En uventet snøstorm

En başından başla
                                    

Gergince soğuk havaya sıcacık nefesini üfleyip soğuktan dolayı kızarmış olan burnunu çekti ve yeniden elindeki telefona baktı.

Kendisi bir şekilde başının çaresine bakabilirdi ancak şehir merkezi fırtınadan daha fazla etkilenmişti ve Yibo'nun ailesi bu ülkenin yerlisi değildi. Norveç'in kışı bazen bu kadar kasvetli olabiliyordu.

Ya da Zhan, Yibo yanında olmadığı için Norveç'in karlı fırtınalarını suçlayarak kendisine bir günah keçisi arıyordu.

Bir kez daha telefonunu kontrol etti. Yibo mesajlarına geri dönmemişti.

Gerginlikle dudaklarını dişlerken Haikuan'ı aramak için rehbere girdi. Parmakları arama tuşunun üstünde oyalanırken gelen otobüsle yanında titreyen arkadaşları kolundan sürükleyip ana yola doğru koşmaya başlamışlardı. Zhan da onlara ayak uydurmaya çalışıp kendisini sıcak otobüse attığında sıcak havayla temas ettiği için sızlayan burnu yüzünden yüzünü buruşturarak bulduğu boş koltuğa oturdu.

Gökyüzü koyu bir griye bürünmüş, fırtına yüzünden esip gürleyen rüzgar cama çarpıp duruyordu. Zhan gözlerini camdan ayırmadan yeniden Yibo'ya mesaj attığında yüreğinde büyüyen endişe yüzünden cebinde duran elini yumruk hâline getirmişti.

Bir türlü cevap gelmiyordu.

Zhan'ın yanında oturan Bjørn, onun gergin hâlini anında fark etmişti, korkuyla camdan dışarıya bakmakta olan arkadaşının omzunu tutarak fısıldadı.

"İyi misin?"

Bjørn'un sorusu Zhan'ın ışığı sönmüş bir yıldız gibi duran kahve gözlerini yeniden doldurduğunda, siyah saçlı çocuk derince bir iç çekip başını sağa sola salladı.

"Yibo mesajlarıma dönmüyor. Az önce aradım, ulaşamıyorum."

Zhan'ın sesi bir yaprak gibi titrerken arka koltukta oturan Anette öne doğru eğildi, Zhan ve Bjørn'un oturduğu koltukların arasındaki boşluktan kafasını uzattı.

"Fırtınadan dolayı santrallerde problem çıkmış olabilir, bazı operatörlerin çalışmama durumu da var. Ulaşamaman doğal."

Anettenin sunduğu mantıklı seçenekler bile Zhan'ı rahatlatmıyor, aksine dakikalar geçtikçe, otobüs kampüse yaklaştıkça gerginliği artıyordu. Saat gece yarısını çoktan geçmişti ve oldukça ürkütücü bir geceyi yaşıyorlardı.

Bir an camdan dışarıyı izlerken Stavanger gözüne çok korkunç geldi. Norveç hakkında ilk kez böyle düşünmüş, ilk kez bu sonuca varmıştı.

Fırtınanın şiddetinden dolayı camdan dışarıyı göremedikçe Haikuan'ı ve Yibo'yu üst üste aramaya başladı. Bir yandan da şehir merkezine giden otobüsün olup olmadığına bakıyordu.

Ancak bu havada merkeze gidebilecek hiçbir otobüs yoktu.

Otobüs yurdun önünde durduğunda diğerleriyle vedalaşıp Bjørnla beraber içeri girdiler. İkisinden de ses çıkmıyor, fırtınaya karşı yüzlerini sıkı sıkı kapatıp başlarını eğerek onlara doğru şiddetle gelen kar tanelerinden kaçınmaya çalışıyorlardı.

Zhan bloğunun önüne gelene kadar şiddetli bir şekilde titrediğini fark etmemişti. Üstündeki kalın kabana sıkı sıkı sarılıp odasına çıktığında Bjørn yanına gelmesi için ısrar etmesine rağmen ona yalnız kalmak istediğini söyleyip odasına girdi, kapıyı kapattıktan sonra yere çöktü. Bacaklarında yürüyecek enerji kalmamış, kapının önünde duran bedenini sürüyerek yatağına taşımıştı. Üstündekileri çıkarırken bir kez daha Yibo'yu aradı. 

Ulaşılamıyordu.

Üstündeki yaş kazağı çıkarıp yeşil tavşan baskılı geceliklerini giydiğinde vücudu zangır zangır titriyordu. Kalın yorganını üstüne örtüp bacaklarını karnına çektiğinde, yatakta küçük bir tavşan yavrusu yatıyor gibiydi; Çünkü dışarıdan bakıldığında yatakta küçük bir tümsek vardı, yani Zhan'ın küçülen vücudu...

Stjernestøv | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin