"Kendi atkımın ölçüsüne göre örmeye çalıştım ama ilk kez denediğim için..." Ardından yeniden Yiboya döndü ve derin bir nefes alıp karşısındaki kişinin cevabını ölesiye merak ederek başından beri sormak istediği soruyu sordu. "Beğendin mi?"

O anda Yibo boynundaki atkıya daha çok sarındı. Yüzündeki ifade yumuşacıktı. Beğenmemek elde değildi. Zhan'ın ilmek ilmek işlediği samimiyetini nasıl beğenmezdi Yibo? 

Bu esnada Zhan bir an olsun bakışlarını karşısında duran Yibo'dan çekmedi. Genç olanın yüzünde yer edinen her mimiği heyecan dolu bakışlarla izliyordu.

"Beğendim."

Yibo'nun cevabıyla bir ceylan gibi Oslo'nun kalabalık sokaklarını sekerek geçen Zhan ve onlara yetişmeye çalışan Haikuan ile beraber sonunda ana caddeyi arkalarında bırakmışlardı. 

Zhan çok heyecanlıydı. Çünkü on beş dakikalık bir teleferik yolculuğunun ardından Oslo'yu görebilecekleri en yüksek yerden izleyeceklerdi. Zhan, Yibo'yu İskandinav efsanelerinde yer edinen karla kaplı Oslo'yu kuş bakışıyla izleyebileceği o yere, Damstredet'e götürecekti. 

Teleferiği beklerken, Yibo ellerindeki yeşil eldivenlere ve boynunu sıkı sıkı saran atkısına baktı. Haikuan Zhan'ın kendisi için ördüğü atkıya uyumlu olsun diye tarihi tramvayın geçtiği caddeden bir çift yeşil deri eldiven almıştı. 

Artık üşümüyordu. Ellerini paltosunun cebine atıp teleferiğin önünde bilet almak için görevliyle konuşan Zhan'a baktı. Çince konuşurken ipek gibi yumuşacık olan sesi, Norveççe konuşurken kalınlaşıyor, kulağa bir ilahi gibi geliyordu. Geniş kabanının içinde kaybolan sırtı, uzun boyu, konuşurken kullandığı uzun boyuna nazaran sahip olduğu küçük elleri, gözlerinin önüne gelen siyah saç tutamları, ama en çok kuzey yıldızı gibi parlayan kahverengi gözleri insanların dikkatini çekiyordu. 

Bilet görevlisi karşısında akıcı aksanıyla Norveççe konuşan Asyalı öğrenciyi dinlerken kendisine engel olamayarak gülümsedi. Zhan'ın insanlara sunduğu sıcak gülümsemesi bulaşıcıydı. 

Yibo gözlerini kırpmadan Zhan'ın görevliden üç tane bilet alıp yanına gelmesini izlerken Haikuan gelecek olan teleferik için Yibo'yu çoktan sıraya çekmişti. Bekleyen kişi sayısı fazla olmasına rağmen görecekleri için bu bekleyiş değerdi. 

"Bir sonraki teleferik bizim. Oldukça yükseğe çıkacağız Yibo."

Zhan heyecanla Yibo'ya döndüğünde Yibo onlara doğru gelmekte olan teleferiğe baktı. Gerçekten de oldukça yüksekten geliyordu. Kabin yaklaştığında önce Zhan binerek elindeki biletleri teleferiğin mekanizmasına okuttu. Yibo ve Haikuan ile beraber yaşlı bir amca da bindikten sonra kapılar kapanmıştı. 

Zhan Yibo'yu şehri görebileceği kısma oturtup kendisi de yanına geçti. Haikuan karşılarına oturmuş, kendileriyle beraber binmek zorunda kalan yaşlı amcayla sohbet etmeye başlamıştı. 

Yavaş yavaş yükseliyorlardı. Yibo etrafına baktığında bir kandil gibi gökyüzünde yanmakta olan ay ışığı yüzüne vurdu. Şehrin etrafı karlı dağlarla sarılmıştı. Karanlık olmasına rağmen karartılarından dolayı görünüyorlardı.

Yukarı çıktıkça Oslo'nun çatıları buzullanmış renkli, kısa kısa evleri ve sokağı aydınlatan ışıklar ateş böceği misali gözlerine çarpmıştı. Teleferik yükseldikçe şehrin kuzeyindeki liman ve sıra sıra dizili yük gemileri portrenin bir parçası olarak manzarada yer edinmişti.

"Çok güzel değil mi?"

Hemen yanında duyduğu yumuşak sesle Yibo bakışlarını camdan çekip dışarıyı izlemekte olan Zhan'a döndü. Ay'ın ışığı kahverengi gözlerine vuruyordu. Teni bir inci tanesi gibi parlarken dışarıdaki manzaraya büyülenerek bakmıştı.

Stjernestøv | YizhanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin