Kadın öfkeyle kollarını göğsünde birleştirdi. Nişan günü öylece bırakılmanın acısı hala içindeydi ve gerçeği bilse bile garip bir inatla devam ediyordu. Hatta bu yüzden Pekin'den kalkıp buraya bile gelmişti.

"Her şeyi biz mi kurguladık? Sen annene olumsuz hiçbir şey söylememişsin Xiao Zhan."

Zhan dayanamıyormuş gibi sözünü kesti. Kendisinden uzaklaşan Yibo'nun bileğini tutmuştu son anda. Dayanamazdı, gitmesine dayanamazdı.

"Evet lanet olsun ki olumsuz bir şey söylemedim! Bu yüzden kendi başınıza iş çevirip durmuşsunuz. Ama şunu unutma ki, ben anneme hiçbir zaman olumlu bir şey de söylemedim. Hele seni sevdiğimi hiç söylemedim. Hiç sevgili olmadık biz seninle, sadece arkadaştık."

Yüksek perdeden çıkan sesi yoldan geçen birkaç insanın dikkatini çekmişti. Fakat kimsenin durup onları izleyecek vakti yoktu.

"Ben, hatta biz, aylarca senin beni sevdiğini ancak dile getiremedigini düşündük. Önceden beri arkadaştık ve sen hep çekingen birisiydin. Bu yüzden aylar sonra Pekin'e geldiğinde hoş bir sürpriz yapmak istemiştik. "Li Feng konuşmasına ara vererek Yibo'ya küçümser bir bakış attı.

"Asıl sürprizi sen bize yaptın."

Yibo kocaman bir fırtınaya kaptırmıştı kendisini. Kalbi acıyordu ve ilk kez bu acıdan kurtulmak için Zhan'a sığınmak istemiyordu. Kendisine yöneltilen bakışlar altında toza dönüşecekti sanki, kendisi ile her zaman barışık olsa da ilk kez bir daha hiçbir aynaya bakmak istememişti. Çirkin bir çocuk değildi lakin, karşısındaki kadını çok güzel bulmuştu o an.

"Kes sesini. Rahat bırak beni ve Pekin'e geri dön."

Zhan bütün öfkesini ardında bırakıp yumuşak bir ifadeyle Yibo'ya döndü. Onun dolu gözlerini görmesiyle tüm bedeni titremiş ve sarsılmıştı. Bir şey söyleyeceği sırada ise ardında bıraktığı kadından yeni bir itiraz yükselmişti.

"Dönmeyeceğim. Kalbimi kırdın Xiao Zhan, bunun bir bedeli olmalı. Öylece başından gönderemezsin. Ailenden ve ailemden özür dilemen gerekmiyor mu?"

Zhan kafasını yana çevirip kendine engel olamayarak bağırdı. "Yeter! Kes şunu. Asıl onlar benden özür dilemeli. Sadece beni görmek istedikleri için çağırdıklarını sanmıştım. Böyle bir saçmalığı nasıl ortaya getirirsiniz?"

Sonra Zhan kendisine yöneltilen bir başka itirazı dinlemedi ve tüm dikkatini Yibo'ya verdi bir kez daha. Ama Yibo sadece kadına bakıyordu. Bir rüyada gibiydi, kıskançlığı ve hayal kırıklığı gerçek olamayacak kadar çoktu çünkü.

Zhan "Küçüğüm bak bana." Dedikten sonra elleriyle çocuğun solgun yüzünü kavradı. Gözler birbirine dokunduğu anda büyük olan çoktan kendisine lanetler savurmaya ve derin bir pişmanlığın içinde kaybolmaya başlamıştı bile. Onu bu hale getirenin kendisi olduğunu bilmek çok fazla geliyordu o an.

Alnını onun alnına yasladı. "Lütfen Yibo, lütfen lütfen." Hala bir karşılık alamazken çaresizlik içinde onun elini tuttu. "Kız bana, çok fazla öfkelen ama sessiz kalma böyle."

Saniyeler sonra hala yanlarında söylenip duran kadını gösterdi Yibo parmak ucuyla. "Gitsin buradan, gege gitsin buradan. Yanında olmasın."

Bu söylediği Zhan'ın Yibo'ya olan sevgi dolu davranışı yüzünden şaşıran kadını tümden hayretler içinde bırakmıştı. Bu yüzden hiç çekinmeden aynı küçümser bakışlarını Yibo'ya çevirmişti.

"Ne diyor bu çocuk, Xiao Zhan cidden senin neyin var? böyle bir çocuğa aşık olmuş olamazsın."

Yibo, sanki karşı bir söz duymak ister gibi Zhan'a baktı. Kendisini çok kötü hissediyordu ve o an Zhan'ın ne söylerse söylesin kalbindeki acıya yetemeyeceğini biliyordu. Hiç kimseden böylesine iğrenç bakışlar görmemi, böyle hor gören sözler işitmemişti.

Amélie'nin Öyküsü [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin