Aşk Bürosu

Door mavdilara

200K 11.6K 5.1K

Belki bana soracaksınız "Böyle bir ailenin içinde yaşamak zor değil mi?" Diye. Arkadaşlar inananın İki asker... Meer

AŞK BÜROSU KARAKTER TANITIMI
1.Bölüm: PAZAR KAHVALTISI
2.Bölüm: MEVLİT KURANI
3.Bölüm: ÇAY BAHÇESİ
4.Bölüm: GAMZE
5.Bölüm: TRAFİK ŞUBE
6.Bölüm: AŞK BÜROSU
7. Bölüm: KIRMIZI RUJ
8.Bölüm: KAFA TOPU
9.Bölüm: PATATESLİ BÖREK
10.Bölüm: RÜYA
11.Bölüm: MİNİK BİR BUSE
12.Bölüm: ÜNİVERSİTE SINAVI
13.Bölüm: KOĞUŞ
15.Bölüm: CENAZE NAMAZI
16.Bölüm: SEVGİLİ
17.Bölüm: EZOGELİN
18.Bölüm: DÜĞÜN DERNEK
19.Bölüm: YENİ BAŞLANGIÇLAR
20.Bölüm: ANTEPLİM
21.Bölüm: ALBAYRAK
22.Bölüm: TOSUN PAŞA
23.Bölüm: GENİŞ AİLE
24.Bölüm: SÜRPRİZ
25.Bölüm: KISKANÇLIK
26.Bölüm: MESAFE
27.BÖLÜM: SON AKŞAM YEMEĞİ
28.Bölüm: ÇİFTETELLİ
29.BÖLÜM: HAKİMİYET
30.Bölüm: HABERSİZ
31.Bölüm: EVLİ, MUTLU, ÇOCUKLU
32.Bölüm: FİNAL
Özel 1.Bölüm: EBEVEYN

14.Bölüm: KRALİÇE KARTAL

6.2K 358 151
Door mavdilara

Bu aralar modum = Yıkıkistan

Çok yorulduğum ve uykusuz kalmaktan mide bulantıları yaşadığım bir dönemden geçiyorum. Uykusuzluk gerçekten insanın en büyük düşmanlarından biriymiş. Bu dönemde bunu anladım.

Bende vaziyet bu şekildedir. Siz nasılsınız? Hayatınız nasıl gidiyor? İnşallah gül cemaliniz gülüyordur. Unutmayın ki gülmek size çok yakışıyor.

Şöyle küçük bir tavlama seansı da yaptığımıza göre ne dersiniz? Bölüme geçelim mi?

14.Bölüm

"KRALİÇE KARTAL"

Gözlerimi açmamla abimin üzerime karabasan gibi çökmesi bir oldu.

"Abi?!" inanmaz bir cırlayışla kollarımı geniş bedenine sardığımda ufak bir iniltiyle kendini geri çekti.

Aklıma gelen şeyle kalbim cızladı. Yaralanmış mıydı?

"N'aber cimcime. Abin gelmiş hala uyuyorsun." Konuyu değiştirmeye çalışıyordu. Kenardan yanıma doğru uzanırken tüm dikkatim ondaydı.

"Yaralı mısın?" diye sordum hiç çekinmeden. Yüzündeki gülümseme ufaktan sönerken kapının orayı kontrol etti. Temkinli davranıyordu çünkü annem duyarsa kesinlikle kıyamet kopardı.

"Ufak bir şey." Dedi kaburgasıyla boşluğu arasında bir yer göstererek. "Hazırlıksız yakalandım."

"Sen ve hazırlıksız yakalanmak?" Abim bu hayatta asker olmak için doğmuş olan nadide insanlardan biriydi. Bu yüzden hazırlıksız yakalanmak gibi şeyler onun için neredeyse imkansızdı.

Bedenimi biraz daha duvara yaklaştırırken yanıma doğru sıvıştı.

Abim abim canım abim. Ne kadar da özlemişim tipsizimi.

"Dalgındım." Diye lafa girdi tavanla bakışırken. " Yunus Emre'yle Leyla operasyon düzenlediğimiz evin dışındaki güvenliği sağlarken bende eve girdim. O an aklım bir karış havadaydı işte. Sağıma bakıp soluma bakmayınca orospu çocuğunun teki bıçak yarası açtı."

Abim geldi diye seviniyordum ancak onu hiç iyi görmemiştim. Yarasına dikkat ederek kollarımı tekrar bedenine sardığımda o da bana sarıldı.

"Anneme söylemek yok tamam mı?" dedi bir çocuk edasıyla. Kafamı aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. Abimin bu evde ki en büyük sırdaşı ben olduğum için bu sırrını da tabii ki ortaya çıkana kadar kimseye söylemeyecektim.

"Diyorum ki bugün şöyle bir abi kardeş günü yapalım. Hem sana anlatmam gereken şeyler de var."

Abi kardeş günü vazgeçilmezimizdi. Bu günde ya dünyanın en saçma şeylerini yapar ya da dünyanın en elit insanı gibi takılırdık. -elitlik anlayışımızda Anadolu Kavağına gidip balık ekmek yiyerek sahilde atom kemirmek-

"Nasıl gideceğiz ki? Dün ki olanlardan sonra annemler asla izin vermez." Dedim. Annem şimdilik olağanüstü hal ilan etmişti. İlyas'ın bana bulaşma ihtimaline karşılık bir süre dikkatli olmam gerektiğine vurgu yaparak en azından amcamlar gidene kadar apartmandan ayrılmamam konusunda ricada bulunmuştu.

Cihangir abim kendini hafiften geri çekip bana döndüğünde kaşları çatıktı. "Dün ne oldu?"

Tabii ki de bu konuyu ondan saklamayacaktım. Hatta zaten ilk anlatacağım kişilerden biriydi. "İlyas geldi ve sıkıntı çıkardı." Diye başlayarak konuyu uzun uzadıya anlattım.

Sakin bir şekilde beni dinledikten  sonra hafiften sinirli bakan bakışlarını bana dikti. "Yemin ederim amca demeye bin şahit lazım." Dedi. "Keşke bir gün daha erken gelseydim de onun ağzına sıçsaydım."

"Dedim ya. Kartal zaten dövdü diye."

"Az bile yapmış diyeceğimde herif ihtar almış."

"Abi?" dedim meraklı meraklı. "Şimdi ihtar aldı ya. Maksimum ne olur?"

"Yani askerlikte ihtar aldığın zaman ya seni görevden azlediyorlar ya da fazladan nöbet tutturuyorlar. Polislikte de çalışma saatlerine ek yapılabilir ya da fazladan bir dosyanın yönetimi eline verilir. En kötü ihtimalle de elindeki dosyayı alırlar."

Gözlerim kocaman olmuş onu dinliyordum. Nasıl elindeki dosyayı alırlardı? Herif koca başkomiserdi ya. Eğer öyle bir şey olursa acayip üzülürdüm.

Modum saniyede düşerken abim koluma vurdu.

"Korkma be. Bir şey olmaz. Hem iyi yapmış. Onun bacısı olsa bende aynı şeyi yapardım."

Valla beni pek bacısı olarak gördüğü için değil de güzeli olarak gördüğü için İlyas'a ağız burun girmişti ama hakkını yememek lazım. Eğer bacısı olarak görseydi de aynı şeyi yapardı.

"Oldu geçti zaten artık." Dedim çaresiz bir sesle. "Yapacak bir şey yok."

"Zaten Kartal'ın şeyinde bile değildir." Dedi ve kahkaha attı. "Emniyet adamın anasını satayım." Dayanamayıp bende kahkaha attığımda kapının önünde azazül gibi bir silüet belirdi.

"Ulan bizde sizi sofrada bekliyoruz!" Melek'in cazgır sesiyle abim saniyede ayağa kalktı. "Ah be kızım." Dedi memnuniyetsiz bir şekilde. "Bir insan hiç mi değişmez? Yemin ederim bu çingenelikle evde kalacaksın."

"Valla Cihangir abi ben onu bunu bilmem de biraz daha sofraya gelmezseniz çingeneliğin alasını göstereceğim kesin. Bayılacağım yahu!" Anlaşılan Melek hanımın açlıktan gözü dönmüştü.

Abim kapıya yaklaşırken poposuyla Melek'i dışarı doğru ittirdi. Keyfi yoktu ama varmış gibi davranıyordu. "Seni alana var ya Allah yardımcı olsun." Dedi nemrut bir yüz ifadesiyle.

"Derdi sana mı kaldı Cihangir abi aaaa" Karşılıklı durmuş koca karı gibi dil dalaşı yapıyorlardı. Bende yatakta diva gibi uzanmış onları izliyordum.

"Sus kız." Dedi abim Melahat teyzenin kimliğine bürünerek. "Seni alana üstüne para vereceğim bak sen gör."

Melek abimi çatlatmak ister gibi bir yüz ifadesine büründüğünde "Ver." Deyiverdi kendinden emin bir şekilde. " İşime gelir. Paraları kocamla çatır çatır yerim."

Şu cümleden sonra ciddi durabilene aşk olsundu. Onların bu halleri o kadar komikti ki gözlerimden yaşlar akıyordu artık. En sonunda Melek tüm cinliğiyle bana döndü. "Sende kalk be artık!"

"Ben görmeyeli bu daha da cinleşmiş Ecrin. Kalk bari de sana da musallat olmasın." Abim son lafını sokup ışık hızında içeri ışınlandı.

O gittiğine göre Melek'in hedefi bendim ki daha ağzını açmasına kalmadan ayağa kalktım. Öcü gibi bana bakıyordu deli manyak.

"İki dakikaya geliyorum."

"İki dakikayı geçerse bende senin içinden geçerim." Dedi ve arkasına bile bakmadan içeri geçti. Bugün herkeste bir şeyler vardı herhalde.

Valla gizliden yemeklerine antidepresan atacaktım da onu istiyorlardı. Aslında düşününce de çokta mantıksız gelmiyordu he...

Yatağımı bile toplamadan içeri geçtiğimde içerisi o kadar doluydu ki sofrada bana yer bile kalmamıştı. Hemen kenardan aldığım tabureyle abimle babamın arasında sıkıştım.

İlyas'ın muhabbeti geçiyordu. Babam hala sinirliydi ancak İbrahim amcam onu frenlemişti. Bu konuda sessiz kalan iki kişi vardı. Biri ben biri Firdevs halam. O günden sonra hiç konuşmamıştık. Hatta bize bile gelmemişti. Aslında sırf  İlyas'ın salak davranışları yüzünden halamla aramı bozmak istemiyordum ancak doğru konuşmak gerekirse kalbim kırılmıştı bu yüzdende ilk adımı ondan bekliyordum.

"Eee Cihangir görev nasıldı? Nerede yaptınız bu sefer operasyonu?" Amcam konudan uzaklaşmak istercesine abime döndüğünde abim ağzına simit tıkmakla meşguldü. Eliyle bir dakika işareti yaptığında sofrada küçük bir kahkaha rüzgarı dönmüştü.

Abim ecel terleriyle ağzına attığı lokmayı yuttuğunda söze girdi. "Valla amca ayıptır söylemesi bildiğin iti köpeği bağlasan durmayacak yerlere gittik. Zaten bu sefer yurt içindeydik. Hatay sınır taraflarında bir çatışmaya girdik ama o da çok uzun sürmedi. Bu sefer ki operasyon diğerlerine nazaran daha kolaydı çünkü listede ki gözden çıkarılmış heriflerin peşine düştük. Allah'a çok şükür de hayırlısıyla tamamlayıp Ankara'ya geri döndük."

O böyle rahat rahat anlattıkça benim içime bir ağırlık basıyordu. Sanırsın çatışmaya girdiklerinde birbirlerine mermi değil de taş fırlatıyorlardı. Üstüne üstlük olayları anlatırken ne güzelde işine gelmeyen kısımları es geçiyordu. Yiyorsa yaralandığını da anlatsaydı ya. Hey gidim hey.

"Maşallah Tim'le de yapboz parçası gibisiniz. Kaç yıldır berabersiniz?"

"En başından beri beraberiz amca. İlk göreve çıktığımızdan beri aynı kadrodayız. Ben, Yunus Emre, Leyla,  Galip, Ali ve Turan."

Turan ve Galip abiyi daha önceden görmüştüm. Biraz Emre ve Batu'ya benziyorlardı ancak asker oldukları duruşlarından ve konuşmalarından belliydi. Hele Galip abinin bir sesi vardı. Allah düşmanıma duymayı nasip etmesin. Öyle bir kalın sesi vardı ki terörist duysa direkt kafasına sıkar kendini oracıkta imha ederdi.

Abim bir anda aklına bir şey gelmiş olacak ki ağzına zeytin attıktan sonra bizimkilere döndü. "Bu arada benimle birlikte Tim'de geldi." Demesin mi? Direkt sofradan "Aaa." Sesleri yükseldi.

"E çocuklar nerede Cihangir? Neden içeri çağırmadın?"

"Onlar Yunus Emrelerdeler anacım. Bizim ev kalabalık diye onları orada kalacaklar."

Amcam "Aman oğlum biz bir saat sonra yola çıkacağız." dediğinde gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Amcamı severdim ederdim de evde misafir olması düşüncesi ve hizmet etmek hiç bana göre değildi. Bu yüzden gidecek olmalarına biraz seviniyordum.

Sohbet öyle ilerlerken halam hiç beklemediğim bir anda bana laf attı.

"Ecrin de Allah'ı var güzel kız." Şaşkın bakışlarım halamı bulduğunda bunun barışmak için atılan bir adım olduğunun farkındaydım. Bu yüzden de uzatmadım ve ona cevap verdim.

"Teşekkür ederim hala da senin kızında aşağı kalır yanı yok."

Melek zaten iltifatı Allah'ından arıyor. "Valla bende biri beni ne zaman övecek diye bekliyorum." Dedi ve ortalığı kahkahaya kattı.

Kahvaltı faslı bittiğinde amcamlar hiç beklemeden yola çıkmıştı. Ben ve Melek'se mutfağa atılmıştık.

"Geri zekalı." Dedi bir anda tabakları makinaya dizerken. Aniden gelen hakaret ile bir an olduğum yerde kalakaldım.

"Tabak dizerken aklıma geldi bak. Sen Kartal'la sevgili misin?"

Dilimi yutmuş gibi yüzüne bakıyordum. Bu kız hiç giriş gelişme sonuç diye bir şey duymamış mıydı? Ne diye bir ayağını pabuca soka soka bana soru soruyordu ki?

"Hayır." Dedim kendimden emin bir şekilde çünkü sevgili değildik. Aramızdaki etkileşim gözle görülür bir hal almıştı. Birbirimize bir şeyler hissettiğimizde kesindi ancak bu zamana kadar ki süreçte hiç birbirimize sevgili olalım dememiştik.

İşin komik kısmı bence nasıl sevgili olunur bilmeyişimizdi. Çünkü eminim ki insanlar sevgili olurken "Hadi gel sevgili olalım." Diyerek sevgili olmuyorlardı.

Bunu düşününce küçükten bir geri adım attım.

"Aslında kesin bir hayır yok ortada." Dedim.

Melek makinenin arasından kurtulup gözlerini pörtletti ve "Bana direkt hayırın kendisi yok gibi geldi."

"Yani..." dediğim anda kolumu dürttü  "Ne yani?!"

"Yani sevgiliyiz sanırsam..." Bunu söylediğim an size yemin ederim öyle bir çığlık attı ki tüm ev inledi.

Heyecanla olduğu yerde zıplarken koluma yapıştı ve beni sallamaya başladı. "Öpüştünüz mü?!"

Kafamı sadece ufaktan aşağı yukarı sallamam delirmesine neden olmuştu. "Allaaaaaaah!" Diyerek göbek atmaya başlayışıyla kahkaha attım.

Ben ki Melek'in bu tavırlarına sert bir şekilde karşılık verirdim artık öyle bir şeye ihtiyaç duymuyordum.

Arkadaşlar ben aşık olmuştum. Artık bu işin sanırsamı yoktu. Bildiğiniz adı Kartal Alateş olan bir başkomisere gönlümü kaptırıvermiştim.

O ihtar olayından sonra bir türlü bir araya gelememiştik. İçimde bunun hüznü olsa da karalar bağlamıyordum. Ona Kartal demişler ne yapsa yeri demişler misali kendimi avutuyordum sadece.

Melek'in "Elti olduk lan" söylemlerini dinleye dinleye mutfağı topladığımızda o işe gitmek zorunda kalmıştı.

Gözü kör olasıca enişteee kuzenimi çalıştırıp durduruyorsun. Şaka şaka gözün kör olmasın Batu. Sen bize lazımsın.

Acaba dışarı mı çıksaydım?

İçimde böyle bir neşe vardı. Emniyete Kartal'ı görmeye gitsem çok mu olurdu?  Yok ebesinin nalı Ecrin. İstersen eline iki tanede sefer tası alıp adama yemek götür.

Oflaya puflaya ne yapacağımı bilmeden hazırlandığımda kısa bir süre aynayla bakışıp kendime telkin verdim.

Kartal bu zamana kadar belki de milyonlarca kez bana adım atmıştı ve ben fark etmemiştim. Fark ettiğim vakitlerdeyse kendi içimde bir savaş veriyordum ancak şu an artık ona adım atan be olmak istiyordum. Belki bundan dilim yanacaktı ama göze almaya değmez miydi?

Aklımın içinde Kartal'ın beni beş senedir seviyor oluşu dönüştükçe kalbimi çiçekler kaplıyordu. Beni beş senedir seviyor olması demek ben fark etmeden yıllarca arkamda bana destek olmuş olması, uzaktan da olsa yaptığım şeylerle gurur duymuş olması demekti. Söyleyin şimdi bana. Ben nasıl ona çekilmeyeyim? Üstüne üstlük bu beş sene boyunca beni beklemişti.

Düşündükçe iyi anlamda bir delirmeler alıyordu beni.

Telefonumu elime alıp ilk iş mesajlara girdim. O günden sonra bana,  sadece haksız olduğum durumlarda özür dilemem gerektiğini ve bu durumda haksız olanın ben olmadığını, özür dilemesi gerekenin İlyas olduğunu bunu da ona karşı değil bana karşı yapması gerektiğini söylemişti.

Anlayacağınız üzere her zamanki gibi tüm odağı bendim.

Kartal

Siz:

Siz: Allah'ın selamı ve bereketi üzerinize olsun Başkomiserim

Siz: Görüyorum ki aktifsiniz

Siz: Şuraları bir mavi tikler misiniz?

Kartal: Şu an nasıl bir sevap işlediğimi sorguluyorum güzelim

Kartal: Bir dk

Siz: KLDSCBSBIDH

Siz: Sevabın kendisi direkt benim

Siz: Fazla düşünmene gerek yok

Kartal: Güzelim?

Kartal: İyi misin Balkız'ım benim?

Kartal: Bir sıkıntı mı var?

Tabii adam şok olmuştu. Nereden bilsin benim içimden böyle tatlı mı tatlı bir insan çıkacağını. Oturduğum yerde yüzümde salak bir sırıtışla bağdaş kurdum ve telefona daha da sıkı sarıldım.

Siz: Evet

Siz: Öyle bir şey oldu ki

Siz: Hemen buluşmamız lazım

Kartal: Ecrin?

Kartal: Arıyorum.

Dediği anda telefonum çaldı. Kartal'a kızmıştım daha telefon çalmadan telefonu açtı diye ancak şu an ben de ondan farksız değildim.

"Ecrin? İyi misin güzelim?" sesi oldukça telaşlı geliyordu. Bir süre sesimi çıkartmadan onu dinleme kararı aldım. Bakalım nasıl bir tepki verecekti.

"Alo? Ecrin sesim geliyor mu? Anasını sikeyim böyle işin! Alo!"

"Şşşş." Diye mırıldandım daha fazla uzatmadan. "Ne diye etrafta bağırıyorsun."

Tam anlamıyla dayaklıktım.

"İyi misin? Neredesin söyle hemen geliyorum."

"Az sakin ol. İyiyim. Sadece şaka yapmak istemiştim."

Bir süre ne dediğimi anlamamış olacaktı ki ses soluk kesildi. "Alo?"

"Kızım böyle şaka mı olur? Emniyetten nasıl çıktım senin haberin var mı?"

"Şakamatik olmak benim suçum değil."

"Bankamatik mi? Ne bankamatiği?" Dedem hoş gelmişti.

"Aynen Kartal. Bankamatik. Gelirken şöyle biraz para çekte sana kulak alalım."

"Balkız yemine ederim aklımı başımdan aldın." Dediğinde yüzümde heyecanlı bir sırıtışla. "Onu daha önceden yaptığımı sanıyordum." Dedim. Benden beklenmeyecek hareketler geliyordu.

"Ecrin." Dedi emin olmayan bir sesle. "Sen neredesin güzelim? Bana bir söyle de şu hallerinin sebebini öğreneyim."

"Ne münasebet? Hem ne varmış benim hallerim de?"

"Senin hallerine kurban." Dedi içerisinden beklenmedik bir Antepli çıkarken.

"Kartal abim geldi biliyor musun?" dedim konuyu biraz açmak isteyerek. "Biraz yaralıydı ama."

"Biliyorum güzelim. İlk önce benim yanıma uğradı. Ben yarasını gördüm. Can sıkacak bir durum yok."

Boş duvarla bakışırken bir anda yüzüm düşmüştü. Sonuç olarak yaralanmıştı ve şu an canı acıyordu.

"Sana bir şey söyledi mi?" dedim sakince. "Bir sıkıntısı var gibiydi."

Derin bir nefes aldığında içime öküz oturdu. "Mesleğiyle ilgili bir şey mi?" dediğimde "Yok." dedi.

"Kusura bakma güzelim ama bence bunu abinin ağzından duyman gerekiyor."

"Sen söylesen olmaz mı?" dedim nazlı nazlı. "Gerçekten onu hiç böyle görmemiştim. İçinde bir şeyler yaşıyor ama kimseye belli etmemek için çabalıyor ve bu beni üzüyor."

"Biliyorsun ki senin üzülmen bu hayatta isteyeceğim en son şey ancak Cihangir'i çiğneyemem. Hem bildiğim kadarıyla seninle konuşacaktı."

Kısa bir sessiz oluşurken derin bir nefes aldım.

"Ecrin." Dedi telefonun ucundan hülyalı hülyalı. "Yarın akşam müsait misin güzelim?"

Hiç düşünmedim bile. "Sanırsam müsaidim." dedim.

"O zaman yarın akşamın benimdir. Kimseye söz verme."

"Senindir." Dediğimde yüzümde bir gülümseme oluştu. "Kartal peki sen müsait misin?"

"Ne zaman güzelim?"

"Şu an?" Oturduğum yerden kalkıp çantamı elime aldığımda işittiğim sesle tüm hücrelerim ayağa kalktı.

"Senin için her zaman müsaidim."

OOO

Emniyet'in önüne geldiğimde herkesin içerisinde gözüme sırıtıyordu. Yüzümdeki şapşal gülümsemeyi engellemeye çalışırken etraftakilerin salak salak bakışlarına maruz kalmamak için duruşumu dikleştirdim ve Kartal'a doğru yürümeye başladım.

Tam yanına geldim.

"N'aber" diyecektim ki yırtık dondan çıkar gibi araya Emre girdi. Bir anda Kartal'ın yüzünün yerini Emre almıştı. Yemin ederim iki kur yapacaktım ona da izin yoktu.

"N'aber kız Eco? Yüzünü gören cennetlik."

Yüksek enerjisine karşılık gülümseyerek onu hiç bozmadan "İyidir." dedim. "Senden n'aber?"

"Bok gibi." Dedi hiç çekinmeden ve Kartal'ın önünden çekilip Kartal'ı gösterdi. "Yemin ederim bu herif ağzıma sıçtı. Gidip bir restoranda komi olsam daha az yorulurum."

"Ağzına sıçmış olsam sence şu an burada böyle konuşuyor olabilir miydin?" Kartal'ın agresif tutumuna karşılık Emre susmak yerine daha da hışımlı söze girdi.

"Kardeşim diyorum ki sana şu dosyayı sisteme Kemal girsin. Yok diyorsun. Bunu o yapsın diyorum yok diyorsun. Abi bürodaki herifler senin yüzünden göbek yaptılar! Bir de bana bak..." Kendisini göstermeye başladığında gülmeden edemedim.

"...bir deri bir kemik kaldım amk!"

Belli ki bugün Kartal Emre'yi baya çalıştırmıştı.

Şöyle kendisini gösterirken istemsiz bir şekilde onu incelediğimde valla öyle çokta bir deri bir kemik kalmamıştı. Eti götü başı gayet yerinde duruyordu.

"Çalışmadan para kazanmak istiyorsun ve bu beni deli ediyor Emre."

"Yanlışın var. Ben alnımın teriyle para kazanmak istiyorum Kartalcım. Kıçımın teriyle değil!"

"Şu çeneye hala bir kıçın varsa bence şükretmelisin."

Baktım ikisinin de ufaktan çenesi düşmeye başladı hemen araya girdim. Yoksa emniyetin ortasında kavgalı küfürlü birbirlerine gireceklerdi deliler.

"Anladım ki ikinizde yorulmuşsunuz. İşiniz bittiyse gelin ikinize de birer limonata ısmarlayayım."

Emre kabul edecekti ki Kartal sıfır tavizle araya girdi ve "Hayır." dedi.

"Niye ya!"

"Ne demek niye? Hayır diyorsam hayır. Sen hiçbir yere gelmiyorsun." Kartal benim yanıma doğru pozisyonu alırken Emre şaşkın şaşkın yüzüne bakıyordu. Elhamdülillah çok şükür bunların şu yaşıma kadar bir türlü insan gibi anlaştıklarını görememiştim.

"He bir de sadece bana hayır?! Bana ne bende geliyorum." Omuz çekerek yürümeye başladığında Kartal Emre'yi kolundan tuttuğu gibi geri püskürttü.

"Ya sabır...Emre. Gelmiyorsun dedim. Bitti"

İnsanlar ufaktan ufaktan bize bakmaya başladıklarında Emre sesini kısarak son kozlarını oynamaya başladı. Biliyordu ki ne yaparsa yapsın Kartal'ı geçemeyecekti ancak yine de bir ümit şansını deniyordu.

"Abi benim anlımda orospu çocuğu mu yazıyor? Neden dışlıyorsun beni."

"Dışlamıyorum." Dedi Kartal sinsi sinsi. "Senin işin var. İşin bitmeden hiçbir yere gidemezsin."

"Lan!" Size yemin ediyorum çocuğa inme indi.  Emre nasıl gelmek için tüm tuşlara basıyorsa Kartal'da onun gelmesini engellemek için tüm tuşlara basıyordu.

"N-ne işi Kartal? Bitti ya abi işler..."

"Kim dedi bittiğini?" Kartal hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi kafasını salladığında sanırsam Emre ağlayacaktı.

"Benim masamın üstünde bir sürü sisteme girilecek dosya var. Bugün onları halletmeden çıkamazsın."

Bu cümleden sonra kazanan Kartal olmuştu. Emre yüzünde boklu çocuk bezi koklamış gibi bir ifadeyle söyleyecek bir şey bulamadan arkasına bakmadan emniyete geri girdi.

Kartal'ın bu tavırları benimle yalnız kalmak içindi bunu anlayabiliyordum. Bu yüzden Emre'ye onca laf saymıştı.

Ona kendini suçlu hissettirecek bakışlar atarken bir anda bakışlarımız kesişti. "Ne?" dedi kendini sütten çıkma ak kaşık sanan bir sesle. "Niye öyle bakıyorsun?"

"Sen nasıl bir arkadaş oldun böyle?" dedim arabaya doğru ilerlerken. "Ayıp ayıp. Ben senin gibi bir arkadaşım olsa çoktan çekip gitmiştim."

"Ne yapsaydım? Alıp seninle aramıza mı oturtsaydım herifi? Gayet de güzel yaptım. Hem ben onun sadece arkadaşı değilim." Ciddi bir yüz ifadesiyle bana döndüğünde saymaya başladı. "Bir yaşta büyük olsam abisi, manevi kardeşi ve en önemlisi Başkomiseriyim. Bu yüzden çekip gidemez."

"Çok katısın." Dedim dürüst bir şekilde. "Alt üstü bir limonata içecekti çocuk."

"Çocuk mu? Küçülsün de cebime girsin. Hem zaten bugün sabahtan beri yiyip içip duruyor boş ver."

"Yine de ayıp oldu ama sen bilirsin..."

"Bana vicdan azabı mı çektirmeye çalışıyorsun sen?" Kısık bakışları bana döndüğünde bakışlarımı başka tarafa çevirdim.

"Bilemeyeceğim artık..."

"Eğer gelmesine izin verseydim vicdan azabı çekerdim." Dedi hiç çekinmeden. Ayol bu adamda ki de ne öküzlüktü böyle. Bir insan hiç kimseyi istemez miydi yanında? İstemiyordu işte.

"Sen bozulmuşsun."

"Ne? Yalan mı söyleyeyim? Seninle tek kalmayı Emre'nin çenesini dinlemeye yeğlerim."

Ne dersem diyeyim, ne yaparsam yapayım her şekilde kendini haklı gördüğü için sessiz kalma hakkımı kullandım. Yoksa cevap versem biliyorum ki bu iş uzar giderdi.

Araba durduğunda küçük çaplı bir şok yaşadım.

Kartal'ı dinleyeyim, Kartal'ı izleyeyim derken adamı kaçırmama rağmen nereye gideceğimizi söylememiştim. Aşk bende zeka eksikliği yapmıştı.

Kendime kızarak Kartal'a döndüğümde Kartal çoktan beni izlemeye koyulmuştu bile. "Beni konuşturdun ve nereye gideceğimizi söylemeyi unuttum!"

"Seni konuşturdum ve gelmek isteyeceğini düşündüğüm bir yere getirdim." Dediğinde eliyle dışarıyı gösterdi. Burası nasıl bir yerdi biliyor musunuz? Masalar denizin içerisine kuruluydu. Evimize yakın olsa da bir türlü gelmek nasip olmamıştı.

Kabul. Kartal'ın fikri daha güzeldi. Ben basit bir şekilde dondurma yemeye falan götürecektim.

Gözlerim ışıldarken kendimi arabadan öyle bir dışarı attım. İçimde acayip bir heyecan vardı. İner inmez bu heyecana ve mutluluğa dayanarak Kartal'a sarıldım. Hiç yadırgamadan kolları belime dolandığında gülümsememe engel olamamıştım. Sanki hep onu seviyormuş gibi hissetmem doğal mıydı acaba?

"Çok incesiniz beyefendi." Dedim aramızda mesafe açarken . Bu onun müsaade ettiği kadarlık bir mesafeydi. Tahmin edersiniz ki anlayacağınız o kadarda uzak değildik.

"Sizin kadar olmasın ama biraz öyleyimdir." Mütevazı bir tavırla gülümserken kendime engel olamadım ve bir kez daha sarıldım.

Neydi bu böyle? Gelmeden önce uyuşturucularla mı uğraşmıştı da bünyemde bağımlılık yapıyordu?

"Teşekkür ederim."

Boynuma doğru konan öpücüğüyle daha da sıkı sarıldım. Duygularım bir şelale olmuş içimde gümbür gümbür akıyordu. Uzun zaman sonra ilk defa bu kadar huzurlu hissediyordum. Aslında huzuru eksik olan bir ailede büyümemiştim ancak bu çok farklı bir şeydi. Düşünün onu bile solluyordu.

Ayrılıp masalardan birine geçtiğimizde ayakkabılarımızı çıkartıp birer poşete koymuştuk. Konsept belliydi. Tuzlu su eşliğinde çay keyfi. Tabii çay keyfi dediğime bakmayın köfte, kebap gibi seçeneklerinizde vardı. Biz aç olmadığımız için sadece bir demlik çay -Kartal çay manyağı olduğu için o da- bir de çerez almıştık.

Anlayacağınız bu günün muhabbeti biraz koyu olacaktı.

"Buraya daha önce gelmiş miydin?" Sohbet açmak için sorduğum soruyla Kartal kafasını hafiften aşağı yukarı salladı ve "Evet." Dedi. "Cihangirlerle beraber gelmiştik ama o zamanlar bu kadar güzel değildi tabii."

"Restore etmişlerdir. Malum tuzlu su eşyaları sağlam bırakmaz."

"Yok." Dedi ve kafasını seyrettiği ufuktan bana çevirdi. "O zamanlar sen yoktun o yüzden."

Etmiş olduğu her iltifatta bedenimde ki kan akışı hızlanıyordu. Bu ilk defa olan bir şey değildi. Daha öncelerde ettiği iltifatlarda buna benzer etkilere sebep olduğu için biliyordum.

Ve yeni bir şey fark etmiştim. Ben o iltifat ettikçe utanıyordum. Bu yüzdende söyleyecek hiçbir şey bulamıyor, trenin geçmesini bekler gibi sadece yüzüne bakıyordum.

Belki de bazı şeylerin konusunu açmalı ve engelleri yıkmalı diye düşünerek bakışlarımı ufka çevirdim ve konuşmaya başladım.

"Beş yıl boyunca nasıl dayandın?"

Kendinden emin bir sesle "Emin ol bir beş yıl daha dayanırdım." dediğinde oldukça netti.

"Neden? Gelip bana söylemez miydin?"

"Söylemezdim. Çünkü seni düşünürdüm."

Elimde ki sıcak çaydan aldığım küçük yudumlar gibi olan dalgalar ayaklarıma çarptıkça gevşediğimi hissediyordum.

"Peki şimdi ne değişti?" dedim sakince.

"Çok şey."

"Kaçamak cevaplar veriyorsun başkomiserim."

"Bak." Dedi ve elinde ki çaydan hiç kaynar değilmişçesine koca bir yudum aldı. "En basitinden bu bile değişti. Ben ki kaçamak cevap vereceğim. Eskiden bu imkansızdı. Anlayacağın ya siyahtım ya da beyaz. Ama şimdi hayatıma sen girdin. Artık verdiğim her karar, kurduğum her cümle sana dokunuyor mu? diye düşünmekten ne beyazım kaldı ne de siyahım."

"Bundan pek memnun değilmişsin gibi."

"Ne mümkün." Dediğinde gayri ihtiyari bir şekilde gözlerimiz kesişti. "Meğerse gri de güzel bir renkmiş. Bana bunu öğretmişken hele ki o grinin içerisinde sen varken nasıl memnun olmayayım?"

Bir anda her hücrem Kartal diye çığlık atmaya başlamıştı. Bir insan olsun ve kurduğu her cümleyle karşısında ki insanı en küçük yapı taşına kadar alıkoysundu.

"İlk ne zaman bir şeyler hissettiğini fark ettin?"

"23 yaşımda." O 23 yaşındayken ben 17 yaşımdaydım ve üniversiteye hazırlanıyordum. Var ya ağlağın önde gideniydim. Eğer bana o dönemlerde aşık olmuşsa – ki olmuş-  cidden helal olsundu.

İstemsizce içimden "Vay şerefsiz reşit olmayan kıza göz koymuş." Desem de bu düşünceye katılmadığım için gıkımı çıkarmadım.

"Sen ne zaman fark ettin?" dediği anda kalbimin titrediğini hissettim. Benim titrek yine mesaiye başlamıştı.

"Fark etmiş miyim?" dedim şakacı bir tavırla.

Elinde ki çay bardağını masaya bıraktı ve ciddi bir şekilde sandalyesini bana çevirdi. "Valla fark etmediysen bu Allah'ın kuluna da yazıktır haberin olsun."

"Peki bu Allah'ın kuluna ne olacak?" Kendimi göstererek kurduğum cümleyle gözleri kocaman oldu.

"O Allah'ın kulu ben tarafından seviliyor. Peki ben? Beni kim seviyor?"

Şu an ki hali o kadar komikti ki. Görseniz koskoca adam benden sevgi dileniyordu.

Dudaklarım arasından kısa bir kahkaha firar ederken onun yaptığı gibi bardağımı masaya koydum ve sandalyemi ona çevirdim.

Ciddi bir şey söyleyecekmişim gibi yaptığımda resmen ağzımın içerisine bakıyordu.

"Seni rabbin sevsin Kartal."

"Rabbini-"

"Şşşş! Valla buradan elin ayağın ters kalkarsın. Başında felak nas da okumam görürsün."  Tekrar sandalyemi denize doğru çevirdim ve daha da keyifli çayımı yudumlamaya başladım.

Kartal'la uğraşmak ne kadar da güzeldi ayol.

Ben denize geri döndüğümde hiç beklemediğim anda sandalyesini yerinden kaldırıp tam karşıma konumlandı. Dizleri dizlerime değiyordu ve ben bundan bile etkileniyordum.

"Bence bende seni seviyorum demek bu kadar da zor değil."

Bak sen şu uşağa. İtiraf bekliyordu benden he? Nah alırdı itirafı. Sonuç olarak kız evi naz eviydi değil mi?

"Ay denize bak ne güzel." Dedim onu görmezden gelerek. Dikkatimi çekmek için önüme oturmuştu ve başarısızda sayılmazdı ancak bayrağı indirmek yok bacılar. Dimdik yola devam ediyoruz!

Yüzünü yüzüme yaklaştırıp benimle göz teması kurmaya çalıştığında inadına uçsuz bucaksız yerlere bakıyordum.

"Ecrin Seni Seviyorum güzelim." Dedi bir anda. Kalbim ağzıma kadar çıkıp inmişti. Kartal'ın beni sevdiğini biliyordum. İlla birini sevdiğinizde ona seni seviyorum demeniz gerekmezdi. Kartal'da bana bunu yapmıştı. Seni seviyorum demeden bana birden çok kez seni seviyorum demişti.

Dikkatimin dağılmasına izin vermeden ileri de saçma sapam bir yeri göstermeye başladım. "Yunus mu o? Baksana bir?"

"Balım sana diyorum." Ellerini dizlerimde hissettiğimde kendi isteğim dışında bakışlarım onu buldu. Gözleri yaramaz bir çocuğunkilerden farksız değildi.

"Ne diyorsun? Duyamadım."

Politikam belliydi. Sürün süründürebildiğin kadar.

"Seni seviyorum diyorum. Sende demek ister misin?"

"Valla yunus galiba. Şuna bak şuna nasılda kafasını kaldırıyor."

Pes edercesine kafasını aşağıya doğru eğdi. Bu halleri hem çok komik hem de çok tatlıydı ancak öyle de hemencicik ben sana aşık oldum diyemezdim ya. Her şeyin bir zamanı vardı.

"Yunusun ağzına köpek işesin..." Aşağıdan doğru homurdanmasını işittiğimde kendimi gülememek için çok zor tuttum.

"Şike yapıyorsun." Dedi kafasını bir hışımla yerden kaldırırken. Ne yani? Şansını denemeye devam mı edecekti? Benim için hava hoştu. Denesindi bakalım da ağzının payını alsaydı.

"Takımımdan feyz alıyorum." Dediğim anda kısa bir sessizlik yaşandı. Söylediğim şeyin farkına varışımla içimden koca bir siktir çektim.

Kartal Beşiktaşlıydı. Hem de öyle böyle değil. Onun namını küçüklükten beri herkes bilirdi. Bu yüzden kimse onun yanında ne Beşiktaş'a laf ederdi ne de başka bir şey yapardı. Hatta inanır mısınız Beşiktaş'ın maçının olduğu günler teyzem tası tarağı toplayıp bizim eve kaçardı. Çünkü öyle agresif maç izliyordu ki ağza alınmayacak küfürlerden tutun vazo kırmalara kadar her şeyi yapıyordu. İşin sonundaysa sinirinden üç gün gece uyuyamıyor söylene söylene bir sonra ki maç gününü bekliyordu.

Aynı şekilde Batu, Emre, Burak, Yunus Emre abi ve Cihangir abimde Beşiktaşlıydı ancak hiçbiri Kartal kadar işin boyutunu büyütmemişti.

Tek bir sıkıntı vardı ki. O da bu kadar Beşiktaşlı arasında büyüyen Fenerbahçeli bendim.

Size yemin ederim ilk on biri say deseniz sayamam. Hatta korner ne diye sorsanız "Ne kornet mi? En sevdiğim vişneli olanı." Derim geçerim. O derece ilgim yoktu.

Peki diyeceksiniz ki  o zaman nasıl Fenerlisin? Selim Balcı sağ olsun. Yani canım babam.

Google'a fanatizmin kölesi diye arattığınızda karşınıza çıkan ilk isim Kartal Alateş ikincisi de Selim Balcı olacaktır.

Babam her fener maçında balkona Fenerbahçe bayrağı asar -özellikle derbi günlerinde- annemde sırf Kartal görecek diye gizli gizli maç arasında bayrağı söker kaldırırdı.

Anlayacağınız böyle bir babanın kızı olarak istemsizce Fenerli olmuştum. Her şey benim iradem dışında gelişmişti.

"Beşiktaş şike yapmaz ki yavrum. Yanlışın olmasın."

Beşiktaşlı olduğuma inanmak istiyordu ancak ona istediğini veremeyecektim.

"Beşiktaşlı değilim ki." Dedim tüm dürüstlüğümle. "Fenerbahçeliyim."

Göz bebekleri saniyede büyüyüp küçülürken "H..." diye bir ses çıkarttı. Kız adam kalpten gitmişti ya!

Kafasını olumsuz anlamda sallayarak arkasına yaslandı. "Anladım. Bence sen takım tutmuyorsun."

"Fenerliyim diyorum ya."

"Kim dedi sana fenerlisin diye?"

"Birinin demesine gerek mi var? Ben kendim öyle karar verdim."

"İzin vermiyorum." Dedi ağzının içinden doğru. "Fenerli olamazsın."

"Böyle bir şey imkansız." Dedim işi inada bindirerek. "Babamın ne kadar koyu fenerli olduğunu biliyorsun."

"Bende koyu bir Beşiktaşlıyım güzelim. Bu Beşiktaşlı olman için güzel bir sebep."

"Hiçte bile."

"Balkız'ım benim..." dediğinde çapkın bir tavırla ağzımın içine kadar girdi. "İstesem seni çok güzel bir Kraliçe Kartal yapabilirim. Bunu biliyorsun dimi?"

Bu adam işini biliyordu arkadaşım. Çekiciliğini kullanarak beni hipnoz ediyordu.

Ellerimi ensesinde birleştirdiğimde sandalyenin ucuna doğru oturdum ve onun aramızda minimum bir şekilde bıraktığı mesafeyi daha da kısalttım. Onun kozunu ona kullanarak gönlümü bayram ettiriyordum.

"Sende biliyorsun ki seni çok güzel reddedebilirim." Burnumu ufaktan burnuna dokundurup hareket ettirdiğimde yüzünde öpülesi bir sırıtış peyda oldu.

"O zaman saman altından su yürütmem gerekecek."

"En iyi yaptığın şey." Dedim iğneleyici bir tavırla. Kartal çok ketum bir insandı. Sizden bir şeyi saklayacaksa allem edip kullem edip onu her şekilde saklıyordu.

"Bu hayatta yaptığım en iyi şey ne biliyor musun?"

"Ne? Beni sevmek mi?"

"Tam üzerine bastın."

Bir anlık çözülmeyle beraber olan oldu ve Kartal'ın kıkırdaması yarıda kesildi. Dudaklarım ansızın dudaklarını bulmuştu. Hani daha demin öpülesi bir gülüşü var demiştim ya. Heh işte. Onu o iştahımı kabartan dudaklarından öpmüştüm.

Nedense benimki biraz daha farklı olmuştu.

Onun minik buselerinin yerini benim masumiyetini kaybetmiş kısa ama etkili öpücüğüm almıştı.

OOO

"Ateşini yolla bana dım dım dım dımdımdım. Kor alevler içindeyim bilmesen de."

Keyiften dört köşeydim ayol.

"Daha daha sokul bana dım dım dım dımdımdım. Benim sana geldiğim gibi bana gelmesendeeeee..."

"Yemin olsun kulaklarım kanadı." Yiğit tüm çirkefliğiyle canım şarkımı bölmüştü.

"Sen ne anlarsın be!" dedim koluna vururken. "Yarı Cahil." Bu aralar İlber Ortaylı Funny Moments izlediğim doğrudur.

Kartalla olan öpüşmemizden sonra içimde Diriliş Ertuğrul'da çalan davulların aynısı çalmaya başlamıştı. Meğerse benim böyle bir adım atmam gerekiyormuş arkadaşlar. Pasif kalmak bana yaramıyormuş.

Aklıma geldikçe kalbim cız ediyordu.

Ne güzelde aklını karıştırıyordum ama. Hem seni rabbin sevsin diyor hem de dudaklarına yapışıyordum. Belki de yükselenim bir anda terazi oluvermişti kim bilebilir?

Melekte bugün benden farksız değildi. Bir şeyler anlatmak için kıvranıyordu ancak anlatamıyor gibi de bir hali vardı.

"Sen mutsuzsun diye herkes mutsuz olmak değil muşmula surat."

"Kaynak götün mü canım? Çünkü mutsuz olduğumu söylediğimi hatırlamıyorum da."

"Bu hayatta gördüğün görebileceğin en doğal ve güzel kaynak götümdür. Şunun orantısına bir bak maşallah."

"Iyy." Yaptı yiğit öğürmeye her an hazır bir yüz ifadesiyle. "Senin götüne niye ben bakıyorum be. Gitsin Batu baksın."

"Edepsiz çocuk. Kartal sana hiç terbiye vermedi herhalde." Kartal'ın ismini duyduğum an hayal dünyamdan sıyrıldığım gibi söze girdim.

"Ne Kartal'ı? Ne olmuş Kartal'a"

Kabul. Oldukça geri zekalı görünüyordum.

"Çok salaksın biliyorsun dimi?" dedi Melek hiç çekinmeden. "Sana iyi ki küçükken yabancı biri şeker vermedi. Yoksa bu salaklıkla böbreğini falan kesin kaptırırdın."

"Uğraşmasana benimle."

"Sende bana malzeme verme ayol. Kartal der demez kulakların dikildi. Sanırsın aranızda bir şeyler var." Nasılda rol yapıyordu şerefsiz. Yanımızda Yiğit vardı ya kulağına su kaçırmaya çalışıyordu.

"Yoo." Dedim ona doğru gözlerimi pörtleterek. Bana salak diyordu ancak kendisi benden daha salaktı.

"Eco? O top oradan dönmez aslan parçam. Dök eteğinde ki taşları."

Yiğit'in itiraz kabul etmeyen bakışlarıyla beraber ilk önce Melek'e döndüm.

"Senin ağzına sıçacağım kızım.Sen rahat ol." Bakışları attıktan sonra belki de çoğu şeyden habersiz olanYiğit kankama cevap vermiştim.

"Kankam..." dedim olabildiğince masum bir sesle. "Ben abini öptüm."

Bir dakika lan!

Olayı çok yanlış yerden aldım!

Yapmış olduğum hatanın şaşkınlığıyla Yiğit'in tepkisine baktım ve içimden kendime milyonlarca kez küfür ettim.

Yiğit'in ilk güler gibi olduğunu gördüm sonrada gözlerinin akını. Çocuk bayılmıştı. Evet evet. Bildiğiniz Yiğit abisini öptüğüm için bayılmıştı...

"Allah'ın cezası çocuk! Senin bünyene sıçayım! " Melek söylene söylene Yiğit'i yerden kaldırmaya çalışırken ben bir anda paniklemiştim. Ya ciddi bir şey olmuşsa düşüncesiyle elime telefonu aldığım gibi Kartal'ı aradım. Allah'tan çok uzakta değildik. Gül teyzelerde toplanmıştık çünkü abimlerin Timiyle beraber çay içecektik.

Kartal mutfağa damladığı an Yiğit gözlerini açtı ve tek bir cümle kurdu.

"Abi bende seni öpebilir miyim?"

OOO

Kimisi de böyle işte. Tek bir cümleyle ecelini ayağına davet edebiliyor.

Şu cümleden sonra Yiğit'in yaşama ihtimalini düşünmek bile istemiyorum 🤣

Biliyorsunuz ki şehir dışındayken tekrar şehir dışına çıktım ve oldukça yoğunum. Ananem ve dedemle ilgilenmek zorundayım. Bu yüzden 15. Bölümün gecikmeli olarak gelebileceğini şimdiden söylemek istiyorum.

Şimdilik 15. Bölümün tarihini 27 Temmuz Perşembe günü akşam saat 21.00 olarak düşünüyorum.

Lütfen kusura bakmayın. Bende eski düzenim gibi ilerlemek isterdim ancak hayat karşımıza bazen hiç beklemediğimiz engeller çıkartabiliyor. Bu yüzden lütfen kırılıp üzülmeyin❤️

Sizleri seviyorum balımlar 🍯

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

29.7K 3.7K 73
"Sever misiniz manolyaları?" "Fazlasıyla." "Sizinle her karşılaştığımda sizden manolya kokusu alıyorum." dediğinde şaşkınlıkla ona baktım. Parfüm kok...
53.7K 1.8K 21
-Yazık ettiler Güzide'ye ! -Niye öyle dedin kız abla. Yanından geçen iki kadının konuşması içini sızlattı genç adamın. -Niye olacak kız koskoca Arsla...
134K 6.2K 38
Havada süzülürken "Seni seviyorum!" diye bağırdım. Aynı anda kahkahalar atıyordum. "Sana aşığım!" diye bağırdığını duydum. Gülümseyip "Senin için y...
453K 6.8K 19
''Sen benim kocam değilsin.'' diye bağırmıştım. Alphan ise dibime kadar girmiş gözlerimin içine bakarak'' Ben senin kocanım gerçek bu artık kabullen...