran tunç mızrağını çekti, çıkardı. Asterope'yi canını aldıktan sonra, siyah su ile ıslanmış kum üzerinde yatmış bıraktı. Yılan balıkları ve başka balıklar onu delik deşik ediyorlar ve böbreklerini örten iç yağını kemiriyorlardı. O ara, Ahilleus, arabaları güzel Peoniahları avlamağa çıkıyordu: Onlar, aralarından en cesur savaşçının, Peleoğlu'nun kolu ve kılıcı altında yıkılmış gördükleri ândan beri burgaçlı çayın kenarlarına kaçmağa çalışıyorlardı. Peleoğlu, birkaçını, sıra ile eline geçirip öldürdü: Thersilohos, Mydon, Asypyl, —Mneses, Thrasios, Anenios, Ofelestes—... mızraktan geçirildi; başkalarını da avlamak üzere iken, öfkelenen derin, burgaçlı ırmak, bir insan çehresine girerek akışının derinliklerinden şöyle söyledi:

İlyadaWhere stories live. Discover now