14- Arkadaş Buluşması

105 16 3
                                    

"Bak, ben de sonra ona dedim ki; 'Kanka n'aber?" Kantinde bir süredir oturuyorduk ve Hoseok'u beklerken Taehyung'un saçma sapan hikâyelerini dinliyorduk. Tabii Seokjin dışındaki kimse onun hikâyeleriyle ilgilenmiyordu ve ona cesaret vererek devam etmesini sağlayan etken de buydu. Fakat Tanrı aşkına, biraz daha buna devam ederse kendimi boğacaktım, başım feci derecede ağrımaya başlamıştı.

Tam düşüncemi yerine getirerek kendimi boğmak üzereydim ki duyduğum "Selam." sesi üzerine kendimi durdurdum ve bakışlarımı sesin sahibine çevirdim. Kestirdiği siyah, dalgalı saçları, beyaz okul gömleğinin üzerine taktığı siyah kravatı ve altındaki siyah okul eteğiyle Hoseok tam olarak karşımdaydı. "Hoş geldin, Hoseok!" Namjoon'un nazik sesiyle birlikte onu süzdüğümü fark ederek bakışlarımı kaçırdım.

Hoseok, Namjoon'a karşılık hafifçe gülümserken benim tam karşıma, Seokjin'in yanına doğru oturdu. Seokjin duyduğu parfüm kokusundan olsa gerek, bakışlarını ona çevirdi. O şekerli parfüm kokusundan hoşlanmazdı ve Hoseok da şekerli parfüm sıkmıştı. Doğrusu benim de pek hoş bulduğum bir koku türü değildi ancak şimdilik alışmam gerekiyordu.

Seokjin tekrardan önüne doğru dönerek bana baktı, ardından parmaklarını birleştirerek "çok lezzetli" dercesine elini oynattı. Başıyla Hoseok'u işaret ettiğinde sandığımın aksine parfüm yüzünden değil, onun güzelliği yüzünden ona baktığını anlamıştım. Sebepsiz bir şekilde herkes onun güzelliğinden bahsedip duruyordu ve bu bana hiç hitap eden bir durum değildi. Yani evet, tabii ki Hoseok dedikleri kadar güzel ve zarifti, ayrıca normal zamanlarda da yakışıklıydı fakat bu benim için yeterli değildi. Eğer yeterli olsaydı onu yakından tanımak için can atmak yerine benden hoşlanmasını kullanarak hızlı bir ilişkiye başlardım.

Namjoon'un yerinde durmayarak Hoseok'la eskileri yad etmeye başladığını gördüğümde tek kaşımı kaldırarak odağımı onlara verdim. Normalde Namjoon'a sözümü dinlemediği için kızardım ancak şu an nasıl konuştuklarını merak ediyordum. Namjoon oldukça duygusal ve özlem dolu görünüyordu, konuşurken sesi titriyordu ve ağlayacak gibiydi resmen. Normalde her şeye mantığıyla yürüyen adam onunla karşı karşıya geldiğinde adeta duygularının esiri oluyordu. Bunu anlamlandıramıyordum, onda bu kadar özel olan şey neydi? Güzelliği dışında ne gibi özellikleri vardı?

Bu gibi konular merakımı alevlendirirken kendimi tamamen ona çekiliyor bir hâlde buldum kendimi. Başarıyordu, eskisi kadar uğraşmasına gerek kalmadan bir nefes alışıyla daha da merak ettiriyordu kendini. Ve tuhaf olansa; ben bu kadar meraklı birisi değildim.

Taehyung omzumu sertçe dürttüğünde takılı kaldığım düşünce aleminden kurtuldum ve boğazımı temizleyerek kare gülüşlü çocuğa baktım. Bakışlarım ona ters gelmiş olacak ki, ürkek bir biçimde elini omzumdan çekti. Ardından gergince gülümserken kulağıma doğru eğilerek fısıldadı. "Ona şu küçük arkadaşının nerede olduğunu sorabilir miyim?" Ondan böyle bir soru geleceğini tahmin etmiştim, çok bile dayanmıştı beklemeye. Sorduğu soruyla beraber göz devirirken başımı geri çektim ve ona doğru baktım. Onun yüzü hâlen bana yakın olduğu ve ben de bu şekilde başımı ona çevirdiğim için yüzlerimiz aşırı yakın bir hâle gelmişti. O bunu çok sorun etmezken ben bir elimi göğsüne koyarak ittirdim onu, geri önüme dönerken mırıldandım. "Sor hadi." Küçük bir sevinç nidasının ardından heyecanını belli etmemeye çalışarak Hoseok'a aklındaki soruyu yöneltti.

"Küçük arkadaşın nerede?" Hoseok ilk başta bu sorunun kendisine yönetildiğini fark etmeden Namjoon'la olan konuşmasına devam etti. Fakat kendisine dik dik bakan bir çift göz hissettiğinde bakışlarını ondan tarafa çevirdi. Sorduğu soruyu tam olarak anlamadığını belirtircesine tekrarlanması istediğinde Taehyung sorusunu yineledi heyecanla. Hoseok önce bir durdu, bakışlarını durumu anlamak istercesine bana çevirdi. Ona yalnızca cevap vermesini söylemek ister gibi başımla Taehyung'u işaret ettim. Şaşkın bakışlarını tekrardan ona çevirdi ve tam dudaklarını araladığı esnada beklediği kişi arkasından gelerek Hoseok'un boynuna sarıldı. "Ah, işte geldi."

Adının Jimin olduğunu anca hatırladığım kişi geri çekilip Hoseok'un yanında oturan Jungkook'la arasına otururken "Benden mi bahsediyordunuz?" diye bir soru yöneltip cevap bekler gibi hepimize tek tek baktı. Gözleri Taehyung'la buluştuğunda duraksadı, dudakları aralık bir şekilde öylece kaldı. Bakışlarımı Taehyung'a çevirdiğimde onun da ona karşı mahcup bir şekilde gülümsediğini gördüm. Bu durum üzerine gözlerimi bir kez daha devirdim, ikisi de birbirine platonik gibi görünüyordu fakat hiçbiri karşısındakini ürkütmemek için adım atmıyordu. Bu saçma duruma müdahale etmemek için kendimi zor tutuyordum.

Jimin sonunda gözlerini Taehyung'tan alarak Hoseok'a döndü ve kulağına bir şeyler fısıldadı binbir heyecanla. Hoseok da onun kadar heyecanlanmıştı, o sebeple aynı şekilde bir şeyler fısıldadı. Jimin başını sallayıp boğazını temizleyerek Taehyung'a döndü, "Ya kütüphanede aramam gereken bir kitap var, yardıma gelebilir misin senden ricam?" şeklinde bir soru sordu. Karşısındaki beden hızlıca ayaklandı ve yerinden kalkıp onun yanına geldi, kolundan tutup kaldırdı. Sonraysa iki liseli aşık misali -gerçi ikisi de öyleler- hoplaya zıplaya yanımızdan ayrıldılar.

"Taehyungie de işini biliyor, ha." Seokjin'in gülerek söylediği şey boşluğuma geldiği için beni de hafifçe güldürdü. Bakışlarım bir kez daha açık kahvelere döndüğünde şaşkınca Seokjin'e baktığını görmüştüm. Durumu veya dediği şeyi algılayamamış olmalıydı. Jimin'in Taehyung'u sevdiğini hepimiz zaten biliyorduk ama Taehyung'un da Jimin'i sevdiği belliyken bunu anlamamış mıydı? Ne olursa olsun, bunun şu anlık bir önemi yoktu.

Namjoon'un sesini duymamla birlikte odağım yeniden oraya toparlandı. "Ee, biz konumuza dönelim mi?" diyordu. Hoseok ise buna pek istekli gibi görünmüyordu az önceki gibi, aksine bana bakıyordu. Tabii, doğru. Buraya Namjoon'la mazileri konuşmaya gelmemişti, benim için gelmişti ve benim haricimdeki herkes onunla ilgiliydi.

Boğazımı temizleyerek Namjoon'la birlikte diğerlerinin de dikkatini çektim. Bu söyleyeceğim yalnızca Hoseok'u ilgilendirecek olsa bile diğerleri de merak ediyordu. Düz bakışlarım Hoseok'un meraklı gözleri üzerindeyken ince dudaklarımı araladım konuşmak adına. "Sana bir teklifim var." Bana devam etmemi istercesine baktığında dudaklarımı ıslattım ve küçük gözlerim kısılırken cümleme devam ettim. "Madem benden bu denli hoşlanıyorsun, sana bir şans vereceğim ancak tek bir şartla."

Sözlerimin ardından gözlerinin sevinçle parlayışına şahit oldum. Eğer beni gerçekten o kadar seviyorsa ve hiç vazgeçmiyorsa o zaman gerçekten de bir şansı hak ediyordu, çünkü birisi ilk defa benim için bu kadar çabalamıştı ve ben de çabasının karşılığını vermek istiyordum. "Bundan sonra kız gibi davranmaya çalışmayacaksın, okula kendin gibi geleceksin." Bunu söylediğimde masadaki herkes bana şaşkınlıkla baktı ancak ben bu kararımda nettim. Ondan hoşlanmamı istiyorsa kendisi gibi davranmak zorundaydı.

"Ama Yoongi, insanlar hakkımda ne düşünürler..." Pekala, sanırsam bu konuda haklıydı. En başından bu yana her zaman bir kız gibi davranarak insanları kız olduğuna inandırmıştı. Bundan sonrasında bir erkek olarak hayatına devam ederse insanlar ya trans olduğunu düşündükleri için ya da erkek olduğunu öğrendiği için ondan uzaklaşabilirdi. Fakat tam tersi olarak kişiliği için yanında da durabilirlerdi.

Aklıma belirli bir çözüm önerisi geldiğinde en başta bunu saçma buldum ancak sonrasında işe yarayabileceğini düşündüm. Bunu dile getirmeden hemen önce yine de kafamda bir tarttım neler olabileceğini. İnsanlara Jung Hoseok'un -kendisinin- kardeşi olduğunu söyleyebilir ve onları kandırabilirdi kolaylıkla, insanlar da buna kanardı zaten. Kendisine yeni bir isim bulurdu, çevresindeki insanları tekrar etrafına toplardı. Ancak akıllarda "Kendisi gitti, neden kardeşi geldi?" gibi bir soru kalabilirdi. Bu soruyu engellemenin ise bir yolu yoktu, kimsenin şüphesini öylece götüremezdin. Bu nedenle aklımdaki fikirden vazgeçtim, bir bahane bulmasına gerek yoktu.

"Beni seviyorsun, değil mi? O halde bunu kanıtla." Dudakları büzülürken başını usulca salladı. Benim tek amacım yapmacık onu değil, gerçek onu tanıyarak sevmekti, onun hakkında kötü bir düşüncem yoktu. O ise zaten konu beni sevmesi olunca bunu mecburen kabul etmek durumunda kalmıştı.



~💕🛌🏼🏇🏼💕~



Bunlar haricinde toplam 1097 kelime.

Aşırı uzun bir bölüm yazdım, imdat.

Oy sınırı: 5

I'm A Boy! / Sope - Texting Olması PlanlanıyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin