∥B.04

15.4K 338 99
                                    


Dosyayı açtıktan sonra içinden çıkanları eline aldı. A4 kâğıdının üzerine ataçla tutturulmuş birkaç fotoğraf vardı. Önce fotoğrafları ataçtan çıkardı. Haktan'ın lise çağında ki kıvırcık saçlı bir kızla fotoğrafı vardı. Ellerinde kahveyle beraber yürüyorlardı. Yürüdükleri sokak tanıdık gelmemişti. Diğer fotoğrafa geçtiğinde ise orta yaşlarda bir kadın ve kucağında iki ya da üç yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Bir önceki fotoğraftaki genç kızla kadının benzerlikleri aşikârdı. Geri kalan fotoğraflarda ise aynı kişiler farklı alanlar ve bazılarında Haktan'ın bulunduğu kareler vardı. Fotoğrafların altında bulunan kâğıda geçtiğinde ise Haktan hakkında bilgiler vardı. Yaşı, okuduğu okul ve ailesiyle ilgili bilgiler.

Haktan Kaya, Be's için ve özellikle Alparslan için çok önemliydi. Beraber büyümüşlerdi ve her adımlarını beraber atıyorlardı. Fikir babası Alparslan iken uygulama aşamasında Haktan devreye giriyordu. Bunların bir kısmı kulaktan dolma bilgilerken bir kısmı ise bizzat şahit olunmuş olaylardı. Haktan, dünyada sesini duyurmuş hackerlardan biriydi. Şimdiye kadar sızamadıkları bir yer olmamıştı. İyi bir ekibi ve zehir gibi işleyen bir beyni vardı. Yirmi sekiz yaşında olmasına rağmen altına imza attığı şeyler basite indirgenebilecek olaylar değildi. Bu zarfı görene kadar Haktan'ın bir ailesi olduğundan bile haberdar değildi Dilhun. Hoş, bundan haberi olan kişilerin sayılı olduğuna emindi. Ablası ve bir kız kardeşi vardı. Ablasının yıllar önce ölüm haberi yayınlanmıştı, kız kardeşinin ise adı hiçbir yerde geçmiyordu. Bu X'ten aldığı ilk dosya değildi. Geçen ay aynı şekilde arabasının camına sıkıştırılmış bir dosya daha bulmuştu. Onun içinde ise Alparslan'ın eski nişanlısının fotoğrafları vardı. Henüz Alparslan'ı görmemişti. Belki sokakta yanından geçmişti belki aynı restoranda yemek yemişlerdi. Koca bir bilinmezlikti.

Dosyanın altında ki adrese baktı. Geçen sefer bir adres ve tarih aldığında başkanın televizyonda karşıt olduğunu söylediği adamlarla yemekte ki görüntülerini elde etmişti. Şimdi ise başına ne geleceğini veya ne ile karşılaşacağını bilmiyordu. Tek tahmini bu sefer işin içinde Haktan'ın olduğuydu. Telefonunu çıkarıp adresi girdiğinde haritada büyük bir depoyu gösterdiğini gördü. Hava kararmak üzereydi ve zamanı kısıtlıydı. Eğer oraya yetişmek istiyorsa önce eve uğramalıydı. Arabayı çalıştırdığında bir yandan Hilal'i aradı. Onu bir savaşın ortasında bırakmıştı. "Dilhun! Annem beni öldürecek."

"O kadar kötü mü?" Hilal, iç çekti. Annesi yaklaşık yarım saattir sürekli olarak konuşuyordu ve aynı şeyleri yineliyordu. "Sesini duyuyor musun? Sürekli aynı şeyi söylüyor. Ya kendimi öldürtecekmişim ya da kahrından kendisi ölecekmiş." Dilhun istemsizce güldü. Hilal'in annesi Safiye Hanım pimpirikli bir kadındı. Her şeyden nemalanır ve abartmayı severdi. Bazen onun nasıl avukat olduğuna şaşıyordu Dilhun. İşi söz konusu olduğunda dünyanın en sakin ve sabırlı insanı olabiliyordu. Dilhun onun bu hallerine imreniyordu.

"Seni kurtarmayı çok isterdim ama eve uğramam gerekiyor. Bizimkilerde çok farklı sayılmaz." Hilal'in başını yeterince ağrıttığını düşündüğü için ona bu konudan bahsetmek istememişti.

"Ben zaten kaybettim. Sen kendini kurtarmaya bak." Hilal'in annesini engellemeye çalışan sesleriyle geçen birkaç saniye sonunda Safiye Hanım'ın sesi doldu Dilhun'un kulaklarına. "Dilhun! Ne haltlar yediyseniz bize niye söylemediniz?"

"Nasılsın Safiye teyze?" Derin bir soluk aldı Safiye Hanım. "Beni böyle geçiştiremeyeceğini biliyorsun değil mi? Akşam görüşeceğiz."

"Yarın sabah kahvaltı yapalım mı?" Dilhun akşam için söz veremezdi. Aniden ortadan kaybolursa birileri mutlaka onun peşine düşerdi. Bunu göze almak istemiyordu. Safiye Hanım'ın ne kadar inatçı olduğunu ise iki arkadaş çok iyi biliyordu. "Sabah sekiz, bizde olacaksınız."

BERCESTEWhere stories live. Discover now