BÖLÜM 9

91 18 4
                                    



Hızlı adımlarım barın önünde durduğunda, kapının kenarında dikilen Kerem'inde dikkatini çekebilmiştim. Sonunda ortaya çıkabilmişti beyimiz! Koşarmışçasına yanına gittiğimde konuşmak için dudaklarımı aralamama rağmen o benden önce davranarak "Masal, bekliyorum dedin ama kaç saattir ben seni bekliyorum" diye yarı alayla konuştu. Ona sinirle bakıp "Kerem her şey sen belki gerçekten iki dakikada gelmiş olsaydın, böyle olmayacaktı!" siye nefretle konuştum. Kerem anlamadığından olsa afallayarak suratıma baktığında gözlerimi devirip avucumu uzattım, kolyemi vermesi için. Fakat o bunu anlamayarak aptal bir ifadeyle avucuma baktı. Yeniden gözlerimi devirip "Kolyem, Kerem!" Diye dişlerim arasından konuştum.

'Ha' gibi mırıltılı bir ses çıkararak elini cebine attı. Birkaç saniye içerisinde avucu arasında kalmış kolyemle yeniden çıkardı. Yüzümde sonunda biricik kolyeme kavuşmanın verdiği rahatlamadan ötürü bir gülümseme oluştuğunda, Kerem kısa biran için bana bakıp kolyemi açık olan avucuma bıraktı.

İçimden onlarca şükür duası okurken, hızlıca kolyemi boynuma taktım. Bunun ardındanda herne kadar fazlasıyla gecikmiş dahi olsa bulduğu için minnettar olduğum Kerem'e "Bulduğun için saol" diye mırıldandım. Hemen sonrasındada ondan bir yanıt beklemeden sırtımı dönerek sokağın başına doğru yürümeye başladım.

"Bırakmamı ister misin?" işittiğim Kerem'e ait sesle duraksayarak omzum üzerinden ona baktım. Ellerini bir tur saçlarından geçirip bana baktı. Aslında normal şartlarda pekte reddetmezdim ama şuan içtiği ve fazla ayık olmadığı belliydi. Bayın bakan gözleri çakırkeyif olmaya başladığını belli ederken, alayla ona bakıp "Karşı kaldırımda kaç sokak lambası var, Kerem?" diye sordum. Eğer gerçekten az biraz sarhoşsa bile oradaki iki sokak lambasını en az dört tane olarak görecekti.

Kerem anlamazca bir suratıma birde, karşıdaki sokak lambalarına baktı, bir süre. En sonunda gözleri bende durarak "Dört?" diye sorarca konuştu. Tahminimde yanılmamıştım, net sarhoştu. Ona alayla gülüp "Benden önce kendini bıraktıracak birini bulmasısın Kerem" deyip önüme döndüm ve adımlarımı daha hızlı biçimde hareket ettirdim.

Bir yandanda şuan eve nasıl dönebileceğimi sorguluyordum. Bu saatte taksi bulmam imkansız gibiydi, çünkü şuan tam olarak şehrin gece kulüplerine akın ettiği saatti. Abimi aramak istesem bile hem geldiğinde yarım saat sorgular, hemde eminimki çoktan onuncu rüyasını görüyordur. Beynimde dolanan tilkilerin her birinden farklı bir ses çıkarken yakından gelen fazla tanıdık olmasa bile anımsadığım sesle irkilerek başımı sesin geldiği yöne çevirdim.

"Bu saatte ne taksi bulabilirsin nede herhangi bir belaya bulaşmadan buradan gidebilirsin"

Gözlerimi kırpıştırarak, az önce beni taciz olayından kurtaran çocukla yeniden karşılaşmanın şaşkınlığını yaşadım. Yeşilin oldukça canlı parlak rengi olan gözlerini benimkilere dikip ifadesizce bakındı bir süre. Bunu yaparkende benim şaşkın halime tezatça bedenini yasladığı motorsikletiyle oldukça rahat görünüyordu. Açık renkli, dağınık saçlarından bir tutamı alnı üzerine düşmüş hafifçe kaşları üzerinde geziniyordu, fakat bu onun umurunda değilmiş gibi geri çekmeye yeltenmiyordu bile. Üzerinde siyah bir tişört, siyah bir pantolon ve yine siyahta deri ceketi vardı. Neden bu denli karanlık giyinmişti ki? Amacı geceyi kıskandırmak mıydı? Beynimde yankılanan sözleriyle onu incelemeyi kestim. Haklıydı, peki ama ben şimdi ne yavaştım ki?

"Bin" başımı omzuma doğru düşürüp ona anlamazca baktım. 'Bin' mi demişti o? Gerçekten az önce yaşadığımdan sonra bir lafıyla bineceğime inanmış mıydı? Bu düşüncesine gözlerimi devirip "Ne saçmalıyorsun?" diye homurdandım. O ise beni kaale almadan yaslandığı motorla bedeninin bağlantısını kesti. Ne zamandan beridir orada olduğundan bir haber olduğum kaskı motorun direksiyon kısmından alıp bana uzattığında "Acele et istersen, uyku vaktin geçmesin" diye benimle alay ettiğin derince ofladım.

Beynimdeki tilkilerin her birinden apayrı sesler çıkarken dilim onların değil, mantıcının tercümanlığını yaparak "Sence az önce yaşadıklarımdan sonra, herne kadar geni kurtarmışta olsan bir lafınla o motora biner miyim?" diye kıvrıldı. Şimdide ben haklıydım. Şuan belkide çıkış karşısında öylece beni bırakıp gitmeliydi veya dolamalı falandı ama o bu tepkilerden hiçbirini yapmayarak belli belirsiz tebessüm etti benim anlamadığım şekilde.

"İnsanlara güvenmemen hoş" dediğinde yüzü yeniden ifadesizleşmişti. "Ama beni o şerefsizlerle kıyaslaman gerçektende aptalca" dedi bu seferde. Bana 'aptal' deyişi karşısında gözlerimi büyüterek ona baktım. Bunu umursamadan gözlerim içerisine bakarak konuşmasına "Eğer aklımda öyle cehennemlik düşünceler olsaydı seni kurtarmaz aksine onlara eşlik ederdim" diye devam etti. Bir bakıma mantıklıydı, eğer gerçekten zarar vermek isteseydi onu o an orada yapabilirdi.

"Ayrıca şuan en mantıklı seçenek benimle gelmen olarak görünüyor" dedi. Bir kez daha oflayıp ciddi anlamda neden bu denli haklı konuştuğunu sorguladım kısa biran için. Sonrasındada "Halen sana güvenmiyorum" dedim, o ise omuzlarını silkip "Halen güvenmemeni hoş buluyorum" dedi. Kaşlarımı belli belirsiz çatarak ona baktığımda belkide ilk önce vermesi gereken tepkiyi vererek kısaca ofladı. Ardındanda elindeki kaskı almamı ima ederek sallayıp "Eğer fazla istemiyorsan en azından evine yakın bir yerlerde bırakırım" dedi.

Bense pes etmiş gibi omuzlarımı düşürüp elindeki kaskı istemeyerekte olsa aldım. Neden en başında her şeyi abime anlatmamış ve onunla birlikte gelmemiştim ki buraya? İçimden bir ses 'Biricik abinin gözünden uyku akarken birde böyle yerlere mi gelseydi çocuk!' diye bir ses bağırdı. Gereksizce onunda haklı oluşundan sonra, kaskı kafama geçirip sabitledim. Ben kendi kendime düşünürken, adını bilmediğim şu çocukta çoktan motora binmişti bile.

Biran için duraksayarak gerginlikten olsa gerek nemlenmiş avuç içlerini eşofmanıma sildim. Halen emin değildim dalar onun bana attığı 'bin artık' bakışıyla dikilmeyi keserek binmiş bulundum. Biran için ellerimi nereye koyacağımı bilmeyerek öylece havada tuttuğumda bunu fark etmiş gibi büyük avuçları arasına aldı ellerimi. Sonrasındada karnı üzerine bırakarak beline sarılmamı sağladı. Bundan ne memnundum nede rahatsız. "Hız yapmayı severim, o yüzden sıkı tutunmak isteyebilirsin" dediğinde bir tepki vermedim.

O da bir tepki beklememiş olacakki motoru çalıştırarak asfalt üzerinde hızla hareket etmemizi sağladı. Tamam hız yapacağı konusunda uyarmıştı ama bu denli hızlı olacağınıza düşünmemiştim. Gözlerim motorun hız ibresine kaydığında, sona doğru kaymıştı kırmızı renkli ibre. Kısa hızı fazlasıyla zorluyordu şuan. Anlık bir ürpertiyle karnındaki ellerimi birbirine kenetleyip gereksiz bir düşme korkusuna kapıldım. O bunu anladı mı bilmem ama motorun hızı biraz yavaşladığında ben içimden şükürler ediyordum.

ŞİİRLER SAĞOLSUN || YARI TEXTİNGWhere stories live. Discover now