A.T.▪ 26: "Yanan Kar Kristalleri"

Start from the beginning
                                    

Sarp dağları geçtikten sonra, sıra ateş ormanına gelmiş. Prenses, havada uçarak ateş saçan cadıları gördüğünde, yapamayacağını düşünerek tekrar ağlamaya ve lanet okumaya başlamış. Cadılardan biri prensese neden ağladığını sorunca, prenses cadıya ormandan geçmek istediğini fakat nasıl yapacağını bilmediğini söylemiş. Bunun üzerine cadı, prensesten sihirli kelimeleri söylemesi gerektiğini, eğer sihirli kelimeleri söylemezse geçemeyeceğini anlatmış. Prenses tekrar ağlamaya başlayıp, ormanı asla geçemeyeceğini çünkü sihirli kelimeyi bilmediğini söylemiş. Bunun üzerine cadı, prensese, ona atını vermesi karşılığında ormandan geçireceğini söylemiş ve böylece anlaşmışlar. Yine de cadı, prenses ormandan çıkmadan önce ona arkasına bakmasını söylemiş.

Prenses arkasına baktığında, karanlık kulenin hala orada dikildiğini görmüş. Sıra dikenli vadiye geldiğinde, prenses tekrar ağlamaya başlamış. Her şeyi atının sırtındaymış ve prenses her şeyini kaybetmiş. Hiçbir şeyi olmadan yapamayacağını düşünüyormuş. Bu git gide onu korkutmaya başlamış. Prenses, dikenli vadinin girişinde ağlarken prensesin sesinden rahatsız olan kötü perilerden biri ona neden ağladığını sormuş. Prenses, artık hiçbir şekilde başaramayacağını, atını ve eşyalarını kaybettiği için ulaşmak istediği yere ulaşamayacağını söylemiş. Peri, sihirli kelimeleri söylemesi gerektiğini, onu sadece bu şekilde bırakacağını söylediğinde prenses sinirlenerek sihirli kelimeleri bilmediğini söylemiş. Bunun üzerine kötü kalpli peri, tacını verirse onu karşıya geçireceğine söz vermiş. Prenses, bunu kabul edip karşı tarafa geçtiğinde, peri arkasına bakmasını söylemiş.

Karanlık kule hala oradaymış. Prenses, sonunda renkli krallığın kapılarına geldiğinde, ona sihirli kelimenin ne olduğunu sormuşlar. Prenses tekrar bilmediğini söylerken ağlıyormuş. Bunun üzerine muhafız, bunun prensesin içerisinde olduğunu, sormadığı bir şeyi bilemeyeceğini söylemiş. Prenses, bunu kime soracağını, sorduğunda ise, 'kendine' cevabını vermiş. Prenses kendine bu soruyu defalarca sormuş fakat yanıt alamamış. En sonunda muhafıza dönüp, buraya gelmeye çalışırken atını, eşyalarını ve tacını kaybettiğini, içeriye girmek için hiçbir şeyi olmadığını söylemiş. Muhafız ona, içeriye girmek için hala bir umudu olup olmadığını sorduğunda, prenses, içeriye girmeyi çok istediğini ve buraya kadar sadece umuduyla yol aldığını söylemiş. Muhafız, gülümseyerek prensese sihirli kelimeleri sorduğunda, prenses öylece söyleyivermiş; 'bunu başaracağıma inanıyorum.' Muhafız, ona arkasına bakmasını söylediğinde, prenses tekrar karanlık kuleyi görmeyi bekleyerek arkasına bakmış fakat kuleyi orada göremeyince şaşırmamış. Prenses, içindeki ışığın karanlıkta dahi ona yol göstermesine izin vermiş ve Güneşin Batmadığı Krallık'ta sonsuza kadar ışık ve mutlulukla yaşamış..." Babam, anlatmayı bitirdiğinde işaret parmağını kalbime götürüp, "senin ışığın işte tam da burada," derdi. "Kalbindeki ışığı takip ederek seni korkutan karanlığı aydınlat. Çünkü başaracağına inanıyorum."

İşte bu kelimelere sıkı sıkı tutunurdum, her karanlıkta kaldığımda küçükken. O prenses gibi olmak isterdim. Babam beni hep prensesim diye çağırırdı, kendimi gerçekten de masaldaki prenses zannederdim. Fakat ben bir prenses değildim. Kalbimdeki o ışık, bundan aylar önce söndürülmüştü. Nasıl olmuştu bilmiyordum fakat söndürülmüştü işte. Nerede olduğumu bilmiyordum, sadece karanlıktı ve benim ışığım sönmüştü. O halde ne yapmalıydım? Belki de cesurca olanı yaparak kendimi o karanlığa teslim etmeliydim. Çünkü karanlıktan korkardım ben, ama hayır bu kadar cesur değildim. Korkak olmayı seçerek sönmüş olanı tutuşturmalıydım. Bu, izcilik kamplarında öğretilen basit bir ateş yakma görevi değildi fakat biliyordum ki ona benziyordu. Hayatım, koskoca bir izci kampıydı.

"Zayıf noktan fakat seni bir o kadar güçlü kılan..."

İsmimi bile bilmediğim bu boşlukta ben sadece küçük bir toz zerreciğiydim fakat o toz zerrecikleri bir araya gelerek koca bir dünyayı oluşturuyordu. O dünyanın bir parçasıydım ve benim rol oynadığım o küçük toz zerreciğinin içi ağzına kadar kızdırılmış katran ile doluydu. Siyah, yapışkan ve can yakan, kuzguni siyah katran.

Aşka TapanlarWhere stories live. Discover now