∥B.07

12.8K 316 54
                                    


Alparslan'ın bakışları üzerinde dolaştı. Ardından yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Dilhun heyecanını dizginlemek adına yumruklarını sıktı. Tırnakları avucunun içine battığında soğumuş ellerinde elektriklenme hissetti. Alparslan, gecenin karanlığına eşlik edecek tondaki dalgalı saçlarından parmaklarını geçirip önlerini düzeltti. Dilhun'a doğru bir adım attığında uzun bacaklarının sağladığı avantajla Dilhun'un iki adımına denk gelmişti. Karşı karşıya kaldıklarında Alparslan nezaketen önce Dilhun'un elini uzatmasını bekledi. Dilhun ona beklentiyle bakan adama elini uzattığında, Alparslan onu bekletmeden nazikçe elini sıktı. Ardından terasın ortasına konumlandırılmış masayı eliyle işaret ettiğında Dilhun onun yönlendirmesiyle masaya ilerledi. Yuvarlak masanın iki ucuna konan sandalyelerden birine oturacakken Alparslan arkasına geçti. "Mantonuzu almamı ister misiniz? Daha rahat olacaktır." 

"Teşekkürler." Dilhun, omuzlarını hafifçe geri ittiğinde Alparslan mantosunun yakalarından tutarak omuzlarından dökülmesini sağladı. Soğuk hava teniyle buluştuğunda irkilmişti. Alparslan sandalyenin arkasında olan siyah şalı alarak açtı ve Dilhun'un omuzlarına bıraktı. Pamuklu şal soğuk havanın etkisini birazda olsa azaltmıştı. Alparslan içeride bekleyen garsona eliyle gelmesini işaret ettiğinde Dilhun'un mantosunu garsona verdi. "Isıtıcıları çalıştırın." 

"Tabi efendim." Garson yanlarından giderken Alparslan, Dilhun'un sandalyesini çekerek oturmasını bekledi. Kendiside Dilhun'un karşısında yerini aldığında aralarında bir süre sessizlik oluştu. Dilhun, karşısındaki adamın yüzünü ezberlemek istercesine inceliyordu. Alparslan'ın ise ondan aşağı kalır yanı yoktu. Dirseklerini beyaz masa örtüsünün üzerine koyup, kemikli ellerini çenesinin altında birleştirdi. "Gergin görünüyorsunuz." 

"Normal değil mi?" Alparslan, Dilhun'u ilk gördüğünde ki gülümsemeyle tekrardan Dilhun'a bakıp oturduğu sandalyede geri yaslandı. "Kafanda birçok soru olduğunun farkındayım. Bu arada adınla hitap etmemde bir sakınca var mı?" 

"Hayır, sanırım buna takılabilecek bir ikili değiliz." Dilhun, onun her davranışını izliyor ve çözümlemeye çalışıyordu. Duvarlardaki ısıtıcılar çalıştığında ve duvardaki birkaç avizeden ışık süzüldüğünde görüş açısı daha netleşmişti. Alparslan'ın beyaz teni pürüzsüzdü. Bir kadının kıskanabileceği şekilde olduğunu düşündü Dilhun. "Eğer incelemen bittiyse, seni buraya neden çağırdığım konusuna gelelim." 

"Lütfen." İncelediğini inkar etmemişti. Alparslan, dikkat çekebilecek bir adamdı. Dilhun'un onu bu kadar incelemesi ise tamamen her detayı aklına kazıma isteğindendi. Karşısında bir hazine duruyor gibi hissediyordu. Ulaşılmaza, ulaşmış olma hissi. Tatmin olmuşluk. Bunların yanında ise büyük bir kaygı. İç dünyasında büyük bir karmaşayla savaşıyordu Dilhun. "Cesursun. Cesaret bazen aptallıktır. Senin ki ise takdirlik. Bunca zamandır kimsenin yapamadığını yaptın. Ses olmak istedin. Bu yüzden devam etmeni istiyorum." 

"Anlamadım?" Sesine yansıyan şaşkın tona engel olamamıştı. "Seni buraya göz dağı vermek için çağırmadım Dilhun. Sen üçüncü tarafsın ve ben bu yüzden seninle görüşmek istedim." 

"Seni görenlerin sonunun iyi olmadığına şahit oldum." Dilhun kendini bir oyunun içinde hissediyordu. "Eğer kendimi gösterirsem insanların arasında dolaşamam. Kimsenin sesini duyamam ve en önemlisi kendimi kapana kıstırmış olurum." 

"Benim seni ifşalamayacağımı nereden biliyorsun?" Alparslan omuz silkti. Dilhun'un onun hareketlerini çözmeye çalıştığının farkındaydı. Onu ürkütmek istemiyordu. Bu yüzden kelimelerini seçerek konuşuyordu. "Bunu yapabileceğin bir fotoğraf yok elinde. Diyelim ki buradan çıktın ve benimle görüştüğünün haberini yaptın o zaman kendi başını derde sokmuş olacaksın. Sence benimle görüştüğünü öğrenseler, seni rahat bırakırlar mı Dilhun?" 

BERCESTEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin