"Babam böyle bir şart koşmasaydı emin ol yanımda durmayı bile hakedecek bir kadın değilsin. Aklına soksan iyi olur." Dediğinde gür bir kahkaha patlattım. Ne demişti? yanında durmayı hakedecek kadın değilsin mi demişti. Daha çok gülmeye başladığımda karnıma ağrılar girmişti.

"Ay! Çok komikti gerçekten." Dedim kahkahalarımın arasından. Ağızının içinden bir küfür savurdu ve arabayı hareket ettirdi. "Daha adını bile bilmediğim adamı ciddiye alamayacağım maalesef."

"İsmimi çok öğrenmek istiyorsan adım Baran." Dedi sakince. Telefonu çaldığında hoparlöre aldı ve dizinin üstüne koymuştu.

"Alo?" Dedi incecik bir kız sesi.

"Bebeğim.." dedi Baran. Sesi o kadar yumuşamıştı ki arayan kızın kim olduğunu merak etmiştim.

"Aramışsın Baran. Ne oldu? Ne istiyorsun?" Dedi kız sinirle. İçimden bir ses bu kızın Baran'ın sevdiği kız olduğunu söylüyordu.

"Birtanem neden böyle yapıyorsun? Elimde olan bir şey değil ki biliyorsun." Dedi üzüldüğünü belli edercesine. Bu konuşmayı ben duymak zorunda mıydım?

"Sırf ben hamile kal-" Baran hızlıca telefonu hoparlörlerden aldı ve kulağına yasladı. Hamile demişti? Hamile miydi? Hamileyse onunla evlenseymiş.

"O nasıl söz Ela'm? Doktora gideceğiz dedim ya? İlla ki vardır çaresi. Sen anne olmayı çok hakediyorsun bunu elinden almalarına izin veremem." Dedi Baran. Gözleri dolmuştu. Bu kadar mı çok seviyordu bu kızı? Ama neden o kızla evlenmediğini anlamıştım. Anladığım kadarıyla kız hamile kalamıyordu ve Baran'ın ailesi böyle bir kızı istemiyordu.

Nasıl insanlardı bunlar? Nasıl rahat uyuyabiliyorlardı geceleri?

Kıza içim burkulduğunda cama döndüm ve yolu izlemeye başladım.

Baran telefonu kapattığında sinirden kaskatı kesilmişti.

"Allah kahretsin!" Diye bağırırken gaza iyice yüklendi ve hızlı sürmeye başladı.

"Baran, yavaşla." Dedim sakinliğimi koruyarak. Hızdan çok korkardım.

"Hepinizden nefret ediyorum! Babamdan da, annemden de, senden de!" Diye bağırırken hâlâ yavaşlamamıştı. Benden nefret ettiğini biliyordum.

"Bak yavaşlar mısın! Kaza yapacağız!" Diye bağırdım. Başımı yola çevirdiğimde ormanda olduğumuzu gördüm. "Yavaşla! Kaza yapacağız!" Ani frenle durduğunda kafamı arabanın kaputuna vurmuştum. Acıyla inlediğimde elimi başıma götürdüm.

Kanıyordu.

"Defne?" Diye Baranın sesini duydum ama acıdan hiçbir şey umurumda değildi. Elimi başıma bastırıp gözyaşlarımı tutmaya çalıştım. Çok acıyordu.

"İyi misin?" Dedi. Gözlerimi sıkıca kapattım ve acının yok olmasını diledim. Baran çenemi tutup kendine çevirdiğinde başımın kanamasını görmüş olacak ki gözleri kocaman açıldı. "Ben.."

"Senin sevdiğin kadının çocuğu olamaması benim suçum değil! Neredeyse ölüyordum ya! Canisin sen resmen! Şu halime bak zorla kaçırıyorsun birde yetmezmiş gibi.." sinirden cümleyi tamamlayamadığımda sinirle gözlerimi kapattım. "Eve götür beni."

"Olmaz. Hastaneye gidelim. Belki dikişlik bir şey vardır." Dedi sadece. Sesi aksine yumuşaktı. Endişelenmiş miydi yani? Vicdan.

"İstemez! Eve götür beni." Dedim tekrardan. Kafasını sallayıp arabayı eve doğru sürdü. Yüzünde hiçbir duygu yoktu. Bir gram pişmanlık aradım yüzünde ama bulamadım.

Evimin önüne geldiğimizde hiçbir şey demeden arabadan indim. Gaza basıp gitti. Kan olmuş ellerimle arabadan inmiş olduğum için korumalar başıma toplanmıştı.

"İyiyim. Bir şey yok." Dedim ve eve girdim. Evde kimse yoktu. Banyoya gidip kan olmuş ellerimi yıkadım ve kendime pansuman yapmaya çalıştım ama beceremedim. Bu kadar acıması normal değildi.

Kapı çaldığında gelen Doktordu. Ne alakaydı şimdi?

"Defne hanım beni Baran bey gönderdi. Şöyle oturun yaranıza bakalım." Dedi. İtiraz edebilecek durumda değildim canım çok yanıyordu. Koltuğa oturup bakmasına izin verdim.

"Bu yara dikişlik. Hastane ortamında bu işi yapsam daha iyi olur aslında." Dedi. Ve direkt başımı iki yana salladım.

"İstemiyorum. Ne gerekiyorsa burada yapın." Dedim. Doktor başını sallayıp alnıma dikiş attı. Canım o kadar çok acımıştı ki kendimi sıkmaktan dişlerim ağrımıştı.

En sonunda işlem bittiğinde doktor gitti. Alnıma bandaj takmıştı. Telefonuma gelen mesajla telefonumu elime aldım.

- iyi misin?

- seni ilgilendirmiyor.

- benim yüzümden oldu. Hatamı kabul etmeyecek değilim.

Uzunca bir süre düşündüm. Babamın işleri çok kötüye gidiyordu. Benim bile kredi kartımın parasını aldığına göre işler çok kötü demekti. Kıyıda köşede kalan paralar daha ne kadar yetecekti bilemiyordum.

Evde bir hizmetlinin olmadığını yeni farkettiğimde şaşırdım. Bizim evde çalışanlar yatılı elemanlardı ve bugün izin günleri değildi. Neredelerdi?

Telefonumu alıp Ayça ablayı aradığımda hemen açtı.

"Alo, Ayça abla neredesin?" Diye sordum.

"Haberiniz yok mu Defne kızım? Murat bey bizi işten çıkarttı." Dedi. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak kıvama geldiğimde telefonu tamam diyip kapattım. Ve vakit kaybetmeden babamı aradım.

"Efendim Defne?" Diye telefonu açtı.

"Baba Çalışanları işten çıkartmışsın?" Diye merakla sordum. "Yeni biri mi buldun?"

"Ne yeni birisi Defne? Anlamamazlıktan mı geliyorsun? Beş parasız kaldıktan sonra çalışanlara kim maaş verecek?" Diye bağırdı bu sefer. Haklıydı. Biz gerçekten fakir oluyorduk ve bu durum benim hiç hoşuma gitmiyordu. Telefonu sinirden yüzüne kapattığımda telefonu koltuğa fırlattım.

Bir şeyler yapmam lazımdı. Bu durumdan kurtulmak zorundaydık.

Ve tek bir çare vardı..

Evlenmek.

REVA Where stories live. Discover now