Bölüm 3-Plan-

92 13 5
                                    

Dilara'nın Gözünden Devam...

Metehan saatlerdir, ortalıkta yoktu. Acaba rüyam gerçek mi olacaktı? Gece yatarken koşar adımlarla gitti. Zombiler ona bir şey yapmış olabilir mi? Off Metehan! Neredesin? Zombiler ya yakaladıysa Metehan'a aslında böyle bir şey olamaz çünkü yaşadığımız evlerin etrafı bir tür ateş gibi bir şeyle kaplıydı. Gün ışığına benzer, ne olduğunu? Tam bilmiyorum. Aslında tüm evlerin etrafı böyle çevriliydi. Zombiler çok iyi bir koku duyma, becerisine sahipmiş. O yüzden koku sürmemeliyiz. Böylece kokumuzu algılayamassınlar.
Metehan nerede kaldı acaba? Tek yapabildiğim odanın içinde volta atmaktı. Bir o tarafa bir bu tarafa gidiyordum.
Sonunda kulaklarıma muhteşem bir ses gibi gelen kapı sesi geldi. Sanki çok uzun bir yerden gelmiş gibi, koşarak Metehan'ın yanına gittim. Galiba o da beni bekliyordu. Hızlıca sarıldım. Onun için o kadar endişelenmiştim ki. Sanki bir annenin parkta çocuğunu getirdiği zaman, gözden kaybolunca, gözleri ile bulamazdı ve çok endişelenir ya. İşte benim ki de aynen öyle oldu. Bu zamanda benim yanımdan 10 dakika ayrılsın o kadar endişeleniyorum ki. Yani bu anlatılamaz. Yaşanması lazım.
Metehan'a o kadar çok sıkı sarıldım ki. Sanki onu kaybetmişim de bana yeni gelmiş. Onu gerçekten çok seviyorum. Her zaman olduğu gibi, ona sarıldığım da huzur, güven, mutluluk gibi bütün iyi duygular birbirine karışıyor. Ona her sarılışımda gözümden en az bir tane de olsa gözyaşı düşüyordu. Bunun nedeni galiba Rabbim'e teşekkürdü, Metehan'ı yanına almadığı için. O da olmasaydı. Ben bir hiçtim.
Not defterimi cebimden çıkardım ve ' Neredeydin? ' yazdım. Metehan o mavi gözleriyle benim gözlerime baktı ve "Hatırlarsan Yiğit bize bir teklifle gelmişti." dedi. Hatırlıyordum. Teklifi yapmasından 1 gün bile geçmemişti. Olumlu anlamda başımı salladım ve devam etti " Dilara, o teklifi kabul etmedim. Yiğit'i bilmiyorum ama Los Angeles'a gidiyoruz. " dedi. Ne? Ne dedi o? Kafasına saksı falan mı düştü? Avusturalya'ya varmaya çalışırken neden cehennemin dibine gidiyoruz ki? Anlamadım. Not defterime 'Neden?' yazdım. Bana iyice baktı ve "Zombiler için bir çözüm buldum. Yani bir ihtimal. Los Angeles'a John Stream'in laboratuarını gidecez. Düşüncem şöyle eğer adam o aşı dediği ama aslında virus olan, neyse işte onun panzehiri de vardır. Eğer onu bulursak zombilerde bizim gibi insan olabilecek. " dedi. Çok mantıksız o adam bu virüsü bile, isteyerek yapmadıkı bunun panzehiride olsun. Üstelik zombilere karşı çıkmak o kadar zor ki onları kendimizden uzak tutmak için sadece ateş kullana biliyoruz. Bir de güneş ışığı onların vücutlarını çürütüyor. Not defterimi elime aldım ve 'Mete anlıyorum. İstilanın bitmesini istiyorsun ama göz önünde bulundurmadığın çok şey var...' Diğer sayfaya geçerek başımı kaldırıp Metehan'ın gözüne baktım. Galiba yazacakalarım onu üzecekti bu yüzden vazgeçtim, 'Boş ver sana anlatamam. Tamam, nasıl istiyorsan, öyle olsun.' yazdım ve not defterimi yatağın üzerine fırlattım. Tekrar kalpleri atabilir. Doğru ama zombi olmanın bilimsel olarak hiç bir açıklaması olamaz hiç bir ilaç bunu yapamaz. Yani qrip değil ki, ilaçla düzelsin. Basbaya ölü insanlar 2. hayatı yaşıyor ve gitgide tüm vücutarı çürüyor. "Dilara,ben yani bu konuda da yanımda olacağına inanıyorum." Dedi onu hayal kırıklığına uğratmak istemiyorum.Bu yüzden de en gerçekçi sahte gülüşümle onu kandırmaya çalıştım. Her zaman olduğu gibi de sarıldık. Uzunca ve muhteşem bir sarılmanın ardından Metehan dedi ki "Hayatım sana bir şey demem lazım. " anlamayan bakışlar attım ve sözüne devam etti " Az önce Yiğit'in evinden gelirken iki zombi gördüm. Çok tuhaftılar. Belliydi daha yeni zombileşiyorlardı ve galiba bizim buralarda olduğumuzu farketmişler. Korkma! Bana bir şey olmadı. İyiyim. " dedi. Bu kelimeler bana ölüm gibi geldi. Sarıldım.  Tekrar not defterimi çıkardım ve 'Sana bir şey olmamışsa sorun yok.  Ne zaman Los Angeles'a gidiyoruz? ' yazdım ve yine kocaman gülümseme gönderdim. Metehan gözlerime iyice baktı ve " Bugün öğlen saatleri gidiyoruz." dedi. Yani bu kadar erken mi? Ne bilim insan en azından 2 gün bekler, öyle giderdi. Bu çok ani oldu. Not defterime 'Tam olarak saat kaç gibi? Ona göre hazırlık yapmam lazım.' diye yazdım. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu ve " Saat 1 gibi öğlen vakti zombiler genelde olmuyor." dedi o muhteşem, eskiden hayallerimi süsleyen sesi ile. Ben'Hemen banyoya gir. Saat sabah 6'tı. Ben bavulları hazırlayım felan derken saat ilerler.' yazdım. Metehan kahkaha atmaya başladı. Kaşlarımı çatıp ona bakmaya başladım. Ne oluyor? "Dilara,güzelim, balayına gitmiyoruz,savaşa gidiyoruz,bavul değil,çanta. Orada 2 tane spor çantası var. Bâyâ büyükler ve lütfen ihtiyacın olan kıyafetlerini al." Dedi ve gülerek arkasını dönüp banyoya girdi. Haklıydı bavullar,bize zorluk çıkarabilirdi. Onu uzun zamandır bu kadar neşeli görmemiştim. "Hıı ımm hıı" Olmuyor! Olmuyor işte! Neden? Ben de bilmiyorum. Konuşamıyorum. Sanki bir şey bana engel oluyor. Aslında benim en büyük engelim kendimim. Benim merak ettiğim, yeni bulunan her ilacı veya aşıyı laboratuar fareleri üzerinde deniyorlar. Peki onlar denediklerin de deney faresinin öldüğünü görmemişler mi? Ben mi yarım akıllıyım yoksa bu iş gerçekten çok mu karışık? Evet, evet orta çağda yaşayan cadı kazanı gibi çok karışık.
Kıyafetleri, şarj aletimizi ve birkaç önemli eşyaları çantalara koydum. Gerçi burada telefon zar zor çalışıyordu. Zombiler her şeye zarar veriyorlar.  Unutmadan birkaç mum da almalıyız ,yanımıza bazen elektrikler gidiyor. Çalışsa da yakamıyoruz. Can güvenliğimiz için bu önemli.
Yaklaşık 15 dakika sonra Metehan yanıma geldi. Belin de havlusu ile. Onu öyle görmek muhteşemdi. Belimden bana sarıldı ve " Hayatım ne giyicem?" dedi. Ben de verebildiği imkan ile kenardan iç çamaşırlarını, koyu gri eşofmanını ve bordo rengi t-shirtünü verdim. Yanağını öptüm. Elimden kıyafetleri aldı ve gitti.
Üstünü giydikten sonra bana yardım etti. Metehan arabayı kullanacağı için ona kıyamadım ve 'Hayatım hadi yat sen. Araba kullanacaksın.' diye not defterime yazdım. Metehan ise "Şu işi bitirelim, yatıcam söz." dedi. Benim içim el vermedi ve 'Olmaz yeteri kadar yardım ettin. Zaten az kaldı. Hadi yatağa gir bakalım.' yazdım. Gülümsedikten sonra olumlu anlamda başını salladı. Beni öptükten sonra oturma odasına doğru gitti.
Şimdi beni en çok yoracak yere gelmiştim. Mutfağı toplamak.
Mutfağa doğru gittim. Buzdolabına baktım. Yiyeceklerin araya gitmemesi lazımdı. Şu zamanda bulmak çok zor. Öncelikleri çok uzun süre bozulmayacak yiyeceklere verdim. İyice temizledikten sonra cam kavonozlara koydum. Kahvaltılıklar hep kavanozlar da saklardım.
Ahh! Rahatlıkla geçen bir buçuk saatin ardından mutfağın işi bitmişti. Aslında pek rahat geçmedi çünkü uzaktan da olsa gelen çığlık ve insanın içini ürperten zombi seslerini duymazdan gelmeye çalışıyordum. Pencereden de bakamıyordum. Aslında çok merak ediyorum. Güneş çıkmaya başlıyor ve nereye kayboldukları hakında bir fikrim yok. Elimi siyah perdeye doğru götürdüm ama vazgeçtim göreceklerim beni çok rahatsız edebilirdi. Çok yorgundum. Evde ki son işim, içerleri toplamaktı. Onu da bir yarım saatin ardından bitirdim. Ev artık düzgündü. Aslında evimi her zaman düzgün tutarım. Sadece 2-3 parça kalır her zaman. İşte onları da yerli yerine koydum. Bir de eğer bu dünya düzeni yerine oturursa. Bu evin sahibi tekrar hayata dönebilirse. İşte o zaman evini tekrar aynı ister. Bu düşünce ile evi tertemiz bıraktım.
Kendimin de bir duşa ihtiyacı vardı. Yani her temizliğin ardından her zaman kendimi çok kirli ve çok pis hissederim. O yüzden banyoya doğru gittim ve girdim.
Banyomu bitirince önce iç çamaşırlarımı giydim. Altıma rahat olması amacıyla siyah eşofman giydim. Koyu renkler giyinmeyi seviyordum. Üstüme de bordo bir t-shirt giydim. Saçımı kuruttum. Saçımı da at kuyruğu yaptım.
Banyodan çıktığımda saat 10:30'tu. Oturma odasına kanepenin oraya gittim ve Metehan'ın yanına diz çöktüm. Daha yeni yeni çıkmaya başlayan sakalları ile oynamaya başladım. Sonra onu öptüm. Gözlerini çok kısık açtı ve "Günaydın" dedi. Ben de onu öperek günaydın dediğimi belli ettim. Saatine baktı ve " Ovv saat kaç olmuş. Her şey tamam mı?" dedi. Olumlu anlamda başımı salladım.
Metehan banyoya doğru gitti. Bende bir eksik var mı diye son kez odalara baktım. Metehan banyodayken Hayri'nin yanına gittim. Ahh! Yavrucak! O da bizimle birlikte buralar da sürünüyor. Hayri'yi kucağıma aldım. Metehan'da banyodan çıkmıştı. Bana baktı biraz Hayri'yi sevdikten sonra "Ben eşyaları arabaya taşıyım." dedi. Ben de olumlu anlamda başımı salladım. Hayri'yi yere koyduktan sonra not defterime 'Tatlım ben de Yiğit'e bakayım. Kararı için.' diye yazdım ve gösterdim. O da olumlu anlamda başını salladı.
Bu Los Angeles'a geri dönme işini hiç istemedim. Metehanın üzülmesini istemiyorum ancak böyle birşey yok. Herkes hastalıkdan kurtulsa bile yaşama şansları düşük çünkü çürümüş bedendeki çürümüş organlar faliyetini yitirir. Ama her gece kurduğum hayallerimde, benim ve Metenin ailesi kavurucu bir sıcakda buluşması, Metenin küçük kardeşi Ada o Hayri ile oyun oynarken ben hiçbir ressamın çizememeyeceği manzarayı izlemeyi düşlüyorum. Kimsenin yeteneğinin yetemeyeceği tabloyu ben sergiliyorum düşlerimde.
Ben düşüncelerime dalmışken Yiğit'in evine varmıştım. Kapıyı tıklattım. Yiğit kapı gözünden baktı. Sonra beni farkedince açtı. Yiğit galiba yüz ifademden anlamış ki. İçeriye buyur etti. Tereddüt etsem de girdim.
Not defterime ' Hemen söze giriyorum. Teklifi kabul ediyon mu?' diye. Okuduktan sonra "Dilara ne diyeceğim ki? Saatlerdir teklifi düşünüyorum. Bir yandan bakıyorum. Böyle bir şey varsa yani panzehir. Işık hayata dönecek. Fakat olmassa dönemeyecek. Biz de belki ölücez. Avusturalya ' ya bir türlü varamayacağız." Çok sağ olsun içime su serpti. Ne karamsar insan bu ya insan, iyi bir şeyler söyler ki; korkmayalım. Bu durmuş ,ölümden falan bahsediyor ya " Üzgünüm Dilara! Ben gelmiyorum." dedi sanki bir tane daha ümidi mahvetmiş gibi. Gözlerim doldu. Ya Yiğit biz yokken ölürse ve biz o panzehiri bulursak. Artık ne yapacağımı? Bilemedim. Not defterime ' Yiğit gerçekten diyecek bir şey bulamıyorum. İnşallah son anda fikrin değişir. ' diye yazdım ve hep gülen gözlerine gösterdim. Ayağa kalktım ve elini sıktım. Dışarıya doğru ilerledim.
Eve geldiğim zaman yüzümü asmıştım. Belki, bir daha,yine sevdiğimi kaybedecektim. Gitmemeliydi. Bizimle gelmeliydi. Niye böyle düşünüyorsun? Her şekilde sonuç ne olursa olsun. Sevdiğimize kavuşacaktık. Neden Yiğit? Bizimle gelsen olmazdı değil mi?
İçeri girdiğim de Metehan her şeyi tamamlamıştı. Metehan bana baktı ve "Ne dedi?" dedi. Ben de gözlerim dolu bir şekilde olumsuz anlamda başımı salladım. Metehan kötü olduğumu anlayınca sarıldı.
İnsanlara kötü bir şey olmasından nefret ediyorum. Zarar gelmesini istemiyorum. Güvende olmalarını istiyorum. Özellikle de bu kişi sevdiğim, kardeşim ve dostum ise. Kaybetmek istemiyorum.
Metehan yüzüme baktı ve "Giderken bir daha konuşmaya çalışacağız. İnşallah bu işi başaracağız." dedi. Olumlu anlamda başımı salladım. Beni öptü ve sarıldı.
Benim ağladığımı farkeden Hayri yanıma geldi ve bana şirin bakışlar attı. Onu görünce gülümsedim ve kucağıma aldım. Metehan'da "Evet, şöyle gül." dedi ve o da güldü.
Bir kaç dakika sonra zombilerle dolu olan bu yerden ayrılacaktık. Yolda giderken kesin zombilerle karşılaşacaktık. Onlarla savaşmak zorunda kalacaktık ama öldürmemiz lazımdı. Artık kaç saat sürecekti. Hiç bilmiyorum. Belki bundan başka şeyler de olacaktı. Hiçbir şey beklediğimiz gibi gitmezdi her zaman.
Son kez Yiğit'in evinin önünde durduk. Umudumuz bize güvensin ve gelmeye karar versin. İnşallah öyle olurdu.
Bir umut gibi gelen kapıyı tıklattı, Metehan. İkimiz de derin bir nefes aldık. Acaba kabul eder miydi?

İstila:Varoluş#Wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin