Kılıç havayı keserek aşağı indi, kılıcın 1 metre etrafındaki hava kıskaca alınmış gibi kılıç ile hareket etti ve kılıcın gittiği yönü baskı altına aldı. Kılıcın ucu bir kayayı işaret etti ve kılıç etrafındaki hava kıskacı ile birlikte kayaya vurdu.
Kaya kılıç tarafından vurulduğunda iki parçaya bölündü ve hemen ardından kılıcın etrafına yoğunlaşmış hava tarafından da vuruldu.
-Thonnkk
Kaya parçaları hava tarafından vurulduktan sonra toprağa daha da girdiler ve üst tarafları balyoz ile vurulmuş gibi ezildi. Birkaç saniye sonra ise iki kaya parçası da erozyona uğramış gibi ufak parçalar halinde dağıldı.
“Ejder Döven Kılıç Vuruşunu hala kusursuzca kullanabiliyorum. 5-6 yıl boyunca bu yeteneği kullanmadığım halde eskisi gibi yeteneği yönetmeyi başarabiliyorum. Önceki günlerde muhafızın saldırından kaçınırken kullandığım Uzay Delen Ardışık Adımlar yeteneğim ve muhafızın kılıcını çatlatan Yenilmez Dünya Yumruğu yeteneğim de kusursuzdu.
Hah hah hah. Sadece yetişim seviyem düşüş yaşadı, Kozmik Fırın yardımıyla eskisinden hızlı gelişeceğim. Sıradan bir tavşan olmak yerine ölümsüz bir kaplumbağa olmak daha iyidir. Tavşan bir süre ilerler ve ömrünün sonuna geldiğinde duraksar ama ölümsüz kaplumbağa yavaş adımlarla ilerliyor olsa da sağlam ve güçlü adımlarla ilerlediği için tavşanı kısa sürede geçecek. Şimdi yetişim mantığını kavradım. Önemli olan hızla yükselmek değildir. Önemli olan bulunduğu yüksekliği korumak ve sağlam adımlarla bir üste tırmanmaktır.”
Orkun gelişiminden memnundu. Geçmişte odağını sadece yetişim yapmaya kullansaydı gerçekten oldukça güçlü biri olurdu ancak güç bir yetişimcinin asıl dayanağı olamazdı.
Talihli karşılaşmalar, zorlu mücadeleler ve yaşanan yenilgiler bir yetişimcinin asıl dayanağını oluşturan esaslardı.
Önceden sadece güce sahipti ama şimdi güç hariç diğer 3 esasa sahipti. O esaslar sayesinde gücü de elde edeceğini fark etmişti.
“Ölümsüzlük yolunda ilerlemek… ölümsüzlük? Hahh? Artık oluşturduğum yetenekleri daha da güçlendireceğimi hissediyorum.”Orkun kendi kendine mırıldandı. Ne demek istediği açık değildi ancak zihninde tam tersi bir durum vardı. İzleyeceği yol pürüzlerde uzak, kusurlardan arınmıştı.
“Hey Lord!” kızgın bir ses kulağının dibinden gelince Orkun girdiği transtan uyandı.
“Aycan sessiz ol!” Kızgın sesin ardından başka bir ses yükseldi.
‘Haaa?’
Orkun şok içinde etrafını sarmış olan çocuklara baktı. En büyüğü kendi yaşlarında görünen çocukların en küçüğü 10 yaşlarındaydı.
“Hey sen ne diye mal mal bakıyorsun? Hiç insan görmedin mi?” Orkun’u girdiği transtan uyandıran ve kulağının dibinde bağıran kız yeniden bağırdı.
Orkun başını yana çevirdi ve kendisine bağıran kızı ve onu geriye doğru çekmeye çalışan diğer kızı gördü.
Çekilen kızı tanımıyordu ama çeken kız önceki gün hırsızlık yapan kızdan başkası değildi.
“Lordum özür dilerim. Aycan asillerden nefret ettiği için size bağırdı. Cezalandıracaksanız beni cezalandırın.” Hırsız kız bağıran, kızı uzaklaştırdıktan sonra Orkun’un önünde diz çöktü ve kendisini cezalandırmasını istedi.
Orkun mal mal hırsız kıza ve diğer çocuklara baktı. Onların neden burada oldukları hakkında hiçbir fikri yoktu ve yapacak yorum da bulamıyordu.
Orkun orada tek tanıdığı kişiye, hırsız kıza, baktı ve ne olduğunu anlamak istedi.
“Ne oluyor burada?”
“Lordum, geçen günlerde bana yardım ettiğiniz için size hizmet etmek istiyorum. Ayışığı Köşkünde hiçbir hizmetkar bulunmuyor, ben ve kardeşlerim sadece karnımızı doyurduğunuz takdirde size hizmet etmeye hazırız.”
“Hizmet? Sizler mi hizmet edeceksiniz?”
Orkun üzerlerinde yamalı elbiseler bulunan çocuklara baktı ve şaşkınlıkla sordu.
“E…evet Lordum. Köşkün her türlü işini sizin için yaparız. Yemek, temizlik hatta… hatta…” Hırsız kız Orkun’u ikna etmek için hızlıca konuştu ama konuşmasının sonuna geldiğinde sesi kesildi.
“Hatta hatta. Hatta ne?” Yüzünde alaycı bir gülümseme olan Orkun hırsız kızı alıcı gözle süzdü.
Boyu yaşıtlarına göre uzundu, dalgalı siyah saçları omzunda şelale gibi dökülüyordu. Biçimli kaşları, ela rengi parlak gözleri vardı. Yüzüne dikkatle bakıldığında kusursuz bir yapısı olduğu söylenebilirdi ancak ortalama bir güzellikten bir tık daha üstü olabilirdi.
Göğüsleri yaşından daha ileri derecede olgundu ve vücudu sahip olduğu kadınsı hatların mükemmel olduğunu belirtir derecede güzel görünüyordu.
“Hatta… hatta size istediğiniz hizmeti yapmayı razıyım, sadece kardeşlerimin burada güvenle kalmalarına izin vermeniz ve yemek vermeniz yeterli.” Hırsız kız etrafındaki yamalı elbiseler giymiş, açlıktan bir deri bir kemik haline dönmüş çocuklara baktıktan sonra önceki konuşmasının devamını getirdi.
Orkun derin bir nefes aldı. Kızın gözlerindeki çaresizliği ve verdiği kararı duyunca bir an kararsız kaldı. Birkaç saniye sonra son kararını söyledi.
“Pekala size 3 öğün yemek vereceğim ama asla emirlerime karşı gelmemeniz gerekiyor. O kız da dahil!” diyen Orkun ona bağıran Aycan adındaki kızı da işaret etti.
“Emredersiniz Lordum.” Hırsız kız başını eğdi ve Orkun’a cevap verdi.
“İsmin ne?” Orkun hırsız kıza sordu.
“Lordum ismim Petek.”
“Pekala, ilk olarak bize iyi bir yemek pişirmen gerekiyor. Yapacağın yemek burada kalıp kalamayacağınız hakkındaki düşüncelerimi değiştirmemi etkileyebilir.”
…
Orkun’un emrinin ardından Aycan adındaki kız ile birlikte mutfağa geçen Petek yemek pişirmeye başladı.
Orkun yakın zamanda bir aşçı almayı planladığı için mutfak yiyeceklerle tıka basa doluydu. Bu yiyeceklere bir sandık dolusu Altın Ruh Pirinci de dahildi.
Yaklaşık yarım saat geçtiğinde mutfaktan yayılan yemek kokuları tüm avluyu sarmıştı.
Avluda yeteneklerini çalışan Orkun burnuna Altın Ruh Pirincinin tanıdık kokusu geldiğinde şaşırdı.
‘Hımm? Altın Ruh Pirincini mi kullanmış? Aşçılık konusunda yetenekli olabilir.’
“Vay muhteşem kokuyor. Aycan abla yine güzel bir yemek yapıyor.” 10 yaşlarında görünen bir erkek çocuk sevinçle haykırdı.
‘Ha! Beni dövecek gibi görünen kız mı yemeği yapıyor? Onun gibi bir cadının böyle yetenekli olmasını beklemiyordum. Sanırsam onları almakla iyi bir tercih yapmışım.’
“Hıh! Tüm Hisar Şehrinde aşçılık konusunda Aycan Abla ile yarışacak kimse bulunamaz. Tabi ki de onun yemekleri muhteşem olacak.” 11 yaşlarında bir kız çocuğa ters ters bakarak konuştu.
Çocukların konuşmalarına kulak misafiri olan Orkun onları inceledi. Bu çocuklar köşkte çoğu işi yapamazlardı. Özellikle köşkün girişini koruyan muhafız olacak kimse yoktu. Petek adındaki hırsız kız ile Aycan adındaki cadı kız bile bunu yapamazdı.
Öncelikle onları birer yetişimci yapmak ve kısa sürede yetişimlerini arttırmak zorundaydı. Aycan adındaki kızın yemek yapmak için Altın Ruh Pirincini kullanması iyi olabilirdi.
Altın Ruh Pirinci bu çocukları yetişimci yapmak için en etkili ve basit yol olabilirdi. Pirincin içindeki yoğun ruhani enerji bu çocukları Ruh Lordu alemine kadar destekleyebilirdi.
Topladığı tonlarca Altın Ruh Pirinci, Büyülü Dünyadaki pirinç tarlasındaki pirinçlerin % 1 değil binde 1 i olamazdı. Ayrıca durmadan yeni pirinçler üretileceği için Altın Ruh Pirinci rezervi sınırsızdı.
Kızların mutfağa girmelerinin üzerinden bir 15 dakika daha geçtikten sonra Petek ve Aycan isimli kızlar ellerinde geniş tepsilerle dışarı çıktılar.
Avluda önceki yöneticinin yaptırdığı büyük bir taş masa vardı ve tepsilerdeki yemekler masaya yerleştirildi. Tüm çocuklar masadaki yerlerini alırken masanın başındaki sandalye Orkun’a kalmıştı.
Orkun sandalyeye oturduktan sonra önüne koyulmuş tabaklara baktı. Tabakların birinde canavar etli bir pilav bulunuyordu. Başka bir tabakta ilik çorbası bulunuyordu. Tabakların yanındaki kristal sürahinin içinde ise mor renkli Vahşi Üzüm Şırası bulunuyordu.
Yemekler dizilimine kadar mükemmel ayarlanmıştı. Orkun başını kaldırdı ve çocukların arasında oturan Aycan’a övgü dolu bakışlar gönderdi. Bu sırada çocukların yemeğe başlamak için onu beklediklerini gördü, daha doğrusu Petek tarafından zapt edilen çocuklar onun bir an önce yemeğe başlamasını bekliyorlardı.
“Yemeği yavaş yemelisiniz. Özellikle pilavı yerken azar azar yiyin.” diyen Orkun yemeğe başladı.
Orkun’un anlamsız uyarılarını dikkate almayan birkaç çocuk hemen etli pilava yumuldu ve birkaç saniye sonra tüm vücutları kıpkırmızı kesilirken acıyla haykırdılar.
“Yanıyorum.”
“İçimde bir sıcaklık var, tüm vücuduma yayılıyor.”
İlk önce birkaç çocuk acıyla haykırırken daha sonra hepsi haykırmaya başladı. Buna bağırmamak için dişlerini sıkan Aycan ve Petek de dahildi.
“Sakin olun! Yiyeceklerin hepsi ruhani enerji ile dolu, vücudunuz bolca ruhani enerji ile dolduğu için böyle oluyor. Herkes vücudunuza yayılan sıcaklık azalana kadar avluda koşmaya başlasın!” Orkun çocukların liderleri olan Petek ile Aycan’ın anlaması için kısa bir açıklama yaptıktan sonra koşmalarını emretti.
Orkun’un sözlerinin ardından ilk olarak acıyla haykıran çocuklardan en küçüğü avluda koşturmaya başladı. Koşarken çocuğun neşeli çığlıklar atmaya başlaması üzerine diğer çocuklar da koşmaya başladı.
Bu sırada köşkün önünden geçmekte olan bir insan duyduğu sesler üzerine açık kapıdan içeriyi süzdü.
Bu sırada yaklaşık 20 çocuğun neşeli çığlıklar atarak koşturduğunu görünce şaşkınlıkla başını salladı.
Bu çocuklara ne olmuştu?
Deli danalar gibi koşuşturuyorlardı!