42. Bölüm

2.1K 128 5
                                    

"Susadınız mı siz?" Didem elinde bir bitki suluğu ile kapının önündeki çiçekleri sulamaya başlamıştı. Sabahtan beri diline dolanan şarkıdan da kopamıyordu.

"Yaylanun çimenine, oh nenni koçari." Karadenizli olduğunu çok iyi belli ediyordu. Olduğu yerde hem şarkı söyleyip hem küçük küçük horon tepiyordu. 

Arkadan gelen Poyraz'ı ve onun şaşkın bakışlarını fark etmemişti. "Oh nenni Koçari, Koçari kimun yari?"

Poyraz gülmeye başlamış, dalga geçmek için yer arıyordu. "Yanlış bölgedesin. Burası Güneydoğu Anadolu." Didem olduğu yerde donup kaldı. Şarkı sözleri boğazına dolanmıştı.

"Sana ne?" Suluğu yana bırakıp ona baktı. "Doğru, bana ne?" Yine de pis pis sırıtıyordu. Didem ise o suluğu onun beynine vurmak istiyordu.

"Git başımdan!" Didem böyle yaptıkça Poyraz'ın gözünde daha çok büyüyordu ve kalbi çarpıyordu. "Çok önemli bir soru soracağım, hazır mısın?"

Didem anlamaz gözlerle ona bakarken Poyraz tek nefeste, biraz da flörtöz bir şekilde sorusunu sordu.

"Benimle evlenir misin?" Didem'in gözleri fal taşı gibi açıldı. "NE?" Poyraz, Didem'in tepkilerini izlemeye başladı. "Ne diyisun ula sen?" Didem'in şivesi bile değişmişti.

Yerdeki bitki suluğunu alıp Poyraz'ın kafasına vurdu. "Dur kız!" İçindeki sular etrafa saçılıyordu. Poyraz istese onu çoktan durdururdu ama bunu nedense istemiyordu. "Kafani patlatacağum! Evlen diyi birde. ÇILDİRACAĞUM!"

İçerden Ayça çıktı. "Didem abla?" Hızlıca Didem'i arkasından tuttu. "Poyraz abi, kaç! Zor tutayrum." Poyraz akıllanmamış gibi Didem'e göz kırpıp rahat hareketlerle uzaklaştı.

"BİR DE GÖZ KİRPAYİ!" Ayça, Didem'i daha da sıktı. "Didem abla, sakin olur musun?" O uzaklaştıkça Didem'de rahatlıyordu. "Manyak herif!" Ayça gülmeye başladı. "Ne oldi ula?" Didem sinirle ona baktı. "Evlen diyi bağa!" Şırnak'ı iyice Rize'ye çevirmişlerdi. "Uy, evleniy misun?" Ayça hızlıca evin içine kaçınca Didem'de arkasından bağırarak koşmaya başladı. 

"GELESUN BURAYA!" 

🌺

"Öğretmenim valla babaannem yüzünden yapamadım ödevimi." Sürekli aynı bahaneyi öne süren öğrencime bakıyordum. "Baran, canım, yeter ama." Baran başını öne eğdi.

Tüm sınıfa döndüm. Hiçbiri ödevini yapmamıştı. "Neden böyle yapıyorsunuz?" Onlara asla kızamıyordum. "Ailenizle görüşmek istemiyorum, görüşmeyeceğim de. Ama siz böyle yaptıkça..." Cümleme devam edemeden Hasan yanıma geldi. "Özür dileriz öğretmenim ama ödevler çok sıkıcı. Oyun oynamak varken neden ödev yapalım ki?" 

O da haklıydı. Tam oyun oynama yaşında onlara ödev vermek zorunda kalıyordum. "Sizi üzdüysek özür dileriz." Kız öğrencilerim Hasan'ı ittirip hemen bana sarıldı. "Ne yapmayı önerirsiniz? Size bir şeyleri nasıl öğretebilirim?" Ömer hemen atıldı. "Ödev vermeyi bırakmalıyız bence." Hafif gülümsedim. "Aklınızda kalması için veriyorum." 

Aklıma bir fikir geldi. "Peki o zaman. Farklı bir şey deneyelim." İlgiyle bana döndüler. "Her gün farklı bir etkinlik yapacağız." Şaşkınca beni dinliyorlardı. "Biliyorsunuz ki alfabeyi ve sayıları bitirdik. Artık okuma ve işlem yapma zamanı." Hiçbiri ses çıkarmıyordu. "Matematikte oyunlar oynayacağız." Hasan hemen atıldı. "Futbol mu?" Güldüm. "Onu da oynayacağız." Hasan çok heyecanlanmıştı. 

Aklımda dolanan kurnaz fikirler vardı. "Türkçe dersinde kitap okuyacağız. Her gün birinize okutturacağım." Durdum. "Ayrıca biliyorsunuz ki 23 Nisan'a çok az kaldı." Kollarımı önümde kavuşturdum. "Gösteriye hazırlanacağız." Hasan hemen geri kaçtı. "Onu yapmasak?" Ömer, Hasan'a gülmeye başladı. "Atamın armağanını kutlamak istemiyorsan senin kararın Hasan. Şahsen ben gururla o gösteriyi yapmayı planlıyorum." Bu çocuk büyümüşte küçülmüş olmalıydı. Ömer'in saçlarını okşadım. 

Köy Hayatı Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin