∥B.02

18.3K 392 349
                                    

  Kapana kısılmış hissediyorlardı. Dilhun ve Hilal bir süre sessizce bakışmayı sürdürdü. Dilhun, elindeki telefonu sıkıca kavramış ve elinin acıdığını bile fark edemeyecek bilinçsizlik haline bürünmüştü. Kapılarının önünde ki hareketlenme son bulmuştu ve bir el silah sesinin ardından başka bir ses duymamışlardı. Kapıya doğru adımlamak ve saklanmak arasında gidip geliyordu Dilhun. Masasının karşısında ki kemik rengi duvarda asılı olan krem rengi tabloyla gözü çarptı. Tablonun üzerinde farklı yönlere kanat çırpan silik iki siyah kuş vardı. Çırptıkları kanatları birbirine çarpacak kadar yakınlar ama farklı noktaları hedefledikleri kadar uzaklardı. Dilhun, derin bir nefes aldı. Odasının camdan yapılma kapısına doğru bir adım attı. Omuzunun üzerinden arkasına baktığında Hilal'in olduğu yere çöktüğünü gördü. Gözlerinden akan birkaç damla yaş korkusunun getirisiydi. "Ben bakıp geleceğim. Telefonunu yanında tut ve her ihtimale karşı kendini toparla." 

Hilal'den bir karşılık alamamıştı. Onu geride bırakarak odasından çıktı ve dar, uzun koridordan yürüyerek ofislerinin dış kapısına kadar geldi. Önce siyah çelik kapının yanında duran kapının önünü gösteren kameraya baktı. Kapının önünde kimse görünmüyordu veya bir kargaşa yok gibiydi. Arından kapının deliğinden baktı ve uzun koridorda görüş açısında kimsenin olmadığını görünce derin bir soluk verdi. Uzun zamandır nefesini tutuyor gibi hissediyordu ve nabzı yüksekti. Titreyen eliyle kapıyı açtığında boş koridorda kapının açılma sesi yankılandı. Yavaşça araladığı kapıdan dışarı doğru baktı ve koridorun duvarında ki kan izlerini gördü. Telefonundan rezidansın güvenliğini ararken aynı zamanda koridora doğru bir adım attı. Saniyelerce çalan telefon yanıtsız kalırken Dilhun koridorun köşesine yaklaşmıştı.  Köşeyi döndüğünde duvarın dibine çökmüş olan  güvenlik görevlisini gördü.

 "Ali, iyi misin?" Endişeyle yanına çöktüğünde sesinin tonunun düşük olmasına dikkat etti. Etrafta neler döndüğünü anlayamıyordu ama bu sessizliğin normal olmadığının farkındaydı. Ali'nin açık mavi gömleği kanla kaplanıyordu. "Gidin buradan."

"Kim yaptı bunu?" Ali'nin iri yarı bedeni giderek küçülüyor gibiydi. Esmer teninde oluşan boncuk boncuk terler acısının göstergesiydi. "Başkanın adamları. Suçu onlara atmak istiyorlar." Ali'nin bayılmadan önce ki son sözleri bu olmuştu Dilhun'a. Ona nasıl yardım edeceğini bilmiyordu. Yüzüne birkaç defa tokat attı. Ali'nin ayık kalmasını istiyordu. Telefonunu çıkarıp ambulansı çağırmak için şansını denedi. Patlama alanına akın ettiklerinin farkındaydı ama Ali'yi burada bırakmaya gönlü el vermiyordu. Ali'nin gömleğinin düğmelerini açıp, kendine alan yarattı. Kanamayı durdurmak için baskı uygulayacağı bir şeye ihtiyacı vardı. Onu yerde bırakıp, ofise dönmek için ayağa kalktı. Koridorda hızlı adımlarını peşpeşe atarken bir yandan hala bir umut yardım çağırabilmek adına telefonuyla uğraşıyordu. Cevapsız kalan çağrılarıyla sinirleri iyice gerilirken kendini bırakmamak için direniyordu. Ofisin kapısından geçtiğinde Hilal'in ağlayarak birileriyle konuştuğunu duydu ama bunu umursamadan koridorda ki banyoya girdi. Beyaz banyo dolabını açıp içinden birkaç tane temiz havlu aldı ve kapağı kapatmakla uğraşmayarak tekrar Ali'nin yanına dönmek için hareketlendi.

 Ali'nin yanına döndüğünde teninin giderek beyaza çaldığını gördü. Havlulardan birini kanamaya devam eden yaranın üzerine koydu ve hafifçe bastırdı. İlk yardım konusunda bilgisi olduğu söylenemezdi ve yaptığı herhangi bir hareketin onun ölümünü hızlandırmasını istemiyordu. Diğer havluyla Ali'nin alnını sildi ve başına destek olması için onu top haline getirip, zemine değen başını hafifçe eliyle destekleyerek kaldırıp havluyu altına yerleştirdi. Koridordan gelen ayak sesleriyle nabzı hızlanmıştı. Son çare olarak babasını aramaya karar verdi. Hatların yoğunluğunu göz önünde bulundurarak internet üzerinden gerçekleştirdiği araması birkaç saniye sonra karşılık bulmuştu. "Dilhun! Sen delirdin mi?" 

BERCESTEWhere stories live. Discover now