244 ⌯ vminkook

Od dtsugasia

3K 255 143

"İhanet etmek bir intihardı. Peki o zaman niye birbirlerinin ellerini tutuyorlardı şu an?Nasıl hâlâ seviyorla... Více

UYARI
kiraz çiçeği
jeongguk
kutup yıldızı
melek çizimleri
sümbül çiçeği
lacivert şemsiye
yalnız çiçek
cennet
açılan yaralar
ıslık
beyaz kuğu
siyah kuğu

çürük kader

85 16 5
Od dtsugasia

İyi okumalar <3

Elimdeki kitabı sıkıca tutuyordum ya da ben ona tutunuyordum, bilemiyorum.

Seçimlerim yüzünden asla yaşayamayacağım bir hikayeyi tutuyordum elimde.

Bir keresinde bir kitapta "Aslında okuduğumuz kitaplar bizim yaşayabilme ihtimalimiz olan farklı hayatlardır." dendiğini görmüştüm.

Haklıydı aslında, eğer farklı bir seçim yapsaydım şu an elimde tuttuğum kitaptaki karakter ben olabilir miydim?

Jeongguk hiç Kiraz Çiçeği'm olmamış olsaydı,biz hiç tanışmasaydık... Ben onu,o beni hiç sevmeseydi Taehyung onu yine de öldürür müydü?

Neyse ki bunu Tanrı ve 737 dışında kimse bilmiyordu.

Oldukça sessiz salonda,gri koltuğumda uzanmıştım ve kalın bir kitabı incitmemeye çalışarak okuyordum.

Kapımın zili çalınana kadar kitabıma oldukça odaklanmıştım. Derin bir nefes aldıktan sonra kitabın arasına ayraç koydum, koltuğumun üzerine bıraktıktan sonra ayağa kalktım.

Saat gece yarısına yaklaşıyordu,kimseyi beklemiyordum. Bana zaten çoğu zaman kimse gelmezdi, gelecek olanlar da birden bire var olurlardı evimin içinde, melekler cidden bazen çok korkunç olabiliyorlar.

Evimin adresi tek Taehyung'da olduğu için ayaklarımı sürterek kapıya doğru yürüdüm. Kapıyı açtığımda da gerçekten karşımda, ellerinde burger paketleri ile Taehyung duruyordu.

Birkaç saniye yüzüne boş boş baktıktan sonra kapıyı ardımdan açık bırakarak salona geri gittim.

"Bazen sana ev adresimi verdiğim için pişman hissediyorum."

Ardımdan eve girmiş ve kıkırdamıştı,"Öyle deme Jimin, biz en iyi arkadaşlarız." dedi.

Gözümün ucuyla ona bakarak "Hayır sadece birbirimizin tek arkadaşlarıyız." dedim alaycı bir ses tonuyla.

Salondaki yuvarlak yemek masasının üzerine elindeki paketleri koydu, paketleri yavaşça açıyordu ve bunu yaparken yüzündeki gülümsemeyi bir an olsun bırakmıyordu.

Ev adresimi ona bir ay önce ihtiyacı olursa diye vermiştim ve neredeyse bir aydır her gün evime geliyordu.

Amerikan mutfağıma gidip iki tane bardak alırken onun salondan sesini duyurmak için yüksek sesle konuşmasını dinledim.

"Çekimden çıktım, açtım bu yüzden sana gelip birlikte yemek istedim."

Ayaklarımı sürterek elimdeki bardaklar ile geri salona geldiğimde onun yüzüne tatlı bir ifade kondurduğunu ve bu yüzden yanaklarının tombullaştığını gördüm. Kafasını bir ritimle sağa sola yatırıp patates kızartmalarını daha rahat yiyebilelim diye kutusundan çıkarıyordu. Bu halleri yüzümde bir tebessüm oluşmasını sağlamıştı.

O hâlâ ayaktayken masanın sandalyesini çekip karşısına oturdum,"Düşündüğün için teşekkür ederim." dedim.

Sadece yüzüme bakıp gülümsemek ile yetindi, ardından o da oturdu, hamburgerleri yemeye başladık.

Hamburgerimi ortadan ikiye bölerken "Çekimlerin nasıl gidiyor?" diye sordum.

Mahcup bir şekilde gülümseyerek "Kilo aldığım için sürekli başka bir çekim yapıyorum. Zayıflamamı istiyorlar." dedi.

Bunu dedikten sonra hamburgerinden büyük bir ısırık aldı.

Kaşlarımı çatıp dudaklarımı büzdüm ve "Bence kilon gayet yerinde." dedim.

Patatesini ketçaba batırırken içini çekti,bu durumum çok sinirini bozduğunu hissedebiliyordum. Gayet normaldi, sürekli aynı şeyler ile uğraşmak herkesin sinirini bozabilirdi.

"Menajerim ve ajans zayıflamamı istiyor."

Bir süre onun yemek yiyişini izledim, yavaş yavaş çiğniyordu ve şu an bunları yediği için pişman hissettiğini anlayabiliyordum.

Aklımın bir köşesine bu durum ile ilgileneceğimi yazdığım zaman gülümsedim, yapacak bir iş çıkmıştı.

Yüzümdeki gülümsemenin büyüklüğünü Taehyung söyleyince ve içtiğim kolanın burnumdan gelmesini sağladığı zaman fark etmiştim.

"Niye gülümsüyorsun? Aklına yine Jungkook mu geldi?"

Öksürüklerimin arasında kaşlarımı kaldırıp "Jungkook ne alaka?" diye sinirle sordum.

Muzipce gülümseyerek ağzına iki tane patates kızartması attı.

"Hadi ama! Sevdiğin kişinin Jungkook olduğunu anlamamak aptallık olur. Sürekli onunla mesajlaşıyorsun."

Dudaklarımı büzdüm ve masanın üzerindeki parmaklarımla ritim tuttum. Ona aşık olduğumu bu kadar belli etmem ne kadar beceriksiz olduğumu gösteriyordu. Ne kadar yaşlı olursam olursam,ki bu durum sinirimi bozuyordu, hiçbir zaman Kiraz Çiçeği'me olan aşkımı gizleyememiştim. Aşk konusunda her zaman çok acemi olacağım kesindi.

Hemen kendimi toparlayıp kafamı hafifçe sağa yatırdım ve "Jungkook'un sağlığı için endişeleniyorum sadece,bu kadar basit." dedim düz bir ses tonuyla.

Gözlerini devirdi ve kafasını "Kesin öyledir." dercesine salladı.

Susup yemeğimi yemeye odaklanmıştım ki birden geğirdiği zaman bakışlarımı ona yönelttim, bardağındaki kolayı kafasına birden diktiği için geğirmiş olmalıydı.

Baygın gözlerle bakarak "Ne var? İlk defa mı geğiren insan görüyorsun?" diye alaycı bir ses tonuyla sordu.

Şaşkın bir şekilde gülümsedim, "Yemek yiyorum Taehyung. Hem ne bu tavırlar, gören de süper model değilsin sanar." dedim alayla.

Masanın üzerindeki peçeteyi alıp kibar bir şekilde dudaklarını sildi ve sonra "Sana bir sır vereyim,ben tuvalete de gidebiliyorum." dedi.

Elimle ağzımı kapatıp kafamı geriye atarak kahkaha attım,o bildiğim Taehyung'du işte, başka ne bekliyordum ki?

Bakışlarım ona kaydığı zaman hayranlık ile bana baktığını gördüğümde kaşlarımı çatıp "Ne bakıyorsun?" diye sordum merakla.

Omuzlarını silkti ve "Gülüşün insana mutluluk veriyor, çok güzel bir enerjin var." dedi.

Dudaklarım yukarıya doğru kıvrıldı,ah hadi ama utanmama bile engel olamıyordum!

Tam geri yemeğime odaklanacağım sırada dirseğini masaya koyup yanağını avucuna yaslayıp "Jungkook ile ne zaman tanışacağım?" diye sordu çocuksu bir sesle.

Bu sefer yalandan olduğunu belli etmeye çalışarak kahkaha attım,birden bire de gülüşümü kestikten sonra "Asla." dedim kendimden emin bir sesle.

"Asla,asla dememelisin Jimin-ssi."

Taehyung'un mutluluktan detone çıkan sesini duyunca gözlerimi devirdim. Gerçek olamayacak kadar takıntılı bir insandı.

Jungkook'un kontrolü olduğunu ağzımdan kaçırdığım için beni takip etmeye kalkışmıştı ama bilmediği bir şey vardı,ben bir melektim ve onun kalp atışlarını duyabiliyor, varlığını hissedebiliyordum.

Gitmesini söylesem bile bunu asla yapmayacağını,sırf bunun için çekimine gitmediğini söylemişti.

Sinirli bir şekilde gözümün ucuyla ona baktım, yanımda ellerini kahverengi deri ceketinin ceplerine sokmuş zıplayarak yürüyordu.

Elimde olmadan gülümsedim.

Evet ona şu an fena halde sinirliydim ama ona hiçbir zaman kızgın kalamıyordum.

Onun bu çocuksu ruhunu seviyordum,hep sevmiştim.

Hep içinde yaşardı duygularını ama benim yanımda olduğu zaman bırakırdı dertlerini bir kenara, sadece gülmeye odaklanırdı o an.

Bir keresinde daha o küçücük bir çocukken yediği yemek yüzünden zehirlenmişti ve beni yanında istemişti. Saraya gittiğimde yatakta uyuyordu ama sanki geldiğimi hissetmiş gibi anında gözlerini açıp "Jimin-ssi! Birlikte oyun oynayalım mı?" diye sormuştu kare gülümsemesiyle.

Zehirlenmesi basit bir şey değildi,onu öldürmek için kasten yapılmış bir kumpastı. Ne kadar hasta olursa olsun o gün kalkıp benimle oyun oynamıştı.

Hep böyleydi. Ne kadar üzgün olursa olsun ya da ne kadar kötü olursa olsun benim yanımda her zaman çocuklaşıyordu,bu huyunu özlemiştim.

Onu hep özlemiştim, bütün hayatım boyunca. Onun tam olarak neyini özlediğimi bilmeden bir nefretle birlikte onu özlemiştim.

Hastanenin geniş bahçesine girdiğimizde bankta tek başına oturan Jungkook'u gördüm, gerçi onu görmemin bir önemi yoktu.

Ritimsiz kalp atışlarını her yerde duyabiliyordum, onu hissedebiliyordum.

Yürümeyi kestiğim sırada Taehyung da anında durdu.

Jungkook yanında uyuyan bir tane kedinin kulaklarını kaşıyor ve oldukça düşünceli duruyordu.

Kahverengi gözleri çok uzakları görüyor gibiydi, kaşlarını çattığı için alnında kırışıklar oluşmuştu.

"Bu o mu?"

Taehyung'un bir fısıltıyla bana yönelttiği soruya karşılık sadece kafamı sallamak ile yetindim.

Taehyung derin bir nefes aldı ve "Çok masum duruyor, Tanrı ona bu hastalığı vererek ne kadar adaletsiz olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu." dedi.

Bakışlarımı Jungkook'tan çekip Taehyung'a baktım.

Ve bir anlığına onu gördüm.

Kiraz Çiçeği'mi solduran kişiyi.

Gözlerimi birkaç saniye yumup kendime gelmeye çalıştım,bu aptal zihnimin bana oynadığı bir oyundan ibaretti sadece.

O,Prens Kim Taehyung değildi. Model olan Kim Taehyung'du sadece. Benzerlikleri olduğu halde farklılıkları da vardı ve benim farklılıklarına odaklanamam gerekiyordu.

Ama içimdeki, Taehyung'a beslediğim nefret ağır basıyordu. Onu ne kadar seviyor olmam ya da özlüyor olmam önemli değildi. Yaşadığım acı her şeyi silip süpürüyordu.

Zihnim onun boğazına yapışmamı söylüyor,Kiraz Çiçeği'me acımadığı gibi ona acımamam gerektiğini söylüyordu.

Yap şunu diyordu.

Boğazına yapış ve tek bir hamlede boynunu kır diyordu,onun birbirlerinden farklı göz kapaklarının tamamen kapanmasını sağla,nefesini kes ve kalp atışlarını durdur diyordu.

Öldür onu diyordu.

Tıpkı onun Jeongguk'u öldürdüğü gibi sen de onu öldür, diyordu.

Taehyung gülümseyerek yüzünü bana döndüğünde hemen bakışlarımı geri Jungkook'a çevirdim, Jungkook oturduğu yerden bana bakıp gülümsüyordu. Anlaşılan Jungkook bana baktığı için Taehyung da bana bakmıştı.

Jungkook'un gülüşünü gördüğümde sakinleşmiştim. Güldüğü zaman gözlerinin kenarında oluşan kırışıklar, hafif dişlek olan iki ön dişi ve beni gördüğü zaman hızlanan kalp atışları zihnimi susturmayı başarıyordu.

İçimde hâlâ bir şekilde hayata tutunmaya çalışan iyi tarafımı seviyordu o benim, gerçi eminim ki kötü tarafımı da seviyordu. O beni her şekilde seviyordu ve bu yetiyordu bana. Durmamı,intikam uğruna yanlış şeyler yapmamı engelliyordu.

Komiktir ki,Tanrı bile bana engel olamazken Jungkook bana engel oluyordu.

Jungkook'a olan aşkım durduruyordu beni.

Jungkook,ona baktığımı görünce hemen banktan kalktı ve hızlı adımlar atarak bize yaklaştı.

Ellerini arkasında birleştirerek daha geniş gülümsedi ve "Hyung." dedi güzel sesiyle.

Dudaklarını emerek Taehyung'a merakla baktı, Taehyung'u yeni fark etmiş duruyordu. Gülmeden edemedim, yanımda süper model Kim Taehyung duruyordu ama Jungkook bana bakıyordu.

İlk beni görüyordu, sadece beni.

Taehyung da Jungkook'a merakla bakmaya başladığında anlamadığım bir gerginlikle onları izledim.

İlk konuşan Jungkook oldu, saygısını göstermek için biraz eğild. "Ah merhaba,siz şu model olmalısınız. Babam sizin büyük bir hayranınız."

Son cümleyi sanki önemli bir sır verirmiş gibi fısıldayarak söylediği zaman Taehyung kıkırdadı.

Elini cebinden çıkarttı ve Jungkook'a büyük bir hevesle uzattı, Jungkook bir süre eline baktıktan sonra gülümsedi ve onun elini sıkıca tuttu.

Onlar el ele tutuştuğu zaman göğsüm titredi,ruhum buradan uzaklaşmak istediğini söylüyordu bana. Gözlerim bileklerinde takılı kaldı.

Bir zamanlar birbirine bağlı olan kırmızı ipler şimdi siyah renkteydi. Birbirlerine bağlı değillerdi,çürümüşlerdi. Kader bağlarının sözleşmesi yoktu artık, onların ortak bir kaderi olamayacaktı bundan sonra.

Biri diğerini öldürmüştü,bu bir intihardı.

Aralarındaki güveni mahvetmek bir intihardı.

İhanet etmek bir intihardı.

Peki o zaman niye birbirlerinin ellerini tutuyorlardı şu an?

Neden yan yanalardı,neden yeniden karşılaşmışlardı? Neden birbirlerine gülümsüyorlardı?

Biri diğerini öldürdüğü halde nasıl hâlâ ruhları birbirlerini sevebiliyordu?

Nasıl hâlâ seviyorlardı birbirlerini?

Bendim sebebi,ikisinin de kaderi olduğum sürece onlar bir şekilde karşılaşmaya devam edeceklerdi.

Benim yüzümden.

"Jimin?"

Taehyung'un koluma yavaşça dokunması ile düşüncelerimden sıyrıldım. Gözlerimin dolduğunu ve boğazımın bir yumru ile sıkıştığını daha yeni fark etmiştim.

Ruhumun bedenimden kurtulmak için göğsüme baskı yaptığını yeni fark etmiştim.

Jungkook'un endişeyle bana baktığını bildiğim için hemen gülümsedim. Sesimin titremeyeceğinden emin olduktan sonra "Taehyung yakın arkadaşım,seninle tanışmak istedi." dedim.

Jungkook ağzını açtı ve anladığını göstererek kafasını salladı.

"Kim Taehyung?"

Arkamdan gelen heyecanlı sesi duyunca arkamı döndüm ve Jungkook'un babasını ağzı açık bir şekilde Taehyung'a bakarken gördüğümde engel olamadığım bir gülüş kaçmıştı dudaklarımdan.

"Sizin büyük destekçinizim!"

Taehyung ona göz kapakları titreyerek bakıyordu, gülümsedi ve önünde minnettar olduğunu gösterecek şekilde eğildi.

Boynunu utançla içine çekerek"Teşekkür ederim efendim,beni çok onurlandırdınız." dedi.

Hiç beklemediğim bir anda Jungkook'un babası yumruğunu havaya kaldırınca kaşlarımı çattım ve Jungkook'a döndüm ama Jungkook babasını gülerek izliyordu.

"Şimdiye kadar çok şey başardınız! Fighting!"

Yanımda gözyaşlarına hakim olmaya çalışan Taehyung'un kalp atışları kulaklarıma doluyordu. Yanakları kalp atışlarının hızlandığını gösterecek şekilde kızarmıştı. Bir süre tereddüt ettikten sonra "Acaba size sarılabilir miyim efendim?" diye sordu.

Dudaklarımı birbirine bastırıp güldüm,az önce farklılıklarına odaklanmak istesem bile... Benzerlikleri o kadar çoktu ki... Taehyung her zaman küçük bir sevgi kırıntısı karşısında mutlu olurdu,sen ona sevgi verirsen o sana dünyaları verirdi. Kendini verirdi sana.

Taehyung dolu gözleriyle ona bakarken Jungkook'un babası başta şaşırmıştı. Anlam veremeyerek Taehyung'un yüzünü inceliyordu ama ardından yüzüne babacan bir gülümseme kondurup kollarını her iki yanına doğru açtı,Taehyung küçük bir çocuk gibi adamın kollarının arasına girip ona sıkıca sarıldı.

Onun iyi hissettiğini biliyordum.

Tanımadığı bir adamın kollarında kendini güvenli hissetmesini anlayabiliyordum çünkü insanları tanımadığımız zamanlar onlar daha güven verici oluyordu.

Taehyung için tanımadığı insanlar her zaman daha güven verici olmuştu, tanıdıkları daha çok zarar vermişti çünkü ona.

Yüzyıllar sonra benimle ilk tanışmasında,bir kaldırımın üzerinde otururken bana hissettiklerini anlattığından belliydi bu.

İkisi sarılmalarını bitirdikten sonra koyu bir sohbete dalarak yanımızdan ayrıldılar ve az önce Jungkook'un oturduğu banka oturdular. Bizden uzaklaştıklarından farkında değillerdi sanırım.

İç çekip gülümsedikten sonra Jungkook'a baktım ve onun bedenime doğru boş gözlerle baktığını gördüm. Ne olduğunu sormama fırsat vermeden kendisi açıklamıştı.

"Ben de seni arkadaşlarım ile tanıştırmak isterdim ama hastanede o kadar kalıyorum ki artık eskisi gibi yakın değiliz."

Kulak memesine dokunup gülümsedi,mor saçlarının dibinden doğal saç rengi olan siyah rengin geldiğini gördüm.

Mahcup hissediyordu, sanki arkadaşsız kalması onun suçuymuş gibi. Utanmıştı,alt dudağını dişliyordu ve yüzüme bile bakamıyordu.

Bir süre onun utangaç yüzünü inceledikten sonra dudaklarımda bir gülümseme oluştu, ardından yüzümü onun eğik yüzüne doğru biraz yaklaştırıp gözlerinin içine baktım,"Bence ben sana yeterim." dedim.

Gözlerini hemen yüzüme çevirdi, havaya kalkmış kaşları ile şaşkınlıkla bana bakmaya başladı.

Gözlerinin içi parıldamaya başlamıştı, tıpkı eskisi gibi.

Bir insanın bakışları size nasıl iyi gelebilir, nasıl o bakışlar bütün içinizi görüyormuş gibi hissedebilirsiniz ki? Bunun asla bir açıklaması,elde tutulur bir yanı olamaz.

Ne kadar iyi yalan söylerseniz söyleyin sizi çok seven bir insana asla yalan söyleyemezsiniz.

Çünkü o sizin her bir bakışınızın anlamını bilir.

Ve o şu an en içimi görmeyi amaçlıyordu,bir şeyler arıyordu. O kişinin ben olup olmadığımı sorguluyordu, onu gerçekten sevebilecek kişinin ben olup olmadığımı anlamaya çalışıyordu. Kaç kişiye böyle bakmıştı acaba ve kaç kişi onun bakışlarını çözememişti?

Kaç kişi hayal kırıklığına uğratmıştı onu?

Kalp atışları zamanla hızlanmaya başladığında ona bir şey olmasından endişelendiğim için konuyu değiştirmek istedim. O hâlâ bana merakla bakarken "Kontrol sonuçların ne zaman çıkar?" diye sordum ince bir ses ile.

Derin bir nefes alıp omuzlarını silkti,"Birkaç güne çıkar." dedi.

Tam başka konu ararken Taehyung zıplayarak yanımıza geldiği için bütün dikkatim dağıldı. Yüzünde memnun bir gülümseme vardı.

Ellerini önünde birleştirerek yüksek sesle "Çekime gitmem gerekiyor! Tanıştığımıza memnun oldum Jungkook!" dedi.

Jungkook dişlerini göstererek gülümsediği sırada Taehyung telefonunu çıkarıp Jungkook'a uzattı.

"Telefon numaranı alabilir miyim? Arada Jimin'in arkasından konuşuruz."

Kaşlarımı çatarak anında bakışlarımı Taehyung'a yönelttiğim sırada onun kıkırdayarak bana baktığını fark ettim,omzu ile bana yavaşça vurdu. Jungkook gözlerini kırpıştırarak bir süre ona baktıktan sonra kahkaha atıp telefonu alıp titreyen elleri ile numarasını yazdı, telefonu geri Taehyung'a verdi. Taehyung Jungkook'a "Hey, ben Tae!" diye mesaj attığında gözlerimi devirerek güldüm.

Telefonu arka cebine koyarken bana dönüp kafasını yana yatırdı ve "Sen burada mı kalacaksın?" diye sordu.

Olumlu anlamda kafamı salladım, kafasını aşağıya doğru indirdi ve topuğu ile arkasına döndü. Bizden uzaklaşırken arkasından "Yemeğini aksatma!" diye bağırdığımda sadece başparmağını onaylar şekilde havaya kaldırmak ile yetindi.

"Uzun zamandır arkadaş gibi duruyorsunuz."

Jungkook'un sesini duyduğumda ona döndüm ve Taehyung'un arkasından gülümseyerek baktığını gördüm,burukça gülümseyerek "Aslında tanışalı sadece birkaç ay oluyor." dedim

Kaşlarını havaya kaldırarak "Nasıl hemen bu kadar yakın oldunuz?" diye sordu.

Bakışlarımı yine Taehyung'a çevirdiğim sırada onun tedirgin bir şekilde taksi beklediğini gördüm.

Titrek bir nefes alırken "Birbirimizin arkadaşlığına ihtiyacımız vardı." dedim.

Yeniden birlikte olmaya ihtiyacımız vardı.

Saat gece yarısını çoktan geçmişken ıslık çalarak şu anda kapalı olan bir restorana doğru ilerledim,yapmam gereken küçük ama çok önemli bir işim vardı.

Restorana yaklaştıkça yüzümdeki gülümseme daha çok büyüyordu.

Işıklarının çoğu kapalı olan restoranın önüne geldiğim zaman kapının üzerinde asılı olan "Kapalıyız." yazısını umursamadan kapıyı itip içeri girdim, kapının üstündeki küçük zil kulaklarımda bir çınlama yaratmıştı.

Masaları silen çelimsiz bir garson kafasını kaldırıp baygın gözleri ile bana bakma gereği bile duymadan düz bir sesle "Kapalıyız." dedi.

Kapıyı ardımdan kapattıktan sonra arka cebimden cüzdanımı çıkarıp içinden onun günlük bahşişini bile geçmediğine emin olduğum miktarda bir para çıkarıp sildiği masanın üzerine koydum. Paraya bir süre baktıktan sonra alıp önlüğünün cebine koydu, önümde eğildikten sonra restoranın arka tarafına gittiğini tahmin ettiğim bir kapıdan içeri girdi.

Restoranın içinde olduğunu bildiğim kişiyi gözümle ararken onun duvar kenarındaki bir masada tek başına oturup yemek yediğini gördüm. Dudaklarımı yaladım, ceketimin yakalarını düzeltip ardından da kollarımı sıvadım. Masaya doğru büyük adımlar atıp karşısındaki sandalyeyi kenara çekip oturdum.

Kafasını kaldırıp yargılayıcı ve rahatsız olmuş bir şekilde beni süzdü sonra kafasını eğip yemeğini yemeye devam etti.

Dirseklerimi masaya dayayıp "Bu saatte bu kadar yemek sağlık mı? Kilo almaktan korkmuyor musun?" diye sordum.

Elindeki kızarmış tavuğu tabağına bırakıp sandalyesinde geriye yaslandı, göbeği patlayacak gibi duruyordu.

"Bu seni ne ilgilendirir?"

Dudaklarımı büzdüm "Sadece merak." dedim.

Eline bir sosisli ekmek alıp yarısını ısırdı, sosislinin sosu şişmiş göbeğine damlıyordu ama o umursamadan bilmiş bir ses tonu ile "Bir erkek olduğum için ve ünlü olmadığım için kilomu düşünmek zorunda değilim." dedi.

Bir süre gözlerinin içine baktıktan sonra kafamı yavaşça salladım, ayağa kalktım ve ellerimi arkamda birleştirdim. Onun yanı başına doğru yavaşça ilerlerken ona "Bir erkeksin ve ünlü değilsin diye bu kadar rahatsın yani. Kadın olsaydın ya da ünlü olsaydın ne fark ederdi?" diye bir soru yönelttim.

Ağzının kenarına bulaşmış olan cheddar sosunu başparmağı ile sildi ve önemsiz bir şeyden bahsediyormuş gibi konuşmaya başladı.

"Kadınlar zayıf olmak zorunda yoksa güzelliklerini kaybederler. Ünlüler ise para kazanmak istiyorlarsa aç kalmalılar."

Kaşlarımı kaldırarak gülümsedim, orta parmağımdaki yüzükle oynamaya başladım,ona iyice yaklaştım. O bana bakarken masaya eğilip büyük boy hamburgeri aldım. Hamburgeri bir süre elimde tutup onu inceledim,o ise ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

Yüzüne bakıp gülümsedikten sonra siyah kıvırcık, yağlı saçlarına parmaklarımı geçirip kafasını geriye ittim, açıkta kalan ağzına elimdeki hamburgeri tıktım ve iyice ileriye doğru ittim, geri zekalı az kalsın boğuluyordu.

Elimden kurtulmaya çalışırken birden bire onu bıraktım,hamburgeri hızlıca ağzından çıkarıp kırmızı yüzü ile bana baktı.

"Ne yapıyorsun orospu çocuğu!?"

Kesinlikle kendisi kaşılanıyordu,ben de kaşıyacaktım.Boynumu kütlettikten sonra sandalyesinin en ucunda oturmuş benden uzakta durmaya çalışan bedenine iyice eğilip boynunu kavradım, ittirip kafasını masaya yapıştırdım.

Elime kızarmış peynir aldım,elimde çevirirken "Menajeri olduğun Kim Taehyung ile iş ilişkini bitireceksin." dedim düz bir sesle.

Yüzü masa ile neredeyse bütünleştiği için ağzını açtığı an ağzındaki salyalar masaya dökülüyordu.

Konuşmakta zorlanarak "Sözleşmemiz bile bitmedi!" diye bağırdı.

Elimdeki kızarmış peyniri ağzına hızlıca soktum ve "Fikrini sormadım." dedim.

Bir avuç patates kızartması aldıktan sonra "Taehyung ile ilişkini kesmeden önce de onun ajansını değiştirip düzgün bir ajansa yerleşmesini sağlayacaksın." dedim,sesim emir verir gibi çıkmıştı. Zaten emir veriyordum.

Kafasını masadan uzaklaştırmaya çalışırken "Orospu çocuğu bıraksana beni!" dedi.

Gözlerimi kapattım ve dişlerimi sıkarak kafasını daha çok masaya yapıştırdım. Saç diblerini iyice kavrıyordum, avucumun içinde kalan kafasına baskı uyguluyordum. Kendimi çok zor tutuyordum,ona bir melek olarak değil de bir insan olarak şiddet uygulamak için kendimle savaşıyordum. Ama her şekilde,bir insan olarak da ona dokunsam bile pek bir şey değişmiyordu. Çok güçlüydüm, elimde olan bir şey değildi.

Bu yüzden uyguladığım baskıdan dolayı masa kırıldı ve adam yere yüzüstü bir şekilde yığıldı.

Az önce restoranın arka tarafına doğru giden garson korkuyla geri geldiğinde yan gözle ona baktım,bir süre yerdeki adama ve bana sırasıyla baktıktan sonra zorlukla yutkundu. En sonunda saygıyla eğilip hiçbir şey demeden arka tarafa yeniden gitti, doğru olanı yapmıştı. Bu güzel ellerimle bir tane daha pis bir insana dokunmak istemezdim,onlar için değmezdi.

Yere düşen adam inlemeleri arasında yerden kalkmak için bir hamle yaptığı sırada sağ ayağımı sırtına koyup bastırdım. Baskım sonucunda sırtından çıkan kırılma sesini umursamadım, birkaç kemiği kırılmış olmalıydı. Abartmaya gerek yoktu.

Elimde hâlâ tuttuğum patates kızartmaları ile biraz eğilip yüzüne yaklaştım.

"Bir daha birisinin kilosuna bir şey dersen,"

Suratına bir patates kızartması fırlattım.

"birisinin annesine orospu dersen,insanlara zorbalık yaparsan,"

En sonunda elimdeki bütün kızartmaları yüzüne fırlattıktan sonra cümlemi tamamladım.

"fikrimi öyle bir belirtirim ki parasızlıktan fare boku yersin."

Sırtına biraz daha bastırdıktan sonra ayağımı çektim, yüzüne daha çok eğilip kıpkırmızı olmuş haline bakıp gülümsedim.

"Bu yaşananları Taehyung'a ya da bir başkasına söylersen, ağzına bu sefer sadece yemek sokmakla kalmam ve başka şeyler sokarım."

Korkmuş bir şekilde gözlerini büyütüp anında kafasını hızlıca olumlu anlamda salladı. Dudaklarımı büzüp kafasına aferin dermişçesine vurduktan sonra bedenimi dikleştirdim. Ceketimin yakasını düzeltip restoranın kapısına doğru ilerlerken "Yemeğini güzelce ye" diye seslendim.

Eğlenmiştim,uzun zamandır sevdiğim insanlar için bir şey yapmıyordum ve bu... Ah bu hissi özlemiştim!

Merhaba 🤍

Bu bölüm bir değişikti değil mi? Çok boş bir bölüm gibi geldi gözüme... Evet üç parçaya böldüm ama yine de pek içime sinmedi.

Ama umarım siz sıkılmamışsınızdır.

Okuduğunuz için teşekkür ederim <3

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

140K 4.1K 20
Bangtan'ın en büyüğü Kim Seokjin'e adanmış one-shot kitabıdır. (Sadece BOTTOM JIN.) Yalnızca Seokjin'in içinde bulunduğu Bangtan shipleri barındırır...
8.5K 1K 31
orijinal hikaye ao3'te @jinggukpd tarafından yazılmıştır. Kim Seokjin'in hayatındaki en acı tecrübe, uzun zamandır birlikte olduğu erkek arkadaşını...
340K 43K 41
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️
99K 6K 17
Karnı burnunda olan Taehyung sonunda ruh eşi için alfa kocasından kaçar ### Bölümler düzenlenip yeniden paylaşılmaya başlanmıştır ###