29.Bölüm "Savaşa Hazırlık"

En başından başla
                                    

Etrafımdaki her şeyin yavaşladığını, hala burada olan kuşların sesini duymamayı denedim. Zihnimde, kendimi soyutladığım bir boşluğun içine çektim. Etrafımda hiçbir şey yoktu. Sadece içine düştüğüm zifiri bir karanlık vardı.
"Seni en çok üzecek ve kaybetmekten korktuğun şeyi düşün. Bu kayıpların seni nasıl kızdıracağın ve bu yüzden bir kaosa sebep olabileceğini düşün Sirina." Sesi usulca zihnime aktı. Sanki John'un sesi kanlı canlı karşımda duruyordu. Ve en çok onun sesi bana zarar veriyordu.

İçinde olduğum zifiri karanlıkta parlamaya başlayan yüzlere dikkatle baktım. Werosim, John, Rosale, yeni tanıdığım Nola'nın yüzü ve seçemediğim bir sürü insanın yüzü vardı. En önde duran küçük, yuvarlak parlak bir ışık vardı. Benim kaybetmekten korktuğum şey sevdiklerimdi, daha doğmamış çocuğumdu ve bağlı olduğum halkımdı. Bunları görmek nefesimi hızlandırdı. Hepsinin öldüğünü düşünecek olmak beni kahrediyordu. Böyle olmamalıydı.

Yüzümü sert bir şekilde dövmeye başlayan rüzgarı hissettim. Uçuşan saçlarımın yüzüme çarpmaya başladığını ve git gide ağrımaya başlayan yüz kaslarımın seğirmeye başladığını hissettim. Sıkışan kalbimi tutmak istedim ama yapamadım.
"Sirina, şimdi tek bir şey düşünmeni istiyorum." John'un sesi uzaklardan geliyordu sanki.
"Kaybetmekten korktuğun bütün insanların her zaman senin yanında ve arkanda olacağını unutma. Onları korumak istiyorsan kendine hakim olmak zorundasın. Ölüm hep vardı Sirina. Sen kaybetmekten korkuyorsun diye onlar ölmeyecek değil." Derin nefesler almaya çalıştı. Haklıydı. Ben olan şeyleri değiştiremezdim. Ama benim elimde olan ve değiştirebileceğim şeylerin öylece akıp gitmesini izlemeyecektim.

Yumduğum gözlerimi yavaşça açtım. Rüzgâr durulmuş, saçlarım sakin bir şekilde dağıldığı yerde duruyordu. Karşımda oturmuş olan John'a baktım. Sinirlerime ve yapabileceğim şeyleri düşünüp her zaman sakin kalmak zorundaydım. John'un gözlerinde gördüğüm şey bir babanın çocuğuna duyduğu gururdan öteye gidemiyordu.
"Bu sefer erken kavradın," demesi ile omuz silktim. Derin bir nefes daha aldım.
"O kadar eğitim aldım senden John. Daha kolay kavrıyorum ve sanırım," diyerek elimi şişik karnımın üzerine koydum.
"Artık biraz daha olgunlaştım. Böyle deniliyor değil mi?" John yüzünde oluşan minik tebessüm ile bana baktı.
"Aslında sadece duruldun kızım. Hala aynısın." Yavaşça omuz silkip ayağa kalkmaya çalıştım.

John benden önce ayağa kalkıp elini bana uzattı. Elini tutup ağır hareketler ile ayağa kalktım. John'un koluna girip,
"Yaşlanmış gibi hissediyorum, senin gibi," diye hayıflandım.
"Aman aman, bana o kadar çok söyledin ki. Tabiki de sen yaşlandın. Birde benim gibiymiş, peh." Bu deyişine güldüm. Başımı omzuna yasladım. John asla huysuz değildi. Aksine o kadar sakindi ki bazen bu insanı deli edecek kadar rahatsız ediyordu.
"Benim gibi olursan şükredeceğim," diye devam etti. Başımı omzundan kaldırıp kolundan çıktım.

Önünde hızlı hızlı yürürken,
"At gibi koşuyor birde," deyişini duyunca omzumun üstünden ona baktım.
"Sırf sen bana eğitim vereceksin diye ıslak yere oturdum. Üstümü değiştirmem lazım, üşüyorum," dememle elini kaldırıp ileri geri git dercesine salladı. Başımı iki yana sallayıp hızla yürümeye devam ettim.

SİRİNA (Final Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin