Öndeyiş: Dünya'ya Sürgün

479 27 11
                                    

Zaman Lordlarının Yüksek Mahkemesindeki dava sonuçlanmak üzereydi. Doktor olarak tanınan asi Zaman Lordu mahkeme tarafından suçlu bulunmuştu. Şimdi sıra verilecek cezaya gelmişti.

Uzun beyaz cüppeli Zaman Lordlarının arasında, Doktor, onlardan biri değilmiş gibi görünüyordu. Her şeyden önce, oldukça ufak tefek bir adamdı. Sırtında eski moda kuyruklu siyah bir ceket, ayağında kareli bir pantolon vardı. Oldukça komik yüzü yumuşak hatlı, siyah gür saçları darmadağınıktı. Ama bu yüzde güçlü bir ifade, mavi gözlerde zeki bir bakış vardı.

Mahkeme Başkanı ayağa kalkıp konuşmaya başladığında salona derin bir sessizlik çöktü:

-Doktor, yasalarımıza karşı işlemiş olduğunuz iki ciddi suçtan ötürü suçlu bulundunuz. Birincisi, TARDIS'i çaldınız, Zaman ve Uzay'da istediğiniz gibi dolaşmak için kullandınız.

Doktor öfkeyle:

-Hiç de değil, dedi. Onu çalmadım, yalnızca bir süre için ödünç aldım.

Başkan, Doktor'un konuşmayı kesmesine aldırmadı.

-Daha da önemlisi, en önemli yasamıza ısrarla karşı geldiniz. Diğer gezegenlerde yaşayanların yaşam koşullarına karışmak çok ciddi bir suçtur. Doktor, yine Başkan'ın konuşmasını kesti:

-İşlerine karıştığımı kabul ederim ve bununla gururlanırım! Siz Galaksi'de yapılan bir kötülüğü işaret edin. Onunla seve seve savaşırım!

-Savunmanızı kabul ediyoruz, Doktor, evren'de savaşılması gereken kötülükler var. Bu büyük uğraşta yine de yer alabileceksiniz.

Doktor, umutla Başkan'a baktı.

-Yani, beni bırakacağınızı mı söylemek istiyorsunuz?

-Tamamen değil. Dünya gezegenine karşı duyduğunuz ilginin farkındayız.O gezegeni birkaç kez ziyaret ettiniz.Dünya ve sorunları üzerinde oldukça geniş bir bilgiye sahip olmalısınız.

Doktor başını salladı:

-Sanırım.

-Yirminci Yüzyıl Dünya'sına gönderileceksiniz. Uygun gördüğümüz sürece orada kalacaksınız. Bu süre içinde de TARDIS'in sırrı elinizden alınacaktır.

Doktor öfkeliydi.

-Beni belirli bir yüzyılda, ilkel bir gezegene sürgün gönderemezsiniz.

Başkan'ın sesi soğuktu:

-Gönderebiliriz ve göndereceğiniz. Bu mahkemenin kararı budur.

Doktor'un aklına başka bir düşünce saplandı.

-Öyle ama, beni Dünya'da tanıyorlar. Tanınmamda benim için zor koşullar doğurabilir.

-Görünüşünüz önce de değiştirilmiştir. Yine değiştirilecektir. Cezanızın bir bölümü de bu.

Doktor itirazını sürdürdü:

-Bana sormadan görünüşümü değiştiremezsiniz!

Başkan sabırla:

-Yeni görünüşünü seçmek fırsatını bulacaksın, dedi. Bak!

Sanki bir mucize olmuş gibi, Mahkeme Salonunun duvarında büyük bir sinema perdesi belirdi. Doktor, bu perde üzerinden birçok değişik yüz ve vücut şekli görünce hemen hoşnutsuzluk göstermeye başladı. Her yüz ve vücut şeklini öfkeyle reddetti:

-Çok sıska. Çok şişman. Çok genç. Çok yaşlı. Hayır, şunu kesinlikle belirtebilirim ki, bu görünüşü asla istemem.

Mahkeme Başkanı derin bir iç geçirdi. Suçluya çok hafif bir ceza veriyorlardı. Alçak gönüllü olması ve kendilerine teşekkür etmesi gerekirdi, oysa elinden gelen güçlüğü çıkartıyordu.

Başkan:

-Zamanı boşa geçiriyorsun, Doktor, dedi. Mademki karar vermeyi reddediyorsun, senin yerine kararı biz vereceğiz.

Doktor öfkesini gizlemek gereğini duymadı.

-Evet, ama nasıl bir görünüş alacağıma karar vermek hakkımdır, diye homurdandı. Dünya'da böyle şeylere çok önem veriyorlar. Yani demek istiyorum ki, yapabileceğiniz bu kadarsa, bunda benim ne suçum var, öyle değil mi? Hayatımda böylesine kötü görünüşlü insanlar görmedim!

Doktor'un itiraz ve yakınmalarına aldırmayan Başkan, kontrol tablosuna yakın oturan bir Zaman Lorduna bir düşünce sinyali gönderdi. Zaman Lordunun parmakları seri bir hareketle kontrol düğmeleriyle oynadı.

Doktor, hemen bir güç alanı içinde kaldı. Bütün Mahkeme Salonu çevresinde kararırken yerinden kımıldayamadı.


Sam Seeley, Oxley Ormanında şişko bir hayalet gibi ağaçların arasında ilerledi. Sam, çok geniş bir çevrede en usta bir kaçak avcıydı ve bununla övünürdü. Birçok kez pusuya yatmış bir avcının burnunun dibinden geçtiği halde avcı tarafından görülememişti. San sessizce ağaçların arasından süzülüp yürürken arada sırada eğilip tavşan tuzaklarını inceledi.

Dikkatle yürürken alnında biriken ter damlacıklarını elinin tersiyle sildi. Ekim ayından hiç bir iş bu kadar terletici olamazdı. Hava, yaz ortasındaki bir gece kadar sıcaktı. Seeley, havanın böylesine anormal oluşundan atom bombalarını sorumlu tutuyordu. Birdenbire ortalığı keskin bir vızıltı ve tıslamaya benzer bir ses kapladı. Müthiş bir korkuya kapılan Seeley, yere çöktü ve başını avcı torbasına soktu. İnsanın içini korkuyla ürperten ses sürdü. Seeley, sanki çevresine bir şeyler düşüyormuş gibi yumuşak, ama tok sesler duydu. Sonunda ortalık derin bir sessizliğe büründü.

Sam, dikkatle başını kaldırıp çevresine bakındı. Başından birkaç metre ötede, yerden hafif hafif buharlar tütüyordu. Sam, dikkatle bir dal parçasına uzandı ve hafif hafif toprağı eşelemeye başladı. Birkaç dakika içinde, yaklaşık olarak bir futbol topu büyüklüğünde, toprağa yarı yarıya gömülmüş bir kürenin üstündeki toprağı temizledi. Kürenin yüzeyi düzgündü ve hemen hemen saydamdı, üstelik içinden yanıp sönen parlak, yeşil bir ışık yansıtıyordu. Küre bir yönden canlıymış gibi görünüyordu. Sam, küreye dokunmak üzere elini uzattı, sonra elini tekrar geri çekti. Küre, kor parçası gibi kızmıştı.

Sam, alelacele açmış olduğu toprağı yine kürenin üzerine örttü ve oradan uzaklaştı. Ertesi günü tekrar gelecekti ve o zamana kadar da küre soğumuş olacaktı. Seeley, uzun ve sessiz adımlarla evinin yolunu tuttu.

Fakat Sam Seeley'i, acele adımlarla karanlık ağaçların arasından yürürken, başka bir sürpriz bekliyordu. Ağaçların arasında, ayışığıyle aydınlanmış küçük bir düzlüğe ulaştığında ortalığı yine garip bir vızıltı ve inilti sesi doldurdu. Sam, hemen bir ağacın arkasına süzüldü ve bir tavşan kadar hareketsiz kalarak bekledi.

Sam Seeley'in şaşkınlıktan iri iri açılmış gözleri önünde, yavaş yavaş eski, mavi bir Telefon kulübesi beliriyordu. Sam dikkatle gözlerken, havada beliren şekil maddeleşti ve tüm hatlarıyle gerçekleşti. Ürkütücü uğultu ağır ağır kesildi ve düzlükte belirmiş olan eski telefon kulübesi hareketsiz kaldı. Birkaç saniye sonra kulübenin kapısı yine ağır ağır açıldı.

Sam, olduğu yerden kımıldamaya cesaret edemeden kulübeden çıkan adamı seyretti. Adam ince uzun boylu, kırışık yüzlü ve karmakarışık bembeyaz saçlıydı. Sam, adamın giysisinin eski, uzun kuyruklu siyah bir ceketle kareli pantolon olduğunu ve giysinin adama çok küçük geldiğini gördü.

Adam, sanki baygınlıktan yeni ayılmış gibi dalgın gözlerle çevresine bakındı. Doğrudan doğruya Sam'ın arkasına gizlenmiş olduğu ağaca bakıyordu, ama Sam'ı göremiyordu. Adam, kaşlarını şaşkınlıkla çattı, sonra cebinden çıkardığı bir anahtarla kulübenin kapısını dikkatle kilitledi. Sonra birkaç adım attı ve olduğu yere yığılıp kaldı.

Sonunda, bu görünüm karşısında Sam Seeley'in sinirleri bozuldu. Gürültü yapmaması gerektiğini unutarak, peşinden şeytan kovalıyormuş gibi, delicesine evine doğru koşmaya başladı.

Dipçe: Görsel de bölümün başında 2.Doktor'un Zaman Lordları tarafından yargılandığı sahne bulunmaktadır. İyi seyirler ve iyi okumalar.


Doktor Kim ve OtonlarWhere stories live. Discover now