BEYAZ LEKE

بواسطة asliaarslan

32.2M 1.9M 7.2M

Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk a... المزيد

1. MAHKUMİYET
2. SUÇ KRALI
3. SİYAH ELDİVENLER
4. İLK TEMAS
5. SEVGİLİ MÜVEKKİLİM
6. GÖKYÜZÜ, GÜNEŞ ve HAYALLER
7. İKİ DAKİKA ON YEDİ SANİYE
8. RÜYALAR ALEMİ ve GERÇEK DÜNYA
9. DÜŞEN MASKELER
10. MAHKEME
11. SAVAŞ ÇANLARI
12. HER GÖZYAŞI BİR YANGIN
13. SAVAŞA RAĞMEN
14. ZAAFLAR ve TERCİHLER
15. SON İKİ DİLEK
16. ZEHİRLİ URGAN
17. DÖNÜM NOKTASI
18. KAR KRALİÇESİ ve ATEŞ KRALI
19. YİRMİ DOKUZUNCU KİŞİ
20. ON OCAK MİLADI
21. FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK
22. FIRTINA
23. FEDA
24. KURUCU ve LİDER
25. KAYIPLAR
26. SAÇ TELİNDEN URGAN
27. SUÇ KRALI ve KRALİÇESİ
28. TUTKUNUN NOTALARI
29. DENİZ KIZI
30. AYNANIN İKİ YÜZÜ
31. ON ALTI SAAT YİRMİ DOKUZ DAKİKA
32. YÜZÜK
33. HAYAL SAVAŞÇILARI
34. ONURLU BİR ADAMIN KIZI
35. DAVET
36. ZAMANA KARŞI
37. SÖZLER ve YEMİNLER
38. AYNADAKİ YANSIMALAR

BEYAZ LEKE

2.3M 67.2K 130K
بواسطة asliaarslan




Yeni dünyama hoş geldiniz, içeride uzun zamandır sizi bekliyordum.

Bu kitapta geçen kişiler ve kurumlar tamamen hayal ürünü olup her ayrıntısıyla kurgudan ibarettir.


BEYAZ LEKE

Özgürlük.

Özgürlük, kendi kalbini bir başkasının ellerine verdiğinde mahkumiyete dönüşürdü ve gerçek ölüm o zaman gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçelerle nefes almaya devam edebilirdi ama kalbi bir başkasının elindeyken sadece o kişi için nefes almak isterdi.

Acı, bir başkasına güvenip verdiğin kalp parçalanmaya başladığında hissedilirdi ve gerçek ölüm o zaman gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçelerden kurtulmak için ellerini kesebilirdi ama acıyı susturmak için kan akması yetmezdi.

Nefret, kalbini o bir başkasının elinden alamadığında ortaya çıkardı ve gerçek ölüm o zaman gerçekleşirdi çünkü insan, bileklerindeki kelepçeleri bile sevmeyi öğrenebilirdi ama bile bile kendini mahkum ettiğin insanın kalbini mahvetmesine göz yumamazdı.

İhanet ise o bir başkasının kalbini paramparça etmesiydi ve ölmezsen, ihanet intikama dönüşürdü; en tehlikesi buydu çünkü bütün duygular tek bir parçaydı ama ihanet, binlerce duyguyu içinde barındırırdı.

Eftalya Atalar bütün duyguları içinde barındıran o kadındı.

Güçlü değildi, güçsüz de. Savaşçı değildi ama savaş meydanından da kaçmazdı. Saatlerce ağlamazdı ama ağladığında da gizlenmeye çalışmazdı. İnsanlardan nefret etmezdi ama onlara ihtiyaç da duymazdı. Ölmek istemezdi ama yaşamak için de bir çabası olmazdı. Kahkahalarla gülmezdi ama gülmeyi de severdi. Renkli kıyafetler giymezdi ama çiçekli elbiseler almayı severdi. Çikolatalara aşık değildi ama yarın ölecek korkusuyla koca bir pastayı yiyebilirdi. Hassas değildi ama kalbi kırıldığında ayakta durmakta bile zorlanırdı. Yalancı değildi ama gerektiğinde kendisini bile yalanlarına inandırabilirdi. Korkak değildi ama geceleri yalnız uyuyamadığında bir tek babasına sarılmak isterdi. Mutlu bir çocukluk geçirmemişti ama çocukluğuna da küs değildi. Annesi onun saçlarını hiç okşamamıştı ama kendi saçlarını sevmeyi kendine öğretmişti.

Kendisine aşık değildi ama boynuna bir urgan bağlayıp kendini asacak kadar da kendinden nefret etmezdi.

Ve...

Hayatı boyunca hiç aşık olmamıştı ama aşık olursa bir başkasının boynundaki idam ipini kendi boynuna geçirebilecek kadar gözü kararabilirdi.

Eftalya Atalar aslında her ikisiydi ama günün birinde bir tarafı tercih edecekti.

Yuvarlak masanın etrafında insanların kahkahaları birbirine karışıyordu, Eftalya oturduğu yerde sırtını sandalyeye yaslamış elindeki şampanyasından küçük yudumlar içiyordu. Deliler gibi sarhoş olmayı sevmezdi çünkü kontrolünü kaybederdi, kontrolünü kaybederse onu alt ederlerdi.

Bir ödül töreniydi, henüz çok genç olan Eftalya kariyerinin zirvesine doğru ilerliyor, şimdiden avukatlık konusunda nam salmaya devam ediyordu. Hükümetin ve gelecekte krallığa dönüşecek o örgütün ileri gelen milletvekillerinden birisini büyük bir davadan kurtarmıştı. Kurtardığı davada milletvekili tamamen suçluydu fakat bunu başarmıştı.

Bu gece Eftalya'ya ödül verilecekti, tam yedi dakika sonra ilk ödülünü alacaktı fakat onun gözleri çaprazında oturan masadaki adamdaydı. Sekiz parça et, üç yudum su, karşısındaki kadına kaba davranışlar, etrafa dikkat edişler, arkasındaki dört koruma.

"Kıskanmıyorum desem yalan olur," dedi hemen yan tarafında oturan Kerem Karaman. Eftalya'dan dokuz yaş daha büyüktü ve iyi bir savcıydı, iyi bir savcının yanında fazlasıyla kurnaz, bir o kadar da sinsiydi. Özellikle krallıkla oldukça içli dışlıydı, gerçek bir sevgi içindeydi. Eftalya'yı tanıdığından beri ise gözü sadece onun üzerindeydi. "Bu kadar genç yaşta ödül kazanmak çok kolay değil, seni gerçekten tebrik ederim. Herkes sana minnettar. Büyük bir lekeyi temizledin."

Bir eli Eftalya'nın sandalyesinin arkasındaydı, Eftalya ise bunun farkında olsa bile aldırış etmedi ve gülümseyerek ona karşılık verdi. İşi konusunda iyi olan bu adam, kadınlara yaklaşım konusunda oldukça kötüydü. Daha önce evlenip boşanmış, şiddete uğrayan kadın Kerem'e dava bile açamamıştı. Şimdi gözü sadece Eftalya'nın üzerindeydi. Başarı, hırs, güzellik, hepsi Kerem Karaman için çok önemliydi.

Eftalya karşısında ayakta duran, çocukluğundan beri beraber büyüdüğü ve zamanla korumasına dönüşen Sinan'ın yeşil gözleri Kerem Karaman'ın sandalyesine attığı elindeydi. Çocuklukları beraber geçmiş, zamanla aileleri dolasıyla ast üst ilişkisini öğrenmişlerdi. Eftalya deliler gibi ders çalışırken, Sinan askeri lisede okumuştu. Zamanla o askeri liseden atılmış, Eftalya'nın babasının isteğiyle onun korumasına dönüşmüştü.

Bu işi severek yapıyordu çünkü Eftalya'ya hayatında kimseye değer vermediği kadar çok değer veriyordu, öyle ki Sinan'ın tek ailesi Atalar ailesi olmuştu.

"Harika bir dava kazandı," dedi Turgay Polat. Başarılı ve krallığa yakın bir hakimdi, sadece onların emirlerine göre hareket ediyor, hukuka aykırı olan bütün davaları bile krallık istediği için onaylıyordu. "Bize harika bir milletvekili kazandırdı. Dışarıda Eftalya'ya karşı büyük bir nefret olsa bile bizim taraf ona fazlasıyla minnettar."

Minnettarlardı, teklif edilen paraların, hediyelerin ve yanında gelen üstü kapalı tehditlerin anlamları büyüktü.

"Evet," dedi Simge ve Eftalya soyadını hatırlayamadı. O da avukattı. "Senin de baban milletvekiliydi, değil mi Eftalya?" Kadın elindeki şampanya bardağından yudumlarken sesinde derin bir kinaye vardı çünkü Eftalya'nın babası, karşıt görüşte bir milletvekiliydi ve yargılama sürecindeydi. Krallığa karşıydı, buraya adım atamazdı, kızıyla yan yana gelmesi bile tartışmalara konu olurdu.

Dakikalardır dağınık olan algısı, babasının adını duyunca toparlandı ve kadına doğru dönüp baktı. Sinan'ın omuzları gerildi, başını sakinleştirmek istermiş gibi sağa doğru indirdi. "Evet," dedi Eftalya sakin bir sesle çünkü sinirlenmemişti artık alışmıştı. "Milletvekili." Masada sessizlik oluştu, herkes babasının yargılama sürecinde olduğunu biliyordu. "Milletvekiliydi. İşine son verdiler." Eftalya boğazını temizledi. "Ve bunu hak etti."

Eftalya babasına karşı gelen ve krallığın yanında duran o asi avukattı.

Ve elbette bu diğerlerine göre öyleydi.

Kerem Karaman konuyu dağıtıp "İlk ödülümü aldığımda heyecandan ölecek gibiydim," dedi. "Fakat Eftalya nasıl da rahat. Bu yaşta bu profesyonellik hayran olunası."

Çünkü o ödül Eftalya'nın umurunda değildi, hiçbir ödül umurunda değildi. O an, umurunda olan tek olay çapraz masada oturan adamdı. Her hareketini izliyor, bir yandan saati kontrol ediyor ardından sahnedeki adamın sesine kulak vermeye çalışıyordu.

"Mahkeme salonunda da çok asildi," dedi adını hatırlamadığı erkek avukat. "Çıktıktan sonra karşıt görüştekilerin yüzünü ve küfürlerini duydunuz mu? Hepsi Eftalya'nın canını almak istiyor." Avukat etinden bir parça kopardı. "Tek koruma sana nasıl yetiyor Eftalya? Biz güçlendikçe karşıt birlikler çoğaldı, canın tehlikede."

Sinan kasıldı. Kerem Karaman ise "Halledeceğiz," dedi sanki üzerine vazifeymiş gibi. "Baroyla konuşacağım."

Umurumda değil bütün bunlar diye haykırmak istiyordu fakat gülümseyerek karşılık vermekten başka hiçbir tepki gerçekleştirmedi. İnsanlar onun soğuk duruşuna alışmıştı hatta sanıyorlardı ki, Eftalya hiçbir zaman neşeli bir kadın değildi.

Eftalya aslında eskiden çok neşeliydi. Gözleri tekrardan Sinan'a kaydı.

Son beş dakika. Tik tak.

Bir kez onaylar gibi başını salladı, Sinan da karşılık verdi ve köşedeki garsona başıyla işaret verdi.

Dört dakika elli iki saniye. Garson elindeki tepsiyle yürümeye başladı, Eftalya'nın arkasından yürüdü ardından çaprazdaki o adama doğru ilerledi. Kerem Karaman, Eftalya'nın omzunu sıvazladı, Eftalya rahatsız oldu, Sinan daha fazla gerildi, garson yürümeye devam etti.

Dört dakika otuz beş saniye. Garson çaprazdaki adamın yanından yürürken ayağı takıldı, elindeki tepsi adamın kucağına düştü ve ortama camın parçalanma sesi doldu. Kerem Karaman, Eftalya'nın omzundan sıçrayarak elini çekti, Eftalya derin bir nefes aldı, çaprazdaki adam küfür ederek ayağa kalkıp garsonu omzundan itekledi. Beyaz gömleğindeki şarabı ilk önce beyaz mendille temizlemeye çalıştı sonra garsonu daha sert bir şekilde iteklediğinde o garson yere düştü, tuvalete ilerlerken korumalardan bir tanesi garsonu kolundan tutup diğer tarafa götürdü. Sinan, sağlam bir dayak yiyeceğini söylemişti, sadece bu kadar demişti ama daha fazlası olmaması için Eftalya içten dualar etmeye başlamıştı.

Sinan ve Eftalya bakıştı.

Dört dakika on saniye. O anda Eftalya'nın telefonu titredi ve Kerem'in gözleri telefona kayarken Eftalya saklayarak eline aldı, yine o mesajlardan biriyle karşılaştı.

BİLİNMEYEN NUMARA:

Sevgili avukat, şimdi olanlar, gelecekte bizi yan yana getirmek için bir gösteri. Öyle değil mi? Sabırsızlıkla o günü bekliyorum.

Numarayı tanımıyordu, arandığında sadece meşgul çalıyordu ve sorgulandığında bilgisayar uygulaması olduğunu söylüyorlardı. Babası yargılandığından beri durmadan bu kişiden mesajlar gelmeye devam ediyordu, Eftalya avukat olduğu için tehdit edilmeye bazı noktalarda alışmıştı fakat bu kişiden aldığı mesajlar can sıkıcı bir boyuta erişmişti. Omzunda bir nefes gibiydi ama emindi, takip edilmiyordu.

Takip edilse bilirdi, eğer takip eden bir hayalet değilse.

Başını kaldırıp Sinan'a baktı, Sinan onaylar gibi başını salladı ve Eftalya telefonu küçük çantasına koyup ayağa kalktı. Ona daha fazla bu mesajlardan bahsetmemesi gerektiğini biliyordu çünkü kendisi kadar onun da canını sıkıyordu.

"Sanırım heyecanı hissediyorum," diye mırıldandı üzerindeki siyah dar elbiseyi düzeltirken. "Yüzümü yıkasam iyi olacak."

"Ne?" dedi masanın köşesindeki adını hatırlamadığı adam. Krallığa yakın başka bir isimdi. "Sadece birkaç dakika sonra ödülünü alacaksın."

"Hemen geleceğim," dedi Eftalya, elini boynuna dolarken. "Midem bulanmaya başladı, sandığınız kadar sakin birisi değilim sadece göstermemek konusunda profesyonelim. Ödülü almadan önce bayılıp kalsam daha büyük bir rezillik olur, eminim."

"Sandığımızdan çok daha iyisin," dedi Kerem. Sinan gözlerini devirdi, Eftalya ise gözlerini devirmemek için kocaman açıp gülümsedi. "Merak etme, eğer gelemeyecek olursan bir süre bekletiriz."

"Hiç gerek yok," dedi Eftalya. Üç dakika otuz bir saniye kalmıştı. "Beni alkışlarken umarım avuç içleriniz parçalanır, tek istediğim bu." Hepsi kahkaha attı, oynadığı rol takdire şayandı. Sinan bile neredeyse inanacaktı ama göz göze geldiklerinde direkt bu düşünceden vazgeçti.

Eftalya sadece iyi bir oyuncuydu, satrançtaki rakip değildi, satranç tahtasını inşa edecek kişi bugün oydu.

Sırtını masaya verip hızlı adımlarla tuvaletlerin olduğu yere doğru yürümeye başladı, çantasındaki telefonu titredi ve diğer masalardaki gözlerin ona doğru döndüğünü gördü. Hepsi kendi arasında babasına karşı gelen avukatın nasıl da krallığı koruduğunu konuşuyordu, bazıları ise ondan nefret ediyordu. Kerem Karaman'la aynı masada oturmak zordu, Kerem Karaman'ın göz bebeği olmak da öyle. Bütün yeni avukatların olmak istediği noktaydı.

Restoranın tuvaletinin önüne geldiğinde kapıdaki güvenlik Eftalya'ya baktı. Sadece hukuk bürosundan ve krallığa yakın olanların katıldığı bu davette tuvaletlerin olduğu yere Sinan'ın girmesi yasaktı; aslında ne kadar korunaklı görünse de bir o kadar korunaksızdı çünkü birisi, bir başkasının kafasına bir namlu yaslayıp kurşunla beynini dağıtabilirdi.

Aynı görüşte olduğunu söylemek, aynı fikirleri daima paylaşacakları anlamına gelmezdi; burada güven devreye girerdi.

"Eftalya hanım," dedi güvenlik Sinan'a bakarak. "Sizi içeriye tek almamız gerek, korumanızın girmesi yasak."

Elbette biliyordu, her zaman bilirdi. "Sadece kapıda durmasını istiyorum," dedi Eftalya gülümseyerek. "Kazandığım o davadan sonra kimseye güvenim kalmadı."

İki dakika kırk üç saniye.

"Tabii ki," dedi güvenlik kapıdan çekilirken. Çantasını aramadı, burada krallığa yakın olan kimsenin çantası aranmazdı, Eftalya bunu başarmak için çok çabalamıştı.

Telefonu bir kez daha titredi, tuvaletlerden içeriye girdi ve kadınlar kapısını geçip erkekler tarafına doğru yürüdü. Ayağındaki topuklu ayakkabının çıkardığı ses boş koridorda hafif bir ses çıkarıyordu, buradaki herkes birbirine güveniyormuş gibi görünse de aslında güvenmiyorlardı.

Koridorun boşluğu bile bunu simgeliyordu.

Eli kapının koluna gitti, derin bir nefes aldı, telefonu bir kez daha titredi sonra arkasına baktı. Kapıdaki güvenliğin yerde sürüklenen ayaklarını gördü, bakışları solda kalan pencere boşluğuna kaydı. Bütün plan istedikleri gibi ilerleyecekti.

Başını sallayıp kapıyı açtı.

İlk önce karşısına çıkan aynalardı, sonra üç kabin ve köşede elindeki mendille gömleğini silmeye çalışan o hakim.

O da bugün ödül alacaktı, babasının yargılanmasına neden olduğu için. Ve yarın olan babasının duruşmasında herkese sürprizi olduğunu söylemişti. Bu sürpriz, Eftalya'nın babasının suçlu ilanıydı.

Hakim Ali kenarları kırışmış gözlerini kaldırıp aynadan Eftalya'ya göz göze geldi sonra kaşlarını çattı. "Ben mi yanlış tuvaleti kullandım?" diye sordu sonra biraz daha dikkatli baktığında onun kim olduğunu anladı. "Ah," dedi kaşlarını kaldırarak. "Eftalya Atalar, Adnan Atalar'ın kızı. Sonunda tanışabilecek miyiz?"

Onu nasıl da küçük bir piyon gibi görüyordu, o an gözlerinden bunu anlamıştı. Bütün aşağılayıcılığıyla, o suçlu insanları hapishaneden kurtulmalarıyla, babasının ipini çekmesiyle, hayatlarını karartmalarıyla. Üzerine giydiği pahalı takımları, orta yaşına yakışmayan o gözlükleri, kibirden seğiren ağzı.

Eftalya kapıya sırtını dayayıp kapadı sonra sol eliyle kilidi yavaşça çevirdi, tık sesinin ardından Hakim Ali'nin elindeki mendil duraksadı ve bu kez, omzunun üzerinden Eftalya'ya baktı.

Artık aynadan gördüğü kişiyle, arkasına dönüp baktığı kişi birbirinden farklıydı.

Aslında neler olacağı açıktı, o an bunu ikisi de biliyordu ama hakimin bilmediği tek şey, Eftalya'nın ilk cinayetini babası uğruna şu an bir tuvalet köşesinde olacağıydı. Soğukkanlı duruşunun altında nefesini tutmuştu, elleri buz kesmişti ve bacaklarını hissetmiyordu.

Özgürlük bazen ölümdü, bu birinin ölümüyle başka birinin hayatı demekti.

"Sen," dedi Hakim Ali.

Sinan'ın dediklerini hatırladı Eftalya. Sadece birkaç saniyen olacak demişti, silahı çıkarıp kilidi açıp tetiği çekmen iki saniye ama birini öldürmen hayatına mal olacak. Bununla yaşayabileceksen göze al, Eftalya. Bunu istiyorsan göze al çünkü bir kurşunu ıskalarsan, hayatını da ıskalarsın.

Daha önce kimseyi öldürmemişti, babasının silahlarıyla boş kutulara kurşun sıkmak dışında hiçbir şey yapmamıştı. Öyle ki kutular bile bazen onun canını yakardı.

Ya öldüremezsem demişti, Sinan'a ciddiyetle.

O halde soğuk namluyu adamın alnına daya, Eftalya, çok kan akar, miden bulanır ama ıskalamazsın.

Hakim Ali bağırmak için ağzını açtığı anda Eftalya çantasından küçük silahını çıkardı, kilidini açtı ve tek bir adımla onun karşısına geçip namluyu adamın alnına yasladı. Mendil yere düştü, sırtı betona yaslandı, Eftalya'nın eli bile titremedi fakat kalbi korkuyla atıyordu.

Son iki dakika yirmi saniye.

Siyah giy demişti, Sinan. Kanı gizlersin ve tetiği çekerken yüzünü kapat. Kan ellerde daha çabuk temizlenir Eftalya fakat yüzde zor geçer. Sonra da gülümsemişti. Hem senin yüzüne kan da yakışmaz, ödül alacaksın hemen sonrasında. Bırakalım kan benim yüzüme yakışmaya devam etsin.

İnsan ödül almadan hemen önce birini öldürmemeli diye dalga geçmişti Eftalya. Sessizlik oluşmuştu çünkü o an biliyordu, bu hayatının en büyük dönüm noktası olacaktı.

"Beni öldürdükten sonra yaşayabileceğini mi sanıyorsun?" diye mırıldandı Hakim. Son cümlesiydi.

Eftalya derin bir nefes verdi. Ya yapamazsam demişti Sinan'a.

Yapamazsan namluyu döndür ve kendi kalbine sık demişti Sinan ciddiyetle. Çünkü krallık seni daha acılı ve işkencelerle öldürür Eftalya. Ellerini keserler, sesini ve nefesini.

Evet, Eftalya kendisine aşık değildi ama ölümü de tercih edecek kadar bu hayattan nefret etmiyordu.

İşaret parmağı tetiğin üzerini okşadı. "Babam öldükten sonra sen yaşayabileceğimi mi sanıyorsun?" diye sordu sonra elinin tersiyle yüzünü kapatıp sol tarafa baktı ve tetiğe baskı uyguladı. "Özgürlük için her şeyi yaparım."

Susturucudan gelen o ince ses. Koluna çarpan ıslaklık, kesilen nefes ve birkaç saniye sonra etrafı saran kan kokusu. Eli o an titremeye başladı, bakışları tuvaletin duvarında dolaşırken çenesinde de ıslaklık hissetti.

Sonra ne yapacağız, Sinan, diye sormuştu.

Ben halledeceğim demişti, Sinan. Sen ise çıkıp gülümseyerek ödülünü alacak ve krallığın alkışlanmasına neden olacaksın.

Bakışları yavaşça karşısına doğru döndü ve kendi yüzünü gördü, aynadaki yansımasını. Çenesinde kan vardı, göğüs kafesinde, göğüs kafesindeki o doğumundan kalan beyaz lekenin üzerinde ve omuzlarında.

Ayna kan içindeydi, betonda cansız parçalar vardı ve aşağıya doğru baktığında topuklu ayakkabılarının ucuna dokunan kanı gördü. Yerde gözleri ve ağzı açık yatan cansız adamı, parçalanan kafasını.

Birkaç saniyeden fazla bakma, demişti Sinan. Yoksa kusarsın. Ben ilk seferde çok kusmuştum, Eftalya.

Kusmaktan nasıl kurtuldun Sinan, diye sormuştu Eftalya.

Sinan yine gülmüştü. Hala kusuyorum, Eftalya ama kan kokusuna zamanla alıştım, kusturan kan kokusu değil, birini öldürmenin ağırlığı çünkü can almak çok basit ama o aldığın canla yaşamak çok zor.

Son iki dakika iki saniye kalmıştı fakat on sekiz saniye. Bir canın yok oluşu sadece on sekiz saniye sürmüştü; Eftalya'nın aldığı bu can ise bütün hayatını değiştirecekti.

Midesi bulandı, titreyen elleri lavabonun kenarlarına tutundu ve gözleri aynadaki kişiye yeniden döndü. Güç birini öldürmek ve dövüşmek değildi; güç bunlarla yaşamaya devam etmekti.

Güç özgürlük için çabalamaktı.

Hızlı bir şekilde elleri suyu açtı, çınlayan kulaklarını suyun sesi doldurdu sonra dışarıdan gelen kendisinden önceki ödül alan kişinin ismini işitti. Eftalya'ya sıra geliyordu. Gülümsemesi gerekiyordu, sakin yürümesi gerekiyordu, omuzları dik durması gerekiyordu, nefes almayı unutmaması gerekiyordu.

Ellerini bol su ve sabunla yıkadı, sonra omuzlarına su dokundurdu, peçeteyle sildi. Göğüs kafesini temizledi. Tuvaletin içindeki kan kokusu daha da arttı, en son bu kadar kan kokusu aldığında kardeşi vurulmuştu, yanında yerde kanlar içinde yatıyordu ve o kardeşinin kan havuzunda dakikalarca uzanmıştı.

Şimdi bu kana sebep olan sadece kendisiydi.

Peçeteyle çenesini sildi.

Son bir dakika yirmi saniye.

Yüzüne hafifçe su çarptı ve ellerini bir kez daha sabunladı ardından ayakkabılarına bulaşan kanları da temizledi. Yürürken arkasında kanlı adımlarını bırakmasına gerek yoktu.

Bir daha cansız bedene bakamadı değil, bakmadı çünkü bakarsa devam edemeyeceğini biliyordu.

Başarabilir miyim, Sinan diye sormuştu, Eftalya.

Bilmiyorum demişti, Sinan dürüstçe. Tek bildiğim her şey bu ölümden sonra başlayacak Eftalya. Hayatın değişecek, sen değişeceksin. Ruhun değişecek, bakışların bile değişecek.

Bahsettiklerini şimdi anlıyordu çünkü aynadaki kadın artık aynı bakmıyordu. Siyah uzun saçları dağınıktı, ela gözleri siyaha dönüşmüştü çünkü göz bebekleri korkudan büyümüştü, kalın dudakları susuzluktan kurumuştu, burnunun ucu ağlamaktan kırmızıydı.

Göğüs kafesinin üzerindeki o beyaz leke, annesinin dile getirdiği o beyaz oyuk bile sanki haline acıyıp kızarmıştı.

Suyu kapattı, çenesini kaldırdı, gözlerini kıstı. Önüne gelen saçlarını geriye atarken ağladığını o an fark etti. Elleriyle yanaklarını sildi, kan kokuyordu. Elleri kan kokamazdı ama kokuyordu.

Sanki tuvaletteki kan kokusu, üzerine sinmişti. Herkes bu kokuyla onu tanıyacaktı.

Son kırk saniye.

İsmi anons edilmeden önce kazandığı davadan söz ediliyordu, krallığa yaptığı iyilikten, daima onların yanında olduğundan ve bu hayatı krallığın kurtaracağından. Bunlar da umurunda değildi, krallığı kurtarmak ya da kurtarmamak; tek umurunda olan kişi babasıydı.

Sırtını aynaya döndü, büyük bir nefes aldı ve kan lekelerine dikkat ederek kapıya doğru birkaç adım attı. Kilidi çevirdi, elleri artık titremiyordu.

Kapıyı açtığında sesler daha yakındaydı. Son otuz saniye kalmıştı.

Koridordan yürürken ileride ona bakan Sinan'la göz göze geldi, güvenliği halletmiş onu bekliyordu. Birbirlerine bakarken iki duygu oradaydı.

Ölümün getirdiği zafer ve ölümün getirdiği acı.

Eftalya Sinan'ın yanından geçerken bir kez başını salladı, Sinan karşılık verdi; onun çıktığı yerden içeriye girdiğinde yürümeye devam etti.

Eli çantasının içine gittiğinde birkaç masa ona bakmaya başladı. Kan kokusunu mu alıyorlardı? Hayır almıyorlardı, hepsinin yüzünde zafer gülümsemesi vardı. Takdir ediyorlardı.

Son yirmi beş saniye.

Telefonun ekranından o mesajı gördü.

BİLİNMEYEN NUMARA:

Aramıza hoş geldin, sevgili avukat. Bu sana son mesajım. Bazen camdaki yansımayla, aynadaki yansıma birbirinden farklıdır.

Seni gelecekte bekliyor olacağım.

Özgürlük için ve istersen özgürlüğümüz için.

Son on beş saniye.

Adımları ilerken gelen mesaj soluk borusuna sanki bir bıçak saplanmasına neden olmuştu.

"Ödülünü almak için Eftalya Atalar'ı sahneye davet ediyorum!" Az önce oturduğu masanın önünden geçerken gerçekten iş arkadaşlarının avuçlarını kanatana kadar alkışladığını gördü, bütün salon onu takdir ediyordu.

Birkaç dakika önce birisini öldürmesini alkışlamıyorlardı fakat Eftalya bu alkışları ona varsayıyordu.

Sahneye yaklaştı ve basamağa doğru adım attığında birisi omzuna dokundu. Bakışları arkasına döndüğünde bir adamla karşılaştı, buradaki herkesten daha farklı, daha gizli, daha soğuk ve daha sıcak bir adam.

Bir mendil uzattı, beyaz bir mendil. "Kolunuz," dedi adam sert ve kısık bir sesle. "Kolunuzu silin, kan bulaşmış, ödülünüze de bulaşmasın zaten yeterince kanlı bir ödül."

Eftalya'nın dudakları aralandı, her şey birkaç saniyede olmuştu ve gözleri eline tutuşturulan mendile kaydığında köşesinde iki harf gördü.

"BL"

...

Beni 2016 senesinden beri takip edenler eğer buradaysa bu kurguma yabancı olmayacaklardır çünkü AskFm hesabında birkaç paragrafla bahsetmiştim. O kurgu 2019 senesinde köklendi, 2020 senesinde detaylandı ve 2021 senesinde Ocak ayında yazılmaya başlandı.

Geçmişi severim çünkü kazandırdıkları gelecekten daha fazla. Benim yazdığım bütün kurgularım şimdinin değil, geçmişteki Aslı'nın hediyesi.

Yeni yolumuzda umarım benimle olur, bu maceraya benimle beraber atılırsınız. Çok heyecanlı ve mutluyum, desteğinize de minnettarım. Unutmadan söyleyeyim, bu kitap yazarını da delirtecek.

Kitap hakkındaki duyurulara benim instagram hesabım olan asliarslaan'dan ya da beyazlekeofficial hesabından ulaşabilirsiniz.

Ellerim daima ama daima ellerinizde.

Özgürlüğe.

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

3M 151K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
4.9K 277 20
Tanrı diyor ki aranızda dolaşan katiller var... Sizlere ip ucu verdim, işte onlar! Gözlerinden akan zehri saklayamayanlar ve saklayamadıkları için gö...
1.5M 112K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
32.2M 1.9M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...