Genç adam karısının yaptığı şeyi sindirememiş bir şekilde içkisini içerken Edward,"Sakin ol."diye homurdandı. "Fazla sinirlisin."
"Sen benden farklı mısın?"dedi Andrew tek kaşını kibirle kaldırıp,"Üç haydutun tüm kemiklerini kırmışsın."
Edward iç çekti. "Akşam mezarlığa gidecek olmak geriyor beni, yoksa bilirsin." Omuz silkti,"Ben gevşek oğlu gevşeğim."
Andrew sinirle güldü. "Evet aynen öylesin ama işte ben değilim."
Edward ayağa kalktı,"Git ve karın ile barış. Diana pusuda. Karının oyun dışı edilmesini bekliyor. İzin verme."
**
Bilge kocasının yanına gidemediğinden o kadar gergindi ki ne yapacak bilmiyordu. Ağlamak istiyordu ancak Lenora ve Evan çok güzel bakıyordu. Evan annesinin boynuna tombul elleriyle vurup aniden sarılınca kadın tebessüm etti ve iç çekti. "Baba küstü," derin bir nefes aldı. "Bana bakma dedi inanabiliyor musun?"
Evan gözlerini huzurla yumdu. Bunu fark eden annesi çenesini eğip oğluna baktı ve ,"Benden özür dileme de dedi."diye ekledi. "Zaten Ocak ayındayız Evan. Ben kimin sıcaklığında huzur bulacağım şimdi?"
Evan annesine iyice sırnaşınca güldü,"Evet tabii senin."
Atilla aniden salona girince Bilge kaşlarını çatarak,"Bu saate kadar nerdesiniz siz?"diye kızdı birden oğluna. Oğlu karşısındaki koltuğa oturunca,"Anne bugün yirmi Ocak."dedi. "Dedemin ölüm yıl dönümü."
Bilge gözlerini belerterek,"Ay ben onu unuttum!"diye fısıltı ile bağırdı.
Günlüğü okuya okuya bugün okumuştu resmen!
Lenora, Vincent'ın, Almira William 'ın kucağında salona girince,"Ben dışında hepiniz mı gittiniz?"diye sordu. "Kimse diyemedi mı babanıza anne nerede diye!"
Aniden sinirle bağırınca Evan merakla kafasını kaldırıp annesine baktı.
"Anne babam senin yorgun olduğunu söyledi." William abisinin yanına oturup Almira'yı ortalarına koydu. "Lenora kucağında yanımıza geldi ve toplanıp gittik."
Bilge öfkeyle oğullarının arkasından Arthur ile el ele salona girmiş Valeria'ya baktı. "Lenora'yı ben sana emanet etmiştim."
Valeria annesinin öfkeden yanan gözleriyle,"Kötü bir şey mi oldu?"diye sordu. "babam benden aldı, ne yapabilirim ki?"
"Sana emanet edilmiş birini, hele ki benim çocuklarımdan birini, sizin o lanet tanrınız yer yüzüne inse dahi vermeyeceksin Valeria. Seni gerçekten çok kötü yaparım."
Andrew aniden odaya girip,"Öyle mi, ne yaparsın?"diye kızının açılmış ağzına izin vermedi.
"Sen girme."dedi Bilge. Yaşadığı durum zoruna gitmişti. "Kızımla konuşuyorum."
Andrew Vincent'ın oturduğu tekli koltuğun parelelindekine geçerek heybetli bir şekilde,"Haddini bil Bilge. Karşında Kralın var."dedi. "Canımı sıkma."
Tüm çocuklar babalarının lafıyla dona kalınca Bilge dişlerini sıktı. "Laflarını." Kendisini öfkeden kasmış sinirle hırlamıştı resmen. "Özenle seç."
Andrew çenesini kaldırdı ve soğuk mavi gözleriyle,"Aynen sizde leydim."dedi. Arthur annesine bakarken korktu. Bu nedenle babasına kızdı. "Sen annemi üzemezsin baba! O haklı."
Andrew oğluna dönerek,"Ama o beni üzebilir değil mi oğlum?"dedi. "Hiç düşünmeden, dilediği gibi."
Arthur,"Baba sen çok güçlüsün üzülmezsin ki,''diyince Andrew iç çekti. "Üzülürüm." İlk defa dik durmak ona zor geldi. "Hele ki değer verdiğim biri tarafından çok üzülürüm."
Bilge gözlerini yumdu ve,"Neyse çocuklar."dedi. "herkes yatağa. Eşek kadar olduğunuz annenizin ben oluşunu değiştirmiyor."
Atilla, William ve diğerleri ayağa kalktı, hepsi annesinin yanağını öpüp babalarına iyi geceler diyerek merdivenlere yöneldi.
Kucağındaki Lenora'ya duran Vincent,"Bunu nereye koyayım?"diye sordu.
Biblo mu lan o?
Bilge iç çekti,"Olivia teyze, Bayan Hawkins gelip Evan ile Lenora'yı uyutur musunuz?"
Bebek Vincent'tan gidince dudak büzmesi abisine tebessüm ettirdi. "Bende seni seviyorum abicim ama uyku vakti."
Andrew oğlu ile kızına mutlulukla baktı.
Vincent'ın bazı tarzları kendisine çok benziyordu.
Sonunda herkes gittiğinde on beş yaşındaki Vincent anne ve babasına bakarak,"Aranızdaki gerginliğin sebebi her neyse çözebilecek potansiyeldesiniz."dedi. "Problemi uçuruma sürüklemek yerine bir de konuşmayı deneyin. Ancak tartışmadan." Yavaşça ayağa kalktı ve,"İyi geceler." Diyip bahçeye yöneldi. O şimdi uyumayacak ders çalışacaktı.
Andrew güldü.
Alaylı bir gülüştü bu.
Bilge'nin canını sıkan.
"Ben gidiyorum."diyerek ayağa kalktı Bilge. "sende burada oturup kendine acımaya beninde acınası duruma nasıl sokarsın düşünüp durmaya devam et."
**
"Hür doğdum hür yaşarım!"genç kadın elindeki şarap kadehini havaya kaldırıp odada şarkı söylemeye başladı. "Köle miyim sana ben!" Şarkının sözleri de tıpkı kelimeler gibi kayıyordu. "Korkma kalbim geçer acısı!!" Aynı zamanda şarkılar da,
Bilge ilk defa sarhoş oluyordu.
Bıkmıştı çünkü artık.
Her şeyini adamın yoluna sermişti.
Her şeyini!
Buna rağmen bir hatada herifin bu triplerinden bıkmış usanmıştı!
Çocukların önünde nasıl rencide edilmişti ama!
Şerefsizlik diz boyuydu.
Bu yüzden içkiye verdi kendisini.
Belki de hayatında ilk defa.
Ve evet kesinlikle bir daha yapmayacaktı.
"İlk defa mı aşık oldun sen aaghgh!" Durup kadehini kafaya dikti ve dudağının kenarından akan şarabı elinin tersiyle silerek,"Ahgahagahg!"diye öfkeyle çığlık attı.
Hıçkırdı. Midesi ekşimişti. Kadehi elinden birden bırakıp yere düşürdü ve dökülen şarap ile kırılmış bardak umurunda bile değildi.
O artık şişeden içecekti.
İkinci şişeden.
İlki bitmişti.
Cam parçalarıyla dolu yer elindeki şişeyle oturup,"Kapıyı kilitledim anahtarı da götüne soktum Andrew!!"diye bağırdı. "Nah girersin," Güldü. "Göt dedim." Kıkırdadı. "Andrew bir göt." İyi değildi. "Çok yakışıklı bir göt." Üzgündü. "Kalpsiz bir göt." Gözleri doldu ve sessizce ağlamaya başladı. "Hayatım kaydı hayatım,"diye fısıldadı. "Benim hayatım kaydı, ben yine seninle kaldım." Şişeyi tutan eliyle boş elini yüzüne götürüp kapattı ve hüngür hüngür ağlamaya başladı. Baldırına cam batmış, kanamaya başlamıştı.
Kollarında ufak kesikler oluşmuştu.
Ancak Bilge hissedemiyordu.
Kapı kulpu birden aşağı indiğinde burnunu çekip kafasını kaldırdı. Şişeyi ağzına götürüp kafaya dikti ve dudağının kenarlarından akan içkiyi elinin tersiyle sildi.
"Nah açaraın siktiğemimin Düekkü. Beni çok kırdın!! Ben kırıldım. Beni hiç affetmiyor oluşun beni mahvetti. Kibirli Kral seni!"
Lan.
Bir saniye.
Bilge bir Dük- hatta bir dakika,
Bilge bir Kral ile evliydi!
Yeni farkına vardığı bu duruma dıştan düşünerek karşılık verdi. "Bunun sorumluluğu çok olur bean istemiayorm."
Sekiz tane çocuk yaptığından habersiz...
Kapı kulpu birkaç kere daha zorlanınca hıçkırdı ve,"Midem gahalktı ya."dedi. "Benim yarın mühim bir toplantım var üniversitede oturmuş ebesinin zamanında vakit öldürüyorum."
Bilge ne dediğini, ne düşündüğünü bilmiyordu.
Birden yine duygusallaştı. "Nasıl giderim toplantıya bean ya?" Burnunu çekti. "Çıçıhları kime güvenip kime emanet edicm?" Kafasını iki yana salladı ve tekrar şişeyi kafasına dikerek dibini gördü.
Yerdeki kırmızı şarapa bakınca aklına gelen kadın ile küfür etti. "Orospular."
"Bilge?"
Bilge korkuyla kafasını havaya kaldırdı. "Orospular diyince niye Bilge sesi geldi?"
Andrew açılmayan kapıya küfür ederek odaya balkondan girmek için iki oda geriye yürümeye başladı.
Odalarından açılan büyük bir balkon vardı. O balkon o kadar büyüktü ki dört odayı içine alıyordu ve bu dört odanın zaten üç kapısı ana odaya bağlıydı.
Aralarda duvar yoktu.
Dördüncü ile vardı.
Bilge yürüyerek üçüncü şişeyi aldı ve ,"Bu çişe benziyor."diye mırıldandı.
Şişeyi kafaya diktiğinde içtiğinin şarap olmadığını anlaması saniyedeydi.
"İçimi yaktı lan." Bir kere daha kafaya dikti. "Benim içim zaten yanık!"
Aniden Malkoçoğlu gibi bağırıp işaret parmağını havaya kaldırdı. Sonra havadaki elini yavaşça sallayarak,"Korkma kalbim geçer acısı,"diye şarkı söyleyip dans etmeye başladı. "İlk defaj mı ,"kelimeleri kurmak zorlaşıyordu. "Aşık olduon sea." Kafasını ve kalçasını da sallamaya başladı. "Var mı uolan aşkın benle javgası."
Javgası?
Javgası.
"Sanki ilk kez ağlıyorsun sen!"
Son cümle ile durup hüngür hüngür ağlamaya başladı. "Andrew ilk kez pislik yapmıyor ama bu sefer çok zoruma gitti."
Aniden balkonun kapısı açılması ile odaya sinirle giren adamı görmesi bir oldu. "Ne hadle benim odamın kapısını bana kitlersin!"
Bilge herifin laflarına somurtkan bir yüzle karşıladı.
Dayak.
Erkeğin üzerine uygulandığında,
Bir başka dururdu.
Bilge kocasını dövmek istiyordu.
"Benim yarın çok mühim iş-"hıçkırdı. Kusacaktı resmen,"işlerim var. Uyuyorum sen ne bok yersen ye."dedi. "Yarın üniversite toplantısına mı yetişeayim bunun laflarına mı?"
Andrew karısının bu darmaduman olmasına rağmen hâlâ dik durmaya çalışan haline ve odadaki karmaşaya bakıp,"Ne içtin sen?"diye sordu sertçe.
Beyaz halıdaki kırmızı şarap lekesi ve binbir parça cam Andrew 'e kaşlarını kaldırttı.
Bilge'nin beyaz geceliğindeki kırmızılıklar kan mıydı şarap mı?
Bilge yatağa oturacakken konumunu şaşırıp aniden yere düşünce Andrew koşarak onu tutmaya çalıştı ama Bilge'yi tutmaya yetişemedi.
Bilge düştüğü yerde kikirdeyerek gözlerini yumdu ve birden ağlamaya başladı. "Kıçım acıdı."
Andrew ayakta tam olarak ne olduğunu anlamaya çalıştı ancak karısına eğildi.
"Bilge ne oldu?"
Bilge kocasını güçsüz eliyle itti. "Uzak dur."
Andrew onu iten kolu tutarak,"Bilge kolunda yaralar var."dedi korkarak.
Bilge gözlerini yumdu."Kalbimde var kalbimde." Andrew sabır çekip karısını rahatlıkla kucakladı ve onu yavaşça yatağa yatırdı.
Yatırması ile gördüğü ufak kesikler sinirlerini bozdu. Karısının ağzını kokladı.
"Sen sarhoşsun?"dedi.
Bilge dudaklarına eğilen adama,"Uzka dur öpmeyeceksen."diye homurdandı.
Andrew şaşırdı. "Ama sen içki içmezsin?" Karısının bacağındaki yaraları fark ederek,"Sevglim bu nasıl içki içmek ya."dedi. "Sen resmen savaş vermişsin."
Bilge duyduğu kelimeyle yaşaran gözlerine aldırmadan gülümsedi.
"Sevgilinim değil mi gerçekten?" Andrew hüzünle kıza baktı ve kafasını salladı. "Her şeyimsin."
Bilge'nin yanaklarından yaşlar öylece aktı,"Ama bana çok ağır konuşuyorsun." Burnunu çekti,"Ben özür dilerim böyle olsun istemedim. Onları yaşamanı, böyle bir hayat sürmeni istemedim. Ben çok üzgünüm."
Andrew karısının yanağından akan bir yaşı yavaşça silerek,"Senin suçun değildi."diye fısıldadı.
Bilge onun yanağındaki elini alarak doğruldu ve adamın bileğine baktı. Gerçekten de oradaydı.
O yuvarlak lekeyi Bilge hiçbir zaman böyle bir şey sanmamıştı. Andrew baktığı yara izini saklamak istemedi ama elini refleksle geri çekmiş Bilge durdurmuştu.
Bilge kafasını kaldırdı ve adama baktı,"Vücudundaki yaralar savaş veya dövüşlerden çok-"devamını getiremedi ve ağlamaya devam etti.
Kafası allak bullaktı.
Tek hissettiği hüzündü.
O an Andrew karısının aslında neden içtiğini anlamıştı.
Bilge, Andrew 'in çocukluğuna içmişti.
Andrew karısına bakarken gözlerinin dolmasını engelleyememişti. Lacivert gözleri artık karanlık bir okyanus gibi parlıyordu. Andrew'in gözleri dolmuştu.
"Ben çok özür dilerim."dedi Bilge. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. "Baban kafanı kırdığı için çok özür dilerim." Adamın kollarını tuttu. "Sırf sağ kolunu kırdığı için solu kullanmayı öğrenmek zorunda olduğun için özür dilerim."
Andrew, kan çanağı kahverengi gözlere bakarken ilk defa boğulmuştu.
Huzurlu bir boğulmaydı.
Gözlerinden yaşlar yanaklarını yavaşça ıslattı ancak nefes bile almadan karısını izlemeye devam etti.
"Sevilmediğin için çok özür dilerim." Kafasını iki yana salladı. "Ama yemin ederim ki ben seni çok seviyorum."
Andrew,
Paramparça olmuştu.
Bilge kocasından akan göz yaşları ile daha da telaş etti. "Ben seni üzmek istemedim, ben seni çok sevdim, seviyorum. Sana yuva olmak istemediğim bir an bile yok. Ama değiştiremiyorum," ağlayarak hıçkırdı,"Ben geçmişi değiştiremiyorum."
Andrew karısının yanağını sevdi ve burnunu çekti. "Değiştirdin."dedi. "Senin suçun değil Bilge."
"Hayır benim suçum!"dedi Bilge. "Keşke daha önce ölseydim! Keşke çok daha önce ölseydim, bu zamana daha erke gelseydim ve seni çok daha önce tanısaydım."
Hıçkırdı,"O denize atladıktan sonra suyun içinde ciğerlerim patlayacak gibi hissettim. Resmen cehennemi yaşadım ama önemsiz, yine olsa yine yaparım."
Andrew nefes alamadı. "Çünkü Andrew,"dedi Bilge adamın yüzünü tutup yaşlarını silerek. "Sen binlerce kez ölmeye değersin."
Andrew karısının bu lafıyla ağlamasını tutamadı ve alınlarını birleştirerek İLK defa karısının yanında, hatta birinin yanında hüngür hüngür ağlamaya başladı.
**
Bilge sabah uyandığında ne olduğunu pek anlayamadı. Birkaç yerinde sargı vardı ve Andrew ona sımsıkı sarılmış uyuyordu.
Üstlerine baktı.
Sevişmemişlerdi kıyafetleri üstlerindeydi.
Andrew onu affetmiş olmalıydı.
Çok şükürdü.
Ama bu sargı bezleri ne alakaydı anlayamadı.
"O kadar güçlü düşünüyorsun ki resmen zihnindeki cümleleri duyuyorum."diye fısıldadı Andrew.
Bilge korkuyla kafasını kaldırıp adama baktı. "Dün ne oldu? Kavga mı ettik?"
Andrew tebessüm etti,"Hayır kavga etmedik."
"Sevişmedik?" Bilge tek kaşını kaldırdı.
Andrew kafasını salladı,"Evet sevişmedik."
Bilge tam ağzını açıp bir soru daha soracaktı ki aniden kapı çaldı ve Olivia izin isteyerek Evan 'ı odaya girdirdi.
"Kralım, Prens Evan baba dedi."sevinçliydi. "Henüz çok erken ba ba ba ba diyor."
Andrew ve Bilge aniden doğruldu ve şişko tatlı Aynı zamanda bir o kadar cilveli oğullarina baktılar.
Evan kikirdeyerek,"Ba ba ba ba,"dedi ve yumruğunu ağzına sokup,"Bababbaa."derken tükürüklerin yerlere saçılmasına olanak sağladı.
Andrew mutlulukla ayağa kalktı ve Evan'ı kucaklayarak havaya attı,"Babam!"dedi. "Babam!"
Evan ilk iki atlamada kahkaha attı ancak üçüncüden sonra babası durunca bir tane babasına vurdu.
Andrew güldü.
Bilge de.
Çünkü bu tokatlar,
Çok tanıdık gelmişti.