46. Bedel Ödemek -part 1-

En başından başla
                                    

Pençelerini açıp yere kondu, altın renkli gözleri tarifi olmayan bir parlaklıkla etrafına bakıyordu. Taşın işaret ettiği yere konmuştu ama Amenia ortalarda yoktu. Gördüğü tek şey kandan küçük bir havuzdu, yere eğilip gagasıyla kanın kokusunu içine çekti. Göz bebekleri küçüldü birden "Amenia'nın kanı bu," diyebildi. Gerisini getiremedi, kanın ortasında parlayan taşı fark etse de kıpırdayamıyordu. Her yerde tozpembe tüyler vardı, kızıl saçından birkaç tel vardı, zırhının zincir parçaları vardı, Eran'ın okları vardı, en çok da kan vardı ama Amenia yoktu. Aklına gelen korkunç senaryoyla birkaç adım geriledi.

"Hayır, hayır Eran, bunu yapmış olamaz. O Lutha ona bunları yaptırtmış olamaz, Amenia," kuru kuru yutkundu "ölmüş olamaz." Bütün bunları Eran'ın yaptığını düşünüyordu. O Lutha'nın tekrar aklını ele geçirdiğini Amenia'yı öldürttüğünü... Buradan hemen uçup Eran'ı bulmalıydı, silahları buradaydı ne de olsa kadim dostu fazla uzaklaşmış olamazdı. İris hiçbir şey demese de ilk bakışta kadim dostunun korkunç bir hata yaptığına İro bile inanmıştı. Kaleye geri dönmek için uçacağı sırada hemen arkasında beynini tırmalayan bir gurklama işitti. Ardına döndü.

"Sen! Seni tanıyorum Amenia'nın odasındaki o çirkin semender!" heyecanla yerde tuhaf hareketlerle gurklayan yaratığın yanına süzüldü. "Neler oldu burada," dedi sanki gurklamaları anlayabilecek gibi. Yine de Rin ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

İro'nun peşinden geldiğine emin olunca sazların arasına daldı semender. Balçığı hızla kazmaya başladı, merakla onu izleyen altın bakışlar eşliğinde küreyi sakladığı yerden çıkartıyordu. İro onun o küre olduğunu anlayınca hemen Rin'e yardım etti. "Küre, o nasıl geldi buraya. Üstelik sen de buradasın, Yüce Ruhlar, Eran ve Amenia nerde peki?"

Öfkeyle gurkladı Rin, olan biteni Amenia'ya anlatabildiği gibi bir zagzosa anlatamamak ne kadar da kötüydü. Balçıktan çıkıp çakılların üstüne geçti, paytak hareketlerle hoplayıp zıplamaya başladı. Hareketleriyle sessiz bir gösteri sunmaya başladı ufak semender, burada olanları anlatmaya çalışıyordu. Önce derisi tozpembe oldu, narin ve ağır hareketlerle çakılların üzerinde yürüdü. Pembeyle Amenia'yı taklit ettiğini anladı İro. Birinden kaçar gibi acı dolu gurklamalarla hoplayıp zıpladı. İro'nun pür dikkat izlediğine emin olunca sonra da gök gibi maviye büründü derisi. Birden hırçınlaştı, kuduz bir sülin gibi hırıldayarak sanki görünmez bir semendere saldırıyordu. Kuyruğunu ve dilini kırbaç sallayarak etrafına tıslıyordu. Rin'nin ne yaptığını ilkin anlamadı İro, semender bu kez arka ayaklarının üzerinde dikilip yerden bir taş aldı, az önce Amenia'nın taklidini yaptığı yere fırlattı. Bu hareketle sonunda İro'ya Lutha'nın Amenia'ya saldırdığını anlatabilmişti.

"O alçak, Amenia'ya mı saldırdı! Demek o yüzden buradan gidiyordu, peki Eran o nerede?"

Kafasını salladı Rin, onun buraya hiç gelmediğini nasıl anlatacağını bilmiyordu.

"Kahverengi kanatlı prenssoy, onu görmedin mi? Burada olmalı," çaresizce etrafına bakındı İro, Eran'ı arıyordu gözleri. Rin tekrar gurklayana kadar keskin bakışlarıyla her yeri taradı ama dostu yoktu ortalarda.

Bir mavi, bir pembe renkten renge giriyordu Rin, kahveden eser yoktu. Eran'ı sordukça başını sallamaya inat edince İro güç bela anlayabildi sonunda.

"Eran yok mu? Burada değil mi? Nasıl olur? Yani bütün bunları o Lutha mı-"

Sözünü bitirmesini beklemeden Rin heyecanla gurkladı.

"Amenia, o nerde?"

Rin de bunu anlatmaya çalışıyordu, derisi tekrar tozpembe oldu. Havaya sıçrayıp yere attı kendini ardından sanki okla vurulmuş gibi kırmızılıklar oluşturdu omzunda, karnında sırtında. Yerde acı içinde kıvranıyormuşçasına herekteler sergiledi.

HİDDARUN *Düzenlenecek*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin