Bölüm 30 (II. Parça)

884 67 22
                                    

Önceki gece...

O akşam yorgunlukla eve gelip kendini direk yatağa fırlatmıştı ve hala uyuyordu. Kolundan nazikçe dürtülürken kendine söylenen kelimeleri çözemedi ve karısının beline sarılarak uyumaya devam etti. Uyanmaya asla niyeti yoktu, işte bu yüzden dürtülerek uyanmayı masum olduğuna inandığı numarayla geri çeviriyordu. Fakat karısının bunun hiç de masum bulmadığı ortadaydı.

"Harry Potter! Sana söylüyorum." dedi Ginny dişlerini sıkarak.

Harry daha fazla direnemeyip güçlükle tek bir gözünü açtı ve karısına baktı. Pencereden içeri süzülen ay ışığı yüzüne vururken oldukça tatlı gözüküyordu. Gülümsedi ve doğrulup dudaklarına bir öpücük bıraktı. Fakat bu süper mükemmel kahvaltı için uyandırılmak gibi değildi ve ya uyku sersemliğinden ne olduğunu algılamakta güçlük çekiyordu. Evet, ikinci seçeneğin kesinlikle doğru olduğunu bağıran bir yumruğu omzuna yedikten sonra vurduğu yeri ovuşturdu.

"Beni neden umursamıyorsun? Kapıda birisi var. Kalkıp bakmadım, gecenin bir vaktindeyiz. Kim bu?" dediğinde zamanlamasına "hayran kaldı".

Yeniden yumruklanan kapıyı duyan Ginny yerinden sıçradı. Gerçekten gecenin bir vaktinde ve en zamansız anda yumruklanan bu kapı, Harry'nin moralini bozdu. Karısı tarafından uyandırılmak müthiş bir duyguydu ama daha farklı bir şekilde, daha farklı bir sebep için uyandırılmayı dilerdi. Mesela öğlenin on ikisinde kaldırılıp, kahvaltıyla donatılmış bir masaya çağırılmak gibi.

Sanki çalınan kapı değilmiş de, midesi gurulduyormuş gibi hissetti bir an. Şu gece manyağını halledip direk kendini mutfağa atacaktı. Yaşlanmanın onu ne kadar değiştirdiğini düşünerek başucundaki gözlüğünü taktı ve asasını aldı.

"Sen burda bekle." dedikten sonra yataktan kalktı ve karısının özenle beğenip aldırdığı yumuşak ev terliklerini giyip merdivenlerden indi sessizce.

Deli gibi vurulan kapının deliğinden baktığında gördüğü Draco olmuştu. Beklemeden kapıyı açtı ve darmadağın olmuş Draco'ya baktı. Günlerdir değiştirmediği belli olan cübbesi üzerindeydi, saçlarını her zamanki gibi geriye yatırmak istemiş, fakat bu sefer hiç şekil verilmemiş uzun saçları Severus Snape'in sanki sarışın halini hatırlatıyordu. Birden çok ifade yüzünde dolanırken kaşlarını çattı merakla ve Draco Malfoy'u içeri davet etti.

Harry asasını sallayarak ışıkları açtı. İkisi de koltuklardan birine geçerken Malfoy'un ışık altında mahvolmuşluğunun daha belirgin olduğunu farketti.

"Bu saatte... ne oldu, Draco? Çok berbat gözüküyorsun."

Draco yutkundu ve avuç içlerine bakarak kelimeleri seçmeye çalışıyor gibi düşünüyordu.

"Astoria. Harry..."

"Durumu iyiye gidiyor demiştin?"

"Evet iyiye gidiyor- gidiyordu." dedi ve gri gözlerini soğuk bir ümitsizlikle Harry'ye çevirdi. "İntihar etmeye çalışmış. Kendini... öldürmek istemiş. O hiç iyi değil. Ben hiç iyi değilim. Tam düzelmiş derken bu şekilde birden dağılması beni çok korkutuyor. Merlin'in sakalı... Voldemort'un karşısında bile bu kadar çok ürkmemiştim, Harry. Hiç bir zaman böyle korkmadım."

"Bekle, Draco sakin ol. Sakince anlat neler oldu? Ne intiharı?"

"Astoria bileklerini kesmiş. Daha doğrusu kesmiş denemez, tırnaklarını geçire geçire... kazıya kazıya... Harry bu çok korkunç. Bugün işlerimi bitirip direk yanına gittim ve doğru zamanlı ziyaretim için Merlin'e hala dualar ediyorum. Odasına girip baktığımda her yer kan olmuştu. Şifacılar geldi hemen. Yapabilecekleri en çabuk müdahalelerle kurtardılar. Yeterli derinlikte kesememiş, bu yüzden ölüm tehlikesi yoktu. Neyse ki sihir ve iksirler var. Karımı güçlü ve hayatta tuttu."

Harry, sutarına Avada Kedavra yemiş gibi olduğunu hissetti bir an. İçi burkulurken, güçsüz Malfoy'a baktı. Çaresizlik tarafından ele geçirilmiş ve kahrolmuş duyguları resmen yansımıştı.

Astoria'nın bu durduk yere yakalandığı psikolojisine çare bulamıyorlardı. Mugglelar çoğu zaman büyüyle hayatın çok daha kolay olabileceğini düşünürlerdi, çünkü her sıkıntının tek parmak şıklatmakla mutlaka çözülebileceğini hayal ederler ama öyle değil. Tabii ki yaşam biçimleri Mugglelardan katlarca kolaydı, yine de her derde bir deva bulamıyorlardı. Bu şanssızlığa içinden küfretti. Kendi başına gelse belki bu kadar ayakta kalamazdı. Abartılı bir şekilde güçlü sanılmasına Harry'nin de duyguları ve ayakta tutması gereken bir ailesi vardı. Bu işi küçük yaşlarında girdiği cesaret savaşlarından daha fazla zor buluyordu.

"Ne düşünüyorsun?"

İç geçirip geriye yaslandı Draco ve "Bilmiyorum, fakat birinin Scorpius'a haber vermesi gerekiyor. Bunu mektup ya da tefelon... tenefon- telenof... her ne haltsa işte. Anlayacağın, Harry bu uzaktan haber veremeyeceğim bir durum. Yanına gidip konuşmak istiyorum ve karımı burda yalnız bırakamam. Her saniye kendine bir şey yapabilir. Uyuduğuna emin olup geldim, aslına bakılırsa buraya gelerek de hata yaptım. Yanlış anlama, orada tek başına bırakmamalıydım demek istiyorum." dedi ağırca.

"Senin için ben ya da Ron Hogwarts'a gidebiliriz. Scorpius'un bu duruma üzüleceğinden eminim, bilmeye de hakkı var."

"Benim için senin gitmen daha iyi olacak, Harry. Biliyorsun, eskiyi unuttuk tabii ki fakat Ron Weasley'nin oğluma böyle bir konuyu uygun bir biçimde anlatabileceğini pek sanmıyorum."

Harry bu konuda bir şey demek istemedi. Evet, eskiler eskilerde kalmıştı fakat Ron ile birbirlerinden hala hoşlanmıyorlardı. Bunu Draco ne kadar çok göstermese de Ron her davranışıyla bunu belli ediyordu. Yine de böyle bir konuda vicdanlı olacağından emindi. Fakat Draco'nun içi rahat etsin diye bizzat kendinin gideceğini söyledikten sonra merdivenlerden inen Ginny üzerindeki sabahlığın önünü bağlarken dağınık saçlarını kulağının arkasına itti ve gözü ışığa alışamazken kısık gözlerle onlara baktı.

"Draco? Bu saatte ne yapıyorsunuz? Hırsız değilmişsin en azından. Sorun ne?" dedi durmadan.

Karısı da ortada bir normallik olmadığının farkındaydı fakat o an anlatmak istemedi. Bu konuyu tekrar baştan sararak anlatıp Draco'nun canını iyice sıkmaya, moralini bozmaya hakkı yoktu. Bu yüzden karısına dönüp onlar için iki fincan kahve yapmasını istedi ama Draco gerek olmadığını söyleyerek ağırca ayağa kalktı.

"Gerçekten sağol, Ginny. Gerek yok. Hem gitmem gerekli, fazla bir yerde oyalanmak istemiyorum. En müsait olduğun zamanda lütfen oğluma haber ver, Harry."

Harry ayağa kalktı ve tebessüm edip elini sıktı, geriye çekilip buhatlaştı. Yok olmasının ardından meraklı kadın patırtıyla koştu. Ona anlatmayacaktı, Hermione ile edecekleri dedikodunun konusu kendi bile bile vermek istemiyordu, yüzüne bu şekilde söyleyerek utandırmayı da istemiyordu. Bu yüzden karısına sarıldı ve dudaklarına bir öpücük bıraktı.

"James ve Albus adına yazmam gereken bir mektup var."

Kaşlarını hafifçe çattı, kollarını boynuna doladıktan sonra "Scorpius'a bir haber mi ileteceksin? James ve Albus ne alaka bilmiyorum fakat Lily de senin çocuğun, Potter." dedi.

"Ona sürpriz olmasını istiyorum." dedikten sonra gülümsedi ve meraklı karısını geride bırakıp mektubunu yazmak için çalışma odasına ilerledi.

Son VarisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin