23. Bölüm "Arayış ve Dönüşüm"

Începe de la început
                                    

Benim yüreğimin bir parçası yokken diğer parça nasıl iyileşirdi? Ben tamamlanmayan parçanın kabuk bağlamasını nasıl sağlardım ki? Olmuyordu. Olması için Werosim'in olması lazımdı. Onu bulmam zorundaydım.

"Sirina, kızım yeter. Geri dönelim öğlen aramaya devam ederiz." Etrafıma bakmayı kesip konuşan John'a döndüm. Werosim hızla gittikten sonra hemen bir gurup toparlanıp bizde ardından çıkmıştık. Rosale ve diğer cadılar da yaralılara bakacaktı. Geri kalan erkeklerde halkı koruyacaktı. Zaten çıktığımız gurup sekiz kişiydi. Onlara gelmemelerini söylememe rağmen gelmişlerdi.
"İstiyorsan gurubu toplayıp dönüm John. Ben Werosim'i bulmadan asla dönmeyeceğim."

John sinirle bana doğru yürümeye başladı. Ayağının altında ezilen küçük küçük parçalarının sesini duyabiliyordum. Tam önümde durup elini kaldırdı. Yanağıma koyacağı zaman geri çekildim. Havada asılı duran eline baktım. Onu hala affedebilmiş değildim. Aslında onu affetmiştim ama kırgınlığım geçmiyordu. Elini yavaşça indirip,
"Onu bulduğun zaman seni tanıyacağını mı düşünüyorsun?" Sesi o kadar sert ve gerçekleri yüzüme vururcasına acımasız çıkmıştı.

Gözlerim dolarken başımı iki yana salladım.
"O benim avcım, John. Gözlerinde bizim kan bağımızın bıraktığı izi gördüm. O beni tanır. Senin aksine John, o beni çok iyi tanır." Öyleydi. Werosim ben konuşmadan da beni tanıyordu. Belki doğru düzgün oturup hiç neyi sevip sevmediğimizi konuşmamıştık ama birbirimizi çok iyi gözlemlemiştik. Bu yüzden beni John kadar iyi tanıyordu.

Dolan gözlerimden yaşların akmasına izin vermeden sertçe sildim. Arkamı dönüp hızlı adımlar ile yürümeye başladım. Arkamdan gelen adım seslerini duyabiliyordum ama bunlar umrumda bile değildi. Sadece onu bulmam gerekiyordu.

Birden kalbime saplanan ağrı ile sol gözümden eş zamanlı olarak bir damla yaş aktı. Elimi kalbime bastırıp derin nefesler almaya çalıştım.

Werosim'e bir şeyler oluyordu. Ona bir şeyler yapıyorlardı. Hayır, diye fısıldadım. Sadece dudaklarım oynamıştı. Gökyüzünde uçan beyaz taneleri görmem ile hala derin nefesler almaya çalışıp gökyüzüne baktım. Kartallar başımın üstünde uçuyorlardı. Gökyüzünde kar yağacağını gösteren herhangi bir bulut veya belirti olmasa bile yine kar yağıyordu.

Kalbime biraz daha bastırdım. Bir şeyler yapıyorlardı. Bu sefer silmeme fırsat kalmadan art arda yaşlar gelmeye başladı. Bir şeyler yanlıştı. Böyle olmamalıydı.

Kalbime giden sancıların ardı arkası kesilmiyordu. Yavaş adımlarla yürümeye başladım. Tüm acılarıma rağmen yürümem gerekiyordu. Benim onu bulmam lazımdı. Başka türlü acılarım dinmeyecekti ve onun canı yanmaya devam edecekti.

Tam başımın üstünde gelen kartal sesi ile kafamı kaldırdım. Başımın üstünde uçarak bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Arkamı dönüp baktığım zaman kimse yoktu. Etrafı bir sis bulutu kaplamıştı. Ben bunu hiç fark etmemiştim bile. Sis bulutu birden bire oluşmuştu sanırım.
"John," diye bağırdım sise doğru. Hiçbir geri dönüt alamadım.

Yeniden önüme döndüm. Elimi kaldırdım. Kartal yavaşça dirsekten kırdığım koluma kondu. Yakından parlıyormuş gibi gözüken sarı gözleri ile bana baktı. Bir elimi yavaşça karnımın biraz aşağısına bastırdım. Kartalın bakışları bir an oraya kaysada yavaşça gözlerime baktı yine. Gözlerimden yaşlar akmaya ve kalbime küçük sancılar girmeye devam ederken,
"Yardım et. Babasını bulmama yardım et," diye fısıldadım.

SİRİNA (Final Oldu)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum