"Arabayı nereden buldun" diye sordum. Normal bir sohbet gibi gözükse de, eğer tekrar yanından kurtulursam, Hakan ve Ali için farklı bilgiler öğrenebilirdim. Gözlerini  telefonundan kaldırıp bana baktı. Tek kaşını havalandırmış, merakımın sebebini sorguluyor gibiydi.

"Neden sordun?" dedi. 

"Y..yani senin paran yoktu o yüzden sordum" diyebildim. Düşünmeden hareket ediyordum. 

"Para çok artık. İyi bir iş aldım, ve başardım. İşverende oldukça cömertti. Artık zengin bir nişanlın var " dediğinde Hakan'ı bıçaklamasıyla, bu iyi bir iş arasındaki bağlantıyı düşünmek bile istemiyordum. Bir de uyuşturucu işi vardı. 

"Ne işiymiş bu, kazancı iyiymiş" ağzından laf almak pahasına tehlikeli sularda yüzüyordum. Cem'le hiç bir zaman böyle konuşmamıştım. Onun yaptıklarını hiç merak etmemiştim. Bu yüzden şimdi her konuştuğumda dikkat çekiyordum. Farkındaydı. Bana güvenmiyordu. Ağzından laf almak imkansızdı. Cem salak değildi, öyle davranıyordu. 

"Uzatma, fazlasını bilmene gerek yok. Uyu sen" diye bağırdığında koltuğa sinip dudaklarımı kapattım.  Bakışlarımı dikiz aynasına çevirdiğimde göz göze geldiğimiz şoför, ondan bilgi alabileceğimi aklıma getirdi. Sonuçta Cem'in yanındaydı. Hiçbir şey bilmiyorsa bile, duymuş olabilirdi. 

   Uzun süre arabanın camından sokak lambalarının aydınlattığı kadar dışarıyı seyrederken iki gün öncesine gitti aklım. O gün beni kaçıran adamın şuan yanımda olmasını istemem normal miydi? İki gün içinde onlara güven duymamın sebebi neydi? Aylin'e bile yeni yeni kendimi açmışken, yeni tanıdığım, üstelik bana zarar vermiş insanların güvenine medet ummak, akıl karı değildi. Değişiyordum.

   Arabanın durduğunu fark ettiğimde, daldığım düşüncelerden kendimi sıyırıp Cem'e baktım. O da gülümseyerek bana bakıyordu. Gözlerini gözlerimden ayırmadan diliyle dudaklarını yaladı. Tüm bedenim gerilirken kendimi ona çaktırmadan geriye doğru yatırdım. Aramıza eklenen bir milim bile bana iyi hissettiriyordu. 

"Mola verelim biraz. Beş dakika sadece" dedi ve sonra arabadan indi. Tuttuğum nefesi rahatlıkla bırakırken, ben de peşinden indim. Yanıma gelip elini belime yerleştirdi ve tuvaletlerin oraya doğru yürütmeye başladı. Benzinlikte durmuştuk ve sıcak arabadan inip soğuğu karşılamak bedenimi titretmişti. Ama arabanın havasızlığına karşı ciğerlerime çektiğim soğuk ve temiz hava beni kendime getirdi. 

"Ben gelmeyeceğim" dedim adımlarımı durdurup. Belime yerleştirdiği elini çekip,  gözlerime baktıktan sonra bakışlarını şoföre çevirdi. Beni işaret etti ve tuvaletlere doğru ilerledi. Ben de zaman kaybetmemek adına hemen şoförün yanına ilerledim. Bir şeyler öğrenmem gerekiyordu.

" Sen Cem'i nereden tanıyorsun" diye sordum. Acelem vardı. Sorum onu şaşkına uğratmıştı. Aptal gibi yüzüme bakarken bana cevap vermedi. Cem gelmeden konuşturmam lazımdı bu adamı.

"Bak Cem beni kaçırdı ve sen bu suça ortak oluyorsun. Arkadaşlarım peşimde beni kurtaracaklar. Onlar geldiğinde sana zarar vermelerini engellerim. Bildiklerini anlat bana" derken içimden kendime gülüyordum. Tehditlerimin boşa çıkma olasılığı oldukça yüksekti.

Yine cevap vermemesi iyice öfkelendirdi beni.

" Arkadaşlarım diyorum, Ali ERKMEN!" dediğimde yüz ifadesi değişti, bir kaç adım geri gitti. Soyadlarının bu kadar işe yarayacağını bilsem daha önce söylerdim.

" Siz Ali Erkmen mi dediniz?" diye kekeleyince doğru yolda olduğumu anladım. Başımı evet anlamında salladığımda yutkundu ve konuşmaya başladı.

"Beni para karşılığında tuttu. Gerçekten hiçbir şeyden haberim yok. Benim gerçekten bir ilgim yok" dediğinde sevincim kursağımda kaldı.

"Lütfen bak çok önemli, bir şeyler hatırlamaya çalış" dediğimde umutsuzluğum sesime yansımıştı.

"Aslında bir şey var, ne kadar işinize yarar bilmiyorum." dediğinde gözlerim parladı birden. Devam etmesini işaret ettiğimde bana doğru yaklaşıp:

"Telefonda konuşurken duydum. Birisine zarar vermiş ve karşılığında yüklü miktar para almış. Sanırım arkadaşıydı telefondaki" dediğinde bunları ben zaten biliyordum. Gözlerimi devirirken o konuşmasına devam etti. Arada bir arkamı dönüp Cem'in gelip gelmediğini kontrol ediyordum. 

"Başka bir telefon görüşmesinde de saygılı bir şekilde konuşmaya başladı. Harun bey dediğini duydum. Emredersiniz deyip telefonu kapattı. Bildiklerimin hepsi bu." Dediğinde bir isim de olsa bir şeyler öğrenebilmiştim. 

"Harun kim tanıyor musun?" diye sorduğumda benimle konuşmayı kesip birkaç adım uzaklaştığında arkamda bir noktaya bakıyordu. Cem'in bize doğru geldiğini anladığımda hemen konuyu değiştirdim.

"Naneli çikolata bulursan ondan da al. Cem geldiğinde gidersin." dedim Cem'in duyabileceği şekilde yüksek bir sesle. Adam şaşkın bir şekilde beni onayladığında belime dokunan eller ile irkilip arkamı döndüm. Tahmin ettiğim gibi Cem yanımıza gelmişti. "Sen ve naneli çikolata tutkun." deyip, şakağımı öptü. Yüzüm şoföre dönükken iğrenen bakışlarım onu buldu. O da benim durumumdan rahatsız olmuş gibi kaşlarını çattı. Bana yardım etmesini isterdim ama başını belaya sokmamak için ondan bir şey istemedim.

   Cem'in kollarından kendimi çekerek kurtulduğumda arabanın kapısını açıp içeri girdim. Cem'de peşimden geldiğinde şoförün markete gittiğini gördüm.

   Şoförün olmamasını fırsat bilip, iyice dibime kadar sokulup boynuma daldığında " Seni çok özledim Ezgi" dedi boğuk sesiyle. Bana her dokunduğunda kendimi çöp gibi hissediyordum. 

   Şoför arabanın kapısını açtığında Cem homurdanarak kendini geri çekti. Bir süre kollarım havada öylece kalakaldım. Tüylerim diken diken olmuştu. Bir kaç saniye sonra kendime geldiğimde sırtımı yavaşça geriye yasladım. Dikiz aynasında göz göze geldiğimiz şoföre minnetle bakıyordum şimdi. Elindeki poşeti bize doğru uzattı. Cem sinirli bir şekilde elindeki poşeti çektiğinde, "Devam et!" diye seslendi. Söylemesiyle arabanın da hareket etmesi bir oldu. 

   Cem poşetin içinden çıkardığı naneli tablet çikolatanın bir parçasını kırıp eliyle dudaklarıma değdirdi. Çekinerek araladığım dudaklarımdan çikolatayı bıraktı. Başımı parmaklarından uzaklaştırıp " Ben kendim yaparım, teşekkürler" deyip elinden paketi aldım. " Öyle olsun" diye mırıldanıp önüne döndüğünde, telefonunun melodisi arabada yankılandı. Sessizce ağzımdaki çikolatayı yerken konuşmalarına dikkat kesildim.

"Evet, Harun bey" dedi. Ona heyecanımı belli, etmeden bir ipucu bulabilmek umuduyla ona doğru vücudumu esnettim. Nefesimi tutmuş, onu dinliyordum.

" Yanımda. " dedi. Şaşkınlıkla başımı ona çevirdiğimde göz göze geldik. Benimle ilgili mi konuşuyorlardı.

"Emredersiniz " deyip telefonu kapattığında, arabanın tavanına yumruğunu geçirdi. Bu kadar mıydı? Duymak istemediğim küfürlerini sıralarken, öfkesinin bana dönmesini hiç istemiyordum. Birden tuttuğu kolumla istemediğim durumun içine düştüğümü anladım.

"N..ne oldu?" titreyen sesimle sorduğumda beni kendine yaklaştırdı. Sigara kokan nefesi midemi bulandırdı.

"Senin peşime taktığın şerefsizler, her yerde seni arıyorlarmış. İki günde ne yaptın da senin peşinden geliyorlar lan!" diye bağırdı. Hem korkuyordum, hem de korkumu bastıracak hisler yeşeriyordu içimde.

" Beni mi arıyorlarmış?" dedim istemeden. Dudaklarımın gülümsemesi benden bağımsızdı. Dudaklarımdan çıkmaması gereken cümlelerdi bunlar. Cem'in gittikçe kızaran suratıyla, yüzüme tokat atması bir oldu. Attığı tokatla savrulan başımı şoför koltuğuna çarptığımda inledim. Dikiz aynasından tekrar göz göze geldiğimiz şoför bana acıyan gözlerle bakıyordu.

"Umutlandın mı lan! Seni o itlere bırakacağıma ellerimle öldürürüm." diyerek yüzüme hırlayan  Cem, beni geriye çekip var gücüyle boğazımı sıkmaya başladı.  

Bölüm sonu ...

KARANLIK ŞEHİRWhere stories live. Discover now