castle - #first and last one

67 6 55
                                    

'Duygular sanılanın aksine çok farklıydı. Ne hissettirdiğinden emin olsanız bile, ne yaşattığından pek emin olamıyordunuz. Sadece var olduklarını ve zihninizin içinde bir yerlerde olduğunu biliyordunuz.' bu düşüncelere daldı oğlan oturduğu bankta.

Kasabanın en yüksek tepesine çıkmış ve bacaklarını oturduğu bankta kendine doğru çekmişti. Esen ayaz teninin iliklerine kadar işliyor olsada o hissiz görünmekte ısrarcıydı. Sanki dünya durmuşta, tekrar hayata dönmesi için bekliyor gibiydi. Saniyelerdir içinde tuttuğu nefesi simasının kızarmasına ve boğazına bir yumrunun inmesine sebep olmuştu. İstemeye istemeye sıcak nefesini dışarıya verdi ve içindeki derin acıyı bir kez daha hissetti.

Ayaza rağmen içindeki ateş, yanıp kül olmasına yetecek kadar fazlaydı. Başını dizlerine yasladı ve bankın diğer tarafına doğru çevirdi. İşte tam da bu sırada bir silüetin hayali belirdi gözlerinin önünde. Kumral saçları ve teniyle, hala eskisi gibiydi. Hala bıraktığı günki gibi görünüyordu. Elini silüete doğru uzattı, fakat saniyeler sonra hayal olduğunu fark etti ve gözlerinden bir damla yaş süzüldü dizlerine.

İçinden tekrar etti; "Seni, senin için senden vazgeçebilecek kadar çok sevmiştim." diye.

Yaptığı doğru muydu emin değildi. Ya aşkın tanımını yanlış yapıyordu ya da aşık değildi fakat 25 yıllık hayatında öğrendiği o kadar şey, aşkın bu olduğuna onu inandırabiliyordu.

Bir yerde okumuştu 'Aşık olduğunuzu düşündüğünüz kişinin herhangi bir fiziksel özelliğini, başka birininki ile değiştirmek istiyorsanız eğer, aşık değilsinizdir.' diye fakat çocuk zaten bunu biliyordu. O, şu dünyada görüp görebileceği tek peri kızıydı. Sanki bu dünyaya ait değildi.

Sonra bazı adım sesleri duydu. Gecenin bu saatinde bu tepeye kimse gelmezdi. Tüm halk bu tepenin kötü kalpli periler tarafından esir alındığını düşünüyor ve çıkmaya tenezzül dahi etmiyordu ama bu Chan'ın pek umrunda değildi. Yıllardır zaten buraya tek başına geliyordu, şu ana kadar bir şey olmadıysa şu saatten sonra da muhtemelen bir şey olmazdı.

İçindeki merak duygusuna engel olamayıp başını omzunun üzerinden çevirdi ve arkasına bir göz attı. Burdaydı. Onun gelebileceğini düşünmemişti. Çünkü o çok korkardı bu tepeden, tek başına asla gelemezdi.

"Tzuyu." dedi ağlamaktan titreyen sesiyle. Gözlerinden akan yaşlar yağan yağmurla çoktan bir olmaya başlamıştı bile.

"Burdasın." dedi kız usulca birkaç adım daha atarak.

"Nasıl geldin?" diye lafına hiç beklemeden devam etti Chan. Tzuyu'nin korkacağından adı gibi emindi. Tek başına gelmesi büyük cesaretti.

Ama bilmiyordu, aşk her şeyi insana yaptırabilirdi.

"Yapabileceğime inandım sadece, senin için..." ve devam etti.

"Neden diye sormadan yapamıyorum kendime, neden bitti? Hiç mi umursamamıştın." dediğinde çocuk panikledi. Bunun umursamamakla alakası yoktu. Tamamen kişiseldi, buna onu bulaştırmak istememişti.

Oturduğu banktan kalktı ve kıza doğru yaklaştı.

"Dalga mı geçiyorsun? Seni ne kadar çok sevdiğimi biliyorsun. Sadece geçerli sebeplerim vardı." dediğinde kız kaşlarını çattı.

"Geçerli sebepler mi? Bu sebepleri neden benimle de paylaşmayı düşünmedin?" diye bağırmaya başladı.
"Senin için benim fikrimin hiç mi önemi yok?! Bu ilişkiyi tek başına mı yaşıyordun sen?!"

Ellerini saçlarının içinden geçirdi Chan, neler olup bittiğini ona nasıl anlatabilirdi ki?
Zaten bu aptal dünyaya sinirliydi, hakkını asla arayamıyordu ama yine de bir şeyleri berbat ediyordu.

"Ne yapabilirim Tzuyu, ne yapabilirim?! 1 yıl ömrüm kaldı, gel kalan 1 yılımızı güle oynaya mı geçirelim deseydim?! Ne yapabilirdin ki, İsa'ya dua etmekten başka ne yapabilirdin?!" diye bağırmaya başladığı an fark etti çocuk.

Söylemişti.

Kız duraksadı. Böyle bir cevap beklemişti. Eli ayağına dolanmıştı. Şuanda burdan kaçmak istiyordu. Eğer kaçıp giderse bunların hiçbiri yaşanmamış olurdu.

Değil mi?

"Ben seni, senin için senden vazgeçebilecek kadar çok sevdim Tzuyu. O yüzden lütfen beni suçlama. Bu yükü seninle paylaşamazdım."

"Yalan söylüyorsun, bunlar sadece benden ayrılmak için bahaneydi." diye kendince yalan uydurdu kız.

"Beni unutup hayatına başkasını al, mutlu ol istedim ama yapamadım. Seni asla unutamıyorum." çocuğun kafasında günlerdir dönen sözlükler sonunda dudaklarıyla bir olup dışarı çıkabilmişti.

Kıza biraz daha yaklaşmaya çalıştı ama yapamadı.

"Seni, senin için senden vazgeçebilecek kadar çok sevdim ben." diye tekrar etti çocuk bir kez daha. Kız sanki sağır olmuş gibiydi. Sadece çocuğun gözlerinin içine bakıyor ve kendi göz yaşlarının akmasına engel olamıyordu.

Gri bulutların getirdiği yağmur çoktan göz yaşlarıyla bir olmuş, yanağından damla damla süzülürken çocuk buruk bir şekilde gülümsedi.  Birkaç adım geriye doğru adımladı kız. Kaçmalıydı, kaçarsa bunların hiçbiri olmamış olurdu.

Oğlanın aralanmış dudakları titredi hafifçe, ondan uzaklaşmasını istemiyordu. Hayır, doğrusu şuydu; onsuz olmak istemiyordu. Zaten onsuz bir yılı bitirmişti. Bu yükle biraz daha yaşayamazdı, yaşayacak çokta zamanı kalmamıştı zaten. Kız adımlarını biraz daha geriye attı ve bedenini çevirip hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Toprakta bıraktığı adımlarının sesi çocuğun kulaklarına tıpkı bir deprem gibi doluşurken arkasından seslendi çocuk.

"Chou Tzuyu, seni asla çekip giderken görmek istemiyorum!"

***

Bu kurguyu Tzuyu ve Bang Chan 'Me!' cover'ını yayınlandığında yazmaya başlamıştım. Tamamen şarkının sözlerinden yola çıkarak yazdım. Çok kısa tamamen one shot bi bölüm. Zaten aklımda da hayalini böyle kurmuştum.

Çok güzel olmadı ama artık taslakta kalmamalı.

Uzun zamandır ilk defa bir şeyler yayımlıyorum.
Nerdeyse 20 yaşımdayım ve 15 yaşımdan beri burada bir şeyler yayınlıyorum ve az çok kendimi geliştirdim. Çokta olmasa da benim için yeterli düzeyde.

Bu zamana kadar benimle kurgularımı okuduğunuz için teşekkürler...

Sevgiler, Milena.

me! | tzuyu, bang chan - one shot ✓Tempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang