İşte korktuğum şey buydu. Canımı başka türlü yakıyordu ve bunun farkında değildi. Cevap vermedim. Bir şeyler mırıldanarak yerine oturdu tekrar. 

"Ne zormuş seninle konuşmak. Bir bok anlatamadım!" derken kendi kendine konuşuyor gibiydi. Yine cevap vermedim. 

"Cem, Serdar Koçar'ın istediği bir şeye sahipmiş. Bunun ne olduğunu ya da kimde olduğunu kimse bilmiyor. Ama Cem'in leşinin yanında bir not bulmuş Ali. Aranan her ne ise sende olduğu yazıyormuş notta." dedi. 

"Yani Cem'i siz öldürmediniz öyle mi?" diye sordum anlattıklarına karşılık. Birden yerinde doğrulmuştum ve irileşmiş gözlerimle ona bakıyordum. Görmemiş miydi onun öldüğünü? 

Tekrar başını kaldırdı. Bıkkın bir şekilde bakıyordu bana. "Gerçekten tek merak ettiğin şey bu mu?" diye sordu. Herhangi bir cevap vermediğimde konuşmaya devam etti.

"Sen gördün mü? Onun öldüğünü hiç biriniz görmediniz mi? O zaman ölmemiştir. Nasıl bakmazsınız?" dedim endişeyle. Bir sağa bir sola bakıyor. Boynuma götürdüğüm elimle, boğazımı sıkıyordum farkında olmadan. Hakan her hareketimi ilgiyle izliyordu. 

"İyi misin?" diye sordu merakla. Gözlerinin içine baktım. Yalvarır gibi. 

"Sen görmedin. Kimse görmedi. Yaşıyor değil mi?" diye sordum. Gözleri irileşti. Nasıl göründüğümden haberim yoktu. Ama Hakan'ın gözlerine yansıyan endişe iyi olmadığımın kanıtıydı. 

"Gördüm" dedi birden. "Gördüm" diye tekrar etti. Sağ elini havaya kaldırmış, avuç içini bana gösteriyor, sakinleşmemi istiyordu. Gözlerim ışıldamıştı o an. Endişe ve korku dolu bakışlarım yerini heyecana bırakmıştı. 

"Ama biz öldürmedik. Bizimkiler gittiğinde zaten ölüydü. Sol şakağından yemiş kurşunu. Yakından tek el ateş, bitirmiş işini şerefsizin. Gördüm" dedi tekrar. Derin bir nefes aldım. Birkaç dakika sonra yüzümü buruşturdum. 

Gözlerimi hayretle açıp Hakan'a baktım. "Bu kadar detay vermene gerek yoktu." dedim dişlerimin arasından. Benim rahatlamamla Hakan'ın da çehresinin yumuşadığını fark ettim. 

"Ne oldu, üzüldün mü? Nişanlındı sonuçta. Çok şey paylaşmışsınızdır iki yılda." dedi imalı bir şekilde. Yukarı kaldırdığı kaşlarına, yukarı doğru kıvrılan renksiz dudakları eşlik ediyordu. Ne yapmaya çalışıyordu şimdi. 

"Oradan bakınca kolay biri gibi mi duruyorum?" dedim hayal kırıklığıyla gözlerine bakarak. 

"Cem'in sana yaptıklarına bakarsak, öyle görünüyor. İki yıl ondan kaçıp kurtaramamışsın kendini!" son söyledikleri sabrımı taşıran son damlaydı. Hızla ayağa kalkıp sehpanın üzerindeki çay bardağını alıp kafasına fırlattım.

"Sen benim yaşadıklarımı, acılarımı küçük göremezsin. Bir bok bildiğin yokken böyle konuşamazsın benimle!" Hırsımı alamıyordum.  Deli gibi bağırırken, elime ne geçirdiysem ona fırlatıyordum. İçki şişelerinin olduğu vitrin son durağımdı. Camını açıp içindeki şişeleri bir bir yere fırlatırken, o istifini bozmadan aynı yerinde oturuyor, kendini korumaya bile çalışmıyordu. Alnından, yanağına doğru akan kan gözüme iliştiğinde, diğerlerine göre daha yüksek çıkan bir çığlık atıp dizlerimin üzerine yere çöktüm. Yaptıklarıma kendim bile inanmıyordum. Oturduğum yerde inlerken kapıya vurma sesi geldi kulaklarıma. Hiç bir şey umurunda olmayan Hakan kapıyı duyduğunda, hızla yerinden kalkıp kapıya ilerledi.  Bense yerde otururken soluk soluğa kalmıştım. Nefes seslerimin arasından kimin geldiğini duymaya çalışıyordum.

"Siktirin gidin lan, bir şey yok dedik!" Hakan'ın gür sıkan sesiyle yerimde sıçrayıp, elimi ağzıma götürdüm. Sesinden yaklaşık yarım dakika sonra kendisi göründü. Tek elini ensesine götürmüş, diğerini yanında yumruk yapmış salona göz atıyordu. Bense başımı kaldırmadan, alttan ona bakıyordum. Rahatlamıştım ama şimdi de Hakan'ın bana yapabileceklerini zihnimi zorluyor, korkmama neden oluyordu. 

KARANLIK ŞEHİRDonde viven las historias. Descúbrelo ahora