"Elly dur!.. Eğer elime geçersen fena yapacağım seni, dur artık! Rezillik çıkarma!"

Kısa yolu hızlıca katetmiştik. Masalarının yanında durmamız üçünün de gözlerini bize çevirmesini sağladı. Masum yüzüne bürünen Elly konuşmaya başladı.

"Merhaba. Bizde tam da arkadaş arıyorduk da. Oturabiliriz değil mi?" Elly'nin dediklerini duyduğum gibi arkadan koluna çimdik attım. Dişlerinin arasından sızlansa da sustu. Kız resmen oturabiliriz değil mi dedi.

"Tabii ki." Konuşan kişi genç görünümlü biriydi.

Tahtadan yapılmış, yüksekliği uzun ve yuvarlak sandalyeye oturdum zorla. Sağımda Elly, solumda tanımadığım sarışın çocuk, Elly'nin sağında az önce konuşan kişi, karşımda ise göz göze geldiğim çocuk vardı.

Yakından baktığımda gözlerinin parladığını gördüm.

"Ben Louis." Başta konuşan çocuktu bu. Elini sırayla Ellie'ye ve bana uzattı. El sıkışırken isimlerimizi söyledik. Daha doğrusu Ellie benim yerime söyledi.

"Ben Ellie ve bu da Jessica, kısaca Jess."

"Ben Jaden. Ve tabii ki siz de Ellie ve Jessica değil mi?" Dedikleriyle eş zamanlı olarak güldü. Ellie'nin az önceki benim yerime ismimi söylemesine atıfta bulunmuştu. İkimizin de elini tutup sıktı. Ellie ise ona karşılık gülümsemişti.

"Ben Andrew, Andrew Evans." Diğer ikisinden farklı olarak bu sefer ilk elini bana uzattı. Parmakları elimi sardı. Uzun parmaklarında eklem yüzükleri vardı.

"Ben de Jessica." Konuşmamın ardından elimi bırakıp, Ellie'nin de elini kısaca sıkıp bıraktı. Ardından Ellie sohbet açtı.

"Siz buralarda mı yaşıyorsunuz? Daha önce hiç görmemiştim sizi."

"Yeni taşındık sayılır. Artık burada kalacağız." Jaden, diğer ikisine kıyasla en konuşkanıydı sanırım. Ellie'ye genellikle o cevap veriyordu.

"Hangi okula gideceksiniz? Bilirsiniz üçünden en iyisi, UEO lisesi. Övmek gibi olmasın." Nazik şekilde güldü aynı anda. Anlaşılan ya liseye getirtmeye çalışıyordu ya da liselerini öğrenmeye çalışıyordu.

"RSA'da durmak daha iyi. Bilirsin amigo kızları..." Sağ dirseğini masaya dayayıp öne doğru uzandı hafifçe. Gülümsedi. Kafa tutarmış gibi bir hali vardı.

"Ahh yapma. Bizim liseninki açık ara en iyisi. Hem içlerinde ben varım." Yüzündeki sırıtışla Jaden'a bakıyordu.

"Yine de bizi ayartamayacaksın bebeğim." Louis konuşmaya atladığı gibi aralarındaki konu büyüdü. Tam bu sırada telefonum çaldı. Arayan tabii ki Olivia'ydı. Proje için sözleşmiş olmama rağmen ekmiştim. Affedebileceğini sanmıyorum.

Ellie'nin dikkatini kendime çektiğim sırada elimle telefonu işaret ettim. Gözlerini birkaç saniye uzunca kapalı tuttu. Tamam diyordu bir nevi.

Olunia'ya sürekli geldiğimiz için arka kapısının olduğunu tabii ki biliyordum. Arka kapıdan çıkıp biraz uzaklaştım. Biraz ileride demirden çit vardı, baya bir uzakta solumda ise çöp konteynırı vardı. Bu kısımda kimse yoktu.

"Alo bebeğim?" Gözlerimi azıcık kısıp bağırmasını bekledim.

"Artık bağırmamdan da anlamıyorsun. Eğer yarın da gelmezsen Aimee hocaya derdini sen anlatırsın bebeğim." Dediklerini arka arkaya sırılamış yüzüme fırlatmıştı resmen.

"Ayrıca kesin o Ellie manyağı seni dolduruyor. Birdaha ona uyup beni ekmezsin umarım." Telefonun başında kaşları çatık halde kendini sakinleştirdiğine eminim.

Kızıl ÇağKde žijí příběhy. Začni objevovat