4

123 10 5
                                    

O gün baştan sona bir bayram havası içinde geçti. Arkadaşlarının en kaba şakalarına seve seve katlandı.

Paltosunu vestiyere teslim ederken, iyi bakmasını tenbih etmeyi unutmadı. Akşam eve dönüşte geniş caddeleri tercih etti. Yürürken artık kimseden utanmıyordu. Bir devlet memuruna yakışır adımlarla yürüyordu.

Odasına çıkmadan önce ev sahibesi kocakarıya uğradı. Hem yeni paltosunu gösterecek hem de akşamlan mumunu paylaştığı için ona teşekkür edecekti. Paltosuna kavuştuğu için artık kendi odasında mum yakabilecek, yemek yiyebilecek, hatta çay bile içebilecekti.

Ev sahibesine uğrayıp teşekkür görevini yerine getirdikten sonra, odasına girdi. Paltosun özenle çıkardı.

Kumaşına ve astarına bir kere daha bakıp yakasındaki kürkü okşadı.

Duvardaki çiviye özenle astı. #

Çay dâvetine gideceği için akşam yemeğini hafif yedi. Bu akşam iş getirmemişti. Yatağa uzandı. Bir senenin sıkıntılarını unutmak istercesine gevşedi. Yattığı yerden paltosunu seyrediyordu. Sanki bir hayat arkadaşına kavuşmuşcasına mutluluk duyuyordu.

Elinde olmayarak eski paltosunu hatırladı. Gidip sandıktan çıkardı. Kumaşı iplik iplik dağılmış olan bu eski palto çok komik görünüyordu. Bir yeni paltosuna bir de ona bakıp güldü.

Bir seneyi aşkındır gece sokağa çıkmayan Akakiyeviç, yarım saat kadar yatak keyfi çattıktan sonra, davete gitmek üzere ayağa kalktı. Paltosunu özenle giyip evden çıktı.

Daire şefi, iyi bir semtte -yani Akakiyeviç'in oturduğu yerden hayli uzakta- oturuyordu. Uzun bir süre yürüyen Akakiyeviç, şefin oturduğu yere yaklaştıkça sokakların genişlediğini farketti. Değişen sadece sokaklar değildi; evler de değişiyordu. Güçlü fenerlerle aydınlanan geniş sokaklar, büyük evlerle uyumlu bir beraberlik sergiliyordu. Yakaları kürklü bayanlar, süslü giyinmiş erkeklerin koluna girmiş kınta kınta yürüyorlardı. Tek atlı küçük arabalara pek rastlanmıyordu. Arabalar hep çift atlı ve cilalı idi. Koltukları ayı postundandı. Koltuklara yaslanmış süslü bayanlar; karşılarında oturan erkeklerle şakalaşıyorlardı.

Arabacıların kırmızı kadifeli şapkaları göz kamaştınyordu.

Yıllardır zengin muhitlere uğramayan Akakiyeviç, hayran hayran geçen arabaları seyrediyordu. Işıl ışıl aydınlatılmış bir vitrinin önünden geçerken, içeriye bakmadan edemedi. Gözleri ayakkabı sergileyen bir kadın resmine takıldı. Ressam, dikkat çekmek için, kadının eteğini yukarıya kaldırmış; bacağını iyice açmıştı, ispanyol sakallı bir erkek de kadının

bacağını tutmuş; ayakkabı giydiriyordu. Akakiyeviç, uygunsuz bir şey görmüş gibi utandı, kulaklarına kadar kızardı. Kendisini gören olup olmadığını anlamak için etrafa baktı. Başını iki yana sallayarak oradan uzaklaştı.

Daire şefinin geliri yerinde bir insan olduğu oturduğu apartmandan belli oluyordu. Dış kapı, büyük bir fenerle aydınlatılmış, şefin oturduğu ikinci kata geniş merdivenlerle çıkılıyordu. Antreye giren Akakiyeviç, elinde çay tepsisi taşıyan bir hizmetçi ile karşılaştı. Tepside boşalmış çay fincanları vardı. Biraz ötede, buharlar saçarak büyük bir semaver kaynıyordu. Semaver masasında bir sütlük, şekerli kurabiyelerle dolu bir sepet vardı. Anlaşılan ziyafet çoktan başlamıştı. Bir aralık salon kapısı açıldı, içerden davetlilerin sesi geliyordu.

Hizmetçi, elindeki çay tepsisini masaya bıraktıktan sonra, yeni gelen misafire "Hoş geldiniz, paltonuzu alayım." dedi. Akakiyeviç, paltosunu çıkarıp verdi. Göz ucuyle nereye astığına baktıktan sonra salona girdi. Sıra mumlarla aydınlatılmış geniş bir masanın etrafına dizilmiş memur takımını gördü. Onlar da Akakiyeviç'in geldiğini farketmişlerdi. Aralarında anlaşmışcasına bağrışarak onun etrafını sardılar.

Bir Delinin Hatıra DefteriWhere stories live. Discover now