Para ve bu 'aile' beni bir kere bile gülümsetmedi. Ama her nasıl olduysa, her nasıl başardıysam bunu, içimdeki sevgi, hayat enerjisi hiç bitmedi. Dışa vuramadım hiç, fırsat verilmedi, orası ayrı.

Ama bu depo, içindeki bu adam, beni gülümsetti. İçimde sığınan sevgiyi, mutluluğu çıkardı dışarı. Çıkartmam için bir şans verdi bana, varlığıyla sadece. Yaralarımı saracak gücü yoktu, o da çok yara almıştı fakat ben onun var oluşuyla bir şekilde kendi yaralarımı sarmıştım.

Anlattıklarına bakarsak, o da sevgi görmemişti. İnsanlar görmüştü sadece. Parçalanan, işkence çekerek ölen insanlar. Babasından sevgi görse ne hissedebilirdi en fazla? Annesi tarafından boğulduğuna şahit olmuştu. Daha çok canını yakmaktan başka bir işe yaramazdı.

Jeno camdan dışarıyı izliyordu. Yan profilinden bahsetmek istemiyorum, şu anlık, Jeno'dan bahsederken kendimi kaybettiğimi fark ettim çünkü.

Ona baktığımı hissetmiş olacak sanırım, aniden kafasını bana çevirdi. Yine hızlıca gözlerimiz buluşunca yine panik yaptım. Kafamı yola çevirmek zorunda kaldım çünkü direksiyon neredeyse tamamen sağa dönmüştü az önce.

Hızlı arabayı gözlerim kocaman açılırken zar zor yeniden dengeye soktum. Jeno'nun kıkırdadığını duyabiliyordum. Hiç bozmamıştı bakışlarını dahi, gerilmemişti hiç. Dizlerim titriyordu. Belki az önce yaşadığım adrenalinden, belki gülüşünden.

"Sakin ol."

"Sakinim."

"Belli oluyor."

Depoya gidip ne yapacaktık bilemiyorum. Jeno herhangi bir aktivitede bulunmadan beş dakika geçiremediği için kafasında bir şeyler bulmaya çalıştığını tahmin edebiliyordum.

Sessiz sessiz depoya varmıştık. O benden önce arabadan inip kapıyı anahtarıyla açtı. "Uyumak istiyorum."

Kendini yatağına bırakmıştı. "Ben alışkınım, uykusuz kalmaya yani. Yat uyu sen."

"Sen ne yapacaksın, ben uyursam?"

Beni düşünmesi hoşuma gitmişti. Ufak bir düşünceydi ama ilk defa biri beni böyle düşünüyordu.

"Belki telefonumla takılırım. Yaparım bir şeyler. Takma beni."

"Uyuyorum o zaman. Lütfen beni izleme."

Botlarımı çıkarıp yatağa uzanırken güldüm. "Söz veremem."

Yorganı üzerine çekip bana arkasını döndü. Sinir olduğunu biliyordum, içten içe hoşuna gittiğini de. Gülümsüyordu.

"Jaemin."

"Hm?"

"Lütfen gitme. Beni bedenim için istemediğini biliyorum, anlamıyorum sanma ama yine de, lütfen gitme. Hiç gitme. Sen gidersen kaybolurum, anlıyor musun? Yalvarıyorum, gitme. Uyandığımda kollarımda göreyim yine seni."

Sadece gülümsüyorum. Gitmeyeceğimi biliyor, daha da emin olmasını sağlayacağım az sonra. Gitmemi istemiyor. İkimiz de yollarımızı çoktan kaybettik zaten. Bunu biliyor. Sadece ben de, o da birbirimizle yeni bir yola çıktık ve o da, ben de o yoldan çıkmak istemiyoruz.

Ee şimdi aşıkları mı oynayacaktık? Bilmiyorum.

Çoğu küfürü hak ettiğimi biliyorum fakat ben arkadaşlık denen duyguyu bile tatmamış, hiçbir şeyle sevgi bağı kurmayı bile becerememiş8? şu ana kadar. Aşık olup olmadığımı nereden anlayabilirim bilmiyorum.

Jeno'ya olan hislerimin adı her neyse de inkar edemeyeceğim gerçeklikler var aramızda.

Beni olmak istediğim insana dönüştürmüştü. Ona hangi duyguyu beslediğim umurumda bile değil. Jeno benim her şeyim diyebileceğim biri, ondan başka bir şeyim yok çünkü.

O anlıyorsa bana karşı olan duygularını, bana da açıklamasını bekleyeceğim. Bana anlatmasını, anlamamı sağlamasını. Çünkü bunu yapabilecek tek insan o.

Kendimi tamamen Jeno'ya bıraktığımı falan düşünüyorsunuz, değil mi? Her ne kadar dirensem de, katılıyorum.

Sanıldığından daha sarmaşık haldeyim. Düğüm oldum, ve beni çözebilecek tek kişi yine, ve yine o. Yalnız o.

Onda farklı bir şeyler var. Kimsenin göremeyeceği, ama benim onda gördüğüm tek şey gibi. Somut, elle tutulur bir şey değil. Aurası gibi, fakat alakası bile yok.

Açıklama yapmak zorunda değilim, ama istiyorum. Gidip onunla konuşmak, ona kendimi anlatıp ona hiç sahip olamadığı güveni vermek istiyorum.

Bana güvensin istiyorum. Beni sığınabileceği bir yer olarak görsün istiyorum, çünkü ben onu öyle görüyorum. Ona kaçıyorum, dünyanın geri kalanından ona sığınıyorum.

Ayaklanıyorum. Önce yatağına yaklaşıp biraz kusursuz suratını izliyorum. Ellerimi saçlarına yaklaştırıyorum ama dokunsam parçalanacak, binlerce parçaya ayrılacak gibi, dokunmuyorum. Yatağın arkasına dolanıp yorganı kaldırıyorum. Önüne yerleşiyorum.

Kolları hemen sarıyor bedenimi. Belimi sıkıca tutuyor.

Gitme Jaemin.

Boğazım düğümleniyor çünkü boğazının düğümlendiğini biliyorum.

Arkamı dönüp yüzümü boynuna gömüyorum. Uyumuyordu zaten, biliyorum. Beni bekliyordu. Ben babamı bekledim, nasıl bir his olduğunu biliyorum. Birini beklerken uykusuz kalmak ne demek biliyorum.

Babam gelmedi, ama Jeno uykularında hiç eksik hissetmeyecek, izin vermeyeceğim çünkü. Karanlıkları, kabusları ve korkuları olmayacak. Kabuslarından uyandığında terli alnını ve gözyaşlarını sileceğim, 'geçti, ben buradayım' fısıldayabileceğim.

Kollarım sırtında birleşiyor. Biz bu haldeyken, herhangi bir şeyin ne anlamı, ne önemi var? Bir şeyleri umursamamıza ne gerek var?

Kalbim deli gibi çarpıyor, ağlamamak için kendimi sıkıyorum. Yanağından saçlarıma ağır ağır düşen, orada dağılan gözyaşlarının ılıklığını ve serinliğini eşzamanlı hissedebiliyorum.

Titreyen ve bulunduğum konumdan dolayı oldukça boğuk çıkacak sesime aldırış etmiyorum. "Gitmiyorum, gitmeyeceğim Jeno. Sen git demedikçe, gitmeyeceğim."

devil ✪ nominWhere stories live. Discover now