Bir Kadeh İçki Ve Yakınlaşma

293 44 38
                                    

Steve elini boynuna koyup içine derin nefeslerini çekmeye başladı. Klaus ise elleri ile yüzünü kapatmış kendisini sakinleştirmek için uğraşıyordu.

"Sen psikopatsın." Steve titrek bir şekilde duruşunu dikleştirip kafasını iki yana salladı. "Sen normal değilsin. Ben, ben burada kalamam. Seninle kalamam. Senin elinde ölmektense bu içimdeki enerjinin beni öldürmesini tercih ederim."

Klaus yatağa oturup yüzünü ellerinin arasına aldı, ağlamamak için sıkıyordu kendisini. Fakat daha fazla dayanamadı, gözünden birer birer yaşlar inerken Steve şaşkınca ona bakmaya başlamıştı. Bu hayatta göreceği en son şey Klaus'un gözyaşları olacağını sanıyordu.

"Özür dilerim, özür dilerim." Klaus yüzünü ellerinin arasından çekip ayağa kalktı ve kollarını Steve'e dolayıp kendisinden biraz daha kısa olan adamı göğsüne bastırdı. "Özür dilerim. Sana çok kötü davranıyorum, farkındayım. Ben çok özür dilerim."

Steve ne yapacağını bilmiyordu. Genellikle düşmanları ona iyi davranmazdı ve Steve, Klaus ile düşman olup olmadığını bilmiyordu bile. Klaus çok tuhaf bir adamdı, bir düşman bir dost oluyordu ve Steve bu adama karşı nasıl bir tavır sergileyeceğini çözememişti.

"Belki de gitmen iyi olabilir çünkü benim yanımdayken senin canını yakıyorum." Stefan geriye çekildiğinde elini Steve'in kızarmış olan beyaz boynuna koydu ve parmağıyla yavaş yavaş okşamaya başladı. "Sadece çok uzağa gitme. İçindeki enerjiyi kontrol etmeye çalışacağım."

"Biliyorum çünkü içimdeki enerji ile erkek arkadaşını tekrardan döndüreceksin. İyi adam ayakları yapmana gerek yok Klaus. Beni kullanıp atacağının farkındayım."

Klaus elini Steve'in boynundan çekip bir adım geriye gitti. Steve ise onun bir şeyler demesini beklemişti fakat Klaus sessiz kaldığında Steve alayla gülüp adamın yanından hızla yürüyerek geçti. Şehir merkezine çok uzak bir alanda değillerdi şansına. Yarım saat hızlı yürüyüşten sonra merkeze çıkabilirdi ve bir taksiye binip oteline gidecekti.

Evden çıktıktan sonra arkasına bile bakmadan hızlı adımlarla yürümeye başladı. Tuhaf bir şekilde içindeki enerjiyi hissediyordu, bu farklı bir histi. Sanki karnının içinde bir canlı var gibiydi. Aynı zamanda ise içini tüketen bir yaratık gibiydi bu enerji. Steve her geçen gün güçsüzleştiğinin farkındaydı.

Bu işe bulaştığı için pişman oluyordu her saniye. Kabul etmeliydi, Klaus onu aşıyordu. Zekası, güçleri ve kini ile savaşacak kadar güçlü değildi Steve. En baştan o dosyayı hiç açmamlıydı, Klaus Max'ın belgesine hiç bakmamalıydı.

Bazenleri sadece eski zamanlarını geri istiyordu. Askerdi; sevdiği kadın yanındaydı, dostu onunla beraber cepheden cepheye koşardı. Şimdi ise ne sevdiği kadın vardı ne dostu. İlk defa kendisini bu kadar yalnız hissediyordu sarışın.

Yürümeyi kesip etrafına bakınmaya başladı. Yürüdüğü yollar yabancıydı ona fakat doğru yollarda yürüdüğüne emindi. Şehir merkezine çıkan yön bu taraftı fakat burası değildi. Sarışının kaşları çatılırken etrafına bakınmaya başladı. Klaus'un büyük evi bile gözükmüyordu.

Arkasında duyduğu çıtırtı ile hızlıca gerisine döndü. Gördüğü kişi ile dudaklarını hafifçe yaladıktan sonra pek de içten olmayan bir gülümseme ile iki kaşını havaya kaldırdı. "Yine ne oyun oynuyorsun Klaus? Zihnime mi girdin?"

"Zihnin... Berrak ve güzel." Klaus yavaş adımlarla Steve'e doğru adımlamaya başladı. Bu sırada da ağaçta açmış olan küçük çiçeği kopartmıştı. "Fakat hayır, senin zihninde değiliz şu an."

"Senin zihninde miyiz?"

"Hayır, Grant. Şu an gerçek zamanın içindeyiz."

"Klaus, bazenleri cidden ne demek istediğini anlayamıyorum." Steve, Klaus'un kendisine uzattığı çiçeğe kısa bir bakış attıktan sonra gözlerini tekrardan adamın yeşilliklerine çevirdi. "Neyin peşindesin?"

roman ✘ gay • steve rogersWhere stories live. Discover now