1. Bölüm

252 31 44
                                    


"Benim bu yolculuk hakkında endişelerim var Soobin, başka bir zamana mı ertelesek?" 26 yılım boyunca edindiğim tek arkadaşımın, aynı zamanda avukatımın sesi arabanın içinde dolaştı. İstemsizce düşüncelere dalarak gaz pedalından ayağımı çektim.

"Gidip bu işi çözmezsem elimde babama dair hiçbir şey kalmayacak." Şu anda bile çok fazla şey olduğu söylenemezdi. "Anneme ve kız kardeşlerime otelleri bırakamam."

"Tamam. Ama dikkatli git. İki saatte bir mola ver ve beni mutlaka saatte bir ara olur mu?" Benimle konuşan genç kızın sesi oldukça endişeli gelince onu neşelendirmek için sesimi canlı tutmaya çalıştım.

"Yapma Jaehee, en kötü ne olabilir ki? Babamın ölüm yıl dönümü diye ben de ölecek değilim ya?" Neşelendirmek konusunda sanırım o kadar da iyi değildim.

"Sakın bir daha böyle bir şey deme!" Demiştim. Teselli etmede de iyi değilimdir. "Şimdi kapatmak zorundayım. Deli annen ve zorba kız kardeşlerinle görüşmem var." Aileme duyduğu nefret beni her seferinde güldürüyordu. "Bir saat sonra seni arayacağım eğer açmazsan polise kayıp ihbarında bulunacağım ona göre." Dediğini yapacağını bildiğim için önümüzdeki bir sonraki aramasına cevap vermiştim.

Dün benimle ilgili kötü bir rüya gördüğü için yapacağım bu uzun yolculuktan memnun değildi. Babam bundan 10 yıl önce böyle bir yolculuk sırasında ölmüştü. Bindiği araba aniden bozularak alevler içinde kalmıştı. O günleri hatırlayınca içim bunaldı ve derin bir nefes aldım.

Kendimle ilgili belirli şeyler vardı insanlara anlatabileceğim. Gerçekte ben kimdim, neydim, nasıl biriydim bilmiyordum. Kendimce, kendime büyük gelen savaşlar vermiştim yorgundum ve mücadele ettiğim depresyonum ve ilaçlarım derken bazen anılarım benden çekip gidiyordu.

Annemle ve biri benden 3, diğeri 4 yaş küçük kız kardeşlerimle birlikte yaşadığım bir çocukluğum vardı. Çok net anılarım yoktu. Daha çok hislerim vardı geride kalan. Sevilmediğim farklı olduğumu bildiğim, onlardan büyük olmama rağmen kardeşlerim tarafından dışlandığım bir dünyaydı benim için çocukluğum.

Annemle babam İtalya'da tanışmış, anında evlenerek bana sahip olmuşlardı. Annem Koreli, babam ise İtalyan'dı. Evlilikleri çok sürmeden bitmiş, annem henüz birkaç aylık olan benimle birlikte Kore'ye geri dönerek unutamadığı lise aşkıyla evlenmişti. Annemi bu konuda yargılamamıştım hiç, aşk işleri benim eleştirebileceğim bir durum da değildi. Sadece bazen annemden sonra kimseyi sevmemiş olan babamı düşünerek üzülüyordum. 

Üvey babamdan sevgi ve kabullenme görmemiştim, aksine annemin babamla olan kısa süreli evliliğinin pasif öfkesini üzerimde hissetmiştim. Beni görmezden geliyor, herhangi bir sorunda yok sayıyordu. Ona karşı benim de herhangi bir beklentim olmadığı için bana olan tavırlarından üzüldüğümü hatırlamıyordum. Beni üzen aynı şeyi annemden de hissetmemdi. Her zaman fazlalık olarak gördüğü, yok saymak istemesine rağmen üvey babamın aksine yok sayma lüksünün olmadığı biriydim.

Öyle ki zaten her şey ben daha 13 yaşımdayken üvey babamın maddi sorunlarını ve 3 çocuğa bakmanın zorluğunu bahane ederek beni elimde küçük bir valiz ile uçağa bindirip babamın yanına göndermesinden açıkça anlaşılıyordu.

Baban oraya gittiğinde seni öldürecek. Öldürmese bile dövecek. Seni kabul edecek mi sanıyorsun?

Benden 3 yaş küçük olan kardeşim şeytandı. Şeytandan da daha kötü biriydi. Bana bu cümleleri daha 10 yaşındayken, uçağa bineceğim sırada söylemişti. Bütün bir yol boyunca korkuyla ağlamış, babamın bana yapabileceği kötü şeyleri hayal etmiştim. Uçakta kriz geçirdiğimi ve günden beri yükseklik korkumun olmasını anlatmak bile istemiyordum.

Yolunu Kaybedenler OteliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin