Bölüm 4-Güç-

52 5 0
                                    

Gözlerimi etrafta gezdirdim.Endişe içinde eşinin kusmasını seyreden bi kocam, Işık olmasından korktuğu zombinin başında sessizce ağlayan arkadaşım , kusan ben ve beni teselli etmeye çalışan, enfeksiyon kapma ihtimali olan şirin köpeğim Hayri.
Hayri'yi kucağıma aldım. Ona sıkıca sarıldım. Onu asla bırakamam. Ölüme kadar beraber olacağız. Kim, terk ederde etsin. O beni terk etmez. O bana ailemden kalan son varlık. Son.
Cebimdeki not kağıdını çıkartarak.
"Ya Hayri bizimle gelir ya da ben gelmem." Mete yazdıklarımı okuyunca gözlerini devirdi.
"Enfeksiyon kapmamışta olabilir."dedi. Blöf yapıyodum, anlamadı mı?
Metehan'a baktım ve gitmemi istediğim bir bakış attım.
O da artık anlıyordu. Ben konuşamıyordum. Gözlerimle anlıyordu her şeyi. En olmadı yazıyordum. Başka bir şey yapamıyordum.
Metehan son bir umut ile Yiğit'e baktı. Yiğit ne yapacaktı? Bilemiyordu. Işık olduğunu düşündüğü zombiyi bırakmak istemiyordu. Haklıydı. Sevdiği kadını bulmuşken tekrar kaybetmek istemezdi.
Yiğit'e sorar gibi bir bakış attım. O da bana baktı ve " Tamam, geliyorum ama iki şartım var." dedi. Ben bir şey yazamadan, hayatımın anlamı dedi ki "Ne?". Yiğit ikimizede baktı ve " İki araba gidiyoruz ve ben anlaşmanıza dahil değilim. Hani şu zombileri öldürmemek konusunda olan anlaşmaya." dedi.
Ahh! Yiğit! Bizi niye bu kadar yoruyorsun? Zombileri niye öldürmemeyi, kabul etmiyorsa? İlla ki ölmesi mi lazım? Off! Ben bir şey yazamadan, Metehan " Tamam, kabul. Yalnız! Öldürdüğün zombilerden, her birinin yaşamak için umutlarınıda öldürmeyi, kabul ediyorsundur herhalde." dedi. Yiğit'i ikna edebilirdik. Off! Galiba burada daha fazla kalmak istemiyordu. Biz de neyse diyerek arabalara doğru yürüdük.
Biz kendi arabımıza bindik. Çantalarımızı da arka tarafa koyduk. Yiğit'te arkamızda kendi arabasına bindi.
Yine bir yolculuk başladı. Belki bu yolculuk sonumuz olacaktı. Belki de kurtuluşulumuz.
Her insan gibi kurtuluşumuzun olmasını istiyordum.
Ölünce de bir sorun olmayacaktı. Aileme kavuşacaktım. Onlarla... Ben onları ne kadar özledim?
Saatlerdir yolculuk yapıyorduk. Bir zaman sonra sıkıntıdan uyuya kalmıştım. Uyandığım da Los Angeles'a 70 km gibi bir yazı ile karşılaştım. Ben kaç saattir uyuyordum. Artık benim arabayı devralma vaktim gelmişti. Metehan'a baktım. Gözleri kapandı kapanacak gibi duruyordu. Koluna dokundum ve benim olduğum koltuğu gösterdim. O da anladı. İşte aşk buydu, bir bakış ile ne demek istediğini anlıyordu. Hislerimi anlıyordu. İşte seni anlıyordu.
Metehan arka koltuğa geçti ben ise yan koltuktan şoför koltuğuna geçtim. Pek kolay olmadı ama başardık. Metehan fazla dirençli değildi ama Yiğit dirençliydi yani dirençli değil. Off! Yiğit uyuyamıyordu. Hani bir yaşadığınız durum karşısında uyuyamassınız ya ondan dolayı fazla dert etmedim.
Metehan koltuğa geçer geçmez uykuya dalmıştı. Canım ya ne kadar yorulmuş? Ben de arabayı çalıştırdım ve sürmeye devam ettim.
Yaklaşık bir saat sonra Los Angeles'a 45 km kalmıştı. Bu İstila'yı belki son bulduracak, panzehire ulaşmaya sadece 45 km kalmıştı.
Yalnız bir şeyler ters gidiyordu. Biz hâlâ hareket ediyorduk ama arkadan Yiğit'in arabası gözükmüyordu. Arabayı durdurdum ve torpida da olan el fenerini aldım. Dikiz aynasına tuttum, baktım bir cisim buraya koşarak geliyordu. Biraz daha bakınca bunun Yiğit olduğunu anladım ve arkasında bir İstila adamları. Çok zombi yoktu. Eğer zombiler yetişmeden varırsa atlatırdık. Araba ile gitmem tehlikeliydi. Gidersem zombiler arabaya saldırırdı. Ben arabadan inmeden arka kapıyı açtım. Arka kapıyı açınca Metehan sarsılarak uyandı. Yiğit'i yakalayacaklar, en gerektiği yerde neden beni terk ettin, sesim? Önce yavaş sonra hızlı bir şekilde arabayı arka arkaya sürmeye başladım.
Mete hiç duymadığım derecede bir ses tonuyla"Dilara onlara zarar veriyosun."diye bağırdı.
Arabayı durdurdum. Yiğit koşarak arabaya atladı. Nefes nefese kalmış Yiğit ,biraz sakinleşti ve Metehan konuşmaya başladı "Yiğit ne oldu? " dedi. Arabayı zombilerin üzerine sürdüğüm için bana kızgın olmalı ki beni umursamadı. Yiğit nefesini düzene soktuktan sonra "Siz görmediniz ama arabamın benzini bitti. Size bağırdım ama duymadınız. Bende koşmaya başladım sonra zombiler kovalamaya başladı." dedi. Ya off! Niye arkama hiç bakmadım? Aptal kafam. Bir daha hep arkama bakıcam. Çocuğun başına neler gelmiş. Metehan'da duydukları karşısın şok olunca "Geçmiş olsun. Sağsalim gelmeyi başardın."

                    ***
Günlerce süren yolculukta Mete ve Yiğit bir şeyler üzerinde konuşuyorlardı. Bense bazen yıldızları sey edip, bazen zombileri görmemek için uyuyordum. Mete hala bana kızgındı. Artık biraz daha güvendeydik zombileri bizden uzak tutan kokuyla, tüm arabanın dışını ve içini kaplamışlardı. Gerçekden bi banyoya ihtiyacımız var. Hayrinin bile.
Yaklaşık 3 saat sonra İstila'yı kurtarabilecek olan yere gelmiştik. Şu an Los Angeles'taydık. Laboratuvara dâyir hiç bir şey yoktu, elimizde. Nasıl bulacaktık? Hiç bilmiyorduk. Ne yapacağız? Onu da bilmiyorduk. Panzehir var mı? Onu da bilmiyorduk. Bir hiç uğruna koşturuyor, olabilirdik.Allah yardımcımız olsun.
Yok olmuş şehrin içinde yavaş yavaş araba ile gidiyorduk. Etrafı izliyorduk, bakıyorduk. Belki bir ipucu buluruz umuduyla. Bir anda durduk. Gözlerim faltaşı olmuş bir biçimde Metehan'a baktım. O ise Yiğite baktı ve karşıyı gösterdi.
3. Cins, zombiler. Bir topluluk edâsıyla buraya doğru geliyordu. Şu an için tek yapmamız gereken arabayı geri geri sürerek, başka yola sapmaktı. Ben anlatmaya çalışmadan Yiğit dedi ki "Metehan üzerlerine sürmeyeceksen ,geri geri gitmek, tek şansımız. Oradan başka bir yol buluruz. " söylemesiyle araba geri geri gitmeye başladı. Yine ve yine bir kaçış.
Geri geri gitmemizle karşımıza bir yol çıkmıştı. O tarafa doğru gitmeye başlamıştık. Bu istila için çok zor bir sürece girmiştik. Bir anda tak. Araba durmuştu. Bu sefer zombilerden dolayı değil. Arabanın benzini bitmişti. Metehan, Yiğit ve bana bakarak "Şimdi saat 4:39 güneş doğunca arabadan inicez ve düzgün bir yer bulana kadar devam edicez. Yeri bulduğumuzda geceyi orada geçirecez. Sabah hazır bir şekilde laboratuvarı bulucaz. Bu ne kadar doğru bir plan bilmiyorum ama aklıma tek gelen şey bu. Fikri olan. " dedi. Benim de aklıma bir şey gelmiyordu ama illâ ki arabaya ihtiyacımız olacaktı. Not defterimi çıkardım ve 'Canım illâ ki arabaya ihtiyacımız olacak. O yüzden yarın laboratuvarı bulmaktan çok, araba için benzin dolduralım, dışarıda bulduğumuz şişelere.' yazdım. Mete umursamazca okuduktan sonra bu sefer Yiğit konuşmaya başladı " İkinizde haklısınız ama önceliği bende arabaya benzin yüklemekte görüyorum. Nasıl olsa bedava?" dedi. Biz de güldük. Tabiî ben sadece tebessüm edebildim. Böyle tuhaf bir hastalık bu da. İnsanı doya doya güldüremiyor bile. 

        ***

Uzun bir yürüyüşün ardından güvenilir bir yer bulmuştuk. Çok güvenilir değildi tabii. Sadece panjur olduğu için zombiler içerinin ışığını göremeyecekti.
Ev geldiğimiz yerde ki gibi büyüktü. Biz Metehan ile yatak odasında kalırken, Yiğit içeride bulunan genç odasında kalacaktı. Hayri de artık kanepe de bir yerde uyuya kalırdı.
Acaba bu evde ki insanlar, istila başladığı zaman nasıl bir telaş yaşadılar? Yavaş addmlarla evde yürüyerek, parmağımı duvara dokundurdum. Küf kokulu duvarlarda saklanmayı beceren anılar ,insanın ruhuna işkence ediyordu. Çok acı çektiler mi? Yoksa onlarda bizim gibi kaçıyor muydu? Belki o Avusturalya da yaşayan insanların arasındalar. Belki de en kötüsü zombi oldular. Kim bilir?
Evin içine bakarken bir kanepenin yanında durdum. Elimi kanepeye koydum ,parmağım bir şey bulaştı. Dikkatlice baktım, bu kandı. Katı kanın kokusu parmaklarıma sinmeye devam ederken, gözümde şu sahne belirdi: "Anne yanıma gel. Lütfen." bir askerin kucağında. Anne hıçkıra hıçkıra ağlıyordu ve "Oğlum, git, kurtar kendini. Ben artık yokum. Seni seviyorum. " dedi. Çocuk son bir kez "Seni seviyorum, anne." dedi ve başını askerin omzuna gömdü. Anne o evde durmaya daha fazla dayanamadı ve gitti. Zombiye dönüşürken, ilk kan damlası, ait olduğu yere, evine damladı ve gitti.
Bu neydi böyle? Ben yanlış mı gördüm. Burada yaşayan ailenin acısını mı gördüm? Hayır bu olamazdı.
Eğer böyle bir şeyi anlatırsam, beni istila yüzünden delirdiğimi zannederler. Olamaz, böyle bir şey. Ben geçmişi gören, olamam ki!

Herkese Merhabalar! Biz Aysel & Nur bölümü beğendiniz mi? Multimedia da Yiğit var. Gerçek adını gerekirse Nick Bateman. Sizin o değerli görüşleriniz bizim için çok önemli. Şimdiden çok teşekkürler. Son olarak, kitapımızda ciddi  bir değişiklik oldu. :)

İstila:Varoluş#Wattys2016Nơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ