Aşk İçin Ölmeli, Aşk O Zaman Aşk

Start from the beginning
                                    

Maşallah, duba gibiydi.

Bunu duymasın, gider duba bulur götüme sokardı.

Ağırlığını çaktırmamaya çalışarak beline ellerimi sardım, sonra yüzünün her bir noktasını öptüm.

Dudakları dudaklarıma değdi ve ellerini enseme sararak kendini bana bastırdı. "Evlenmeden olmaz." Dedi, dudaklarımdan ayrıldı.

Sonra ona olan bakışlarımı görünce bu sefer daha hırçın bir şekilde beni öpmeye devam etti. "Olabilir de aslında..." Dudaklarının arasına aldığı alt dudağımı ısırıp gülümsedi.

Kızın içinden canavar çıkmıştı.

Emdiği dudağımın üzerinden diliyle geçti ve dudaklarını dudaklarımdan ayırmadan önce uzun bir öpücük bıraktı.

Belindeki ellerimin üzerine koyduğu elleriyle kucağıma biraz daha yerleşti. Bu sefer herhangi bir şey yapmadan kafasını göğsüme koydu, belindeki ellerimi saçlarına götürdüm.

O da elleriyle sakallarımı sevdi. "Traş olmuyor musun sen?" Kafamı hayır anlamında salladım.

"Yarın evine geldiğimde yaparız." Belki de şu an dilimin olmayışı ilk kez bana bir yarar sağlamıştı. Çünkü konuşursam, ağlardım.

Zaten şimdi de ağlıyordum.

Ben Siyah Soyuk. 4 yıldır sevdiği kızı, 3 gün sonra bırakacak adam.

Onu ilk güneş dondurmasını erittiği için güneşe küfür ederken görmüştüm. Arkadaşlarımla oturduğumuz kafede ders çalışırken, o tam bir sokak çocuğuydu. Arkadaşları yanındaydı, futbol oynuyordu ve futbolda galip gelince mağlup olan taraf ona ve diğer erkek arkadaşına limonlu dondurma almıştı.

Dondurmalardan en çok limonluyu seviyordu, güneşli havayı ya da yağmurlu havayı sevmezdi. Ne zaman annesi dışarı çıkıp oyun oynamasına izin verirse, en sevdiği hava o oluyordu.

Daha sonra onu ikinci görüşümde halk kütüphanesinde yaşıyla hiç uymayan psikolojik bir romanı okuyordu, ve o roman benim inceleme ödevimdi. O gün ödevimi yapmadan, öylece onu izlemiştim. Kitabı o gün bitirmişti.

Kitap bittiğinde kalbine bastırıp öpmüştü, sonra da rafların en arkasına saklayarak gitmişti kütüphaneden. Gittiğinde o kitabı raftan alıp, güldüğü yerde ezberlediğim sayfa sayılarını hatırlayarak o yerleri okudum.

O gülümsedi diye gülümsedim ve o romanı sevdi diye; benim en sevdiğim roman o oldu.

O kitap Mai ve Siyah'tı.

"Sevgilim, annemgil flörtikleşiyor muydu gerçekten?" Dolan gözlerimi sorduğu soruyla kapattım ve harelerini bana çevirince kafamı iki yana sallayarak gülümsemesini sağladım.

"Yeni bir kardeşe hazır değilim. Iyy." Gecenin körüne gelen saat ikimizin de umrunda değildi. Benim umrumda olan tek şey Mai'ydi.

"Sen iyi misin?"

Kafamı hayır der gibi salladım.

Göğsümden aldığı kafasını bu sefer alnıma dayadı, alnımdan öptü.

"Ne oldu ki?" Seni benden ayıracak tek şey vardı, o oldu yangın bakışlım.

Saçındaki ellerimi yeniden hareket ettirmeye başladığımda, derslerle ilgili bir sıkıntı olduğunu ve önemsiz olduğunu söyleyip ona ilk kez yalan söyledim.

"Seni güldürecek bir şeyler söyleyeyim mi?" Heyecanla evet dedim. "On yaşındayken sobanın üzerinde çay kaynıyordu, annem de çay hemen kaynamasa bari demişti. Ben de çay kaynamasın diye hep üfledim. Çay böyle gittikçe kaynamaya devam etti. Sonra akşama kadar ben üfledim, çay kaynadı altında da su kalmadı. Ve su bittiğinde ben nefessizlikten bayıldım."

BEST NOODLE OF | TEXTİNG +18Where stories live. Discover now