Aşkın 12 Ay Hali

papazkacti által

419 47 82

12 ay, 12 ayrı ve birbirinden farklı aşk hikayeleri. Több

Ocak-Yeni Kararlar ve Başlangıçlar
Şubat-Sevgililer Gül'ü
Nisan-Yalancı Bahar
Mayıs-Bayram Şekeri
Haziran-Tatlı Kaçak

Mart-Çapkın

80 8 15
papazkacti által

Efe yine güne gözlerini başka bir fıstık kızın yanında açmıştı. Yani tabi ki bu çok da hoş karşılanacak bir durum ya da huy değildi ama evlilik de ona göre değildi. Üstelik iki kişinin rızası olduğu sürece de bunlarda sorun görmüyordu. Gündelik ilişkileri, içinde bulunduğu sosyetede çok göze battığı için annesi biraz kızıyordu ve onu kendi cemiyetlerinden birinin kızıyla başını bağlamak, baş göz etmek istiyordu. Asıl bağnaz olan şey buydu. Zorla güzellik olmayacağını anlaması gerekiyordu. Ayrıca o burnundan kıl aldırmayan estetikli cadıların hiçbirinden de haz etmiyordu. Eğer günün birinde evlilik düşünürse de bu kesinlikle cemiyet dışından biriyle olacaktı ya da kendisini aşkından sersem edecek, kendi halinde olan biriyle...

Öyle bir insanın da çevresinde var olması imkansız olduğu için gününü gün etmeye devam edecekti. Kız uyanınca ve dudağından öpücük alıp günaydın deyince kafasının içindeki tüm gürültüleri kovaladı ve ona aynı şekilde gülümseyip saçını kulak arkasına sıkıştırdı.

-Günaydın güzellik. Daha doğrusu tünaydın desem daha iyi olacak gibi. Epey uyumuşuz. Gerçi geceki o enerjiden sonra normal ama.

Onun pişkinliğinin aksine kadın delirmiş gibiydi.

-Aman Allah'ım, ne kadar çok uyumuşum. Neden uyandırmadın Efe ?

-Çok yorulduğunu düşünüp rahatsız etmek istemedim.

-İyi bok yedin! Ben şimdi kocama ne diyeceğim ?

Efe'nin ağzı bir karış daha açıldı.

-Sen evli miydin ?

-Evet. Bir sorun mu var ?

Efe sinirlenerek kadına çıkıştı.

-Kızım sen şaka mısın ? Tabi ki bir sorun var. Bana bundan bahsetmemiştin!

-Sordun mu ki ? Tek derdin yatağa atmaktı, ben de istediğini verdim. Şimdi senin saçma sapan triplerinle uğraşamayacağım.

Yanından kalkıp giden kadınla kaşlarını çattı. Bu ne rahatlıktı ? Tamam, çapkın olabilirdi ama bu evli kadınlarla beraber olacağı anlamına gelmiyordu! Onun tercihi kendi gibi bekarlardı. Elinde alyans yoktu, bu yüzden öyle sanmıştı. Neden akıl edip sormamıştı ki ?

-Ne bakıyorsun öyle Allah aşkına ?

-Sen gerçekten ne yaptığının farkında mısın ? Yahu evlisin evli! Adama yazık değil mi ? Hadi ben eşeklik edip sormadım, sen nasıl benden gizlersin ?

-Aa, çapkınlar kralı Efe Yalman beye de bakın hele, bir prensibi varmış. Çok şaşırdım.

-Bana bak, hiç üste çıkacak durumda değilsin! Beni de tuzağa düşürdün!

-Şekerim, seni gazozuna ilaç atıp yatağıma atmışım gibi davranmayı ve bana ahlak satmayı bırak. Kocam yaşlının teki. Parası için katlanıyorum ona. Seni de beğendim ve birlikte güzel bir gece geçirdik. Başına dert olacak değilim, rahat ol. Zaten mümkünse denk de gelmeyelim. Sanki kendi bir bok da bana ahkam kesiyor. Salak!

Efe gerisinde hiçbir şey diyemeden kaldıysa son sözlerin tokat gibi yüzüne çarpmasından kaynaklıydı. Kendi de onun kadar aşağılık biriydi. Kadın bu konuda haklıydı. O an sabah düşündüğü her şeyi sorgulamaya başladı. Keyfi de çok kaçmıştı. Sebebi de o nefret ettiği adama öyle böyle benzemiş olmasıydı. Babası da annesini böyle genç bir kadınla aldatmıştı. Ortaya çıkınca boşanıp onunla yurtdışına yerleşmişti. Deminki kadın da bu kötü hatırasını uyandırmıştı işte. Annesi gibi bilmeden de olsa bir başka adamı üzmüştü. Gidip dese adamın belki de ölümüne sebep olacaktı. Sıkışıp kalmıştı özetle. Onun için üzülürken telefonu çalmıştı. Annesinin adını görünce hemen açmıştı.

-Efendim anne ?

-Efe sen nerdesin oğlum ?

-Bir oteldeyim. Dün gece çok dağıtınca araba kullanmak istemedim. Bir şey yok ya ?

-Ah, yine her zamanki gibi zıkkımlandın şunu yani...

-Anne, lütfen yine başlama.

-Tamam, tamam, hiçbir şey demiyorum sana. Ben seni provanı hatırlatmak için aradım. Güzide hanımlar seni bekliyor.

Efe yüzünü buruşturdu.

-Anne, bu şart mı ya ? Hazırını aksak olmuyor mu ?

-Olmaz Efe! O gece cemiyet için çok önemli ve ben oğlumun herkesle, o tanındık markalarla pişti olmasını istemiyorum.

-Aman ne önemli anne.

-Efe, delirtme beni de akşama kadar uğramaya çalış.

-Tamam anne. Birazdan çıkarım.

-Teşekkürler tatlım. İlacını almadan yola çıkma ve kendine dikkat et. Öpüyorum.

Suratına cevap vermeden kapatılmasına gülse de hiç mutlu değildi. Bir de başına bu saçma iş çıkmıştı. Alt tarafı bir takım elbiseydi. Annesi bazen çok abartıyordu bu durumu. Biraz da geçtiğimiz aylarda pişti olmasından ve gazeteye de çıkmasından dolayı böyle titizliniyordu. Ona sorsalar değil cemiyette, dünyada bile eşi benzeri yoktu. Bunu da böyle ispatlayacağını sanıyordu. Kırmak da istemediği için tamam demişti ama bugün de yani canı hiçbir şey yapmak istemiyordu. O kadın feci hâlde keyfini kaçırmıştı. Yine de duş alsa iyi olacaktı. Yoksa Nurbahar Yalman hanımın elinden çekerdi ki bu hiç istediği bir şey değildi. Babasından sonra annesini üzmemek en temel vazifesiydi. Evlilik konusu harici onun dediği her şeye tavdı, yapardı.

Duşunu alıp giyindiğinde aynada kendine baktı. Boynundaki çizik izini de o sırada fark etti. Kadın aşırı vahşi bir şeydi zaten. Yine de bu kadar iz kalacağını düşünmemişti. Yaka makayla kapatmaya çalışsa da belliydi. Yapacak bir şeyi yoktu. Masanın üzerindeki telefon ve anahtarları da aldığında odadan ayrıldı. Aşağıda gerekli ödemeyi de yapıp dışarı çıktı. Vale arabasını gelip teslim edince de annesinin verdiği adrese doğru yola koyuldu. Bir yirmi dakika sonra da oraya ulaşmayı başarmıştı. Nişantaşı'nda bulunan lüks bir terziydi. Annesi de genelde kıyafetlerini buraya yaptırırdı. Efe ise ilk kez geliyordu. İsimlere sadece kulaktan aşinaydı. Kadın da güler yüzle kendisini karşılamıştı.

-Hoş geldin Efecim. Biz de seni bekliyorduk.

-Hoş bulduk Güzide hanım. Biraz geciktim ama trafik işte, biliyorsunuz.

-Hiç sorun değil.

Ardından Nilay'a seslendi.

-Nilaycım, Efe beyi prova odasına götür. Zeynep'e de haber ver, ölçüleri alsın.

-Tabi Güzide hanım.

Ardından adama döndü ve başıyla selam verip ona yol verdi. Efe ile beraber üst kata çıktığında kalbi heyecandan hızlı hızlı atıyordu. Adama magazinden aşinaydı ama o tanıdık yakışıklı yüzü yakından görünce işte bir heyecan yapmıştı. Adamın suratına baktığı bile yoktu yoksa. Hoş kendisi de çok detaylı inceleyemiyordu da işte yanındaki o heybetli varlığı bir şekilde onu ablukasına almıştı. Diğer çalışan kızlar da kendisinden farksız değildi. Sabahtan beri dedikodusu dönüyordu zaten. Bir tek işte Zeynep ilgilenmemişti konuyla. İşe bak ki adamla da sadece o muhatap olacaktı. Bu şansı onun yerinde olsa asla tepmezdi. Adamı odaya aldığında gülümsedi.

-Zeynep birazdan burada olur. O süreçte bir şey içmek ister misiniz Efe bey ?

-Teşekkür ederim ama almayayım.

-Peki. Yine de bir ihtiyacınız olursa ben buradayım. Seslenmeniz yeter.

Efe ona da onay verince Nilay ayak altından çekildi ve Zeynep'e haber verdi.

-Ay, kızım, hiç mi heyecanlanmıyorsun ya ?

-Neden heyecanlanayım Nilay ?

-Şaka yapıyorsun herhalde. Adam cemiyetin önde gelen isimlerinden ve çok yakışıklı.

-Ee ?

-Offf Zeynep! Vallahi şu güzellikle nasıl böyle kapı duvar oluyorsun anlamıyorum. Yerinde olmayı çok isterdim.

-Nilaycım, sen zaten hem başarılı hem de çok güzelsin. Ayrıca o adamlardan da çok daha iyilerine layıksın.

-Ay yok, sen cidden tuhafsın. Ondan daha iyisi Sabancılar zaten. Ona da biz yetemeyiz.

Zeynep başını salladı. Bu tarz konular ona göre değildi. O ekmeğinin peşindeydi. Buraya zaten gelenler hep tanıdık yüzlerdi. Şarkıcı, oyuncu, cemiyetten zenginler, hepsi geliyordu. Böyle adamlar her geldiğinde de muhabbetler hep aynı oluyordu. Ama Zeynep onlar gibi değildi. Onun hayat mücadelesi çok farklıydı. Onlara da tabii kızamıyordu. Hayranlık, beğeni olması doğaldı.

-Müşterin olay, tadını çıkart Zeynep.

Kıkır kıkır gülüp uzaklaşan kızın ardından kızararak baktı. Çok da kızdı buna aslında. Yerin de kulağı vardı. Boynundaki metreyi düzeltti ve derince nefeslenip odaya girdi. Adam arkası dönük halde durduğu için seslendi.

-Efe bey ?

Efe yüzünü kıza doğru döndü. Ardından biraz ağzı açıldı. Elinde olmadan verdiği garip tepkilerin sebebi kızın çok güzel oluşuydu. Hatta çok çoook güzeldi. Ömründe böyle bir şey gördüğünü sanmıyordu.

-Kusura bakmayın, istemeden de olsa sizi beklettim.

-Evet. Bir 25 sene falan...

-Efendim ?

Efe kendini tokatlamak istedi o an. Ne saçmalıyordu Allah aşkına ? Ama çok güzeldi. Her erkek gibi böyle bir şey karşısında şapşala dönmesi doğaldı.

-Yok, sorun değil. Ben de biraz odayı inceleme fırsatı buldum bu süreçte.

Zeynep garip bir ifadeyle baksa da tebessüm etti.

-Anlıyorum.

Adamın tepki vermeden yüzüne bakmasından utandığı için teklifini sundu.

-İsteseniz ölçüme geçelim.

Efe genzini temizledi ve kız yanına yaklaşınca kalbi hızlı hızlı atsa da başını salladı.

-Tabii, olur. Alın bakalım bir boyumun ölçüsünü.

Zeynep kendisine bakınca içten yanağını kemirdi. Allah aşkına rezil olacaktı az daha devam ederse...

-Şaka yapmıştım.

Zeynep başını sallayıp işiyle ilgilenmeye devam etti. Ağzına toplu ignelerden birini sıkıştırdı ve boynundaki metreyle de ölçüleri almak için adamı da komutlayarak harekete geçti. Efe kızın her bir hareketine düşerken ve gözlerini ondan alamazken Zeynep yeniden adama seslendi. Bu üçüncü olmuştu.

-Efe bey, kollarınızı kaldırır mısınız ?

Efe hemen dediğini yaptı ve ilk kez de düştüğü aptallıktan utandı. Allah'ım kız bir içim suydu. Nasıl böyle bir şey olabilirdi ? Gerçekten aklını yitirecekti. Çok büyüleyiciydi. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Kendi kendine gülmesi de bundandı. Sesli olunca da kızın dikkatini çekti.

-Affedersiniz, rahatsız oldunuz sanırım ?

-Yok hayır da, biraz huylandım galiba.

-Çok az kaldı. Biraz daha dayanırsanız...

-Siz öyle diyorsanız Zeynep hanım, dayanırız.

Zeynep dediğini pas geçip işine döndü. Adamın bakışlarını üzerinden çekmemesi biraz rahatsızlık verse de müşterileri olduğu için yapacağı bir şeyi yoktu. Kollarını sırtına doğru metre ile dolayıp göğsünde birleştirtildiğinde onun derin nefes aldığını duysa da çabucak şekilde işini halletti. Ayaklarına doğru indiğinde de durum değişmemişti.

-Ayaklarınızı biraz ayırabilir misiniz ?

-Tabii...

Efe gözlerini yumdu, dudağını kemirdi bu arada. Kıza bakmak istemiyordu ama mani de olamıyordu. Onun nedense bundan rahatsızlık duyduğunu bir şekilde hissetmişti ve çok da haklıydı. Öyle böyle kendisini bildiğini düşünüyordu. Sicili de kabarıktı. Ama Efe bilirdi duracağı yeri. Asla kötü bir niyeti yoktu. Sadece ilk kez böyle bir şey gördüğü için gözünü ondan alamıyordu.

Zeynep de o sırada doğruldu ve son ölçüleri de not alıp adama döndü.

-İşlemimiz bitti Efe bey.

-Teşekkür ederim. Bu kadar çabuk biteceğini düşünmüyordum açıkçası. O yüzden de ekip duruyordum gelme işini.

-Genelde hep böyle düşünülür ama on dakikada bitebilecek bir şey.

-Sizin de elinizin çabukluğunun payı var biraz da bence.

Zeynep mahcup bir bakışla bunu da kabullenirken Efe öylece kalakalmıştı. Şu an orada ne kalabiliyordu ne de gidebiliyordu.

-O zaman ben gidebilirim herhalde ?

-Tabi Efe bey. Sadece bir prova daha kumaşlarla olacak, dikime geçmeden evvel, o zamanı da zaten size bildirir arkadaşlar.

Efe herhalde ilk kez böyle bir şeye seviniyordu. Yani şu güzelliği tekrar görme fırsatı olacaktı. Nasıl mutlu olmasındı ?

-Tabii tabii, ne zaman isterseniz işimi gücümü bırakır gelirim. Haber vermeniz yeterli. Ama siz ilgileneceksiniz değil mi yine ?

-Hayır, onunla Mesude hanım ilgileniyor. Ben sadece ilk ölçümlerden sorumluyum.

Efe'nin ciddi anlamda keyfi kaçmıştı.

-Hadi ya....Ben yine beraber çalışırız diye düşünmüştüm.

-Merak etmeyin, Mesude hanım da işinde çok iyidir. Onun da eli çabuktur.

-Evet, öyledir muhakkak...

Efe tadı kaçsa da gülümsedi ve kızın şaşkınlığına aldırmadan elini uzattı.

-Madem bir daha görüşmeyeceğiz Zeynep hanım, şimdiden ilginizden ötürü teşekkür ediyorum. Harika ve unutulmaz bir çalışma oldu benim açımdan. Sizi de tanıdığıma çok memnun oldum.

Zeynep utana sıkıla uzatılan eli tutup zorla tebessüm etti ve o da nazik bir tavırla adamı karşıladı. Efe'nin temastan sonra gözlerinin içi parladı ve gülümsemesi büyüdü. Çok zor gelse de kızın elini çabucak çekmesine seyirci kaldı. Biraz buruklaşsa da yüzündeki güleç ifadeyi korudu.

-Hoşça kalın Zeynep hanım...

Başıyla onayladı Zeynep ve adam çıktığında rahat nefes aldı. Tamam, alışkındı böyle şeylere ama rahatsız da oluyordu bakışlardan. Çabuk bitsin diye resmen acele etmişti. Eline defalarca kez iğne bile batırmıştı ama sırf işi uzamasın diye acısını belli etmeden kaldığı yerden devam etmişti. Adamın ne olduğu açıktı zaten. Aslında diğer provaya da o bakıyordu normalde de, bu durumdan rahatsızlık duyduğu için Mesude ablasından rica edecekti.

Efe ise kızın aksine aptal aptal sırıtmaya devam ediyordu. Arabasında bile düşündüğü tek şey o güzel kızdı. Annesine nerdeyse arayıp teşekkür edecekti. Sayesinde gözü gönlü doymuştu. Ama sonra bir duraklamıştı. Yüzündeki ifadelerde yerini olumsuz düşüncelere bırakmıştı. Kız belki de evliydi ? Ya da nişanlı? Ya da hayatında bunları düşüneceği biri bile olabilirdi. Kabul etmesi gerekirse öyle bir kızın boşta kalacağını sanmıyordu. Bu ihtimaller hiç hoşuna gitmediği için yüzünü astı ve o az önceki keyfini yitirerek evine geçti. Annesi provaya gittiği için mutluydu. Keşke kendisi de olabilseydi. Çok takılmıştı kıza. İhtimallerine bir de. O kadar ki annesinin ağzını yoklamaya karar vermişti. Öyle bir şey varsa annesinden iyi kim bilebilirdi ki ?

-Zeynep hanımı tanıyor musun anne ?

-Hangi Zeynep ?

-Güzide hanımın yanında çalışan kız işte. Ölçümleri alan...

-Ha evet, o güzel kızı diyorsun...

Ardından kaşlarını çattı.

-Efe, hayır! Sakın! O kızdan uzak duracaksın. Bak yemin ediyorum ki bozuşuruz.

-Anne sen de iki dakikada yazdın ha.

-E niye soruyorsun o zaman ?

-Ya merak etmekte mi suç ? Sordum, çünkü ben de hoş adamım yani. Ne bileyim, belki kızın hayatında biri falan vardır, duyar eder. Benim de sicil malum. O yerlerin dedikodusu da öyle... Ona göre yani başkasıyla devam ederim diye düşündüm. Böyle şeylerden çapkın da olsam hoşlanmadığımı biliyorsun. Kız da işinden olsun istemem.

Nurbahar hanım şefkatle baktı oğluna.

-Canım benim, kusura bakma. Başka türlü bir şey sandım. Sen annene bakma. Bazen böyle saçmalayabiliyorum. Yoksa Allah var, kız da ekmeğinin derdinde. Kimler gelip geçti oradan. Ne talipleri de olmuş zengin falan da, yok yani. İşinde gücünde sadece. Bildiğim de kimse yok hayatında. Olsa zaten talipleri olmaz. Şükran hanımın oğlunu biliyorsun...

-Batu mu ?

-Aynen. Çocuk bu kıza fena takmış bir ara. Zor kurtardı oğlunu oradan.

-Nasıl yani ?

-Canım, bildiğin kıza tutulmuş işte. Zırt pırt bir bahaneyle gidip duruyormuş oraya. Dolabı artık dolup taşınca Şükran mevzuya uyanıyor. Zaten kız da rahatsız olduğu için bunu diğer kadına veriyor. Ama bir şekilde oğlan herhalde Güzide'yi zorluyor, bazen kız mecburi bunun ölçümleri alıyor falan...Şükran tabii bunu da öğrenince oğluna ayar çekip hemen sosyeten bir kız buluyor, onla da işte iki aya düğünü var.

Efe o süreçte elini sıkmıştı. Bu ne iğrenç bir şeydi böyle. Kızı resmen zorbalamıştı.

-Çok aşağılıkça bir şey bu. Üstelik kız onu istemezken yaptıkları kabul edilebilir bile değil.

-Öyle. Zaten çocukluğundan beri şımarık bir şeydi.

-Ne olursa olsun anne. Yaptığı şey çok yanlış. Bu şımarıklıkla açıklanacak bir durum da değil yani.

-Tabii bir tanem. Ondan bir korktum işte ben de.

-Korkmana gerek yok anne...Ben onun gibi rahatsızlık vermem. Zaten bir sonraki provada Mesude hanımla olacağız.

-Ah, Mesudecim de çok iyidir zaten.

-Zeynepciğim de öyle dedi.

Annesi şüpheci bir bakış atınca Efe kahkaha attı.

-Şaka yaptım ya, rahat ol.

Nurbahar hanım da aynı şekilde güldü ve günlük konulardan oğluyla konuşmaya devam etti. Ama Efe'nin aklı kızdaydı. Öğrendiği şeye çok üzülmüştü. Şimdi kendisinden neden rahatsız olmuştu daha iyi anlıyordu. Kadına da bilerek bırakmıştı. Haksız da sayılmazdı. Eğer durum ve şartları çok farklı olsaydı Efe onunla olmak için tüm dünyayı seferber ederdi. Öyle güzeldi, naifti. Tabii şu saatten sonra olmazdı. Ki ne kadar yanılıp erken konuştuğunu o da bilmiyordu.

Üç gün sonra yine prova için oraya gittiğinde Nilay karşılamıştı onu. Yine aynı odada beklemek üzere üst kata çıkmıştı. Ama yalan demeyecekti, gözü Zeynep'i çok aramıştı. Bu odada yaşadıkları da aklına gelince tuhaf hissetmişti kendini. Ama artık tekrarı olmayacağı için, onu görmeyeceği için yoluna bakması en iyisiydi. Kapı açılınca burukça güldü ve Mesude hanım olduğunu düşünüp adıyla seslendi kadına. Yüzünü döndüğündeyse şoka girdi. Eğer halüsinasyon görmüyorsa ya da aklı ona oyun oynamıyorsa karşısında duran kişi Zeynep'ti.

-Zeynep hanım ?

Zeynep gülümsemeye zorladı kendini.

-Hoş geldiniz Efe bey. Biliyorum Mesude hanımın gelmesini bekliyordunuz ama kendisi bu hafta rahatsızlandığı için izinli. Yani yine birlikte çalışacağız.

-Öyle mi ? Mesude hanım için çok üzüldüm. Çok geçmiş olsun. İnşallah bir an önce sağlığına kavuşup işinin başına dönebilir.

-Teşekkür ederiz. O zaman başlayalım mı ?

-Tabi Zeynep hanım. Ne yapmam gerekiyor ?

Zeynep aldığı ölçülere uygun kaba taslak olarak diktiği takım elbisenin parçalarından ceketi uzattı ve giymesini istedi. Efe de bu süreçte sessiz bir şekilde istenilen her şeyi yaptı. Kız kadar kendi de yakın mesafeden kaçındı ama pek de başarılı olduğunu söyleyemezdi.

Efe sanki kaderinden kaçmak isteyip de kaçamıyormuş gibi hissediyordu. Yani hem onu gördüğüne içten içe sevinmişti hem de galiba onun rahatsız olduğunu bildiğinden üzülmüştü. Bir de yaşadıklarını öğrendiği için ciddi anlamda üzgündü. O yüzden ona zorluk çıkarmayacak, zor da olsa ona bakmamaya gayret edecekti.

Kız arkasına geçtiğinde anca tuttuğu nefesini bıraktı. O kadar rahatsız etmekten ürküyordu ki kendini kasa kasa bir hâl olmuştu.

Zeynep adamın düşündüklerinden habersiz işlemine devam edip toplu iğnelerini kumaşlara sapladı, bazı yerleri de bir iki hamleyle dikip sıkılaştırdı. O işlem bitince de pantolona geçmişlerdi. Efe onu giyinip geldiğinde Zeynep hiç konuşmadan işini sürdürmüş, adamın paçalarını ayarlamıştı. Efe bu kez güzelliğinden ziyade profesyonelliğine ve işine duyduğu aidiyete hayranlık duymuştu. Yerinde başka kızlar olsa kendilerini tavlayıp bu hayattan kurtulmaya çalışırdı ama o namusuyla çalışmaya devam ediyordu. İçten içe hayatını daha çok merak ederken bulmuştu kendini ama sonra da bu çok özel olduğundan kendine yeniden kızmıştı.

-Çok az kaldı Efe bey...

-Sorun değil. Siz nasıl rahat ediyorsanız o şekilde çalışmaya devam edin lütfen.

Zeynep adamın bugün çizdiği tavırdan dolayı daha rahat hareket ediyordu ve buna çok memnun olmuştu. O günkü adamdan eser yoktu. Bu da işini kolaylaştırıyordu. Son kez paçaların ölçümünü alıp eşitlediğinde doğruldu ve adama gülümsedi. Efe o gülüşle yutkunsa da kendini sıkıp normal bir şekilde baktı.

-Bitti nihayet.

-Elinize sağlık. Şimdiden çok iyi bir iş çıkardınız diyebiliriz bence.

-Estağfurullah.

-Mütevazi olmanıza gerek yok. İşinizde iyisiniz. Sonucunun da öyle olacağından eminim.

-Umarım hayal kırıklığına uğratmam sizi.

-Sanmıyorum.

Aralarında süren kısa bakışmanın ardından Efe kendi ceketini üzerine geçirdi ve gülümseyip kıza baktı.

-İlginiz, alakanız için teşekkür ederim Zeynep hanım. Size iyi çalışmalar diliyorum şimdiden.

-Sağ olun Efe bey. Tekrar bekleriz ayrıca.

Efe bunun öylesine söylediğini bildiği için yavan bir gülücük sundu.

-Umarım gerek kalmaz.

Zeynep biraz afallamıştı haklı olarak.

-Yanlış anlamayın lütfen, siz çok iyisiniz işinizde. Ama ben biraz annemin aksine hazırcı biriyim. Onu kırmamak için geldim anlayacağınız.

Zeynep bunu duyduğuna şaşırsa da adama hak verdi. O yüzden de bir şey demedi. Efe de artık konuşacak bir şey kalmadığı için müsaade isteyip ayrıldı. Zaten kıyafeti şoförleri gelip alacaktı. O yüzden bir daha yolunun buraya düşeceğini sanmıyordu. Kaldı ki o Batu da değildi. Adamın yaptıkları aklına geldikçe bir sinirleniyordu. Akşam trafiği de zaten düşünmekten başka bir seçenek bırakmıyordu. Bugün arkadaşlarının davetini bile geri çevirmişti. Biraz yorgun hissediyordu kendini.

-İnşallah ben hasta olmuyorumdur...

Ateşini kendi kendine kontrol etti. Şimdilik normal görünse de üzerinde bir kırıklık vardı. Arabası bir iki adım daha ilerlediğinde gözüne duraktaki bir figür takıldı. Bu Zeynep hanımdan başkası değildi. Kızın otobüse binmek için savaş verip dışarıda kalmasına onun kadar seyirci kaldığında yapacağını çok da düşünmemişti. Belki yanlış anlaşılacaktı ama akşam karanlığında, bir de henüz havalar ısınmamışken orada kuyruk da beklesin istemiyordu. Belki görmese evet de, şimdi sonuçta görmezden gelemezdi zor durumunu...

Arabayı yavaşça durağa doğru kırdı. Birkaç insan vardı zaten. Kız da muhtemelen bir sonraki otobüsü bekliyordu. Ama bildiği kadarıyla hemen gelmesi mümkün değildi. Hele de bu sıkışık akşam trafiğinde hiç değildi.

Arabasının camını araladı ve genç kıza seslendi. Zeynep karşısında Efe beyi görünce epey şaşırdı.

-Efe bey ?

-Zeynep hanım, uzaktan sizi seçince ve otobüsü de kaçırdığınızı görünce açıkçası görmezden gelemedim sizi ve yanlış anlamazsanız gideceğiniz yere kadar bırakmak isterim.

Zeynep başta çok utandı. Ama maalesef böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değildi. Başta kendisi için, daha sonrasında da yaşadığı muhitten ötürü... Oraları aşan cinstendi bu tarz hareketler. Eniştesi de ters bir adamdı. Kulağına bir şeyler giderse hem kendi için hem de adam için iyi şeyler olmazdı.

-Çok naziksiniz Efe bey ama zaten otobüsüm de geldi.

Yalan söyleyip gelen ilk otobüsü gösterdi. Efe de deminki numarayla aynı olmadığını görünce anladı ama kıza da hak verdi. Belli ki yan yana görünmek istemiyordu ve çok da tanımadığı bir adamın arabasına binmek bu devirde de sıkıntıydı. Üstüne geçmiş vukuatları da eklenince ona kızamıyordu.

-Peki o zaman, ben sizi tutmayayım. İyi akşamlar Zeynep hanım.

-Sağ olun Efe bey, size de.

Efe trafiği kitlememek için arabasını harekete geçirdi ve aynadan kızı izlemeye devam etti. Zeynep kendisine sıra gelince arabasına bakmıştı ve sırf yalanı ortaya çıkmasın diye arkadakilerde homurdanınca binmek zorunda kalmıştı. Efe'yi de şaşırtmıştı bu hareketiyle.

-Bu kız buna niye bindi şimdi ?

Düşünceli bir şekilde dururken en yakın dönemeçten arabayı çevirdi. O otobüsü takipledi. İşin kötüsü yağmur da bastırmaya başlamıştı. Efe, kız için daha da endişelenmişti. Tam tahmin ettiği gibi de ilk durakta inmişti. Herkes bir yerlere, sağa sola koştururken o ince kot çeketiyle durağın altına sığınıp kendini korumaya çalışıyor, yerinde de zıplıyordu.

-Ah be Zeynep, sırf beni kırmamak için başka otobüse niye bindin ki ? Durduk yere hasta olacaksın şu havada...

Kendi kendine söylenirken arabayla yine tam kızın önünde durdu. Bu sefer yapayalnızdı. O yüzden biraz daha rahattı. Zeynep adamı yeniden görünce çok utandı ve olduğu yerde kıvrandı.

-Bu sefer inat etmeyin lütfen. Hasta olacaksınız. Nerede arzu ederseniz de orada bırakırım.

Onun çekingen halinden anlamıştı bir şeyleri zaten. Böyle dedikodu tarzı bir durum olsun istemediği için de muhtemelen böyle bir karakter çiziyordu. Yaşadığı, büyüdüğü yerle alakalı bir durum da olabilirdi ki Efe bunlara saygı duyuyordu. Dışarıdan nasıl görünüyordu bilmiyordu ama o öyle diğerleri gibi insanları hakir gören, zaaflarıyla alay eden biri değildi. Tek falsosu çapkınlığı olabilirdi ki o da sadece karşılıklı onayın olduğu ilişkiler içinde çizdiği bir yoldu.

-Ben zahmet vermeyeyim size...

-Vermezsiniz hanımefendi.

Zeynep daha fazla geç kalmak istemediği ve buraları da çok iyi bilmediği için adamın teklifini tedirgince kabul etti. İçinden yine de bildiği tüm duaları okudu. Böyle şeylere çok sıcak bakan biri değildi ve açıkçası normalde kabul de etmezdi ama artık söylediği yalanı çıkıp başka şansı da olmadığı için bir kez olsun yabancı birine güvenmeyi seçmişti.

-Bilmiyorum bu dediklerim sizi rahatlatır mı ama benim kötü bir niyetim yok Zeynep hanım. Sadece yardım etmek istedim size.

-Çok üzgünüm Efe bey. Ben de size kendimi tam ifade edemedim ama yetiştiğim ve yaşadığım ortam sizin gibi değil. Üstelik siz en iyi müşterilerimizden birisiniz. Ben yanlış anlaşılmak hiç istemem ve prensiplerim gereği de bunlara dikkat ediyorum. Konunun gerçekten sizinle alakası yok.

-Lütfen rahat olun Zeynep hanım. Ben sizi yargılamıyorum. Hesap da sormuyorum. Zaten ülkede bin tane kötü şey yaşanırken ve bu genelen hemcinslerinize karşı olurken nasıl sorabiliriz ki zaten ? Böyle hissetmeniz hatta yargılamanız çok normal. Buna çokça saygı duyduğumu bilin. Ben sadece hatamı telafi etmek istedim. Benim yüzümden hiç bilmediğiniz bir yere gidecektiniz. Üstelik havanın durumu ortada. Geç de oldu. Başınıza bir sıkıntı gelirse asıl o zaman kendimi suçlu hissederdim.

Zeynep adamın dedikleriyle daha çok rahatladı. Daha önce düşündükleri için de biraz olsun üzüldü. Baştaki tavrını çok yanlış değerlendirmişti ama şimdiki hali çok samimiydi. İçten bir şekilde bunları söylediğine inanıyordu. O gün gözlerini kendisinden alamayan adam bugün yüzüne bile bakmaktan acizdi. Bu da zaten güvende olduğunu hissettiren bir başka tavırdı. Adam çapkın olabilirdi ama insandı.

-Efe bey, anlayışınız için teşekkür ediyorum. Ama kendinizi suçlayacağınız bir durum yok. Sizin o nazik teklifinize karşı böyle kaba biri gibi görünmek istemedim. İnsanları bir şekilde kırmayı sevmiyorum.

-Böyle bir durumda doğrusu bu ama. Bu sebeple ben ya da başkası, bunu da kabullenmeli. Hayırın da bir cevap olduğunu bilmek gerek. Aksi tacize girer.

-Siz zaten hemen kabullendiniz.

-İçim duruma el vermese de evet.

Zeynep ilk kez içten bir şekilde güldü adama.

-Özür dilerim. Hakkınızda çok yanlış düşündüm bunca zaman...

-Ne gibi ?

Zeynep bakışlarını kaçırırken pantolonuna bastırdı ellerini.

-O gün biraz yanlış şeyler düşündüm ve bundan da çok utanıyorum. Geçmişte yaşadığım şeylerin etkisiyle de böyle önyargılı davranabiliyorum.

-Sorun değil Zeynep hanım. İş şartlarında da ne zorluklar yaşadığınızı az çok tahmin edebiliyorum. Belki ben de size kendimi çok yanlış ifade edip tanıtmış olabilirim. Böyle şeyler genelen karşılıklıdır.

Anlayışla kıza gülümsedi ve arabayı sürmeye devam etti. Kestirme yollardan da kızın dediği muhitin girişine kadar geldi. Biraz daha yürüyecekti Zeynep. Yağmur da dindiği için sorun olmayacaktı. Kemerini çözdüğü sırada gülümsedi Zeynep ve tekrar adama içten bir şekilde teşekkür etti. O da aynı şekilde kızı karşıladı. Zeynep kapıdan dışarı çıkarken Efe onu izlemeyi sürdürdü. Hava karanlık olduğu ve de ortam tenha olduğu için tedirgin olsa da kızın isteğini kırmadı ve içi razı gelmeyerek geri geri arabayı kırdı, çıkışa hazır hâle getirdi ve gözünü arkada bırakarak oradan ayrıldı. Zeynep adam gittikten sonra daha da hızlandı. O da çaktırmıyordu ama korkuyordu. Bu sokaklardan geçmek biraz tehlikeliydi. Eniştesi de hep söylerdi. Kalbi küt küt atarken sokağın içine doğru döndü ve sonra korktuğu şey başına gelir gibi bir iki adama denk geldi. Ellerinde torbalar vardı. Muhtemelen madde çekmişlerdi.

-Oooo, tam da av yok mu dediğimizde elimize düşene bak kardo.

-Vay canına. Hem de şahane bir şey.

Zeynep ürkerek geriledi. Titrek sesiyle de bağırdı onlara.

-Benden uzak durun. Yoksa bağırırım.

-Durma güzelim, bağır. Seni duyacak birini bulursan bu izbe yerde ne âlâ.

Zeynep üzerine gelen iki adamdan dolayı geri geri giderken yerdeki kalkık taşlara da çarptı. Biraz sendeler gibi olsa da dengesini sağladı ve ellerini onları kendinden uzak tutmak için kullandı, sonra da yardım çığlığını bastı. Eniştesinin belalı olduğunu da söyledi onların kahkahası ve sıkıştırması arasında. Ama adamlar hiçbirini umursamadan üzerine gelmeye devam etti. Ta ki bir başka kişi onları gelip durdurup yere serene kadar. Zeynep daha ne olduğunu anlamadan kurtulmuştu. Hem de Efe bey sayesinde. Adam ikisini de yumruklayıp tartaklarken Zeynep ağlıyordu. Ona sesini duyurmaya çalışıyordu. Arabada konuştukları o korkunç ihtimalin gerçekleşmesi onu acayip üzmüştü. En sonunda iki adam da perti çıkarak mücadeleyi bırakmıştı. Efe de az bir hasarla kavgadan çıkmıştı. Ardındaki kızın nasıl olduğunu merak ederken onun yanına geldiğini ve ağlayarak kolunu gösterdiğini fark etmişti.

-Yaralanmışsınız Efe bey!

Kızın çığlığı andıran sesi daha çok canını yakmıştı.

-Büyütülecek bir şey değil. Siz iyi misiniz, önemli olan bu...Canınızı yakmadılar değil mi ?

Zeynep yaş dolu gözlerle adama bakıp başını iki yana salladı.

-Çok kanıyor bu. Hemen hastaneye gitmemiz gerek.

-Zeynep hanım, ben iyiyim.

Kolunu tuttu. Kıza belli etmemek için ara ara dişlerini sıkıyordu. Önceliği o'ydu.

-Ben onların icabına bakacağım, hiç merak etmeyin. Ama öncelikle sizi evinize kadar bırakmamız gerek...

-Efe bey...

-Merak etmeyin, kimseye fark ettirmeden arkadan sizi takip edeceğim. Başka türlü içim rahat etmez.

-Siz bu halde ne yapacaksınız peki ?

-Başımın çaresine uzun zamandır bakabiliyorum. Sandığınız kadar zayıf biri de değilim. Lütfen şimdi bana evinize kadar önden eşlik eder misiniz ?

Zeynep içi razı gelmese de adamı onayladı ve iç çekişleri arasında yürüdü. Ara ara çok ağladığı için omuzları da sarsılıyordu.

-Benim yüzümden oldu hepsi.

-O da nereden çıktı şimdi ? O heriflerin hak ettiği tek şey sopaydı. Çok şansızlar ki bana denk geldiler.

-Siz gelmeseydiniz zaten neler olurdu hiç bilmiyorum. Hayatımda ilk kez çok korktum. Sahi, neden geri dönmüştünüz ?

-İçim rahat etmedi. Çok karanlık ve tenha bir yer olunca da çok düşünmedim. İyi ki de iç sesime kulak vermişim. Yoksa ben de olacakları düşünmek istemiyorum.

-Ben size çok minnettarım. Siz bugün benim hayatımı kurtardınız. Bu borcumu nasıl ödeyip telafi ederim hiç bilmiyorum.

-Zeynep hanım, ne borcu Allah aşkına...Kim olsa aynı şeyi yapardı. Lütfen artık üzmeyin kendinizi.

-Elimde değil. Her şey kabus gibi hâlâ. Baksanıza şu halinize. İçim hiç rahat değil böyle. Lütfen hemen hastaneye gidin, bir doktora görünün.

-Söz veriyorum bunu yapacağım. Yeter ki artık ağlamayın.

Zeynep elinde olmadan daha çok ağlıyordu. Adamın o hali içini paramparça etmişti. Acısı olduğu yüzünün değişen ifadelerinden bile belliydi ve o hâlâ kendisini düşünüyordu.

-Evimiz şurası. Burada ayrılabiliriz.

Efe kızı kısık bir tonda onayladı. Zaten birkaç adım arkasından yürüyordu. Evi işaret edince de durmuştu.

-Lütfen kendinize dikkat edin ve çok üzülmeyin. Beni de düşünmeyin. Verdiğim sözü tutup tedavimi olacağım. O adamlar da gereken cezayı alacak. O konuda da endişeniz olmasın. Yarın da iş yerinize uğramaya çalışacağım. Daha detaylı konuşuruz. Belki beni çok daha iyi görürseniz içiniz rahat eder.

Gülümser gibi çıkmıştı sesi. Zeynep buna rağmen üzgündü. Onun için üzülüp bir şey yapamadığı her an kendini daha kötü hissediyordu.

-Gelin ama mutlaka tamam mı ?

Efe içten bir şekilde güldü bu teklife. Şartlar bu kadar kötü sebep üzerine olmasaydı galiba havalara bile uçar, kızın gül yüzünü görmek için bu şekilde dediğini hayal edip ne yalan desindi ego kasardı da işte durumları ve pozisyonları çok da o zemine, şartlara uygun değildi.

-Geleceğim, merak etmeyin.

Zeynep başını yana kırıp dediğini onayladı ve veda sözlerinin ardından eve doğru ağlayarak koşturdu. Efe de o an acıyla kolunu tutmuştu. Arbede sırasında içlerinden biri bıçağıyla kolunu sıyırmıştı. Sıcağı sıcağına diye o an hissetmemişti ama şimdi biraz acıyordu. İşin garibi olduğu yerden de kımıldayamıyordu. Aklı Zeynep'te idi. Kızın bu korkunç olayı nasıl atlatacağını düşünüyordu. Kendisini suçlaması da cabasıydı. O yüzden yarın muhakkak uğrayacak ve içini rahatlatacaktı. Bir şekilde bu olayı unutmasına yardımcı olacaktı. Bunları aklına kazırken son kez eve baktı. O kızı belki görmüyordu ama Zeynep adamı perdenin ucundan ağlayarak izliyordu. Dönüp gittiğinde de gözyaşları dinmemişti. İçinden iyi olması için dua etmişti bol bol.

Efe çok fazla oyalandığını fark edip gerisin geriye döndü. Orada bayılttığı adamlar kendine gelmeden olay yerine varsa ve polise haber verse iyi olurdu. Yoldayken zaten ihbarını yapmıştı. Oraya gittiğinde de memurlara durumu izah etmişti. Yaralandığı için de şikayetçi olmuştu. Ambulans da yerinde müdahale yapmıştı kendisine. Zaten hastane o bu devreye girerse ortalık karışırdı. Sonra işin ucu Zeynep'e kadar uzardı ki bu en son isteyeceği şey bile değildi. O yüzden tedavisinin ardından eve dönmüştü. Daha sonrasında detaylı kontrol de ettirecekti. Şimdilik eve gidip dinlense iyi olacaktı. Kafasında bunca dönen şeyden sonra nasıl rahat uyuyacaktı gerçi muammaydı.

O sıralarda kendi gibi olan bir diğer isim de Zeynep'ti. Teyzesi de bir garip olduğunu hissedip odasına kadar gelmişti.

-Neyin var kızım ? Neden kendini buraya kapadın ? Hiçbir şey de yemedin üstelik.

-Yok bir şeyim teyze. İştahım yok sadece. Ondan gelmek istemedim.

-Hay Allah ya...Hasta falan mı olacaksın acaba ? Gözlerin de pek kırmızı ?

-Yok teyze, iyiyim ben. Alerjim falan oluyor ya arada, ondandır.

Kadının içi rahat etmese de yeğenine onay verdi ve içeri onu yalnız bırakarak geri döndü. Zeynep de o andan sonra daha çok ağladı. Adamın halini hatırladıkça kahroluyordu. Şimdi nasıl olduğunu da deli gibi merak ediyordu. Bunun için de sabahı beklemesi gerekiyordu. Hiç uyumadıysa ve aceleyle evden çıktıysa bundandı. Mahalleli de o olayla ilgili çalkalanmaya başlamıştı. Zeynep başına geleceklerden habersiz işe gitmek, daha doğrusu adamı görmek için acele ederken eniştesini kahvehane arkadaşları dolduruyordu.

-Senin adını vermiş işte sonra.

-Zeynep bize bir şeyden bahsetmedi. Başına bir iş gelseydi derdi.

-Tabii diyemez. Yavuklusuyla görmüşler sizin kızı. Bu olayı dese o da çıkacak.

Öktem öfkeden pancara dönerken burnundan soludu ve adama doğru bakıp adeta kükredi.

-Yeğenim hakkında doğru konuş! O namusuyla işinde gücünde! Eğer bu mahallede böyle bir olay olmuşsa ve sizler bir kızınıza sahip çıkamamışsanız, asıl o zaman sorgulayın ahlakınızı!

-Öktem, bilirsin biz de sever sayarız Zeynep kızımızı. Olanları duyunca hepimiz üzüldük ama diğer mevzuda da bizimkilerin yalan söyleyecek hali yok. Haa, bize de çok laf düşmez ama belki de bundan çıkmıştır tartışma. Mahallenin delikanlıları da bilirsin müsaade etmez pek böyle şeylere...

Öktem dişlerini kıracak kadar sıktı.

-Siz boşuna kurup durmuşsunuz her şeyi. Hepiniz biliyorsunuz ki yakında muhtarın oğluyla da nişanlanacak. Zaten sırf bundan iftira atılıyordur, ondan da eminim. Kendi oğullarınız erişmedi diye hepiniz çığırından çıkmışsınız. Allah sizi ıslah etsin.

Son sözlerini deyip orayı terk etti ama burnundan da soluyordu. Eve gidip eşi Naciye ile de bu sebeple atışmış, bir ağzını yoklamıştı konuyla ilgili.

-Bana bak Naciye, bana doğruyu söyle, bu kızın hayatında biri var mı ?

-Bey, vallahi yok öyle bir şey. Sen bilmez misin bu mahalleliyi. Kız güzel diye, çoğuna onu vermedik, kapıları kapattık diye iftira atıyorlar.

-Onların yanında ben de kuyruğumu böyle dik tuttum ama dünkü hâli neydi öyle ?

-Bey, vardır üzüldüğü bir şeyler elbette. Öksüz kız sonuçta...Ama bugüne kadar Zeynep kime ne yapmış. İşten eve, evden işe gidiyor. Ekmeğini bizle bölüşüyor. Bir tek laf mı getirdi bugüne kadar ?

-Ben onu bunu anlamam. Güzelliği de başımıza bela olmaya başladı. Bugün bunu derler, yarın başka şeyler. O yüzden ben bir karar aldım.

-Ne kararı bey ? Sakın kızı köye yollayacağım deme. Kimsesi yok orada. Ne yapar ne eder bir başına...

-Dur be kadın, öyle değil. Bir yere falan yolladığımda yok ayrıca. Yine gözümüzün önünde olacak ama artık bu şeylerle biraz da kocası uğraşsın. Ben yoruldum...

-Ne diyorsun sen Öktem, ne kocasından bahsediyorsun ?

-Muhtarın oğlu Celal. Bilirsin evvel ezel istiyordu kızı. Ben de eve gelmeden uğradım. Bu akşam da nasipse isteme işini halledeceğiz. Sen de yeğenine dersin.

-Bey, ama...

-Naciye, sen de biliyorsun ki başka türlü susmaz bunlar. Kahvede de dedim hem. Biz de söz ağızdan bir kere çıkar. O yüzden tek bir itiraz istemiyorum!

Naciye üzgün gözlerle eşine baksa da itiraz edemedi. Öylece olduğu yere çöküp oturdu. Eşi tekrar çıkıp gidince de dizine vurup ağladı. En sonunda asılsız dedikodularla yeğeninin başını yemişlerdi. Kardeşinin emanetine de sahip çıkamadığı için ayrıca üzgündü. Önce doğumda kardeşini kaybetmişti. Sonra ileriki yaşlarda da eniştesi iş kazasıyla hayatını kaybetmişti. Zeynep henüz on yaşında hem yetim hem öksüz kalmıştı. Köyden alıp yanına getirmişti. Güzelliği dillere destan olduğundan hep isteyeni, bazen de çekemeyip iftira atanı çok olmuştu. Bir şekilde bu yaşa kadar gelmişti. Güzelin derdi çok olur derlerdi de Naciye inanmazdı. Yeğeninin çektiklerini düşününce buna hak verir olmuştu. Onun için çok üzülüyordu. Kendi gibi sevgisiz, zoraki bir evlilik yapacaktı. Tek tesellisi maddi anlamda en azından artık zorluk çekmeyeceğiydi ki Zeynep'in bunlarda da gözü olmadığını biliyordu. Daha çok ağladı böyle olunca ve akşamı beklemeye koyuldu.

Zeynep de o saatlerde canla başla, biraz da kafasını dağıtmak için işlerini sürdürse de aklı Efedeydi. Adam hâlâ gelmemişti. Endişesi de her dakika katlanıyorsa sebebi buydu. Durumu çok kötüleşmişse gelemezdi. Bir daha geçirdi elindeki kumaşı makineden o arada ve düşünmeye de devam etti. Ettikçe de yüzü düştü. Olumsuz ihtimaller içini karartırken ipi yeniledi. Parmağını birkaç kez makineye kapılmaktan son anda kurtarırken kapıya baktı. Odasına yaklaşan ayak seslerini dinledi ama teğet geçince de omuzları düşürdü. Adam yine gelmemişti! Zeynep üzgün bir suratla işlerini hallederken tanıdık olan o sesi duydu ve yüzünde güller açtı. Sonunda gelmişti. Adam sapasağlam şekilde karşısındaydı ve düne oranla çok daha iyi gözüküyordu.

-Çok geç kaldım sanırım.

-Baya hem de. Aklım çıktı. Bir sürü olumsuz şey düşündüm. Parmağımı kaptıracaktım neredeyse. Yanlış renk ip kullandım üstüne. Bir de iki kez geçtiğim için temizlemek zorunda kaldım elbiseyi...

-Çok üzgünüm ama annemle karşılaşmak istemedim böyleyken. Onun da bugün geç çıkacağı tuttu. Gerçi ben arayıp rica etmesiydim Nuray teyzeye o da zordu ya neyse.

Ardından duraklayıp kızın yanına geldi ve onun şaşkın bakışları arasında ellerini tuttu.

-Parmağınızı mı kaptırdınız ?

Adamın endişesi güldürdü Zeynep'i.

-Hayır ama az kalsın olacaktı.

-Çok şükür. Bunlar bize yeni ciciler dikmek için lazım. En iyi terzimi kaybetmek istemem.

Efe'nin kendisini güldürmeye çalıştığı açıktı. Zeynep de az önceye kadar süren kaygılarını alt etmişti gelince zaten.

-Şakayı bırakın da iyi misiniz onu söyleyin...

-Bomba gibiyim.

Efe kollarını açtı ama yaralı olanı acıdığı için suratını asıp ahladı. Zeynep de endişeyle yanına gitti.

-Bir de bomba gibiyim diyorsunuz.

-Şu hareketi yapana kadar gayet enerjiktim aslında.

-Efe bey, gösterdiniz değil mi kolunuzu ?

-Evet. Ambulans geldi olay yerine zaten. Diğerlerini polisler götürdü hemen. Şikayetçi de oldum. Ama merak etmeyin sizin adınızı geçirmedim. Beni gasp etmeye çalıştıklarını, o arada tartaklamalar olduğunu falan söyledim. En iyi avukatları da ayarladım. O delikten isteseler bile çıkartmayacağım onları. Size sözüm olsun.

Zeynep çok duygulandı duydukları karşısında. Gözleri de buğulanmıştı. Başkası olsa bu kadar uğraşmazdı bile.

-Biliyorum, yaparsınız. Ama bunun için bir daha bu kadar ileri gidip lütfen kendi canınızı tehlikeye atmayın.

-O an düşündüğüm tek şey size yaşatılan şeydi Zeynep hanım. Böyle durumda kimse canını, kendini düşünmez zaten. Bana kızmayın ama yine olsa yine aynı şekilde davranırdım. Sanırım size sadece bu konuda söz veremeyeceğim.

Zeynep onaylamaz tarzda başını iki yana salladı.

-Bu çocuk oyuncağı değil ama. Ayrıca öyle bir durumda annenizi de düşünmemiz gerek. Size çok düşkün kendisi. Bu şekilde onu da üzmeye hakkınız yok. Bu ben ya da başkası olsun hiç fark etmez, yapmanız gereken tek şey onları adalete teslim etmek...

-Allah aşkına Zeynep hanım, sizce onlar hak hukuk adaletten anlasa böyle acizce bir şeyi yaparlar mıydı ?

Cık dedi kalın sesiyle.

-Bazılarına ondan hak ettiği usulde ceza vermek lazım. Normalde buna çok karşıyım ama bu tiplerin üzerinde uygulananınca da feci hoşuma gidiyor. Allah merdivenden yuvarlanan hallerini de gösterir bize inşallah, ki çokça hak ettik bence görmeyi.

Zeynep ilk kez güldü ve bu sesliydi. Efe, kızın gülüşünün de güzel olduğunu fark edince canına tak biraz da çark etmişti.

-Yemin ediyorum büyük haksızlıksınız.

Zeynep anında durdurdu gülüşünü ve anlamayarak adama baktı.

-Efendim ?

Efe hayranlıkla bakmayı sürdürürken kızı yanıtladı.

-Her şeyde çok kusursuzsunuz ve bu diğer hemcinsleriniz için -rekabet açısından yani- zor olsa gerek.

Zeynep kıpkırmızı kesildi ve utanarak biraz geriledi. Bunlardan daha çok ileri giden şeyleri duymasına rağmen bir türlü kabullenemiyordu. Onlar gibi bakmıyordu olaya. O yüzden de denileni duymamış gibi yapıp içecek bir şeyler alıp almayacağını sordu. Efe biraz afallayıp hayal kırıklığı yaşasa da konuyu kapatmasına saygı gösterdi ve bir şey istemeden müsaadesini istedi.

-Ben sizi daha fazla işinizden alıkoymayayım. Size de kendimi gösterme görevimi başarıyla tamamlandığıma göre sanırım artık gidebilirim.

-Çok teşekkürler.

-Artık şunu demesek mi ?

-Neyi ?

-Teşekkürü...Ben çünkü bir fedakarlık yapmadım. Olması gereken bir şeyi yaptım. Oldukça da gönüllüydum. Ki hâlâ pişman da değilim. Haa, varsa da bir pişmanlığım, daha fazla kalıcı hasar bırakmadığım içindir.

-Efe bey...

-Efendim ?

-Çok değişik birisiniz gerçekten.

-Bu bir iltifattır umarım ?

Zeynep başını salladı usulca.

-Olumlu anlamda söyledim, evet.

-Sevindim buna. En baştaki o algıyı yıktığım için de mutluyum esasen.

-Sayenizde ben de peşin hükümlü olmamayı öğrendiğim için mutluyum.

-Bu yine de herkese olmasın mümkünse.

-Neden ?

-Hırlısı hırsızı, arsızı var. Dikkat etmek lazım.

-Güldürmeyin beni lütfen...

-Ama size de yakışıyor.

-Efe bey...

Utanan kızı daha fazla sıkıştırmak istemediği için teslim olur gibi yaptı ama kolunu unuttuğu için yeniden acıttı, Zeynep de buna kızıp biraz çocuk gibi onu azarlamış, sonra da bu yaptığından utanarak gözlerini kaçırmıştı. Efe onun aksine halinden şikayetçi değildi. Böyle olmaları bile çok hoşuna gidiyordu.

-Artık elimde başka geliş bahanesi kalmadığına göre vedalaşabiliriz sanırım.

Zeynep buruk bir tebessümle karşıladı adamı.

-En son bunu dediğimizde Mesude abla ağır grip geçirdi, ben o tehlikenin içine düştüm, siz bıçaklanıp yaralandınız...

-Hakikatten işe buradan bakınca felaket tellalı gibi cümleymiş dedim. Geri alıyorum o halde. Bir dahası olacaksa bile güzel sebepten olsun. Sanırım bu kez oldu ha ?

Göz kırparak sorduğu soruya güldü.

-Galiba oldu.

-Hatta artırıp görüşmemek üzere diyeyim de evren yine gereğini yapsın. Huy oldu ne de olsa.

Zeynep bir kez daha gülünce Efe içinde bir şeylerin ılık bir hisle kalbine doğru aktığını hissetti. Midesinde hissettiği kasılmaları söyleyemiyordu bile. Bu hissi daha önce tatmadığına yemin edebilirdi ama gülüşü için ömrünü bile feda edebileceğinden zerre şüphesi yoktu.

-Görüşmemek üzere.

Kız da kendi gibi tamamlayınca bu kez mutlu olan kendi oldu. Onunla çekinmeden uzun uzun bakıştı ve sonra da istemeden de olsa yanından ayrıldı. Zeynep de o çıkınca derin nefes alıp gülmüştü. Sonra da yerine geçip makineyi yeniden çalıştırmıştı. Efe ise kızın aksine seke seke gidecek, sepet içindeki çiçekleri de Heidi kıvamında etrafa saçacak haldeydi. Öyle mutlu, öyle enerjikti. Zeynep'in gülüşü aklına geldikçe kafayı yiyecek gibi oluyordu. Onu güldüren kişi olduğu için herhalde böyle hissediyordu. Başkasının başaramayacağı bir şeyi başardığı içindi mutluluğu ve bununla da kıvanç duyuyordu. Sıradaki kesişme ya da ziyaretleri nasıl olurdu bilmiyordu ama kadere teslim etmişti bunu. Bir kez daha bir araya gelirlerse işte o zaman emin olacak, farklı adımlar atacaktı. Bir ışığa daha ihtiyacı vardı. Gerisi zaten aydınlıktı.

******

Akşamüstü işten çıkıp eve döndüğünde eniştesi almıştı duraktan. Aslında buna biraz da olsa sevinmişti. Dün yaşadığı olay sonrası buralardan geçmek onu ister istemez ürkütüyordu. Yanında biri olunca, dün gibi kendini güvende hissediyordu. Bu sebeple ona teşekkür etmişti. O da başıyla kabul etmişti bunu. Hali bir garip olsa da çok sorgulamamıştı. Eve vardıklarında da teyzesine baş işareti vermişti. Zeynep birden huzursuz hislerin onu çepeçevre sardığını fark etse de teyzesini takiplemişti. Odasına geçtiklerinde de durumu sorgulamıştı.

-Otur şöyle Zeynep, sana diyeceklerim var.

-Ne oldu teyze ? Kötü bir şey yok ya ?

Naciye buğulu gözlerle yeğenine baktı.

-Zeynep, kızım, enişten haber etmemi istedi. Bugün seni istemeye gelecekler.

-Efendim ?

Zeynep yerinden fırladı.

-Teyze sen ne diyorsun ? Ne istemesi ? Bu da nereden çıktı şimdi ?

Naciye boynunu büktü.

-Ben de çok anlamadım kızım. Mahalleli bir şeyler demiş, onun da söz ağzından çıkmış işte. Vazgeçirmeye çalıştım ama dinlemiyor...

Zeynep başını iki yana salladı.

-Hayır. Hayır teyze. Ben evlenmek falan istemiyorum. Çok yük mü oluyorum size ? Eğer öyleyse ek iş bulur, orada da çalışırım. Teyze, ne olur vazgeçir onu. İstemediğimi söyle...

-Denemedim mi sanıyorsun kuzum ?

Ağlayan, isyan eden yeğeninin yüzünü avuçladı.

-Yapma böyle güzel kızım. Belki bir gelir giderler. O arada yine deneriz bir şansımızı. Daha öncekiler gibi olur belki...

-Teyzem, ne olur...Ben istemiyorum bunu. Canıma kıyarım aksi halde.

-Şişt, o nasıl laf bakayım. Duymamış olayım. Her şeyin bir çaresi vardır elbet.

Zeynep daha çok ağladı. Naciye de yeğenini sarıp sarmaladı, saçlarını okşadı, sırtını sıvazladı. İçeriden Öktem'in sesi gelince Naciye yeğenine baktı ve ona hazır olmasını söyledi. Daha sonrasında isteyenler gittiğinde onunla yeniden konuşacaklardı. Zeynep o an ölmekten başka bir şeyi dilemezken Efe evde aptal aşıklar modunda dolanıp, ıslıklar çalıyordu. Nurbahar hanım da garipsiyordu durumunu.

-Bakıyorum da pek bir keyiflisin ?

Efe güldü.

-Olmayalım mı annecim ?

-Ol ol da, sebebini merak ettim işte. Var sen de bir haller çünkü.

-Yok ya, her zamanki enerjik halim işte.

-Bir iki gün önce hiç de böyle değildin sanki ?

-Arada tabii keyif kaçıran sebepler olabiliyor annecim de şimdi bunu mu konuşacağız yahu ? Bak ne güzel bahar geldi, çiçekler açtı, kelebekler uçuşuyor, her yer yepyeşil. Kuşlar ötüşüyor...

-Eyvahlar olsun!

Annesinin dizini dövmesiyle ona baktı ve sorgularcasına başını salladı.

-Sen aşık mı oldun Efe ?

Kahkaha attı ve kendisini gösterdi.

-Ben mi ?

Ardından gülüşünü bastırdı.

-Anne sence bu mümkün mü ya ? Benden bahsediyoruz sonuçta. Sadece seni biraz tiklendirmek istedim. Kalbim hâlâ sıfır kilometre yoksa.

-Aman ne komik.

-Bence komikti. Ama nasıl ödün patladı, biricik oğlun elinden uçuyor diye...

Oğlunun eğlenen sesinin aksine yüzünü buruşturmaya devam etti.

-Senin yapacağın seçimden korkuyorum da ondan. Şimdiye kadar peşinden koştuklarına bakınca da haklı bir endişe duyduğumu düşünüyorum.

-Senin için tek doğru cemiyetin içinden olması mı yani ?

-Elbette öyle Efe. Bak eğer bu başka bir şeye hazırlıksa şimdiden sana söylüyorum, asla hakkımı helal etmem.

Efe başını iki yana salladı.

-Anne, çok fazla önyargılısın. Bu camia içinde de neler döndüğünü biliyoruz. En baş örneği de benim. Ya da babam!

-Anma şu adamın adını. İki üç çürük çıktı diye herkes öyle olacak değil.

-İki üçten fazla, önce orada anlaşalım da.

-Efe, her ne oluyor bilmiyorum ama aklını başına al. Lütfen bir karar alırken de ailemizi düşün. Madem o herifin yaptıkları bizi rezil rüsva etti, ikinci bir vakayı da ailemize sen yaşatma.

Annesi salonu terk edince Efe burun kemerini sıkıp ofladı. Annesinin bu katı kuralları ve kendi duygularını robotlaştırması canını sıkıyordu. Evet, değişen bir şeyler vardı, Efe böyle hissettiği için memnundu. Elini eteğini üç gündür mekanlardan çekmişse ve adam oluyorsa sebebi o kızdı. Yaptıkları, ettikleri ortadaydı. Olanları da geri alamazdı ama o hayatına girdiği andan itibaren o sicili yakabilir, ona temiz gidebilirdi. Tabii Zeynep'in duygu, düşünceleri de önemliydi. Eğer olur da olumsuz sonuçlanırsa Batu gibi onu rahatsız etmezdi. Zor olurdu ama ilk kez hissettiği bu temiz duyguları derinlere gömer, yoluna bakardı.

******

Zeynep hiç istemese de az önce kahve sunumunu yapmıştı gelen misafirlere. Yüzü gözü ağlamaktan şişmiş bir halde gerçekleşmişti o tatsız seremoni. Sırf teyzesinin hatırına, eniştesiyle sorun yaşamasın diye bir robot gibi verilen görevi yerine getirmişti. Yoksa bu sevmediği adamla olmaktansa ölürdü daha iyiydi. Klâsik sözlerle isteme gerçekleştiğinde kurbanlık koyundan farksızdı. Eniştesi söz hakkı bile tanımadan onay vermişti ve Zeynep için hayat da o an bitmişti. Ağlayarak orayı terk etmiş, odasına kapamıştı kendisini. Odayı turlarken saçlarını çekiştirmişti. Ne yapacağını düşünmesi arasında aynadaki aksiyle yüz yüze gelmişti ve ağlama krizi arasında oradaki vazoyu alıp oraya fırlatmıştı. İçeriye giden seslerden sonra Öktem biraz mahcup olsa da Muhtar ve oğlundan özür dilemişti. Onları başka akşam söz kesmek üzere beklediklerini de iletirken karısına kötü bir bakış atmış, onları evden uğurlamıştı. Gitmeden evvel muhtar Emin beyin dedikleriyse canını sıkmıştı.

-Kızın gönlü yok gibi Öktem.

-Ağabey, hangimizin gönlü vardı ki eskiden ? Ama bak, sonunda hepimiz iyi kötü birer yuva sahibi olduk. Zamanla birbirlerini severler. Hepimiz de öyle oldu...

-Öyle de işte içim rahat etmedi. Öksüz kız bir de. Sen yine de iyicene bir rızasını al. Benim oğlan dünden razı. Bilirsin zaten, gençliğinden beri Zeynep diye sayıklayıp duruyor...

-Sen olmuş bil ağabey. Ben onunla konuşur, istediğin gibi rızasını da alırım. Sonra da söz, nişan, kına ne gerekiyorsa yaparız.

-Öyle olsun bakalım.

Emin bey oğlunu da alıp giderken dişlerini sıktı ve kapıyı sertçe vurup içeri girdi.

-Nerede o ?

-Odasında bey.

-Çağır gelsin buraya!

-Bey, kız zaten çok üzgün. Bırak da biraz kararı sindirsin...

-Başlatma onun kararına! Rezil etti beni adamın yanında. Oğlunun aklı ermiyor ama adam her şeyin farkında. Gelsin de ona bir bu yaşına kadar veremediğim terbiyeyi vereyim.

-Bey, kurbanın olayım yapma. Öksüz çocuk, vebali ağır olur. Genç o. Gönlü de yok bu işte. Üzülmesi normal.

-Ulan sanki biz yetim değil miydik ? Seni alırken anan baban sana mı sordu, benimkiler beni mi dinledi ? Mis gibi gidiyoruz ama işte. Hayatını kurtarıyorum ben onun. Adamların durumu iyi. Çocuğun akıl ehemmiyeti yok. İstediği gibi çevirir, üstüne malı mülkü de olur. Daha ne!

Naciye bir şey diyemeden tekrar komutunu verdi, bir kez daha kızı çağırmasını istedi. Naciye korkarak da olsa dediğini yaptı, Zeynep'e seslendi. İçi dışına çıkana kadar ağladığı için iyicene sessizleşmişti. Teyzesiyle eniştesinin konuşmalarını da kulaklarını kapatması arasında duymuştu. Onun yüzünden bir fiske yiyecek diye ödü kopmuştu. Bugüne kadar böyle bir şeye şahit olmasa da artık eniştesini tanıyamıyordu. Daha önce her isteyeni acımasızca kovarken şimdi neden bu fikrinin değiştiğini merak ediyordu. Babası gibi gördüğü adamın değişimi onu çok üzüyordu. Karşısına dikildiğinde de yalvararak baktı gözlerinin içine ama adam bunları pas geçmişti.

-Bugün yaptığın terbiyesizliği es geçiyorum Zeynep ama bundan sonra böyle bir şeyi asla kabul etmem. Bugün bir karar verildi. Artık sen de ona göre davransan iyi edersin.

-Öktem enişte...

Elinle onu susturdu.

-Tek bir itiraz duymak istemiyorum. Bunu senin iyiliğin için yaptığımı da zamanla anlayacaksın...

-Enişte yapma. Ben yapamam. Sevmediğim biriyle evlenemem. Eğer bu evde çok yük oluyorsam, her..her şeyi yaparım. Ek iş de bulurum gerekirse. Yeter ki verme beni. Burada sizinle kalayım.

-Kızım bu nereye kadar böyle gidecek ? Mahalleliyle papaz oldum senin yüzünden. Güzelliğin de başımıza dert oldu! Ben artık yoruldum. Bugün var yarın yokum. O zaman başına nelerin geleceğini hesap dahi edemiyorsun. Benim de iki evladım var. Onlara vakit ayırmak istiyorum artık. Yeter seni gözetip ettiğimiz. Tamam, zor bir hayatın var. Ama sen böyle yaparak daha da çıkmaza sokuyorsun bizi. Ben artık bu işlerle kocan, kayınbaban ilgilensin istiyorum. Olur olmadık dedikoduları da anca böyle kesersin...

-Ne yapmışım ki ben enişte ?

-Geçen gün bir vukuat olmuş mahallede. O gün seni işte bir herifle görmüşler. Onlar seni rahatsız etmiş, güya bu da kurtarmış. Seni hep o getiriyormuş. Adam zenginmiş falan.

Zeynep'in kıpkırmızı gözleri büyürken Öktem hınçla başını salladı.

-Şimdi anladın mı neden böyle bir şeyi yaptığımı ? Bunların ağzını büzemezsin işte. Hepsi seni kendine gelin istedi, olmayınca da iftira attı. Evlen, kendini bunlardan kurtar. Emin bey hepsinin hakkından gelir zaten.

Zeynep ağlaması arasında denilenleri dinlerken Öktem son sözlerini söyledi ve yanından geçip gitti. Zeynep'in omuzları çöktü, teyzesi yanına gelip oraya dokununca kendini serbest bırakıp sarılıp kadersizliğine ağladı. Ne yapacağını hiç bilmiyordu. Canına kıysa bu sefer aileyi toptan mimletirdi, evlenirse de o tabuta diri diri kendisini koyardı. Çok çaresizdi ve onu bu bataklıktan kurtaracak hiç kimse yoktu...

******

Berbat geçen birkaç günün ardından telefondan izin aldığı işine geri döndü. Arkadaşlarıyla fazla muhabbet kurmadan odasına kapandı. Nilay da tam o sırada gelmişti yanına.

-Oo, Zeynep hanımlar sonunda teşrif etmiş.

-Ne diyorsun Nilay ?

-Ay, bilmem ki...

-Nilay, hiç keyfim yok gerçekten. Sonra konuşalım mı ?

-Tabii, en güzel kaçış yolu da budur hep.

Zeynep ters bir bakış attı kıza.

-Açık açık ne diyeceksen de, sonra da beni yalnız bırak.

-Hah şöyle. Vallahi Zeynep, senden bunu hiç beklemezdim. Açıkçası arkadaş olduğumuzu da düşünüyordum.

-Öyleyiz zaten...

-Dik, diyelim biz ona. Sen resmen bizden betermişsin. Adamı kafalamışsın, arabasına binmişsin, gelip bize neler diyordun...

-Sen neler saçmalıyorsun ya ?

-Saçmalamıyorum! Serpil sizi görmüş! Efe beyle çıkıyormuşsunuz.

-Sen de buna inandın öyle mi ?

-Evet. Çünkü o gün buraya geldiğinde konuştuklarınızın bir kısmını duydum. Çok samimiydiniz. Flört ediyordunuz resmen. Gülüşmelerinize girmiyorum bile.

Zeynep kulaklarına kadar kızardı. Neden her şey bu kadar ters gidiyordu ? Neden her yaptığı yanlış anlaşılıyordu ? Neden bu kadar herkes söz konusu o olunca peşin hükümlü olup onu idam ediyordu? Tek sebep güzel oluşu muydu ? Keşke olmasaydı da bunlar başına gelmeseydi. Gözleri doldu ve ayağa kalkıp ona bağırdı.

-Ben kimseyle flört etmedim! Ne duydunuz, gördünüz bilmiyorum ama hiçbir şey göründüğü gibi değil. Evet ama, Efe bey benim hayatımı kurtardı. O olmasaydı belki ölebilirdim bile. Allah var ya, şunları duyacağıma, başıma bunlar geleceğine, o gün ölmeyi dilerdim.

-Zeynep...

-Kes! Hiçbir şey duymak istemiyorum. Şimdi çık odamdan. Hemen!

Nilay kızdan ürkerek odayı terk etti. İleri gittiği için de üzülmüştü ama kızmıştı da. Herkese akıl verirken onun en yakışıklı adamı kapması inanılır gibi değildi. Kulaklarıyla da duyunca şüphesi kalmamıştı aslında ama şimdi kızın dedikleri kafasını kurcalamıştı. Efe bey onu neyden kurtarmıştı ki ? Aklı bunlarla doluyken kızların yanına gitti, renk vermeden de sohbetlerine katıldı. Onların dedikodusu tüm hızıyla sürerken Nurbahar hanım gelmişti. Hepsi hemen sessizliğe gömülüp işinin başına dağılırken kızlardan teki gözlerini kısmıştı. Zamanında kendisini patrona ispiyonlayan Zeynep'ten şimdi nasıl intikam alıyordu o görecekti. Ne yapıp edip Güzide hanımla konuştu ve Nurbahar hanımla ilgilenme işini kaptı. İşler biraz yoğun olduğu için işi kolay olmuştu.

-Nurbahar hanım ?

-Evet...

-Affınıza sığınarak size bir şey söylemek istiyorum.

-Tabii, sizi dinliyorum.

-Yani bu diyeceğim şey biraz canınızı sıkacak bir konu ama siz çok değerli bir müşterimizsiniz. Güzide hanım için de, bizim için de çok önemlisiniz. O sebeple bunu demezsem sanki içim çok rahat etmeyecek, size de ihanet ediyormuşum gibi hissedeceğim...

-Ben hiçbir şey anlayamadım Tuğba hanım...

-Haklısınız, daha açık olmam lazım. Bu aslında sizi, yani ailenizi de ilgilendiren bir durum.

-Neymiş o kızım ? İyicene meraklandırdın beni.

-Oğlunuz Efe bey...

-Ee ?

Tuğba mahsustan üzgün rolü yaptı.

-Çalışanlarımızdan biriyle bir yakınlık içinde.

-Neee ?

Kadının tepkisiyle ürkse de devam etti.

-Bütün herkes bunu konuşuyor efendim.

-Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu ? Siz iş yerine burada dedikodu mu yapıyorsunuz ? Ahh, Güzide hanımın bunlardan eminim ki haberi yoktur! Çok çirkin bir şey bu çünkü.

-Ama Nurbahar hanım, ben sizi sevdiğim için söylemek istedim...

-Eminim öyledir. Lütfen işini hallet bir an önce...

Nurbahar kıza ayar çekip sustursa da içi içini yiyordu. Oğlumun tavırlarını düşününce, geçen yaptığı sohbeti de hatırlayınca huzursuz olmuştu. Bu işte bir bit yeniği olduğunu düşünse de ateş olmayan yerden dumanın çıkmayacağını da biliyordu. O kızın kim olduğunu tahmin etmek çok zor değildi. Oğlunun güzel kız sevdası zaten meşhurdu. Ağzını onun için yokladığını da anımsayınca eliyle yüzünü yelledi. Efe'ye laf söz geçirmezdi belki ama kıza gereken ayarı verebilirdi. Eğer şimdiden saçma sapan bir hayali varsa da bunu sonlandırırdı. Nurbahar odadan çıkıp gittiğinde Tuğba yüzündeki şeytani ifadeyi korudu ve işte bu kadar Zeynep hanım demesi arasında da gülümsedi. Kadına adını vermese de bulacağını biliyordu. Sadece içine şüphe tohumu ekmesi yetmişti. Kadın onu belki de kovduracaktı buradan ki en büyük temennisi de buydu.

O sırada Nurbahar da Zeynep'in odasına inmişti. Etrafta kimse de olmayınca tıklatmıştı kapısını. Kızın sesini duyunca da karşısına dikilmişti.

Zeynep kadının aksine güler yüzünü koruyup ayağa kalkmış, onu koltuklardan birine oturması adına yönlendirmişti.

-Gerek yok, çok uzun kalmayacağım.

-Peki...Size nasıl yardımcı olabilirim o zaman ?

-Dedikoduları ve kendinizi oğlumdan uzak tutarak yardımcı olabilirsiniz.

-Anlayamadım demek istediğinizi ?

Nurbahar sahte bir gülüşle kızı karşıladı.

-Bak kızım, seni, yaptığın işi çok takdir ediyorum. Allah var, çok da güzelsin. Seni de severim. Amacım kimsenin ekmeğiyle de oynamak değil. Zamanında biri bir densizlik etti, sen de zaten gerektiği gibi davrandın. Şimdi aynı şeyi oğluma da yapmanı istiyorum. Ben onu tanıyorum. O hep burnunun dikine gider. Şunları dediğimi duysa yapmadığını da bırakmaz bana. Ama ben de anneyim. Bilmiyorum tabii senin duyguların ne boyutta ama bunun oluru olmadığını ve ben yaşadığım sürece de bunun mümkün olmayacağını bilmeni isterim.

-Nurbahar hanım...

Elini kaldırıp kızın sözünü kesti.

-Batu neyse, oğlum da o. O sebeple aynı tepkiyi verip gerekeni yapacağına inanıyorum.

Zeynep söz hakkı tanınmadan bir kez daha yargılanmıştı. Kadın çıkıp gittiğinde ağlayarak yerine çökmüştü. Her kafadan bir ses çıkıyordu. Hiç suçu olmadığı hâlde günahı alınıyordu. Tabii tek günahı alınan o değildi, Efe bey de arada kaynıyordu. Herkesten gizledikleri o olay yüzünden işler çıkılmaz bir hâl almıştı.

Efe her şeyden habersiz sırıtarak etrafta gezerken bir telefon almıştı. Arayan da şoförüydü.

-Efe bey, takım elbiseniz hazırmış.

-Güzeeel. Sen şimdi eve dön, gerisini ben hallederim. Yalnız bu aramızda kalacak, tamam mı ?

-Tabii efendim, nasıl isteseniz.

Telefonunu kapattığında yüzünde haylaz bir ifade vardı. Görüşmemek üzere demişlerdi değil mi ? O işi şansa bırakacak değildi. Gülümsemesi giderek büyüdü ve hemen yola koyuldu.

O sırada Zeynep'in eniştesi de çalıştığı yere gelip Güzide hanımla görüşmüştü. Zeynep'in evlilik hazırlığı olduğundan bahsetmişti ona ve izin verip vermeyeceğini sormuştu.

-Zeynep bana bundan bahsetmedi Öktem bey. Bilseydim tabi yardımcı olurdum. O bizim için çok kıymetli. En iyi çalışanlarımdan da biridir.

-Biliyorum Güzide hanım. Eksik de olmayın. Siz de onun için öylesiniz. O yüzden demezdi bunu size. İşlerini çok aksatmayı sevmiyor. Bu yüzden ben rica etmeye geldim.

-Ne demek, seve seve. Nasıl arzu ederse o şekilde hazırlıklarını yapsın. Bir yardımımız olursa da buradayız zaten.

-Sağ olun. Gün belli olunca zaten davetiyeyi iletiriz size.

-Teşekkür ederim. Buna çok memnun olurum.

-O zaman ben Zeynep'i alabilirim değil mi?

-Hı hı, tabii Öktem bey.

-Yardımlarınız için teşekkürler.

Öktem oradan çıkıp yeğinin odasına indi hemen. Zeynep eniştesini görünce epey şaşırdı ama yine de endişe ettiği için ayağa kalkmıştı.

-Enişte ?

-Zeynep, seni almaya geldim.

-Bir sorun yok değil mi ?

-Hayır kızım. Bu düğün işleri için alışveriş o bu yapılacak, Emin bey de her şeyi temin etti, teyzenle sizin alışverişe çıkmanız gerek. Güzide hanım da sağ olsun anlayışla yaklaştı buna. Hadi sen de toparlan da gidelim.

Zeynep zar zor yutkundu ama burası iş yeri olduğu için pek reng vermek istemiyordu. O sebeple tek kelime etmeden eniştesine ayak uydurdu. Kızların meraklı bakışları arasında da oradan ayrıldı. Sonra ayaklı gazete dedikleri Tuğba da günün bombasını patlatmıştı.

-Kızlar duyacaklarınıza inanmayacaksınız ama Zeynep evleniyormuş!

-Neee ?

Kız seslerinin arasına karışan o kaba ses Efe'ye aitti. Neşe içinde gelmişti buraya. Kızı göreceği için hem heyecanlı hem de inanılmaz mutluydu. Takım elbisesini almak da iyi bir bahane gibi gelmişti. Şimdi duyduklarıysa onu şoka uğratmıştı. Daha doğrusu hayal kırıklığına...

-Kiminle evleniyormuş ki ?

-Efe bey...

-Bir soru sordum size değil mi ?

-Ben bilmiyorum kim olduğunu. Sadece evleneceğini duydum.

Efe resmen yüksek bir yerden yere düşmüş gibi hissediyordu kendini. Duyguları aynı o hisle yere çakılmıştı ve kalbinin hiç bu denli böyle iğne batar gibi acı hissedip yandığını anımsamıyordu. Oysa neler düşünmüştü onunla ilgili...

-Efe bey, iyi misiniz ?

Başıyla kızı onayladı.

-Ben takım elbisemi alabilir miyim ?

Kızlar hemen onayı verdi ve Nilay koşturarak onu almaya gitti. Efe kafasının içindeki çatlak sesleri bir türlü susturamazken aldığı haberi sindirmeye çalışıyordu. Geç kalmıştı işte! Aptallık etmişti! Kendine karşı müthiş bir öfke duyuyordu şu an. Öyle bir güzelliği şu ana kadar es geçmeleri mucizeyken yerinde sayması inanılır gibi değildi. Daha ilk gördüğü anda dökülmeliydi belki de. O tokadı böyle yiyeceğine onun elinden yemeyi tercih ederdi. Kızlara hâlini çaktırmamak için gülücük dağıtırken Nilay paket içindeki elbisesini uzatmıştı. Efe de onu alıp teşekkür etmiş, sonra da geldiği gibi bir hızla oradan ayrılmıştı. Arabasını biraz kafasını toparlamak için sahile çekmişti. Gözünün önünden geçen her Zeynep karesi içini acıyla kavururken direksiyonuna vurmuştu. O bulunduğu yerde biraz daha oyalanıp bir şeyler içmiş, içinin yangınını da öyle söndürmeye çalışmıştı. Tam anlamıyla keyfi çakır olmadan da bunu kesmişti ve gözüyle görmek istemişti onu. Eğer mutluysa yapacağı bir şey yoktu. Sadece tek isteği uzaktan da olsa bunu görmekti. Çünkü aralarında hiç böyle bir muhabbet geçmemişti. O gün arabayı bile laf söz olmasın diye ta mahalleye giriş yolunda durdurmuştu. Bilmiyordu ama aklına bir şeyler oturmuyordu. O sebeple de hiç düşünmeden evlerinin yolunu tutmuştu. Yaklaşık yarım saat sonra da zaten o tanıdık sokakta, Zeyneplerin evinin karşısındaydı. Evin ışıkları yanıyordu. Neyse ki şansına mahalle boştu da rahatça olanı biteni gözetleyebiliyordu.

Ne kadar süre beklediğini bilmiyordu ama kapı açılmıştı. Üç adam gülüşerek çıkmıştı. Efe kaşlarından tekini kaldırırken gözlerini de kısmış odadaki adamları incelemişti ve damat olduğunu düşündüğü delikanlıya bakmıştı. Adamda bir gariplik olduğu kesindi. Tuhaf tavırlar sergiliyordu. Hani tabi ki onu hakir görmüyordu ama bu işte ilginçlik olduğu açıktı. Zeynep'i bulması lazımdı. Sabır edip onu bekledi. İnsan sevdiği adamı kapıdan uğurlamaz mıydı ? Ama o yapmamıştı. Adam kapıyı kapatınca Efe fark edilmemek için koltuğa vücudunu gömdü ve onlar uzaklaşınca da yeniden doğruldu.

-Bu iş içinde bir gariplik var. Zeynep nerede acaba ?

Sonra kendine kızdı.

-Keşke telefonunu almış olsaydım. Salak kafam!

Sakinleşmek adına nefeslendi. Kalan içkiyi de o sırada bir dikişte başından aşağıya devirdi ve her şeyi göze alarak arabadan indi. Evin ışıklarının sönmesi ve sokağın sessiz olması da bu cesaretinde sarhoş olması kadar etkendi. Evin etrafında dolanarak bir şekilde Zeynep'in odasını bulacaktı. Biraz kaykılsa da yürümeye devam etti ve evin etrafını tavaf etti. Son köşeyi döndüğünde bir odada tiz bir ağlama sesi duydu. Biraz daha yüzünü cama yaklaştırdığında daha da emin oldu. Bu Zeynep'in sesiydi. Bir umutla ve açıkçası çekinerek de olsa vurdu cama. Zeynep gelen sesle sıçradı. Korktuğu için de yastığına daha çok sarıldı. Tekrar vurulunca ve bir de adının biri tarafından söylendiğini duyunca yutkundu ve ağır ağır kalkıp oraya sokuldu. Korkarak da perdeyi açtı, göz ucuyla da kim diye kontrol etti. Efe'yi görünce de gözleri fal taşı gibi açıldı. Hemen perdeyi çekip camı açtı.

-Efe bey, sizin ne işiniz var burada ?

Efe isyan eden bir alayla, biraz da çakır keyif bir tavırla onu yanıtladı.

-Duydum ki arkadaşımın düğünü varmış, bir hayırlamaya geleyim dedim...

Zeynep ağzı açık şekilde adama bakarken kısık sesle konuştu.

-Siz içtiniz mi ?

-Çok değil, birkaç kuple bir şey eder. Şişenin yarısı duruyor hâlâ.

-O hâlde bir de araba mı kullandınız ?

-Evet. Çünkü aklım başımda. Tabii bu haberden sonra ne kadar olabilirse...

Zeynep, adam yerinde sallanınca düşmesin diye onu tuttu. Efe de o yakınlıktan sonra gözleri buğulu şekilde ona baktı.

-Neden benden sakladın ki ?

-Neyi ?

-Evleneceğini...

Sonra sesi birden ağlamaklı olmuştu.

-Onda olup da ben de olmayan neydi ha ?

Adamın bağıracağını anlayıp eliyle ağzını kapadı. Sarhoş olduğu için çok da kendinde değildi. Bu yüzden de sözlerinin üstünde durmuyordu Zeynep.

-Lütfen bağırmayın. Şimdi birileri uyanır da bizi böyle görürse çok zor durumda kalırız.

Efe ağzı kapalı olduğu için bir şeyler dese de anlaşılmıyordu. En sonunda sıkılıp hafifçe kızın elini ittirip çekmişti.

-Ben senin elini soğuk sudan sıcağa, sıcak sudan soğuğa, bulaşık makinesinden çamaşırlara kadar bile isteseydin sokturmazdım. Sana prensesler gibi bakardım üstüne. Neden be Zeynep ?

-Efe bey, çok sarhoşsunuz siz...

-Evet, aşkından sarhoşum ben. Ah Zeynep, yaktın beni! Mahvettin!

Zeynep adamı susturmak için gerekli müdahaleleri camdan yaparken içeriden sesler geldi. Eniştesi seslenince de korkuyla camı kapadı, perdeyi çekti.

-Neydi o sesler Zeynep ?

-Hiç enişte. Ben biraz video falan bakıyordum da belki oradan gelmiştir.

-Kızım sen saatin farkında mısın ? İzliyorsan da kıs şunu. Hem yarın alışverişe gideceksiniz, uyusana sen de artık.

-Şimdi yatarım enişte.

-İyi. Hadi Allah rahatlık versin.

-Sana da...

Adam çıkıp gidince elini kalbine koyup rahat nefes aldı ve hemen arkasını dönüp perdeyi çekti, camı açtı. Adamı göremeyince hayal gördüğünü sanıp korktu ama aşağıya bakınca şok geçirdi. Efe yere düşüp sızmıştı ve devamlı da adını sayıklıyordu. Ne yapacağını bilmez bir halde ellerini yanaklarına dayadı. Mecbur onu ayıltacak, öyle de evine gönderecekti.

Zeynep gizli saklı parmak uçlarının üstünde yürüyerek banyoya gidip şofbeni çalıştırdı ve ılıttığı suyu küçük kovaya doldurup tekrar içeri döndü. Penceresinin önüne gelip hafifçe eğilirken önce azıcık yüzüne eliyle püskürttü, etki etmeyince de olduğu gibi boca etti. Efe suyu yediği an irkilip sıçradı ve başını salladı.

-Çok üzgünüm ama yapmak zorundaydım.

Efe üstüne başına baktı. Bayağı ıslanmıştı ama hava çok kötü olmadığı için rahatsız olmamıştı. Yine de kafası hâlâ kıyak olduğu için söylediklerinde oldukça cesurdu.

-Aşkından etmen yetmedi, bir de böyle mi ıslatayım dedin ?

Zeynep de artık kızmaya başlamıştı. Bu iş kabak tadı veriyordu.

-Siz galiba yeterince ayılmadınız. Bir kova daha şart gibi!

-O kadar da gaddar olmanıza gerek yok Zeynep hanım! Ayrıca içimin yangınını bunların hiçbiri de söndürmez...

Zeynep ya sabır çekti. Adam başka bir dünyada yaşıyor gibi davranıp konuşuyordu. Deli olacaktı!

-Lütfen artık eve gidin Efe bey.

-Hah, bir de kovulduk iyi mi. Önce kalbinden, sonra kafasından, şimdi de pencereden...Ne güzel!

Kaykıldı kalmak isterken. Zeynep uzanıp koluna dokunmak istedi ama yetişemedi. Neyse ki adam kendi başına da olsa kalkmayı başarmıştı.

-Bu halde araba kullanmanız doğru olmaz. Yok mu sizi gelip alacak biri, onu arasanız ?

-Vay, benim için endişeleniyorsunuz ha ? Merak etmeyin, ben bugün ölmedim ya, bir daha hiç ölmem. Ama keşke bunları göreceğime ölseydim. Neden yaptın bunu bana ? Neden bu kadar girdin aklıma ki ? Madem olmayacaktık, neden olur gibi olduk ?

Yerinde sallandı ve üzgün bir şekilde ağzının içinde kelimeleri yuvarlaya yuvarlaya söylendi. Zeynep hangi birine şaşırsa bilmiyordu.

-Yavaş olun, düşeceksiniz.

-Bir şey olmaz. Hem daha ne kadar düşebilirim ki gözünüzden.... Şuraya bak, hiç mi acımıyorsunuz bana ? Tek bir şey demiyorsunuz dediklerime...Tek bir cevap ya.

Eliyle bir işareti yapmıştı. Gözüne masum biri gibi gelmişti o an ama Zeynep yine de duyduklarını inkar etmeye devam edip adama baktı.

-Biraz daha bekleyin burada. Şimdi geleceğim. Ama sakın ben gelene kadar düşeyim ve ses çıkarayım demeyin.

Efe uslu çocuklar gibi söz dinlemiş ve dudağına işaret parmağını götürüp hemşireler gibi şişt yapmıştı ve sonrasında da ağzını fermuarlamıştı. Zeynep ilk kez o an gülmüştü galiba. Ama sonra durumlarını fark edip acelece hareket etmişti. Bu kez daha etkili olacağına inandığı kahveyi yapmıştı. Birine yakalanmamak için verdiği çaba da takdire şayandı. Neyse ki sıkıntısız şekilde onu da pişirip odasına doğru adeta uçmuştu. Pencere pervazına yaslanmış sarhoş adama içmesi için fincanı uzatmıştı.

-Bir de bu yöntemi deneyelim. İşe yarar belki.

Efe burnunun ucuna kadar sokulan fincana bakmıştı önce, sonra da güzeller güzeli Zeynep'e.

-Bunu isteme töreninde değil de ayılmak için içmek varmış kaderimde...Oysa biz çok güzel olabilirdik seninle Zeynep. Ben üç vakte kadar o beyaz atıyla sana doğru gelen nasip olup çıkabilirdim şuradan. E, f diye harflerimi kodlardık üstüne bir de...

-Efe bey...

-Ne olur susturma beni. Bırak bari burada yaşayayım hayallerimi.

-Sadece sarhoşsunuz ve o yüzden ne dediğinizi bilmiyorsunuz. Eğer bunu içerseniz...

Efe yapmacık bir gülüş savurdu.

-Ne olur, o rüyadan da uyanır mıyım yoksa ? Hiç sanmıyorum. Şu an sarhoş olabilirim ama bunun ne istediğini çok iyi biliyorum. Ama maalesef aynı şekilde istenmiyorum, onu da anladım. Ama tek bir şey merak ediyorum. Sonra bunu da içip gideceğim. Bir daha da sizi rahatsız etmeyeceğim...

Zeynep ağır ağır yutkunurken Efe üzgün gözlerle ona baktı.

-Onu seviyor musun ?

Zeynep sessiz bir iç çekişle, gözünden akan yaşlarla adama baktı ve çaresizliği iliklerine kadar işlerken de başını olumsuz anlamda iki yana salladı.

-O zaman neden evleniyorsun ki ?

-Öyle olması gerekiyor çünkü.

-Ne demek bu ya ? Sarhoş olan benim güya. Ama bence sen daha çok sarhoş gibisin. Sevmediğin biriyle nasıl evleneceksin Zeynep! Aklını mı yitirdin sen ?

-Bilmediğiniz çok şey var. Ama bunu konuşmak istemiyorum. Artık savaşacak gücüm de yok. Kaderime razı geldim ondan.

-Sen çıldırmışsın!

Zeynep adamı duymazdan geldi, ağlamaya devam ederken de fincanı eline tutuşturdu.

-Sözünüzü tutun lütfen...

Efe bu cevaba daha çok sinirlenip bir dikişte içti, sonra da aynı kızgınlıkla kızın eline tutuşturdu fincanı. Ama temasına devam etti. Zeynep onu ilk kez böyle görüyordu.

-Madem sevmediğin biriyle evlilik yapacak kadar gözünü kararttın, o zaman o kişi ne yapıp edip ben olacağım. Her ne sebeple buna evet dedin bilmiyorum ama ben senin aksine o kaderi yeniden yazacağım. Bu düğünün olmasına asla müsaade etmeyeceğim. Şimdi gidiyorum ama yine geleceğim...

Zeynep tek laf edemeden, ıpıslak gözlerle adama bakarken Efe arkasını döndü ve arabasına doğru yürümeye devam etti. Zeynep olan biteni kafasında döndürüp durup idrak etmeye çalışırken de adamın gaza basıp orayı terk ettiğini gördü ve ilk kez onun için üzüldü. Başını kendi için derde sokmasını asla istemezdi. Bir ikincisi annesiyle arasının açılmasına da göz yumamazdı. Şimdi kahramanlığın sırası değildi. Bu yüzden sabah aileyi de şaşırtan o kararı aldı. Nikahın hemen kıyılmasını istediğini söyledi... Eniştesi bu habere en çok sevinen kişi olmuştu. Muhtarı arayıp araya tanıdıkları sokmuşlardı. Bugün istemese de artık o adamın resmi nikahlı karısı olacaktı.

O saatlerde yeni yeni ayılan Efe de başını tutup doğruldu. Çok ağrıyordu kafası. Bu kadar saat yatarsa olacağı buydu. Sonra bir anda kendini silkeledi. Dün geceyi hatırlayınca da hızla yerinden fırladı. Acele şekilde üstünü başını değiştirdi. Dişlerini fırçaladı. Parfümü üstüne boca etti. Zeynep'le bugün acilen konuşmalıydı. Dün öğrendiklerinden sonra mümkünü yok duramazdı.

Annesiyle denk gelmediği için belki de ilk kez mutluydu. Zaten arabasına atladığı gibi de Zeyneplerin evinin yolunu tutmuştu. Arabasını mahallenin daha uzak noktasına park etmişti. Dedikodu malzemesi vermek istemediği için geri kalan mesafeyi yürüyerek kapatmıştı. Tam onların evine varmıştı ki Zeynep'i dün gördüğü iki adamı ve muhtemelen Zeynep'in akrabası ya da babası olan adamı görmüştü. Hakkında çok bir şey bilmediği için sadece tahmin yürütüyordu. Zaten şu an düşündüğü şey bu değildi. Onların hep beraber nereye gittiğiydi. Nedendir bilinmez içi de huzursuzdu. Zeynep de çok mutlu görünmüyordu. O yüzden düşünmeyi kesip onları takipledi. Yaklaşık 15 dakikalık mesafe sonrasında meydana kurulan masayı ve nikah memurunu fark etti. Az da olsa bir kalabalık da vardı. Efe zar zor nefes aldığını, sanki birinin kalbini sıktığını hissederken hafifçe yerinde sendeledi ve başını iki yana doğru sallayarak gördüğü şeyleri reddetti. Zeynep büyük bir hataya imza atmadan onun aklını başına getirmeliydi. Görmüyor muydu yanlış yaptığını ? Aklı o kadar durmuştu ki ne yapacağını da bilmiyordu. Gözü az ilerideki çocuklara takıldı ve gözleri parladı. Onları yanına çağırdı. Hepsi koşturup yanına gelince boylarına erişmek için eğildi. Her birinin cebine önce bir miktar para sıkıştırdı, sonra da onlara yapması gerekeni söyledi.

-Sen merak etme abi. Hatta bu işi olmuş bil.

-Hadi aslanım, göreyim sizi. Dağıtın şu kalabalığı.

Çocuklar başını salladı, koşturarak da alana doğru gitti. Efe uzaktan onların ne yapacağını izlemeye koyulurken nikah memuru çoktan klasik sözleri zırvalamaya başlamıştı ve tam o anda çocuklar kokulu bombalardan tekini masaya doğru atmıştı. Bir diğerini de yere bırakmışlardı. En son ilkokulda dersi kaynatmak için böyle şeyler yaparlardı ve işe de yarardı. Şimdi de çocuklar aynı şeyi yapmıştı. Efe yüzünde sabit kalan tebessümle bunu izlerken önce ortamı bir duman sarmıştı, sonrasında da o pis koku yayılmıştı etrafa. İnsanlar öksüre öksüre oradan oraya kaçınırken Efe de ağzını kapatarak harekete geçmiş, o kargaşayı da fırsat bilip kızı aramaya koyulmuştu. Nihayet aradığını da çok geçmeden bir ağacın köşesinde bulmuştu. Kokudan etkilendiği için haliyle Zeynep de öksürüyordu. Bir tek de galiba arada kaynadığı için sevdiği kadına üzülmüştü. Bunun için içten içe ondan özür dilerken kızın elini tutup çekiştirmişti.

-Gel benimle!

-Efe bey, ne yapıyorsunuz siz ?

-Asıl onu benim sana sormam lazım! Neyse, önce şu lanet yerden bir çıkalım da gerisini konuşacağız.

Ağzını açmadan lafını da tıkamıştı.

-Sakın direnme Zeynep. Yoksa yemin ediyorum seni un çuvalı gibi sırtıma atar, öyle götürürüm buradan. Tercih senin...

Zeynep elinden çekilince de bir şey yapamadı ve adamın hızlı adımlarına ayak uydurmaya çalıştı. Arabasına binip yola koyulduklarında da inanamıyordu olanlara. Sırf daha fazla rezillik çıkmasın diye uzatmamıştı konuyu. Eğer herhangi biri adamı ve o yaptıklarını fark etseydi bu kez meydan dayağı yemesi kaçınılmaz olurdu ki Zeynep bunu asla istemezdi.

-Nereye gidiyoruz ?

-Adamakıllı konuşabileceğimiz sessiz, sakin, kimsenin de olmadığı bir yere.

-Benim fazla vaktim yok. Yokluğumu fark ederlerse...

-Hiçbir şey olmaz! Hatta buna şimdiden alışsalar iyi olur.

-Efe bey...

-Efe diyebilirsin. Artık resmiyete gerek yok diye düşünüyorum.

-Böylesi daha iyi.

-Tamam, nasıl istersen öyle olsun.

Sonra arabayı bir tepeye çıkarıp durdurdu. Etrafta dediği gibi in cin top oynuyordu.

-Şimdi bana her şeyi doğru düzgün anlatmanı istiyorum Zeynep.

-Ne bilmek istiyorsunuz ki ?

-Bu evlilik kararının alınma sebebini...Neden sevmediğin hâlde bu karara boyun eğiyorsun bilmek istiyorum!

-Anlatınca ne değişecek ki ?

-Çok şey!

Zeynep buruk bir ifadeyle baktı adama. Ama isteğini de kırmadı. Ona olanı biteni bir çırpıda anlatırken gözünden akan yaşların farkında bile değildi.

-İşte şimdi her şeyi biliyorsunuz.

-Yani tek sebep milletin ağzını tıkamak mı ?

-Bizim oralarda durumlar böyle işte...

-Kusura bakma ama bu çok ahmakça.

Zeynep ses çıkarmadı dediğine.

-O yüzden lütfen siz uzak durun bunlardan. Çünkü onları değiştirmek mümkün değil.

-Zaten öyle bir niyetim de yok. Tek istediğim şey seni de o bok çukurundan kurtarmak! Şimdi beni iyi dinle...

Zeynep dediğini yaptı ve adamın sözünü konuşma boyunca kesmedi.

-Seninle evleneceğiz ve bu evlilik formaliteden olacak. Tüm düzenini kurduğunda ya da günün birinde gerçekten birini sevdiğinde de seni özgürlüğüne bırakacağım.

-Efe bey...

-İtiraz yok Zeynep. Madem tek kaçış yolun bu, onların ağzını böyle tıklayabiliyorsun, istedikleri olacak ama sen onların kölesi olmayacaksın. Benim yanımda özgür olacaksın.

Zeynep gözleri dolarak baktı adama.

-Bu sizin hayatınızı mahvetmek olur. Çok büyük bencillik buna evet demek...

-Ben senin gibi bakmıyorum buna. Zaten annem de başımı bağlamaya dünden razıydı. Senden iyisini bulacak değil ya.

Zeynep annesiyle yaptığı konuşmayı hatırladığı için üzgünce içini çekti.

-Üstelik gelinlik ve damatlığı da beleşe getirmiş oldum. Göründüğü üzere benim açımdan da kârlı bir anlaşma...

Zeynep adama güldü ama bu fikir aklına yatmıyordu.

-Ya sizin hayatınız, düzeniniz ne olacak ?

-Bu şekilde devam eder. Ama merak etme, evliliğimiz süresince sana sadık olacağım. Asla seni rencide etmem. O kokuşmuş komşularınızın ağzına laf verip seni küçük düşürmem.

Zeynep kafası karışmış bir halde ona bakarken alnını kaşıdı.

-Peki ya günün birinde siz birine aşık olursanız ?

Efe bir yalan daha söyledi.

-O ne, yeniyor mu ?

Zeynep gülse de sorusunda ısrar etti. Dün gece sarhoş olduğu için saçmaladığını zaten biliyordu, böylelikle de tescillemiş olmuştu...

-Öyle bir şey olacağını sanmıyorum. Ama olursa tamam, derim ben de ve yine yolları ayırırız.

Zeynep de onay vermişti.

-Anneniz bu işe çok üzülecek.

-Başta belki. Ama zamanla kabullenecektir.

-Yine de içim bu konuda rahat değil.

-Rahat olsun. Annemi tanıyorum.

Zeynep de en az onun kadar tanıyordu. Nurbahar hanım bu evliliği asla düşündüğü gibi kabul etmeyecekti. Formalite olduğunu bilse bile tepkisi değişmezdi. Oğlu için hayalini kurduğu gelin adayları cemiyet içindendi. Kendi gibi bir terzi değildi. Anne oğulun çatışma sebebi olmak ürkütücü geliyordu gözüne. Bu yüzden biraz daha zorlamıştı adamı ama Efe vazgeçmemişti aldığı karardan ve o akşam ayrı odalarda olmak üzere lüks bir otelde konaklamışlardı. Mahalle kendisinin yokluğunda birbirine girerken Zeynep de kara kara ne yapacağını düşünüyordu.
Efe yanına gelince ancak dalgınlığından sıyrılmıştı.

-Yarın 16'da evleniyoruz.

-Bu kadar çabuk mu ?

-Evet. Elim kolum uzun malum. Sabah da kontrollerimizi yaptıracağız, öğlen de gidip başvuru yapacağız. İşte ikindi gibi de nikahımız kıyılacak. Şahitleri de ayarladım.

Zeynep hâlâ emin olamıyor gibi bakınca Efe kollarını tuttu ve nazikçe okşadı.

-Endişe edecek bir şey yok. Her şey konuştuğumuz gibi olacak. Avukatıma da gerekli talimatı verdim. Sözleşmede de bu şartlarımız olacak ve sen istediğin an özgür olacaksın Zeynep.

-Size bu konuda güveniyorum. Benim korkum daha çok bu evlilik ortaya çıktığında oluşacak tepkilere. Ben hiç alışkın değilim.

-Ben de öyleydim de zamanla piştim. Bir iki konuşurlar, sonra da unuturlar zaten.

-Umarım öyle olur, anneniz de çok üzülmez.

-Onu bu kadar düşündüğünü bilse üzülmez zaten de işte, anneler...

-Efe bey, ona da gerçeği söylesek nasıl olur ?

Efe biraz düşünür gibi yaptı.

-Senin için sorun olmayacaksa tamam, söylerim anneme de.

-Bu sayede belki biraz olsun rahat olur.

-Yalnız annem bunu bilirse kız aramaya devam eder.

-Benim için sorun yok...

Efe hayretler içinde kıza baktı.

-Doğru ya, gerçek bir evlilik değil. Niye takasın ki...

Alıngan bir üslupla söylese de Zeynep yine anlamamış, aksine anlayışla yaklaşmıştı. Kıza deli gibi aşıktı ama Zeynep'in umurunda değildi. Hayatında ilk kez tek taraflı bir duyguyu tadıyordu. Bu çok garipti, tuhaftı ama yine de pişman değildi Efe. Belki bu evlilik içinde onu kendine bir şekilde aşık ederdi. Birlikte vakit geçirirlerse bu belki mümkün olurdu. Çok ümidi olmasa da son kozuna kadar sınırını zorlayacaktı. Yemek yerlerken de kafasında bu düşünceler fink atıyordu. Zeynep de karnının ağrısından, stresten bir şey yiyememişti. Kafasında tonlarca ağırlıkta düşünceler vardı ve bu yüzden hiç rahat değildi. O yüzden odasına çekilir çekilmez uykuya dalmıştı. Yarın büyük gündü. Ertesi gün bol koşuşturmalı bir gün onları beklerken güneş doğmuştu. İkili anlaştıkları üzere aşağıda buluşmuştu. Önce hastanedeki tahlil işlemlerini yaptırmışlardı. Bir sorun çıkmadığı için oradan kayıt yaptırmak üzere evlendirme dairesine geçmişlerdi. Sıradan kıyafetleriyle de 16'da hayatlarını Yalman soyadında buluşturan o deftere imza atmışlardı. İçlerinden teki gönülden ve ömürlük sürmesini dileyerek kondurmuştu imzasını, diğeriyse kurtuluş amacıyla ve kimseyi üzmeden bu işten sıyrılmak adına atmıştı...

Tabii sonrasında haberi Efe bizzat kendi duyurmuştu. Nurbahar hanım fenalık geçirmişti. Tansiyonu sürekli oynayan kadın doktor kontrolünde evinde istirahat ederken Zeynep'in ailesi de kapıları ona tamamen kapatmıştı. O mahallede barınamaz hâle geldikleri için de taşınmak zorunda kalmışlardı. Teyzesine defalarca yardımcı olmak istese de yüzüne kapılar hep çarpılmıştı. Bu süreçte çok sevdiği işinden de olmuştu Zeynep. Oradaki kızlar suratına bile bakmamıştı. Hele Güzide hanımın sözleri ve kapı dışarı etmesi dün gibi hatırındaydı. Ama işler bu kadarla sınırlı kalmamıştı. Verdikleri bir karar tüm hayatlarını altüst etmişti. Nurbahar hanım oğlunu tüm mirasından men ermişti. Bunu da basın toplantısıyla duyurmuştu. Altındaki evinden arabasına kadar her şeyi çektirmişti. İş kapıları ikisinin yüzüne de kapanmıştı. Zeynep bu sebeple çok üzülüyordu ve kızıyordu da Efe'ye. Her Allah'ın günü aynı konudan kavga ediyorlardı.

Yaşadıkları yerde arkadaşlarından birinin eviydi ve aylardır onların eline bakıyorlardı. Kendi neyse de Efe hiç alışık değildi bu hayata. Kendi ufak birikmişinle bir iş kurabileceklerini söylediğinde yaptığı gurur inanılmazdı ve o gecede son kavgaları bu olmuştu. Onun bu kadar zorluğa dayanamayacağını bildiği için artık bu saçma oyuna son vermek istemişti. Onun kendisine aşık olduğunu da bildiği için canını en çok yakacak seçeneği seçmişti. Gözünden akan yaşlar arasında parmağındaki alyansla oynarken aklı o güne, yani Nurbahar hanımla Efe'nin yaptığı konuşmalara gitmişti.

-Sen aklını mı kaçırdın Efe ? Ne demek evlendim ben! Hem de o terzi parçasıyla.

-Anne, karım hakkında lütfen doğru konuş. Sen kabul etsen de etmesen de Zeynep artık bir Yalman ve bu ailenin gelini.

Nurbahar ayılır bayılır gibi oldu.

-Sen beni öldüreceksin Efe. Şu dediklerinin başka izahı yok. Sana inanamıyorum!

-İster inan ister inanma. Ya ben robot değilim anne. O kıza aşık oldum. Hiç mi önemi yok bunun, duygularımın ?

-Allah'ım, kafayı yiyeceğim, aşık oldum diyor! Ben daha formaliteyi sindirememişken oğlum karşıma geçiyor terzi kızını sevdiğini söylüyor! Kabus görüyorum ben herhalde ya da bir simülasyonun içindeyim.

-Evet, o terzi kızını seviyorum. Ve için rahat olsun, ben onu ne kadar seviyorsam o da beni o kadar sevmiyor. Bir gün ellerimin arasından kayıp gidecek, bunu da biliyorum ama ne olursa olsun ben bu duyguma sonuna kadar sahip çıkacağım. Babam gibi olmayacağım!

Nurbahar o an bir tokat attı oğluna.

-İhanet her zaman bir eşin başka kadınla kaçıp gitmesiyle olmuyormuş. Sen bana bunu çok güzel gösterdin oğlum. Ama madem o aşkın senin karnını doyuracağını düşünüyorsun, hodri meydan! Bakalım ne kadar dayanacaksın o sefalete. O güzel kızın aşkı bakalım ne kadar duyuracak seni...

-Pekâlâ anne, belli ki sen savaş istiyorsun. Al, meydan, güç, her şey senin olsun. Bana Zeynep'im yeter. Onun aşkı da.

-Salaksın Efe! Çok pişman olacaksın ama her şey için çok geç olacak.

-Bugüne kadar zaten çok pişmanlığım oldu ama Zeynep onlardan biri değil. Onunla yaşadığım her an benim için çok kıymetli. O bunu bilmese bile...

Zeynep o gün de ağlamıştı. Adam kendisine onca duygusuna rağmen tek bir rahatsızlık vermemişti. Elinden geldiğince mutlu etmeye çalışmıştı. Eniştesi ve teyzesiyle konuşmak istemişti. Onu da kovmuşlardı tabii. Hatta kendisini zorla okula bile yazdırmıştı. Arkadaşları sayesinde burs ayarlamıştı. Şimdi de bilgisayar ve telefon tamiri yapıyordu evde. Zeynep de destek için terzilik yapıyordu. Aslında bir şekilde düzenlerini kurmuşlardı ama Nurbahar hanım onu da ellerinden alınca sonuç kaçınılmaz olmuştu. Bu kötülüğü daha fazla Efe'ye yapmak istemediği için de adamın karşısına dikilmişti. Onunla konuşmak istediğini söylemişti.

-Seni dinliyorum Zeynep.

-Efe, ben bunu nasıl söyleyeceğimi bilmiyorum aslında...

Gerçekten yalandan bile olsa böyle bir şeyi demek çok güçtü. Hele de kendisini seven birine.

-Rahat ol öncelikle. Her zamanki gibi sohbet ettiğimizi düşün. Gerçi bu aralar bunu pek beceremiyoruz ama...

-Kavgadan fırsat kalmıyor, doğru...

-Çok üzgünüm. Seni kırmayı hiç istemezdim Zeynep. Ama bunlar da geçecek. Biz seninle her zorluğun üstesinden geldik, eminim bunu da aşacağız. Ben zaten bir iki yol düşündüm. Kenan aklıma soktu biraz da. Belki buralardan gidersek daha iyi olur bizim için. Ne dersin?

Adamın hevesle konuşmasının ardından daha çok ağlamaya başladı.

-Ben çok üzgünüm...

-Ne oldu Zeynep, neden ağlıyorsun?

-Efe, ben maalesef o hayallerine ortak olamayacağım.

Efe merak ve endişeyle karısına bakarken Zeynep hıçkırıkları arasında konuştu.

-Ben birine aşık oldum çünkü...

Efe'nin başından aşağıya kaynar sular dökülürken Zeynep elleriyle yüzünü kapayıp ağlamaya devam etti. Efe öylece donup kalırken dudaklarını ısırdı. Aslında bu bir nevi doğruydu. Zeynep aşık gibi bir şeydi ama o adam aslında kocasının ta kendisiydi. Ama şartlar ve onun içinde bulunduğu durum sebebiyle bencillik edemeyeceği için bu kez fedakarlık yapan taraf Zeynep olmuştu. Nurbahar hanımla da bu öğlen konuşmuştu zaten. Eğer oğlundan boşanırsa onu affedip affetmeyeceğini sormuştu ve aldığı olumlu yanıtın ardından da aldığı kararı üzülerek de olsa hayata geçirmişti. Efe ayağa kalkıp salonu turlarken nefes almaya çalışıyordu. Göğsünün tarafını tutarken beynindeki o çatlak sesi susturmak hiç bu kadar zor olmamıştı.

-Biliyorum bu sözleşmede yoktu, hesap da sormuyorum tabii ama kime oldun Zeynep ?

Zeynep ağlaması arasında bir yalan daha söyledi.

-Okuldan bir arkadaşım.

Efe kesik nefesleri arasında başını salladı. Hiç bu kadar zor olacağını düşünmemişti. Ama ortada verdiği bir söz de vardı. O kadar ay içinde çabalamış ama onu kendine aşık etmeyi başaramamıştı. Zorla da güzellik olmazdı. İçi yansa da, gözünden yaşlar aksa da başıyla durumu kabullendi ve arkası dönük şekilde fısıldadı.

-Davayı açabilirsin Zeynep. Sana şimdiden mutluluklar dilerim...

Zeynep salonu terk eden kocasının ardından sesli şekilde ağlamaya başladı. Canı çok yanıyordu. O kadar kötü olmuştu ki, bunu kelimelerle ifade bile edemiyordu. Efe de aynı şekilde üzgündü, bundan emindi. Ama üç beş ay sonra eski hayatına geri döndüğünde tüm yaralarını sarıp yoluna devam edeceğine inanıyordu. Kendisi de bir şekilde başının çaresine bakacaktı. Şu an önceliği Efe idi. O gece ikisi de ağlamaktan uyuyamamıştı. Efe kahvaltı masasına uğramadan çıkıp gitmişti hatta. Zeynep son kahvaltısını tek başına oturmuştu ama üzüntüden ve mide bulantısından tek lokma yiyememişti. Efe öğlene doğru avukatla dönmüştü. Zeynep hazırlanan belgeleri eline alıp imza atmak için eğilirken Efe ile son kez bakışmıştı ve içi yana yana, gözünden akanlarla imzasını atıp ona uzatmıştı. Efe de aynı şekilde kağıtlara onayı veren imzayı atınca avukat gerekli bilgilendirmeyi yapmıştı. İkisinin de rızası olduğu için tek celsede bitecekti. Efe ve Zeynep bu duyduğu şeyin ardından yeniden göz göze gelse de geri adım atmamışlardı. Ki ertesi günü celp kağıtları ellerine geçmişti. Bir ay sonra bu formalite ama gerçek duyguların var olduğu evliliklerinin noktalanacağı kesinleşince mesafeleri aynı evin içinde bile artmaya başlamıştı. Konuşmaları azalmıştı basta. Sonra aynı masada yemek yemiyorlardı. Efe eve çoğu zaman uyuduktan sonra geliyordu ve çok içmeye başlamıştı. Zeynep elinden bir şey gelmediği her an çok üzülüyordu ama her şey kocasının iyiliği içindi. Zamanla o da bunu anlayacaktı. İçini bu tür tesellilerle rahatlatırken yine sızıp kaldığı koltuğa yürüdü ve aynı şekilde pikeyi üstüne örttü. Sonra yine yanına oturup gözleri dolu dolu onu izledi. Asık ve yorgun suratına rağmen Efe hâlâ çok yakışıklıydı. Biçimli dudakları ve burnu, kirpiklerinin tokluğu, ona olgunluk katan sakalları, ela gözleri...Her şeyiyle aslında kusursuz biriydi. Ama Zeynep en çok kalbini seviyordu. Evlendiklerinde daha birçok güzel yüzünü görünce zaten aşık olmamak kaçınılmaz olmuştu. Efe bilmiyordu bunu ama Zeynep aslında çoktan o tatlı tuzağına düşmüştü. Onunla bir arada oldukça daha çok merak eder olmuştu ve daha çok düşünmeye başlamıştı. Sonrasında zaten onu görünce heyecanlanmaya başlaması, midesine krampların girmesi, bir şey dedi mi kulaklarına kadar kızarması derken liste uzayıp gitmişti ve sonuç onun gibi aynı ateşte, o salıncağın üstünde yanıyordu. Ama hiç pişman değildi. Tıpkı o gün annesine rest çeken Efe kadar gurur duyuyordu hisleriyle. Çünkü doğru adamı sevmişti. Bu duyguyu ona tattırdığı için ona ömür boyu minnet duyacaktı. Çünkü bir daha böyle sevip sevilmeyecekti. Onun bilincindeydi. Bu sebeple, eşinin uyumasını da fırsat bilerek yüzüne doğru eğildi ve onun dudaklarına hissetmeyeceği kadar küçük bir veda busesi bırakıp sevdiğini söyledi.

Efe hafifçe kımıldayınca da çabucak geriye çekildi ama yüzünden gülümsemesini silmedi. Ona kısık sesiyle son kez teşekkür edip odasına çıktı. Yaklaşık bir yirmi gün daha aynı evin içinde kaçıp kovalamacayla geçerken beklenen gün geldi. Adliyenin dışında ikili adlarının okunmasını bekliyordu. İkisi de çok stresliydi. Fazla üzgünlerdi ama birbirine çaktırmıyorlardı. Zaten mübaşir adlarını okuduğunda çok da denilecek bir şey kalmamıştı. Her şey on dakika içinde nikahlarındaki gibi sonlanmıştı. Hakim aslında bir şans vermelerini istese de çift kararlı şekilde boşanmak istediklerini beyan etmişti ve o andan sonra karar alınmıştı. Zeynep yeniden kızlık soyadına dönerken, Efe de bekâr hayatına ilk adımını atmıştı.

Şimdi çift karşılıklı şekilde adliye dışında duruyordu.

-Zeynep, evliliğimizin bitmesi her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Ne zaman bir ihtiyacın olursa bir telefon kadar uzağında olduğumu unutma.

-Unutmam. Ama sen de aynı şekilde aramazsan küserim.

Efe ağlamamak için kendini zor tutarken güldü.

-Merak etme, başım sıkışınca yine bu bahaneyi sana sunar, bir rahatsızlık veririm...

Zeynep de başını usul usul sallayıp onu onayladı ve son konuşmalarını yaptılar. İkisi de birbirine mutluluklar dilerken yolları tersi istikamete doğru ayrıldı. İkisi ancak taksiye atladığında gözyaşlarını serbest bırakmıştı. Yüzüklerini parmaklarından henüz çıkarmamışlardı ki Efe bunu yapmayı düşünmüyordu. O aşkının simgesiydi ve ölene kadar da izi gibi orada kalacaktı. İçinde adı da yazıyordu zaten. Bundan güzel bir hatıra olamazdı. Çünkü o evlilik içinde birçok şeyi yaşamışlardı ama hiç kolay pes etmemişlerdi. Efe sadece bir başka aşka kaybetmişti. Bu her ne kadar içini yaralasa da Zeynep'in mutlu olmasını her şeyden çok istiyordu. O adamın da kendi gibi kıymetini bilmesi tek temennisiydi. Benzer duyguları da Zeynep, Efe için besliyordu. Bundan sonrasında eski hayatında daha mutlu olması tek arzusuydu. Nurbahar hanım da zaten bunun sözünü vermişti. O yüzden içi biraz olsun rahattı.

Ki aradan geçen iki senelik süreçte ikisinin de hayatı değişmişti. Zeynep mezun olduğu alana özgü bir iki kreşte çalışmıştı ama sonra işten çıkartmalar olunca ve piyango da kendisini vurunca yine benzer bir alan olan bakıcılığa yönelmişti. Yatılı olanları tercih ediyordu. Aslında bu çok riskli de olsa başka şansı yoktu. Tekrar kreşteki öğretmenlik işine dönene kadar böyle idare etmek durumundaydı. Bu arada boşandıktan sonra Denizli'ye, anne babasının memleketine geri dönmüştü. Teyzesinin artık hiçbir şekilde barışmayacağını anlayınca ve de açıkçası oradaki hatıralarından kurtulmak için bunun daha uygun olacağını düşünmüştü. Tabii ki Efe'yi unutturmamıştı buralar ama en azından bir şehirde olup nefes almaya, her an karşılaşma ihtimallerine karşı önlem alınmıştı ki bu daha önemliydi. Bu şekilde çoğu sıkıntısını atlatmıştı. Yeni bir düzen kurmuştu kendisine ve yanında çalıştığı ailede iyi insanlardı. Kızları da çok tatlı bir şeydi. O parktaki kaydıraktan kayarken kendisi onu banktan izliyordu. Gözünün önünden bir an bile ayırmıyordu. Çünkü ortam tehlikeliydi. Bu yüzden iki kat dikkatli olmak durumundaydı.

-Minacım, bu son tur olsun olur mu ablacım ?

-Tamam Zeynep abla. Bir kere daha sallanayım, sonra eve gidelim.

Zeynep küçük kızı kırmadı ve tekrardan banka döndü.

-Abi, vallahi senin şansına benim arabanın arızalanacağı tuttu.

-Ne yapalım artık, şuradan bir taksi çeviririm.

-Sen az bekle hele, ben bizim diğer arkadaşı buraya yönlendireyim.

-İyi bakalım. Ben de şu parktaki sudan şu parçamı temizleyeyim.

Arabanın yağı dökülmüştü az ucuna. Lekesi kalsa da siyah şekilde gözüksün istemiyordu. İşleri gün boyunca aksi de gitmişti zaten. Önce uçak rötar yapmıştı, sonra görüşmesi ertesi güne ertelenmişti, ayırttığı otel rezervasyonunu yanlışlıkla bir ay sonrasına almıştı, şimdi de bindiği taksi arızalanmıştı. Gerçekten yani mükemmeldi. Sinirleri laçkalaşsa da paçasını suyla silmeye devam etti. Ardından da doğruldu ve sonra gözüne takılan bir figürle öylece dondu kaldı.

Zeynep elinde bir kız çocuğuyla gülerek kendisine doğru geliyordu. Yani yola doğru...O da kendisini fark edince aynı şekilde donup kalmıştı. Zaman ikisi için yeniden o anda dururken Efe küçük kıza dönmüştü ve onu incelemişti. Hani daha küçük olsa kızı derdi ama ayrılık sürelerini baz alınca bu tıbben bile mümkün değildi. En kötü ihtimal çocuklu biriyle evlenmesiydi ki buna da henüz hazır değildi. Boşandıktan sonra adeta inzivaya çekilmişti. Sonra annesi hasta olunca onunla barışmıştı. Tüm işlerin başına geçip şirketlerini büyütmüştü. Tüm hayatını işlerine adamıştı. Zeynep'ten sonra hayatına da kimseyi almamıştı. Annesi de zaten bir süre sonra pes etmişti. Ama işte bu kendi cephesinden böyleydi. Zeynep de aynı şeyleri yapacak diye bir şey yoktu.

-Zeynep...

İki sene sonra onu gören Zeynep de kendisini çok tuhaf hissetmişti. En önemlisi de fazlasıyla bu karşılaşmaya hazırlıksız yakalanmasıydı ve daha da ilginci tahminimden bile daha fazla onu özlemiş olmasıydı.

-Efe...

-Nasılsın ?

Aynı anda sordukları o soru sebebiyle ikisi de güldü ve işin tuhafı cevaplarını da aynı anda vermeleriydi. Mina da tâbi çok meraklı olduğu için Efe'yi sormuştu.

-Bu abi kim Zeynep abla ?

Zeynep ne cevap vereceğini bilemedi. Efe de bunu fark edip kıza yardımcı oldu ve küçük kıza doğru eğilip kendini tanıttı.

-Ben Zeynep ablanın eski bir dostuyum küçük hanım. Sen kimsin bakalım ?

-Ben de Mina. Zeynep abla da benim bakıcım.

Efe bakışlarını Zeynep'e dikti. Demek ki hayatında düşündüğü gibi biri, bir evlilik yoktu. Bu nedendir bilinmez onu rahatlatmıştı. Acaba aşık olduğu herif neredeydi ?

-Demek beraber yaşıyorsunuz...

-Evet ve biliyor musunuz, o çok güzel yemekler yapıyor bize.

-Bilmez miyim, zamanında o yemekler sayesinde biraz fitliğimi kaybedip kilo almıştım.

Zeynep o günlere geri dönerek iç geçirdi. Efe kilo alınca çığlığı basmıştı. Tartıya çıkıp çıkıp durmuştu. Yetmemiş gibi ona baktırmıştı bir de. Zeynep o gün çok gülmüştü buna. Kızların kilo takıntısına alışkındı ama bir erkeğin bu kadar takıntılı olduğunu ilk kez gördüğü için şaşırmıştı.

-Ben de biraz aldım ama olsun. Zeynep ablam güzel elbiseler de dikiyor bana.

Efe buna da onayı verdi.

-Bana da dikerdi güzel ciciler. Hâlâ birkaçını saklıyorum. Bazı toplantılarda uğurum oluyorlar hatta.

Yeniden ona bakmıştı Efe. Bir zamanlar iş aramaya öyle gider ve bulurdu. Karısının uğuru olduğuna da inandığından hep onun diktiği takımları giyip görüşmelere gidiyordu. Bu boşansalar dahi vazgeçemediği bir alışkanlığıydı. Buraya gelirken bile bavuluna bir tanesini koymuştu.

-Hâlâ yapıyor musun o totemi ?

Zeynep'in sesiyle ana dönüp başını salladı.

-Tabii. Şu an bile yanımda biri. Çok önemli bir anlaşma için geldim buraya. Yine uğur getireceğine eminim.

-İnşallah getirir...

-İnşallah...

Gözlerini birbirinden alamayan ikiliyi bölense küçük kız olmuştu. Acıktığını söyleyince Zeynep başını kırmıştı yana doğru.

-Biz eve gitsek iyi olacak.

-Tabii, ben sizi tutmayayım. Küçük hanım da daha fazla aç kalmasın.

Onun saçlarını okşadı. Mina da utanıp daha çok Zeynep ablasına sokuldu. Zeynep onun omuzlarını tutarken son kez aşık olduğu adama baktı özlemle.

-Seni gördüğüme, hatta iyi gördüğüme çok sevindim Efe. İnşallah bu iş de senin için bir bu kadar güzel geçer ve o takım sana yine şans getirir.

Efe de aynı duygularla sevdiği kadının güzel yüzünü izledi. Zeynep hâlâ bir içim suydu. Aradan geçen seneler onun güzelliğinden hiçbir şey götürmemişti. Son kez bunun tadını çıkarırken aynı şekilde tebessüm etmişti.

-Güzel dileklerin için teşekkür ederim Zeynep. Ve aynı şekilde ben de seni gördüğüme, bu küçük güzel hanımla tanıştığıma çok memnun oldum. Aslında ben bir iki gün daha buralarda olabilirim. Yani sen de eğer uygun olursan yine görüşebiliriz...

Hiç hesabında olmadan sarf etmişti kelimelerini. Ama pişman da değildi. Bir daha ne zaman görecekti ki zaten ?

-Senin için de uygunsa tabi, olur. Görüşürüz.

-Tamam o zaman. Ben seni ararım, bir plan yaparız.

Zeynep içindeki heyecana anlam veremeyerek onay verdiğinde gördü parmağındaki yüzüğü ve o an dünyası başına yıkıldı. Efe evlenmişti. Hiç magazinde orada burada haber görmediği için yeni öğreniyordu bunu. O yüzden belki de bu kadar rahattı. Her şeyi geride bıraktığı için...Zeynep hâlini belli etmezken Efe son kez küçük kızın saçını okşadı, onu sevdi ve sonra da hiç istememesine rağmen gitmelerine izin verdi. Gözlerini, gözden kaybolana kadar da Zeynep'ten alamadı. Sonra gelen taksi sebebiyle de yola koyuldu. Aceleden bulduğu ilk otele yerleşti. Diğeri gibi lüks değildi ama iki gün idare edebileceğini düşünüyordu. Duşunu alıp yeniden içeri döndüğünde parmağındaki yüzüğüne baktı ve hülyalı bir şekilde gülümserken onu okşadı.

-Kaderde seninle yeniden karşılaşmakta varmış.

Sonra uzun bir iç çekti.

-Bugün fark ettim ki sana hissettiğim her şey hâlâ yerli yerinde duruyor. Senden olan izleri sadece bu parmakta değil, içimde de taşıyorum Zeynep. Ve bu o kadar zor ki. Ben o kadar özlüyorum ki her şeyi. Bugün her şeye sahibim ama sen olmayınca hiçbirinin gözümde değeri yok.

Dudaklarını ıslayıp gözlerini yumdu.

-En azından adamakıllı bir vedayı hak ediyoruz. O gün olmadı. Sana bir kere bile sarılamadım. Bu kez bu şansımı tepmeyeceğim. En azından şu içimdeki boşluğa kalbin belki öyle denk düşer de ben de ömür boyu bunla avunurum.

Sonra yatağa bıraktı kendini, saçlarını kuruladı. Ardından da kıza mesaj attı. Yarın yine aynı yerde görüşmek üzere anlaştıklarında uzun uzun ekranı okşadı.

Zeynep de adamdan farklı değildi. Tek farkla ona oranla daha üzgündü. Aklına yüzüğü geldikçe de modu düşüyordu. Galiba evleneceğini hiç düşünmediği için böyle şok olmuştu. Oysa bu beklenen de bir şeydi. İster istemez karısını da merak ediyordu. Nasıl bir şeydi ? Güzel miydi ? Onu mutlu ediyor muydu ? Gerçi evli olup hâlâ kendi diktiği kıyafetlerle totem yapıyor olması da doğal değildi. Eşine saygısızlık gibi geliyordu ve Zeynep buna kızmıştı. Eğer yerinde kendisi olsaydı kötü hissederdi. Hoş, Efe kendisini tamamen sildiği için de rahat olabilirdi. Bu da diğer bir ihtimaldi. Çatalıyla oynamaya devam etti. Şule hanım kendisine seslenince ancak aralarına dönüp yemeye başladı. Bir de üzerine kızları Efe'den bahsedince Zeynep gerilmişti. Onlara kısaca adamdan bahsetmişti. Yabancı biri olduğu için çok hoş karşılamadıklarını yüz ifadelerinden anladığı için yarına izin almıştı. Şule evde olduğu için onayı vermişti hemen. Zeynep de teşekkür etmişti kadına. Sonrasında da ortalığı toplamış, uyumak için de odasına çekilmişti. Gece bir ara korkup yanına gelen Mina ile sarmaş dolaş olup uyumaya devam ederken bir dizi Efe'yi de kapsayan güzel rüyalar görmüştü. Her neydi bilmiyordu ama huzurla uyanmıştı yeni güne. Güzelce de kahvaltılarını hazırlamıştı. Şule hanım da ona yardım etmişti. Kadınla aslında arkadaş gibilerdi. Murat bey de abisinden farksızdı. O sebeple çok rahattı bu evde. İkinci kızları gibi gördükleri için de işte dilediği gibi davranabiliyor, kendisini kasmıyordu.

Öğlen saatlerini gösterdiğinde, parka yakın bir kafede adamı beklemeye koyulmuştu. Elini, ayağını nereye koyacağını bilmediği gibi çok da heyecanlıydı. Bunun yanlış olduğunu bilse de duygularına ket vuramıyordu. Çok değil, bir on dakika sonra, kapı girişinde, takım elbise içinde olan Efe'yi görmüştü. Gözleri buluşmuştu ilk. Sonra Efe yüzüne kondurduğu tebessümle yanına kadar gelmişti.

-Merhaba...

-Merhaba...

İki yabancı gibi tokalaştıktan sonra Efe karşısına oturdu ve geciktiği için kızdan özür diledi.

-Sorun değil, ben de çok beklemedim zaten. Ev yakın olduğu için geç bile çıktım.

-Nasıl peki, rahat mısın işinde ?

-Çok. İyi insanlar ayrıca. Hemen hemen denk yaşlar da olsak bile o evin ikinci kızıyım aslında.

-Peki neden kendi işini yapmıyorsun Zeynep ?

O sırada verdikleri sipariş olan kahveler de masadaki yerlerini almıştı.

-Yapıyordum ama işten çıkarmalar olunca ve son gelen kişi de olduğum için ilk vazgeçilen ben oluyordum.

-Anladım ve üzüldüm de. Eğer yanlış anlamazsan yardımcı da olmak isterim.

-Torpil diyorsun ?

-Ah, hayır. Sen zaten çok başarılı birisin. Buna ihtiyacın yok ki.

-Ama bu yaptığın oraya çıkıyor Efe.

-Haklısın. Özür dilerim. Gerçekten kötü niyetle demedim.

-Biliyorum. Asıl sen kusura bakma. Ama bu işi de seviyorum. Zaten birkaç kreşe başvurumu da yaptım. Belki yaza kadar geri dönüş olur, yeni dönemde tekrardan mesleğimi icra ederim.

-Umarım her şey istediğin gibi olur. Sen bunu hak ediyorsun.

Bakışmaları biraz uzun sürse de Zeynep kendini ilk toparlayan taraf oldu.

-Hep benden konuştuk, biraz da sen anlatsana. Neler yaptın bu iki senede ?

-İş, güç... Aile şirketini devir aldım işte. Annemle de eskisi gibi iyiyiz.

-En çok buna sevindim.

Burukça güldü.

-Boşa kendini suçlu hissetme Zeynep. Sorun hiçbir zaman için sen olmadın. Annem ve ben çoğu konuda zaten hep çatışırdık. O sadece tap noktası oldu. Her şeyin birikmişliği gibi düşün.

Zeynep başını salladı.

-Öyle bile olsa hiçbir anne evladının kötülüğünü istemez. Nurbahar hanım iyi bir insan, iyi bir anne.

-Muhakkak. Ama artık büyüdüğümü kabul edip aldığım kararlara da saygı duymak zorunda. Gerçi artık böyle çocukça kavgalarımız yok. O da bu süreçte değişip olgunlaştı.

-Zaten konuşulunca ne düzelmez ki...

-Tabii, o da var. Bak şu an biz de aynı şeyi yapıyoruz. Şu evliliğimizin son bir ayında yapmadığımız şeyi yani...

Zeynep üzgünce baktı adama. Efe de hâlâ o aşkın kırıntılarının verdiği kırıklık vardı ifadesinde.

-Çünkü yalandan bile olsa evliliği sonlandırmak kolay değildir. İkimiz de çok zorlu süreçlerden geçtik üstelik. Konuşunca da birbirimize zarar verebiliyorduk istemeden. Belki de ondan o doğru gibi gelmiştir.

-Belki de...

Yine kısa bir sessizlik oldu aralarında. Zeynep'in gözü de alyansına takılmıştı. Efe'nin kafasında da aşık olduğu adamla ne durumda olduğu dönüyordu ama ikisi de cesaret edip özeline giremiyordu ki telefonu çalmıştı Zeynep'in. Arayan Şule hanımdı. O yüzden hemen açmıştı.

Evde ufak bir kaza geçirdiği için onu çağırıyordu. Sesi de çok mahcuptu. Zeynep beş dakikaya evde olacağını söyleyerek görüşmeyi sonlandırırken Efe de merakla ne olduğunu sormuştu.

-Yemek yaparken kaynar su dökülmüş ayağına. Neyse ki çok az gelmiş. Ama benim gitmem gerek. Mina çok ağlıyormuş. Yanında olmam lazım. Akşama da misafirleri var. Yemekleri yetiştirmem gerekiyor. Çok üzgünüm, böyle gitmek istemezdim ama...

-Hayır, sorun değil. Yardımcı olabileceğim bir şey varsa söyle lütfen.

-Yok Efe, sağ ol. Ödemeyi yapayım, sonra da dağılalım.

-Olur. Ben şimdi hallediyorum. Seni de hemen eve bırakırım.

-Gerek yok, gerçekten. Çok yakın zaten.

-Peki Zeynep. Dikkat et kendine. Gitmeden yarın bir beş dakika da olsa seni tekrardan görmek isterim.

-Tamam, detaylı konuşuruz bunu. Teşekkür ederim. Ve çok dikkat et kendine olur mu ?

Kızın anaç tavrı içini sıcacık ederken yarım bir ağızla da olsa gülümsedi.

-Sen de...

Zeynep de gülümsedi ve hemen bir hızla kafeden ayrıldı. Efe iç çekişleri arasında yerine çöküp oturdu. Bir fincan kahve daha istedi. Akşama onun da daveti vardı. Adam gel deyince geri çevirememişti. Evde bu civarlarda bir yerlerdeydi. O yüzden burada bir şeyler içerek zaman öldürmeyi tercih etmişti. Adam arayınca da tam adresi alır yola çıkardı.

Zeynep eve döndüğünde önce Şule hanımla ilgilenmişti. Kadın da izin gününü zehir ettiği için çok üzgündü. Devamlı özür diliyordu. Zeynep buna gerek olmadığını söyleyip önce küçük kızın karnını doyurmuştu, sonrasında da akşam için yemek yapmaya koyulmuştu. Eli bu tür şeylere yatkın olduğu için iki buçuk saat gibi bir süreçte ortaya güzel bir sofra çıkarmıştı.

-Ay Zeynep, sen olmasaydın biz ne yapardık bilmiyorum. Yine harikalar yaratmışsın canım.

-Olmuş mu gerçekten ? Abartmamışım değil mi ?

-Bu da sorumu, çok güzel görünüyorlar.

-Sevindim. Kaç kişi gelecek bilmiyorum ama biraz çok yaptım sanırım.

-Bildiğim kadarıyla tek kişi ama olsun, ziyanı olmaz. En olmadı sokak hayvanlarına da veririz.

-Evet, öyle yaparız. Ben bir fırındaki yemeğe bakayım.

-Tamam şekerim, ben de gidip hazırlanayım. Birazdan gelirler.

Zeynep onayı verdiğinde Şule odasına çekildi. Zeynep de fırını kapatıp hazırlanmaya gitti. İki kadın tekrar salonda buluştuğunda son kez masaya baktılar ve bir eksik olmadığı için Mina ile beraber beklemeye koyuldular. Mina sarmalardan bir iki tane çalıp yerken Zeynep ona gülmüştü. Şule biraz daha beklemesini söylese de küçük kız omuz silkmişti. Zil çalınca sohbetleri yarım kalmıştı. Mina koşturarak babam geldi diye bağırmış, sonra da pat diye Zeynep'ten önce oraya varıp kapıyı açmıştı ve asıl şoku iki kişi o an tekrardan yaşamıştı. Efe ve Zeynep gözlerini birbirinden almazken Murat bey kızını kucaklamıştı ve küçük kız o an Efe'yi tanıyıp ona doğru bağırmıştı.

-Aa, Efe abi. Sende mi geldin bize ?

-Evet canım.

-Anne, baba, işte bu o abi. Zeynep ablanın arkadaşı demiştik ya, o Efe abiydi.

-Öyle mi, bilmiyordum...

Murat'a aynı şekilde destek verdi Efe de.

-Bu bana da sürpriz oldu.

Zeynep'e baktı ardından. Genç kız gözlerini kırpıştırırken Şule araya girdi, onları içeri davet etti. Zeynep daha çekingen bir tavırla hareket ederken Efe gözlerini ondan alamıyordu. Sarı saçlarını ve mavi gözlerini üstüne giydiği çiçek desenli elbisesi daha canlı bir şekilde ortaya çıkarmıştı. Ama onun ötesinde bir şey vardı Zeynep'te. O gözleri ne zaman kendisini bulsa farklı bir parıltı görüyor gibiydi. Daha önce hiç fark etmediği bir şeydi bu. Zeynep onları masaya doğru yönlendirdiğinde eli ayağı boşalmıştı. Bu tesadüfler silsilesi onu çok zorluyordu. Evli olduğunu bilmesine rağmen hissettiği duygulara mani olamıyordu. Bu tabii ki ona yeşil ışık yakacağı anlamına gelmiyordu. Sadece duygularını bastırma konusunda zorluk yaşama ihtimalinden ötürü korkuyor, yanlış anlaşılmaktan da çekiniyordu. Nitekim yemek servislerini yaparken Şule hanım onu sıkıştırmıştı. Sofrada da aynı soruyu Murat bey sormuştu.

-Sakıncası yoksa eğer, nereden tanışıyorsunuz Zeynep hanımla ?

Efe Zeynep'i zor durumda bırakmak istemediği için küçük bir yalan söyledi.

-Bir çalışma ortamında bulunmuştuk kısa süreli, oradan arkadaşız kendisiyle.

-Bizim gibi işler mi ?

Zeynep bu sefer destek çıkmıştı adama.

-Hayır Murat bey, ben terzilik yaptığımı söylemiştim size hatırlarsanız...Birçok tanınmış isimlerle de çalışıyorduk. Efe bey ve annesi Nurbahar hanım da bizim sadık müşterilerimizdendi.

-Vay canına, ne büyük tesadüf. İstanbul'dan sonra burada denk gelmeniz gerçekten olay.

-Bence de. Biz şuradan şuraya oturmamıza rağmen arkadaşlarımızla denk gelemiyoruz.

Efe ve Zeynep aynı anda tebessüm ederken Şule sorular sormaya devam ediyordu. Konu zaten iş konularına gelmişti. Murat beyle ortak işe imza atacaklardı. Yeni bir uygulama üzerinde çalışıyorlardı. Zeynep evliyken üstüne çalıştığı bir proje olduğunu biliyordu. Onu hayata geçirdiğini öğrenince en az onun kadar mutlu olmuştu. Gurur dolu bakışlarla da Efe'yi dinlemişti.

-Birçok şeyi artık yapay zekalar üretiyor zaten. Bu yüzden bir yılın planlamasını, elde edilecek tahmini kâr ya da zararı, yapılacak yatırımları ve bilançoyu ortaya koyduğunda şirketler çok daha iyi noktaya gelecektir. Değişik fikirlere de açık hâle getirdik bunu zaten. Üretim noktasında bir sıkıntı yaşandığında otomatik olarak başka bir çıkış noktası da öneriyor. Misal geçtiğimiz aylarda değerli taşlar üreten bir firma ekonomik olarak sıkıntı çekmeye başlamıştı. Satış bağlantı noktaları bulmakta ve farklı alanlarda değerlendirmekte de zorluk çekiyordu. Biz bunu, bu oluşturduğumuz sisteme okuttuk ve şimdi kendisini avize üretiminde ışık gücünden de faydalanarak kullanıyoruz. Bunlar aynı zamanda enerji tüketimini de yarı yarıya indiren ürünler. Bu şekilde hem tüketici hem üretici kazanmış oluyor. Şirket bir sene içinde zarardan kâra dönüşü açıkladı. Bunun gibi birçok örneğimiz de var. Bizim ana hedefimiz de zaten bu. Üretici ve tüketicinin ortak noktada buluşup iki tarafında kazanması...

-Harika gerçekten.

Efe de başıyla onay verince devamını Murat anlattı.

-İşte biz de firmamızda sadece bu uygulamaların yer aldığı bilgisayarlar, tabletler üreteceğiz. Nasipse yani.

-Vallahi ne diyeyim, inşallah her şey istediğiniz gibi ilerler.

-İnşallah sevgilim.

Şule öpücük atmıştı uzaktan ona. Efe ve Zeynep yanındaki çifti imrenen gözle izlerken çaktırmadan birbirine bakmıştı. Onların hiç böyle flört ettiği anlar olmamıştı evlilik süreçlerinde ama yine de hiçbir şeye değişmeyecekleri paylaşımları olmuştu. Yemek sonrası kahve ve tatlı servisleri için oturma odasına geçmişlerdi. Murat ve Efe sohbetlerine orada devam ederken Şule de Zeynep'i sıkıştırıyor, ağzından da laf koparmaya çalışıyordu.

-Hoş adam değil mi ?

-Şule hanım...

Kızaran kızla kahkaha attı.

-Hiç boşuna inkâr etme. Yemek boyunca gözlerini alamadın ondan. Ve tabii o da senden. Sadece arkadaş değildiniz değil mi ?

Zeynep panik yaptı ve elindeki çatalı lavaboya düşürdü.

-Sakin ol hayatım, aramızda kalacak dediklerin. Gidip adamın yanında seni patlatacak değilim. Kaldı ki artık kocamla ortak çalışacaklar. Sadece merak ediyorum işte. Yanlış anlama da, adam sosyetik, sen terzilik yapıyormuşsun...Yani arkadaşlık böyle durumlar için zor olsa gerek.

-Haklısınız. O konuda zaten Efe bey mütevazilik etti.

-O bakışlarınız hiç öyle demiyordu ama. Bana yarım, tadı damakta kalan bir aşkı anımsattı haliniz. Ama tamam, madem anlatmak istemiyorsun, seni zorlayacak değilim.

-Şule hanım, zaten düşündüğünüz gibi değil çoğu şey... Ayrıca Efe bey evli de.

Şule de yüzüğü fark etmişti evet.

-Haklısın güzelim. Ben biraz patavatsızlık ettim. Sen de demiştin buraya geldiğinde zaten, geçmiş geçmişte kaldı diye... O yüzden meraktan çatlasam bile irdelemiyorum ve tatlıları alıp içeri geçiyorum. Diğer ikisini de sen getirirsin artık.

Zeynep onay verip ardından harekete geçti. Şule hanım bilerek Efe'nin tabağını verme işini kendisine bırakmıştı. Teşekkür ederek alan adama sadece tebessüm ederken renk vermeden yerine kurulmuştu. Herkes gibi tatlısını yerken de sessizce onların konuşmalarını dinlemişti. Zaman zaman Mina araya girip sorular sorup onları güldürmüştü, sonra da çok yorulduğu için ikili kanepede uykuya dalmıştı. Zeynep onu kucaklayıp içeri götürünce Efe dudağında tüneyen gülüş ve o hallerine duyduğu imrenmeyle onlara bakarken Murat'a yakalanmıştı.

-Çok güzel bir duygu olsa gerek.

-Hem de nasıl. Yaramaz falan ama tüm hayatımız o.

-Sizin çocuğunuz var mı Efe bey ?

Zeynep de tam o sırada tekrardan yanlarına gelmişti ve açıkçası o da merakla vereceği cevabı bekliyordu.

-Hayır, henüz yok.

-Ama istiyorsunuzdur ?

Efe elinde olmadan Zeynep'e çevirmişti yüzünü ve ona bakarak konuşmuştu.

-Bir zamanlar evet, çok istemiştim bir kızım olsun. Ama şimdi böyle hayallerim yok. Daha çok işlerimle ilgileniyorum.

-Murat da öyle işkolik bir tipti ama bu buna engel değil ki... Haddim değil elbette ama bence siz bunu bir düşünün.

-Şulecim, baskı yapmasak mı ?

Kocasının uyarısıyla utanıp ağzını kapadı. Efe ise problem olmadığını söyledi.

-Belki bir gün yeniden inandıran olursa düşünürüm.

-O zaman iş eşinize düşüyor burada.

Kocası yine bakışlarıyla susmasını söyleyince Zeynep ayaklandı. Konuyu dağıtmaya, daha doğrusu ortamdan kaçmaya çalıştı. Efe'nin kendisini hedef alan sözleri onu utandırıyor, üzülmesine sebep oluyordu. Sonuçta şu an evliydi ve bunlar yanlış şeylerdi. Geçmiş gitmişti. Evlilikleri mazide kalmıştı. Elbet bir gün şimdi eşiyle çocuk sahibi de olurdu. Bu kez çayları tazelemek için mutfağa kaçmıştı. Onun demini almasını beklerken de bir gölge hissetmişti üstünde, sonrasında da o tanıdık sesi duymuştu. Hemen yan tarafından banko taşına tabağını bırakmıştı. Daha onu görmeden anlamıştı Efe olduğunu. Biraz ürker gibi sıçraması da bundandı.

-Özür dilerim, korkuttum sanırım.

-Yok, hayır. Daldığım için boşluğuma geldi.

Sonra gözlerini çekip konuştu.

-Ne zahmet ettin, ben gelip alırdım.

-Elime yapışmadı ya, getirdim işte. Bilirsin, eskiden de iyi bir ev arkadaşıydım.

-Doğru...Bana hep yardımcı olurdun.

-Bugün de olmak istedim işte. Hem de seni merak ettim...

-Neden ?

-Yemekten beri iyi görünmüyorsun. Gerçi bunun sebebi biraz da benim. Ama bu karşılaşma inan ki bana da sürpriz oldu. Aklımın ucundan geçmezdi böyle bir şey. Yine de seni zor durumda bırakmak istemezdim. Çok üzgünüm...

Zeynep bunu reddetti anında.

-Ben iyiyim Efe. Tabii ben de seni görünce şaşırdım ama adı üstünde tesadüf işte. Senin de yapacağın bir şey yok ki. Önce parkta denk geldik, şimdi burada...Tek üzüldüğüm şey, onlara geçmişimizden bahsedemiyor olmak.

-Bundan rahatsız olacağını düşündüğüm için soruya öyle cevap verdim Zeynep. Yoksa sen benim için hâlâ kıymetli birisin. Seninle geçirdiğim hiçbir andan pişmanlık duymadım. Asla gocunmadım. Utanmadım da...

-Aksini düşünmedim de Efe. Zaten bunu ben istedim. Onlara bundan hiç bahsetmedim.

-Fark ettim...

Adamın sesindeki bir şey, bir tını Zeynep'i rahatsız edip üzdü

-Utandığım için değil, layık görmediğim içindi...

-O ne demek ?

-Bir kendine, bir bana baksana Efe. Bu hiçbir zaman için de değişmedi. Ben de böyle başa çıkabildim anca.

-Benim için bunun hiçbir zaman önemi olmadı Zeynep. Sen terzi kızı da olsan benim için değerlisin, öğretmen de olsan hatta bakıcı da...

-Bu senin için böyle. Ama artık bunları konuşmanızın bir önemi de yok zaten. İstersen daha fazla bekletmeden içeri dönelim.

-Peki Zeynep, nasıl dersen...

Arkasını döndü, tam çıkacakken dayanamayıp geri geldi.

-Ama bir şeyi çok merak ediyorum: değdi mi her şeye ?

Zeynep başını hafifçe yan kırıp bakarken soruyu algılamaya çalışıyordu.

-Neyden bahsediyoruz şu an ?

-Beni terk etme sebebinden Zeynep...Hesap sormuyorum yanlış anlama ama merak ediyorum işte. Aşık olduğun adam nerede ? Ne yaptınız ?

Zeynep zar zor yutkundu, yüzü de pancara dönmüştü.

-Şey, biz yürütemedik. Ayrıldık onunla...

Efe buna üzüldüğünü söyleyemeyecekti. Kıza da bunu açık açık ifade etmişti. Hâlâ o adamı görüp etmese de, tanımasa da bir kini vardı. Zeynep'ini elinden almıştı herif. Ona sempati besleyecek hali yoktu!

-Hiç vakit kaybetmeden gider önüne gelen bir serseriye aşık olursan işte böyle yarıda bırakırlar...

-Efendim ?

-Hiç öyle bakma Zeynep. Bari değseydi buna.

-Değdi veya değmedi, ne önemi var. Bitti gitti.

-Senin için belki ama benim için hayatımın en zor günleriydi.

Zeynep üzülerek bakmıştı sevdiği adama.

-Ama artık geride kaldı. Sen de yoluna bakıyorsun üstelik. Bunları konuşup olanları deşmenin bir faydası yok Efe. Bak ne güzel evlenmişsin de...Annen de eminim çok mutludur. Bu sefer sana ve ailenize layık bir gelin bulduğuna da eminim. O yüzden lütfen bunları orada bırakalım, yolumuza bakalım...

Efe dediklerini idrak ettiğinde şaşkınca kıza baktı.

-Ne evlenmesi, ne gelini Zeynep ? Ne diyorsun sen Allah aşkına ?

Zeynep de yüzüğünü göstermişti ve Efe o an başını sallayarak gülmüştü.

-Şu mesele...

Kıza baktı sonra yeniden.

-Bu seninle evlendiğimizde taktığımız yüzük Zeynep. Evet, bu birine bağlığı temsil ediyor. Zaten o yüzden de hiç çıkarmak istemedim. Kağıt üstünde bitti birlikteliğimiz, burada değil...

Kalbini gösterip ona sokuldu.

-Benim için senden sonrası hiç olmadı. Olmayacak da. Belki de en büyük aptallığı seni kaybetmemek için gerçek duygularımı bastırmakla yaptım. Oysa ben sana çok aşıktım Zeynep! Ki bu hâlâ bile böyle.

Zeynep gözlerinden süzülenlerle bakarken Efe isyanına devam etti.

-Hiç kimse buradaki yerini alamaz!

Kafasını gösterdi. Onla dolu olan aklını böyle anlattı kıza.

-Buradakinin de...

Kalbine indi yeniden ve sonra da yüzüğünün takılı olduğu parmağını kaldırdı.

-Ve bunun da.

Ardından o da gözleri dolarak baktı kıza.

-Hayatımda birçok şey değişmiş olabilir ama senin yerin benim için hep aynıydı Zeynep. Hep aynı... Başkasının doldurmasına imkan yok.

-Efe...

Parmaklarını yukarı kaldırıp dudaklarına temas ettirdi, onu gözlerini kapaması arasında da onu susturdu.

-Keşke beni birazcık sevebilseydin...Bunu öyle çok isterdim ki. O yüzden o adamı çok kıskandım Zeynep. Onun yerinde olamadığım için adeta delirdim. Kafayı yedim hatta. Çok kere görmek istedim onu. Tanımak istedim. Onda olup da ben de olmayan neydi de Zeynep beni değil onu seçti dedim...Ama hiç hakkım olmadığı için sessizce ona gitmene izin verdim...

Sinirden güldü.

-O çok aşık olan adamın şımarıklığına bak ki senden vazgeçebilmiş. Ben niye yapamıyorum o hâlde Zeynep ? İki sene oldu ya...Niye çıkmıyorsun aklımdan, niye gitmiyorsun şu içimden ? Niye hâlâ böyleyim ben ?

-Efe...

-Bir kere yalandan da olsa keşke senin tarafından sevildiğimi duysaydım, herhalde ben mutluluktan ölürdüm. Herifteki lükse bak, bunu bilip senden vazgeçebiliyor...

Zeynep adamın o acı çeken haline dayanamadığı için onu susturdu ve yüzünü avuçlayıp kendisine bakmasını sağladı.

-Efe ben sana yalan söyledim.

Efe gözünden akanlar arasında bakarken idrak etmeye çalıştı.

-Ne yalanı ?

-Başkası olmadı. Öyle biri hiç yoktu. Ben sadece daha fazla benimle o hayatın içinde kalmanı istemedim. Seni öyle görmeyi kabullenemedim. Annenle benim yüzümden öyle olmanıza katlanamadım. Ben zaten kimsesizdim. Senin de ben gibi olmana nasıl izin verebilirdim ki... Çok üzdüm seni biliyorum ama başka türlü vazgeçmezdin benden.

-Neden Zeynep ?

-Öyle çok daha mutlu olacağını düşündüm.

-Sensizken ?

İkisi de ağlıyordu artık.

-Biliyordun üstelik değil mi sana aşık olduğumu ?

Zeynep sessiz kalarak bunu kabul etmişti.

-Çok güzel! Gerçekten müthiş!

-Ben de aşıktım sana! Ben de ne kadar acı çektim biliyor musun ? Neden oradan kaçtım sanıyorsun! Çünkü bu lanet olası ayaklarım orada kalırsam beni sana getirecekti mutlaka. Ama ben bunu istemedim. Kaçtım senden. Buralara geldim. Yeni bir hayat, düzen kurdum. Öyle böyle bir şekilde tutundum ama yine karşıma çıktın ve ben yine sana yenildim!

Efe duyduklarına inanamıyordu. Duyguları karşılıklıyken neden bu işkenceyi birbirlerine yaşatmışlardı ? Düşman yapmazdı bu kötülüğü.

-Anlayamıyorum Zeynep. Anlamak istiyorum ama yok yani, aklım almıyor. Kafama oturmuyor hiçbir şey. Neden yaptın bunu bize ?

-Söyledim ya Efe...

-Sen beni kendinden mahrum ettin. Bunun hakkı ne olacak ?

-O an doğrusu bu gibi geldi. Çok üzgünüm. Seni bu kadar incitmek istemezdim.

Kızın ağladığını seçince çok da kızgın kalamadı.

-Gel buraya...

Zeynep daha fazla duygularına ket vuramayarak ellerini beline dolayıp ona sarıldı ve ağlaması arasında ondan özür diledi. Efe de onu saçlarından öpüp, sırtını okşayarak sakinleştirdi. Sonra da istemeden çekilip yüzünü avuçladı, yaşlarını sildi. Hafifçe eğilip gözlerinin içine baktı.

-Bir daha beni bırakırsan eğer senin canına böyle çok seve seve okuyacağım. Onu bil de ona göre bir başına kararlar al.

-Bir dahasına bu kadar gücümün yeteceğini sanmıyorum.

-Ah Zeynep, ah Zeynep... Şu an bizim de şu içerdeki bızdık gibi iki yaşlarında, sana da çokça benzeyen bir kızımız olabilirdi. Bizden ne çaldığının farkında bile değilsin.

Zeynep burnunu çekti.

-Yine olur... Olmaz mı ?

-Bilmem. Şule hanım haklı galiba. Beni ikna etmek biraz da sana düşüyor bundan sonrasında...

Sonra biraz daha sokuldu yüzüne. Zeynep çok utansa da heyecanla, kırptığı gözlerinin ardından Efe'ye bakmaya devam etti. Parmak uçları dudaklarının üzerinde gezince nefesi hızlandı. Efe kızı öpmek ister gibi yüzüne sokulsa da ona dokunmadı. Sadece ondan aldığı cesaretle kızı bankoya yaslayıp sıkıştırdı ve bedeninin ağırlığını bile isteye ona verdiğinde Zeynep'in utanmasına sebep oldu. Genç kız hissettiği sıcak temasla hislerinin arasında gidip gelirken yapışık hale gelen bedenlerini ayırdı, ellerini de göğsüne dayayıp titreyen sesiyle onu uzaklaştırmaya çalıştı.

-Efe, dur lütfen...

Efe de inadına ellerini iki yanından bankoya yasladı ve kendini kızın dibinden çekmedi. Zeynep bu yakınlıktan utanırken Efe gözlerini bir hizaya getirdi ve dudağına doğru fısıldayarak konuştu.

-Elimizi çabuk tutsak iyi olacak gibi. Senden o küçük kız çocuğunu istiyorum Zeynep.

-Tamam ama şimdi içeri dönelim. Çok bile oyalandık. Ayıp olacak insanlara...

Kızın dalgınlığından faydalanıp yanağından öptü ve ışıl ışıl olmuş gözlerle Zeynep'in utanmasını izledi.

-Tamam, beni sevdiğini söyle gidelim içeri.

-Efe...

-Söyle. Lütfen...

-Sana aşığım. Seni çok seviyorum. Ve senden o küçük kız çocuğunu istiyorum...

Efe aşka gelerek baktı ona ve kalbi seneler sonrasında taklalar atarak içinde hayat bulurken Zeynep üzerinden yalandan kızması arasında onu ittirdi.

-Hadi, yürü...

Adamı önüne döndürüp yürümeye zorlarken Zeynep de çaktırmadan gülmüştü ve onunla beraber içeri girdiğinde karşısındaki çiftin bakışlarına utanarak bakmıştı. Efe ise kendisinin aksine oldukça rahattı. Sırıtıp duruyordu ve sonunda da yapacağını yapmıştı.

-Sevgili olduk da biz eski karımla. İkna etmem ondan biraz uzun sürdü. O sebeple geciktik. Kusura bakmayın lütfen. Ama ben de onu kız çocuğu konusunda biraz zorlayacağım, şüpheniz olmasın.

Zeynep sırtına çimdik atıp ona kızarken Şule ve Murat kahkahalara boğulmuştu. Çiftin şaşkın bakışlarını görünce de Şule konuya açıklık getirmişti.

-Sonunda ya! Bir an hiç başaramayacağız sanmıştık.

-Vallahi Nurbahar teyze hakkımdan gelirdi bu plan da tutmasaydı.

-Nasıl yani ?

Bunu diyen Efe idi. Zeynep de devamında ona eşlik eden olmuştu.

-Ne planından bahsediyorsunuz Murat bey ?

-Ve annemin konuyla alakası nedir ?

-O kısmı ben de merak ediyorum açıkçası Efe...

-Gelin oturun şöyle...

Murat ve Şule onları yanlarına çağırmıştı. Genç çift de isteklerini yerine getirip yan yana koltuğa oturmuştu. Murat da başlamıştı merak ettiklerini anlatmaya. Efe ve Zeynep her duyduğu şeyle şoka girerken Şule de araya girip yorumlarda bulunuyordu.

-Ay, dizi gibi hikaye vallahi. Nurbahar hanıma helal olsun. Sen kalk eski gelininin nereye gittiğini bul, İstanbul'a geri dönsün diye onu iki kreşten kovdur. İşlerinin çoğuna taş koy. Baktın istediğin olmayınca da ortak olarak çalıştığın kocamı kafala, onu planına dahil et. Evime bakıcı olarak onu aldır. Buradaki iş için de gel oğlunu görevlendir... Onları karşılaştırmak için taksiciye kadar ayarladığına inanamıyorum gerçekten... Çok iyi değil mi ya ?

-İşte o yılların tecrübesinin verdiği bir şey hayatım. Bakmış bu iki inatçı keçiden bir şey olacağı yok, el atmış kadın işte. Bu arada o da torun için çok istekli haberiniz olsun. Elinizi ondan çabuk tutsanız iyi olur.

Efe tüm bu duyduklarının kamera şakası falan olduğunu düşünüyordu esasen. Annesi zamanında kendilerini ayırmak için elinden geleni yaparken şimdi birleştirmeye mi uğraşmıştı yani ?

-Bunları yaptıran gerçekten annem mi ?

-Evet Efe. Bu süreçte ikinize karşı böyle gizemli davrandığım için çok üzgünüm ama sonuna değdi.

-Zeynep, aynı şeyleri işitiyoruz biz değil mi ?

Zeynep de inanmakta bir bu kadar güçlük çektiği için Efe kadar şaşkındı.

-Galiba Efe...

-Yok ben bir yüzüme su çarpıp geleyim. Başka türlü ikna olamayacağım.

Ayaklanıp gidince Şule ve Murat güldü. Zeynep ise şaşkınlıkla olanları takip ediyordu. Efe aslında annesiyle konuşmak için oradan ayrılmıştı. Gözüyle bu gerçeği görmek istiyordu. Ancak o zaman emin olurdu. Ekran istediği yüzle dolduğunda Efe ona baktı.

-Anne ?

-Oğlum...

-Sanırım her şeyden haberin var.

-Evet, var. Çok da mutluyum sizin adınıza.

-Anne...

Gözleri doldu Nurbahar'ın.

-Bakma öyle bana Efe. Onun gidişiyle ben oğlumun hayat dolu ifadesini kaybettim. Acı çekişine şahit oldum. Ağladığını duydum çok kere. Bu kadar sevdiğini bilmiyordum. Çok kere aradım ondan sonra Zeynep'i. Zor bela buldum. Şimdi de gelinimle buraya gelmenizi bekliyorum. Sakın onsuz döneyim deme!

Efe genzini temizledi. Ağlamak istemiyordu daha fazla. Bu yüzden sadece teşekkür edip gerekli sözü verdi.

-İstanbul'a gelininle beraber döneceğim anne. Merak etme.

-Bekliyorum oğlum...Herkese de selam söyle.

Sonra görüşmeyi sonlandırdı. İçeri döndüğünde de Zeynep'e baktı direkt.

-Annemle konuştum. Hepinize çok selamı var. Bana da, gelinimi almadan gelme sakın dedi. Bohçanı hazırla da çıkalım yola güzelim.

-Efe...

-Vallahi sensiz gidersem canıma okuyacak gibi. Biz iki taşı bağrına basmak için bekliyor kadın.

Şule, Murat ve Zeynep gülünce kendisi de aynı şekilde tepki verdi. Sonra kız ayağa kalktı ve başını salladı. Hazırlanıp geleceğini söylerken önce uyuyan küçük kızla vedalaştı. Onu kokulu kokulu öptü. Şule ayağa kalkınca gözleriyle minnetini sunup teşekkür etti, kıza da sıkıca sarıldı.

-Tarih seni kaynanasını yola getiren gelin olarak yazacak Zeynep. Seninle gurur duyuyoruz.

Göz kırptı sonrasında.

-Şaka bir yana, hep mutlu ol Zeynepcim. Bunu gönülden diliyorum. Yanımızda olduğun süreç boyunca kardeşim gibi oldun. Bu evin kızıydın bizim için. Ama ne yapalım, Nurbahar hanımın kazık kadar olan kozu bizim minnaktan daha kuvvetli. Ama olur da yine bir cadılık ederse burada bir evin, bir de böyle çatlak bir ablan olduğunu unutma...

-Şule hanım...

-Ne hanımı kız, abla de artık...

Zeynep dediğini düzeltip abla dedi ve kadına içten bir şekilde gülümsedi.

-Her şey için teşekkür ederim. Bu iyiliğinizi asla unutmayacağım. Ve bu minik koza gelince, Efe duymasın ama o da en az onun kadar tatlı ve akıl karıştırıcı bir seçenek... Buradan da üç parçamı geride bırakıp gidiyormuşum gibi hissediyorum.

-Ayy, deme böyle. Hiç salasım gelmez o zaman. Gerçi bu duvarı tırmanan adamın buna çok izin vermez de, biz bir şansımızı deneriz.

Zeynep yeniden gülünce Şule yanağından makas aldı.

-Heh şöyle, gül artık... Ve çok mutlu ol tamam mı ? Çok çok böyle. Yanındaki kazık kozun kadar...

-Bu kez olacağım ve edeceğim de abla.

Şule de destek verdi kıza. Tekrar sarılan ikili beraber bavulunu toparladı. Zeynep fermuarını çektiğinde son kez kaldığı odaya baktı, sonra da ablasına. Hazırım demesi arasında da oradan çıktı. Efe ile beraber evden ayrıldığında da Gönen ailesine elini salladı ve sonra sevgilisinin elini tutarak asansöre yürüdü. Onunla beraber yepyeni bir hayata adım atarken oldukça mutlu ve de heyecanlıydı. Kendisini bundan sonrasında neler bekliyordu bilmiyordu ama Efe yanında olduktan sonra hiçbir şeyin önemi yoktu. Onunla arabada doyasıya sarıldığında ve onun tarafından aşk dolu sözler eşliğinde şımartıldığında fark etmiş bulunuyordu ki kazık kozunu çok seviyordu ve kesinlikle ondan, onun aksine ona benzer olmasını istediği bir tekne kazıntısını daha bu aileye kazandırmak niyetindeydi. Zeynep mutlulukla bunların hayalini kurup başını göğsüne yaslarken sol kolunu tuttuğunda Efe de ağır ağır arabasını sürüyor ve direksiyonuyla da ritim tutarak radyoda çalan şarkıya sevgilisiyle beraber eşlik ediyordu. Karşılıklı şekilde gülerek söyledikleri kısımsa bir zamanlar birbirine adadıkları ve şimdiki çıkan şarkı karakterimizi yansıtan şarkı olsun dedikleri, ikiliden de Efe'ye gelen göndermeydi ki adamın geçmiş yaşamı dikkate alındığında bu cuk diye oturmuştu. O gün de buna bir bu kadar gülmüşlerdi, şimdi de...

Bakayım koynunu aç
Bakayım koynunu aç
Kalbimi çaldın
Aşkımı çaldın
Sen beni çaldın
Gönlümü çaldın
Aşkımı çaldın
Çapkın, çapkın, çapkıııın çapkın...

-Son-

Dipnot: Arkadaşlar biliyorsunuz daha yazmam gereken 9 hikâye daha var. Bu elimdeki son stok bölümdü. İlham oldukça yazıp geleceğim. Fakat ben sizlerden de yardım istiyorum bir konuda. O da çiftlerin ismi konusunda. Bu konuda biraz tıkandım gibi. O sebeple bir kadın bir erkek ismi yorumlarda belirtirseniz mutlu olurum. Kalan 9 hikaye için çok ihtiyacım olacak çünkü. Şimdiden teşekkür ediyorum.

Olvasás folytatása

You'll Also Like

30.7K 3.2K 36
Biz seninle gidilmeyen şehrin, çıkılmayan yokuşlarında soluklandık. Ve hiç olmayan panjurlu bir evin hayalini üstümüze çatı yaptık. Yani anlayacağı...
59.6K 11.4K 24
Toplumun direttiği kuralları kapak yapıp, iç sayfalarını hayalleri ile dolduran bir kadındı Ahu. Yaptığı muhteşem ayakkabı tasarımları ile kadınların...
774 78 24
UYARI:BU İLK KİTABIM OLDUĞU İÇİN HATALAR VARDIR ! Ada ailesinin işleri dolayısıyla bir sahil kasabasına taşınır. Burada Deniz ile tanışırlar.İkisi d...
1.4M 43.2K 38
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...