İLK GÜN

411 29 2
                                    

Şu yüzünü bir yıkasaydın ne pis bir şey oldun sen"

"Aceleyle çıkarttın diye yıkayamadım işte"

Sinem'i çok seviyorum ama okula yeni gelenlerle dalga geçecek diye aklı gidiyor neredeyse.

"Ooo Hazal hiç değişmemişsin, hala aynı eziklik" bahçenin solundan gelen sese döndüğümde karşımda Şeyma'yı gördüm. Yine her zamanki gibi kıvırdığı eteği, kumral saçlarından aşağı doğru inen sarı kısımları ile gayet hoş görünüyordu ve ne yazık ki her zamanki gibi sürtük...

Tam cevap vermek için atılıyordum fakat Sinem benden önce davrandı , elini beline koyup Şeyma'ya dönerek "Ooo Şeyma sende hiç değişmemişsin yani demek istediğim hala okula gelir gibi değil de genel eve gelir gibi giyiniyorsun" Şeyma'nın gözlerinden ciddi anlamda bozulduğunu anladım. Zaten Sinem'e doğru geliyordu ama onu , yanındaki saçları beline kadar gelen biraz balık etli olan arkadaşı tuttu. Böyle yapması beni rahatlatmıştı çünkü daha okulun ilk günü kavga etmek istemiyordum. Gerçi Sinem'le bu ne kadar böyle gidebilir ki zaten. Herhalde bir yıl içinde Şeyma ile yüz defa falan kavga ediyoruz. Bir de onun başka sinir bozucu bir arkadaşı var. Saçları benimkilerden dört beş parmak daha uzun ve siyah renkli. Gözleri normalden biraz daha küçük ve yeşil. Sinem'in asıl takıntısı o, yani Sahra.

Sinem geçen yıl Can'la çıktığı sıralar bende Şeyma'nın arkadamdan konuştuğunu duyup onların sınıfına ona hesap sormaya gitmiştim. İçeri girdim ve gözlerim cam kenarının en arka sırasında takılı kaldı. Sahra ve Can konuşuyorlardı Sahra o dizinin üstündeki eteğiyle kalorifere yapışmıştı Can'sa onun karşısında gülerek onun gözlerinin içine bakıyordu. Yalandan bir öksürdüm ve biraz onlara yaklaştım. "Can bir baksana, sana bir şey söylemem gerekiyor." Sahra beni görünce Can'a tüm dişiliği ile göz kırptı ve uzaklaştı. Can'ı alıp sınıftan çıktım. Can 1.85 boylarında yani benden yaklaşık 20 cm uzun. Yani onunla konuşurken kafamı kaldırmam gerekiyordu. Durdum, öfkeyle kahverengi gözlerinin içine bakıp beni anlamasını bekledim. Tabi ki anlamadı. "Ne yapıyorsun Can benim yerimde Sinem olsaydı ikinizi de oraya gömmüştü farkındasın değil mi?" Elini umursamazca siyah saçlarının arasına daldırdı, bir elini de omuzuma koydu "Sen söylemezsen nerden bilecek" diyerek pis pis sırıttı. Elini omzumdan attım ve tam ben "saçmalama" diye sesimi yükseltirken Sinem geldi. Şaşkın bir şekilde önce bana sonra Can'a baktı. Tabi o da benim boylarım da olduğu için o da kafasını kaldırmak zorunda kalıyordu. Sonradan pişman da olsam ben o sıra her şeyi anlatmıştım. Çünkü aynısı bana olsa Sinem takır takır her şeyi anlatırdı. Bizim aramızda gizlilik diye bir kavram yoktur aslında. Daha sonra Sinem ne kadar rest çekse de Can'ın özürlerine, hediyelerine karşılık ve aşkına da yenik düşerek barışmışlardı. Mutlu son ve ben yine sap.

Sinem kolumdan çekiştirerek "Hadi Hazal şu alan kâğıtlarını Osman Hoca'ya vermemiz gerekiyor" dedi.

Müfredat değiştiği için 11. Sınıfın başında alanlarımızı seçiyorduk. Ben eşit ağırlık Sinem ise sayısal seçeceğinden ayrılacaktık ve çok mutsuzdum onunla 6 yıldır, yani onlar Tekirdağ' a geldiğinden beri çok yakın arkadaştık.

Osman hoca her müdür yardımcısı gibi kel bir hoca değil. Hatta okulun en yakışıklı hocası diyebilirim. Ama bize Şeyma ve Sahra ile ettiğimiz kavgalar yüzünden diğer öğrencilere davrandığı gibi davranmıyor. Kâğıtlarımıza baktıktan sonra pis pis sırıtarak "sonunda ayrılıyorsunuz demek. İyi iyi" dedi.

Gözlerimi devirerek odadan çıktım ve Sinem'de Osman hoca'nın duymayacağı şekilde küfrederek peşimden çıktı. "Ne yapıyoruz " dedim Sinem'e neşeli bir sesle. Sinem bana değil arkamda birine çok sevimli bir şekilde gülerek bakıyordu. Arkamı döndüğümde Can'ı gördüm. Can'da sayısal seçecekti umarım Sinem'le aynı sınıfta olurlar. Can Sinem'in yanına geçti. Bende mahcup bir şekilde "ben kantine ineyim kim var kim yok" diyerek merdivenlere yöneldim. Sinem arkamdan bir şey dedi ama duymadım. Daha törenin başlamasına 15 dakika vardı kantinden bir çay alıp camın kenarına gittim hiç boş masa yoktu. 2 dakika sonra yanıma Kübra geldi. O bir üst sınıftaydı çok muhabbetimiz yoktu ama birbirimizi severdik. Gözlerim ilk kahverengi ve omuzlarında biten saçlarına takıldı. Onunda gözü benim tatilde kestirdiğim çenemden biraz aşağıda olan açık kumral saçlarımdaydı. Fark edince "Yakışmış mı" diye sordum o da samimi bir gülümseme ile "çok yakışmış yüzün yuvarlak olduğu için. Çok tatlı olmuşsun sarı gözlerinde ortaya çıkmış" dedi kıkırdayarak. Bende saka ile karışık gulerek "bal rengi" diye düzelttim. Öyle gülüşürken pencereden biri gözüme takıldı. Belki Can'dan da uzun olan boyu, hafif kaslı vücudu ve kıvırcık sarı saçları birden okulun bahçesine güneş gibi doğdu. Çağdaş... Can'dan öğrendiğime göre o da eşit ağırlık seçecekmiş. Tabi her gün fiziğe lanet okuyan birinden bende bunu beklerdim. Bütün tatil onunla aynı sınıfa düşmek için dua ettim. Bunun yanında liseye geldiğimden beri devam ettirdiğim hayallerim geldi aklıma; dört tane çocuğumuz var iki kız iki erkek, çocuklarımızın hepsi ona benziyor çok güzeller. Hayallere devam ederken kolumun biri tarafından tutulduğunu hissettim. Sinem'di, Kübra gitmişti. Sinem ifadesiz bir şekilde "ağzının sularını topla" dedi. Tam ona cevap verecektim çalan zil dikkatimi dağıtmıştı, şimdi tören olacaktı, sınıflar belli olacaktı. Sinem'le rastgele bir sıraya girdik. Arkamızda da Çağdaş ve Can vardı. Çağdaş gerçekten Can'da da uzundu. Bana çok güzel bir şekilde gülümseyerek baktı ve "saçların çok yakışmış" dedi. Ben onun kahverengi gözlerinde resmen kilitli kaldım. Şuan teşekkür etmem gerekiyordu ama ağzımdan hiçbir şey çıkamıyordu sanki daha sonra Sinem'in beni dürtmesiyle kendime geldim. Gözlerine bakmadığım için önüme dönüp "teşekkür ederim" dedim.

Güldüğünü hissedebiliyordum.

ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin