Rintarou dik bakışlarını duvardan Osamu'ya çekip adeta gözlerini bile kırpmadan ona bakarken Osamu ensesini kaşıdı. "Yardımcı olabileceğim bir şey var mı?"

"Güneş'ten gelen ışıklar sekiz dakika on yedi saniyede geliyor ama bence on yedi değil, on beş saniyede. Sence on yedi saniye mi yoksa on beş saniye mi?"

Osamu adeta beyninden vurulmuşa döndü, karşısındaki ela gözlü oğlan kesinlikle sarhoş değildi.

"Yani..bilim on yedi saniye diyorsa öyledir sanırım?"

"Bilim çok yanlış şeyler de atıyor ortaya, kanıtlanamayan çok şey var. Söylenen her şeyi kabul ediyor musun sana?" Osamu başını olumsuz anlamda sallamıştı. "O zaman bilim insanlarından duyduğun her şeyi de kabul etmemelisin."

"Pekala..?"

Osamu'nun zayıf çıkan sesi ile ela gözlü oğlan keskin gözlerini devirip yeniden duvara çevirmişti bakışlarını.

"Rintarou!" Ela gözlü oğlan isminin seslenildiğini duyduğunda Osamu çoktan kaçmış ve Rintarou da somurtmaya başlamıştı.

"Ne var?"

"Neredesin? Seni bekliyoruz, yemek yiyeceğiz." Kısa boylu bir kız Rintarou'nun yanına geldiğinde sevimli bir gülümseme ile ellerini arkasında birleştirdi. Bu hareketi ile Rintarou'nun yüzü biraz daha düşmüştü.

Rintarou cevap vermeden ayaklandıktan sonra kısa boylu kızın önüne geçti ve adımlamaya başladı, kısa süre içinde terk edilmiş bir binanın içinde ateşin başına geldiler. Kalabalık grubun içindeki yerini buldu Rintarou ve ona uzatılan yanmış tavuğu aldı. Buradan nefret etmeye başlamıştı ama gidebilecek daha iyi bir yeri de yoktu, Kiyoomi'den öylece yardım isteyemezdi.

Annesi ve babası o çok küçükken ölmüştü Rintarou'nun, babası bir bilim adamıydı ve o öldüğünde babasının arkadaşlarından bir tanesi onu yanına almıştı. Kısa sürede Rintarou'nun ne kadar zeki olduğunu fark etmişlerdi, bu ela gözlü oğlanın en büyük pişmanlığıydı. Aptal gibi davranmaya devam etmeyi dilerdi. Dokuz yaşındayken zeki çocukların gittiği bir okula gitmeye başlamış ve hayatı hiç almasını istemediği bir hale dönmeye başlamıştı bile. Sürekli olarak çalışmak zorundaydı ve tepkilerini göstermeye hakkı yoktu. Çocukluğundan beri isyankar bir tipti Rintarou, sözlerini esirgemez ve her hareketinin arkasında dururdu. Onu evine alan adam ve öğretmenlerinin en nefret ettiği huyu da buydu. Rintarou'nun sadece zekasını istiyorlardı, Rintarou'yu değil.

Çalışmayla geçen on yılın ardından seçilmiş bir üniversiteye girmiş, çeşitli bilim adamlarıyla çalışmaya başlamıştı ela gözlü oğlan. Fikirleri oldukça parlaktı, karakteri ise sert. Ona yapma dedikleri her şeyi yapıyordu neredeyse, yıllardır üzerinde hissettiği baskıdan nefret ediyordu ama bir yandan da itiraf etmese de fizik sayesinde yaşamaya devam ediyor gibiydi. Yatmadan önce, yemek yerken ya da yürürken bile kafasında yeni teoriler ve olasılıklar vardı. Bunları düşünmesi için ona imkan verildiğinden şu ana kadar tolere etmişti okulunu, 20 yaşında artık dayanamayana kadar.

Hayatında hiç bu kadar hararetli tartıştığını, birilerinden bu kadar nefret ettiğini hatırlamıyordu ela gözlü oğlan. Olay sadece bir fizik teorisi olmaktan çıkmış, onu tamamen etkileyen bir tartışmaya dönmüştü. Bu hayatı yaşamak istemiyordu, fizikle uğraşmak istediği doğruydu ama fizik kadar düşkün olduğu bir diğer şey de özgürlüğüydü ve her hareketini evinde kaldığı adama bildirmekten gına gelmişti artık ona. Babasının ismini taşımak zorunda değildi.

Tartışma tahmin edildiği gibi Rintarou'nun okuldan ve evinden atılması ile bitmişti. 20 yaşında sokakta kalan ela gözlü oğlan için artık kafa yorması gereken tek şey fizik teorileri değildi, nerede yemek bulabileceği ya da nerede yaşayabileceği de endişeleri arasındaydı. Öylesine işlerde çalışarak kendisine bir hayat kurmaya çalışabilirdi ama kendi değerini biliyordu, bir yerlerde temizlik yaparak öylece yaşamak istemiyordu. Ayrıca insanları küçümsemek ve çoğundan nefret etmek gibi bir huyu vardı, muhtemelen onu herhangi bir yerde uzun süre tutmazlardı.

Rintarou sonunda kendisine şu an barındığı çeteyi bulmuş ve fazlasıyla pis, karışık olsa da bir hayat kurmuştu. 1 yıl önce hayatına giren Kiyoomi'nin hiç hoşuna gitmese bile.

Kuzen olduklarına dair bir haberi yoktu, ailesi bilim ile o kadar haşır neşirdi ki aile bağlarıyla arasında en ufak samimiyet olmamıştı. Bir teyzesi olduğunu bilmemesi de normaldi. Kiyoomi'nin iyi bir işi, iyi bir hayatı vardı Rintarou'nun aksine. Ona yardımcı olmayı teklif etmişti, oldukça iyi görünüyor değil mi? Rintarou ise bunu da reddetmişti çünkü Kiyoomi'nin yardımını aldığı anda ona bağımlı hale gelecekti. Parasını kullanırsa neye kullandığını söylemesi gerekiyordu, onların evinde kalırsa nereye gittiğinin hesabını vermesi gerekiyordu. Üzerine fizikçi olduğunu da öğrenirlerse eski hayatına geri dönmesi gerekecekti. Bu yüzden başlarda Kiyoomi'den nefret etti.

Kiyoomi'nin ise Rintarou'nun tahmin ettiğinin aksine kötü bir niyeti yoktu, kuzeninin çoktan üstün zekalı olduğunu biliyordu ve nerelerde yatıp kalktığına, neler yaptığına dair de bir fikri vardı. Onu bu hayattan kurtarmak istiyordu sadece, ne kadar yakın olacaklarına kendisinin karar vereceğini düşünmüyordu. İyi bir ailede yetişmişti Kiyoomi, sağlıklı ilişkiler konusunda az buçuk fikri vardı. Yardım eli uzatabileceği kişilere de yardım ederdi. Rintarou inatla reddetse bile bu yüzden son bir senedir birkaç haftada bir kuzenini yokluyordu. En azından polis gerektirecek olaylara karışmasını engelliyordu.

Rintarou dalgın bakışlarını ateşe dikerken ona omuz atan "arkadaşı" yüzünü tekrar buruşturmasına sebep oldu. "Yine ne düşünüyorsun öyle?"

'Güneş'ten gelen ışıkların sekiz dakika on yedi saniyede değil, sekiz dakika on beş saniyede geliyor olabileceğini. Bir de sizden ne kadar nefret ettiğimi...' İçinden konuştu Rintarou.

Evet, muhtemelen "parlak" bir geleceği olabilirdi. Ona sunulmuş bir kaderi olabilirdi ama kendisi bunu istemiyordu. Doğduğumuzdan beri önümüze sayamadığımız kadar yol çıkar ve hiçbirinin yürüme kolaylığı aynı değildir, Rintarou bunun farkındaydı. Çoğu insan doğal olarak kolay yolu seçer ve ona yazılmış kaderde ilerlerdi ama Rintarou yine çoğu insanın aksine kolay yolları eğlenceli bulmuyordu. Ne kadar zor olursa olsun kendi yolunu seçmeliydi, başka hiçbir şey umurunda değildi.

Tadını umursamamaya çalışarak yanmış, bayat tavuktan bir ısırık daha aldı.

***

Suna ve Sakusa'nın geçmişleri pek içime sinmedi ama kendimi önemli olan ilerisi diye teselli ediyorumfhgjh

Suna ve Osamu ana karakterler olduğundan bir bölümü böyle ayırmam gerek diye düşündüm ve maalesef salak olduğumdan Suna'nın fizik teorilerine kafam ermiyor bu yüzden merak etmeyin sık sık fizikten bahsetmeyeceğim, ben de anlamıyorum fghyjgkh

Her zamanki ukala, iğneleyici Suna ve çok nadir gözüken nazik, sosyal Sakusa'yı umarım beğenirsiniz❤️






𝘭𝘰𝘴𝘵. -𝘴𝘶𝘯𝘢𝘰𝘴𝘢Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin