31.Bölüm "Enkaz Altındakiler"

Start from the beginning
                                    

Hıçkırıklarım boğuk çıksa bile gözyaşlarım durmadan akıyordu. Ölmüş müydü? Hayır, öyle olsun istemiyordum. Bedenim hıçkırıklarımdan dolayı sarsılırken dayanamayacak gibi hissediyordum. O kadar ağır geliyordu ki öldüğünü düşünmek. Sanki sırtıma yılların bütün yükünü tek bir gecede yüklediler ve bana taşı dediler. Ama yapamıyordum. Belim ağırlıktan dolayı kamburlaşmış ve beni olduğum yere yıkmışken bile kalkamıyordum.

Kapı sesi duymama rağmen kendime gelemedim.
"Sirina," deyip gelip bana sarılan kişi ile bu kolları hiç yadırgamayıp başımı göğsüne yasladım.
"John," diye seslendim. Sesim boğuk çıksa, kelimeleri heceleyerek söylüyor olsam bile beni anlıyordu.
"Ben onun hayalini ya da ruhunu görmek istemiyorum. Gelecekse kendisi gelsin beni öldüğüne inandırmasın." Bu serzenişim ile beni daha sıkı sarmaya çalıştı. Ölümü çabuk kabullenmek istemiyor olsam bile bir yanım öldüğüne inanıyordu.

Bir haftadır toparlanmaya çalışıyordum. John onlar beni o şeklin içinden çıkarmışlardı. Eve geri getirdikleri zaman bize saldıracakları haberini aldıkları için vakit kaybetmeden Seranta Krallığına doğru yola koyulmaya başlamışlardı. Yolculuk boyunca yarı baygındım. Rosale sürekli beni ve bebeğimi kontrol ediyordu. Krallığa geldiğimiz zaman kraliçe çok oluşumuzu yadırgamadan hepimizi kabul etmişti. Çünkü savaşın yakın olduğunu artık o da biliyordu. Zaten onlar için önemli bir yere sahip olduğumdan bizi kabul etmeleri daha kolay olmuştu.

Dört gündür yeni yeni kendime geliyor olsam bile kalbim çok acıyordu. Gözlerimi açtığım zamandan beri sürekli Werosim'in siuletini görüyordum ve bu beni daha kötü etkiliyordu.

"Sirina onu sen görmek istediğin için görüyorsun. Ölüp ölmediğini bilmiyoruz," diyen John'dan biraz uzaklaşıp onun gözlerine bakmaya başladım.
"Gördüm John. Kılıç göğsünden girip sırtından çıktı. Ölmesini istemiyorum ama bu yarayla nasıl yaşayabilir?" Yeşerttiğim umutları acımasızca konuşup öldürüyordum. Kendimi en kötüsüne hazırlamak istiyordum. Yaşadığına dair umut etmek, tam tersi çıkınca beni yıkardı.

John elini yanaklarıma koyup gözlerimin içine baktı.
"Sirina her şey mümkün. Tek bir olasılığı düşünüp kendini şartlandırma. Her şeye rağmen yaşıyorsun ve ona göre davranıp toparlanman lazım." Durup derin bir nefes aldı. Buna yaşamak denir miydi? Eğer öyleyse ben yaşıyor muydum?
"Zor. Hiçbir şey kolay değil bu yüzden yavaş yavaş beraber toparlanacağız." Usulca başımı sallayıp biraz daha geriye doğru gittim. John'un elleri yanaklarımdan kayarken akan yaşları kendim sildim.
"Biraz daha yalnız kalmak istiyorum." Bu isteğimi başını sallayarak onayladı.
"Kraliçe ve diğerleri senin için endişeleniyor. Hepsi seni görmek istiyor." Başımı sallayıp derin bir nefes aldım. Aldığım nefesler sanki beni yakmıyormuş gibi gözlerimi yumdum. Endişe duyduklarını biliyordum ama şu an canım yanıyordu ve onları düşünecek kadar sağlıklı bir zihne sahip değildim.

John ayağa kalkıp son defa bana bakıp çıkarken sadece ona bakmakla yetindim.

Kapanan kapı ile yatağa uzandım. Hemen yanımda yatakta uzanmış bir şekilde bana bakan kişi ile durdum. Gözlerimden yeniden yaşlar akarken elimi ona uzattım. Elim içinden geçip giderken o sadece bana bakmakla yetiniyordu.
"Ne olursun beni ölmüş olduğuna inandırma. Sen çok güçlüsün ölmüş olma. Werosim, ben seni çok özlüyorum. Seni sevmenin beni bu kadar çok yakacağını bilmiyordum. Sevginin bizi bu kadar yakacağını bilmiyordum. Özür dilerim." Gözlerimi yumup yeniden ağlamaya başlarken ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum.

SİRİNA (Final Oldu)Where stories live. Discover now