8 ⋆what comes after⋆

702 58 14
                                    

×Yorum yapmıyorsunuz üzülüyorum
ama haa xDD Yorumlar yazarı
şevklendirir, minik bir not :)

jungkook

"Özür dilerim." dedim o başını omzuma koymuş ağlarken. Her zaman olduğu gibi yine iş yerimin karşısındaki kaldırıma çökmüş ağlıyorken görmüştüm onu. Muhtemelen sabah okuldayken bahsettiği partiden dönmüştü; ağlamaktan gözleri akmış, üstü başı dağılmış, telefonumu 'görünürde' anlamsız mesajlarla doldurmuştu. "Gitmemen gerektiğini söylemeliydim. Ama kendin bunu akıl edersin diye düşünmüştüm..."

Derin bir nefes verdim. Sarhoş olmak, saçmalamak ve peşi sıra gelen utanç verici olaylar zinciri... Ayıkken insan, yaşamın getirisi olan her şeyin sorumluluğu altındadır. Ancak sarhoşken algılarımızı bir sis tabakası kaplar. Bu tabaka pek çoğumuzun hoşuna gider. Güzel bir gün geçirebilmek için bazen pek çok şeyden taviz vermeniz gerekir, bazense görmezden gelmeniz. Sarhoşken beynimize inen sis, gerçekle yüzleşmemize engel olur. Sonumuz yokmuşçasına vakit geçirebilmemizi sağlar. Alkol, hayatın yükünü taşımakta zorlananlara sinsi bir yoldaştır. Gerçeklerden hayal dünyasına geçmek için feda etmeniz gereken şey bazen paradır, bazense karaciğeriniz... Ne olursa olsun bu eğlencenin mutlaka bir bedeli vardır.

"Boş yere özür dileme." Mırıltısı, düşüncelerimden sıyrılmamı sağlamıştı. Onu daha rahat duyabilmek adına başımı ona doğru biraz eğdim. "özür dilemesi gereken benim. Sana anlamsız bir sürü şey yazdım..." eliyle dolu gözlerini sildi. "Rahatsızlık verdim kusura bakma."

Sabahki Roseanne ve şu anki Roseanne... bu iki kişi arasındaki fark inanılmazdı.

Sabahki Roseanne'in hiç kimseye ihtiyacı yoktu sanki. Zihnen güçlüydü, zekiydi, güzel ve popülerdi. Hiçbir sıkıntı, hiçbir keder onu deviremezmiş gibiydi. Ancak şimdi kafasını omzuma gömmüş, rimelini iş kıyafetime yarın yokmuşçasına bulaştıran Roseanne ise kırgındı. Her gece bu kaldırama oturup ağlayan Roseanne hayatın yükünü taşıyamayan, tüm dertlerinin gözyaşlarıyla birlikte akıp gideceğine inanan işte bu Roseanne'di...

Derin bir nefes alıp omzumdaki kafasını yavaşça ellerim arasına aldım ve gözlerimi, gözlerine sabitledim. Bakışları yorgundu, gözleri ağlamaktan kıpkırmızıydı. "Sorun ne? Anlatmak istersen dinlerim."

Ellerim arasındaki kafasını çekti ve dizlerini sarmış kollarının üzerine bıraktı. Birkaç dakika gözlerini sokak üzerindeki dükkanlarda gezdirdi, renkli led ışıklar gözlerinde parlarken konuştu.
"Sorun sensin."

Hiçbir şey söylemedim ve onu izlemeye devam ettim. İnsanın bastırdığı duygular, sarhoşken rahatlıkla ortaya çıkardı. Hazır böyle bir durumdayken gerçek hislerini benimle paylaşmasını çok istiyordum.

"Sorun sensin Jeon Jungkook..." diye mırıldandı hala bana bakmıyorken "Garip..."

Ben söylediklerini idrak etmeye çalışırken aniden kafasını kaldırdı. "Neden So Young'tan hoşlanıyorsun.. merak ediyorum." Gözlerini benimkilere dikti. "Ondan hoşlanmana sebep olan ne?"

Sinsice kısılmış gözlerine bakıp gülümsedim. "Neden merak ediyorsun?"

Küçük çocuklar gibi somurttu ve kafasını diğer tarafa çevirdi. Bu halini görmek istemsizce gülmeme sebep olmuştu. Birkaç saniye boyunca soruma cevap alamayınca cümleme devam ettim. "Birinden hoşlanmak istiyorum. Ve sanırım So Young bu hisler için oldukça iyi bir aday."

"Birinden hoşlanmak istiyorsun demek..." ağzında gevelediği cümleyi algılayabilmek için ona doğru eğilmem gerekmişti.

"Evet. Hoşlanmak güzel şeydir."

"Evet, güzeldir. Ama hoşlanmak için kendini zorlayamazsın Jeon Jungkook." Kollarını havaya kaldırıp esnedi. "Aşk kendiliğinden gelir, her şey ansızın olur." Ardından bakışlarını bana yöneltti ve gülümsedi. "Madem bu kadar aşık olmak istiyorsun, sana yardım edeceğim o halde. Bilirsin bu konuda epey deneyimli sayılırım."

"İlişki deneyimin olduğunu bilmiyordum."

Kıkırdadı. "Deneyimim olduğunu kim söyledi? Bazı şeyleri öğrenmek için gözlem yeterlidir."

Cümlelerinin gitgide anlaşılırlaşması kafamda, sarhoş olup olmadığı hakkında tereddütler yaratmıştı. Bakışları, netti. Anlamsız cümleler kurmuyordu ve tonlamalara dikkat ediyordu.

"Sen gerçekten sarhoş musun?"

Soruma cevap vermek yerine kafasını tekrardan omzuma yasladı. "Söyleyeceğim son bir şey var, Dedektif Bey..." dedi mırıldanarak. "Sen gerçekten iyi birisin. Sana karşı önyargılıydım, özür dilerim." Aniden ayaklandı, bir süre dengesini toparlamaya çalıştıktan sonra bana doğru eğildi. "Artık benim de bir arkadaşım var!..."

Tekrardan sendelemeye başlayınca ayağa kalkıp kolunu omzuma attım.
"Ah, seni bir de evine bırakmam gerekecek değil mi..." diye mırıldanırken gözüm büfedeki Jisung'a takıldı. Gece vardiyası gündüz kadar yoğun olmazdı ancak civarda 7/24 çalışan tek büfe olduğumuz için ister istemez yoğunluk oluşabiliyordu. Tüm yükü ona atmak istemiyordum ancak Roseanne'i böyle bir durumda yalnız bırakamayacağımın da farkındaydım.

Yüzünde oluşan çarpık gülümseme, düşüncelerimi uzaklaştırırken beni onaylarcasına başını salladı. "Evim çok uzak de-" ve kustu...

jeonjungkook:
seni evine sağ salim bıraktım.
yere kusman dışında abuk subuk hiçbir şey olmadı, merak etme.
iyi uykular, tatlı rüyalar.

gönderildi 02.35

xoxo

Nedense canım sürekli bölüm paylaşmak istiyor ahah :D

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.

Nedense canım sürekli bölüm paylaşmak istiyor ahah :D

Neyse, değinmek istediğim bir konu var. Bunu az önce fark ettim bölümler 1, 2.. diye giderken birdenbire 4'e atlamışım! Allah allah işe bak :pp Neredeyse bir aydır öyle duruyordu yani kswnziosns zararın neresinden dönersek kârdır değil mi? :3

prom queen ✘ rosékookWhere stories live. Discover now