Askeriye Sahuru || Texting

Par yorgunkirmizi

1.1M 69.1K 16.7K

0538*******: Merhaba asker bey 0538*******: İlk sahurunuzu çok eğlenceli geçiriyorsunuz askeriye olarak 0538*... Plus

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.6
2.7
2.8
Özür ve Açıklama

2.5

25.9K 1.9K 431
Par yorgunkirmizi

İyi pazarlar gönül bağlarım..

Bomba gibi bir bölüm bırakıyorum ona göre oy ve yorum yapmayı sakın ama sakın unutmayın.

Gözlerimi açmamla başıma saplanan şiddetli ağrı elimi başıma götürme isteğiyle doldurdu her bir yanımı.

Elim uyuşmuş olacak ki elimi hareket ettirmeme rağmen kımıldamadı.

"Gü- Güneş ne olur uyan." Sevde'nin hıçkırık sesleri beni kendime getirirken öylece kala kaldım. Etrafıma baktım.

Neredeyse zifiri karanlık.

"Sevde neredesin?"

"Arkanda."

Film şeridi gibi bir bir doluştu herşey aklıma.

Arabaya bindik. Ali Kaan göndermişti onları. Eve bırakacaklardı bizi ama en son aklımda kalan an Sevdeyle telefondan gelinlik modellerine bakmamızdı.

Sonrası yoktu. Onlar asker değildi. Kimdi bilmiyordum ama asker değillerdi.

"Ne oluyor Güneş?" Sesi titriyordu, korkudan sesi öyle titriyordu. Onun o ses tonu için ağlamak istedim.

"Korkma. Bende bilmiyorum ama korkma." İçim ürpersede sesim titremeden cevap verebilmiştim.

Kork demek istedim.

Bende bilmiyorum bu sefer hiçbir şeyi.

Kork Sevde kork demek istedim.

Ama tek yaptığım gözlerimi etrafta gezdirmek oldu.

Küçücük bir odadaydık, duvarlar bile simsiyahtı, kirliydi, pisti. İçimdeki korkunun nedeni ise arkamda ki kişiye verdiğim değerdi.

"Kimsiniz? KİMSİNİZ SİZ, NERDEYİZ BİZ?" Avazım çıktığı kadar bağırmaya başladığımda tahta olduğunu düşündüğüm kapı bir kaç tıkırtı ile bir anda açıldı.

"Ne oldu?" İçeri giren saçı sakalı birbirine girmiş, orta boylarda bir adamdı. Tükürürcesine ağzından çıkan kelimeler beni iyice delirtmek için yeterli bir sebepti.

Aynen Güneş kaçırılman delirmen için yeterli bir sebep değil zaten. Tek sorun tükürürcesine konuşması.

"Ne mi oldu? NE Mİ OLDU, SİZ BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUNUZ, NİYE KAÇIRDINIZ BİZİ, DERDİNİZ NE?"

Yanıma kadar sakin adımlarla gelirken bir anda iki kolunu iki yanımdan sandalyeye dayayıp yüzüme eğildi.

Pis nefesi ne zamandandır boş olduğunu bilmediğim midem için kusmaya yer hazırlamıştı ama nefesimi tutmam engel olmuş olacak ki korkusuzca baktım yüzüne.

"Susacaksın. Bağırmayacaksın. Anladın mı beni?"

Sözleri ile iyice delirdiğim için ucunu bucağını düşünmeden bir anda yüzüne tükürdüm.

Bir kaç saniye gözlerini kapatıp bekledi. Nefes aldı ve gözlerini açtı. Doğruluğunda gideceğini sanmam ise en büyük yanılgımdı.

Yüzüme çarpan eli sol yanağımı uyuştururken dudağımdaki sızlamadan daha büyük olarak boşluğa düşmüş gibi hissettim. Bir an bilincim gidecek sansamda başım yana doğru bir kaç saniye eğik kaldıktan sonra yavaş yavaş kaldırabildim başımı.

Acıdan dolan gözlerim ilk defa fiziksel bir şiddete maruz kaldığımdandı. Ben el bebek gül bebek büyümüştüm.

"Bana bak." Eli ile çenemi tutup kendine çevirirken tekrar büyük bir sinir ile konuşmaya başladı. "Bir kaç saate, bilemedin bir güne geberip gideceksiniz. En azından acı çektirmeyin kendinize uslu uslu durun."

Sona geldik galiba Sevde. Keşke sen gelmesen ama.

Arkasına bile bakmadan kapıyı çarpıp gitti. Sevde'nin elini zar zorda olsa tuttum anında.

Bu siyah odada ise ben ve Sevde kaldık. Birde Sevde'nin sessiz hıçkırıkları.

Ali Kaan Dülger.

Islak saçlarımı ellerim ile dağıtırken gri duvarlara bakıyordum.

Tek tip, tüm askeriyede aynı olan duvar rengi. Gri.

Ne siyah, ne beyaz.

Ne yas, ne saflık.

İkisi arasında sıkışmışlık.

Belki de bunu anlatmaya çalışmışlardı duvar rengini seçerken bile. Bilmiyordum.

Bildiğim tek şey kendi evimde odalar renk renk olacaktı. İçinde sarı saçlı mavi gözlü bir kadın dolaşacaktı.

Sonra belki ona benzeyen küçük çocuklar dolaşırdı.

"Lan dümbelek sen sahi Mecnun oldun lan."

Sarp'ın kafama geçirmesi ile susan düşüncelerim onu görmem ile yok oldu.
Biri varken içli içli düşünmek benim için kolay değildi.

Dediklerini umursamadan üzerimi gösterdim. "Nasıl olmuşum?" Gri bir eşofman altı ve beyaz bana biraz dar gelen bir t-shirt geçirmiştim üzerime. Güneş'in yanına gidip uyumaktı niyetim.

"Her zamanki gibi?" Soru sorarcasına bana bakması ile açıklama gereği duydum.

"Güneş'in yanına gideceğim." Bir kaç saniye bana tip tip baktıktan sonra hönkürerek gülmeye başladığı için yatağın üzerindeki havluyu ona bir kemer gibi savurdum.

"İyice ergen kızlar gibi kombin yapmaya başladın. Kafayı yiyeceğim şimdi. Koca yüzbaşı kombin mi yapıyor?"

"Çapulcu gibi mi gideyim kızın yanına it?" Bir anda ciddileşirken öylece durdu.

"Doğru. Gayet iyisin, hadi gidelim yüzbaşım." O bir adım atmışti ki çatılan kaşlarımla eş zamanlı olarak kolundan tutmam ile baskın düzenledim.

"Gidelim derken, sevgilimin evinde senin ne işin var?"

Biraz öylece durduktan sonra yutkunarak konuşmaya başladı.

"Yemek. Restorant kapalıydı meydandan geçtiğimizde. Yengem bana yemek yapar inşallah."

Ben senin derdini biliyorum it.

Yine de sesimi çıkarmadan yürümeye başladım o da peşimden gelirken bir yandan söyleniyordu.

"Anlamadığım ben niye izin günümü senin kız istemen için Urfa'ya giderek harcıyorum lan."

Konuşmadım.

Görevlerden sonra taşlaşmış gibi oluyordum.

Güneşin bu cana ışık vermesi gerekiyordu.

Güneşsizlik tutmuştu beni.

"Eve gidince Güneş ile beni rahat bırakmasaan Sevdeye senin için geldi derim."

Tek cümle de bir anda yükseldi.

"Irzına geçerim olum ne onun için gitmesi. Açım diyorum."

"Askeriyede de yemek çıkıyor. Bugün en sevdiğin yemek vardı hemde."

"Sana hesap mı vereceğim?" Uzatmadım. Kabullenemiyordu, o yüzden uzatmadım. Kaçamayacaktı zaten.

Araba yolculuğumuz da sessiz geçmişti.  Tek ses vardı. Radyodan geliyordu o da.

Ayrılıktan zor belleme ölümü, ölümü
Görmeyince sezilmiyor, Mihriban
Mihriban, Mihriban

"Yâr" deyince, kalem elden düşüyor
Gözlerim görmüyor, aklım şaşıyor
Şaşıyor

Tekrar çaldı, başa sardı. İçimdeki sıkıntı, dert geçmedi.

Ben Güneşe kavuşmuştum, neydi bu ruhumdaki sancı?

Sarpta sesini çıkarmıyordu. Sadece dinliyordu şarkıyı.

Defalarca dinledi.

Sonra araba durdu.

İkimizde konuşmadan indik. Hızlı adımlarla çıktım merdivenlerden, Güneşi görmeden rahat yoktu bana.

Zile ardı ardına bastım. Korkacaktı ama beni görünce geçerdi.

"Niye açmıyorlar?" Sarp arkamdan kısık sesle konuşunca kaldım.

Telefonlarımı da açmamıştı dün akşam.

"Bir boklar var."

"Sevdeyi aramıştım açmadı."

Kaşlarım iyice çatılırken hızla bir kaç adım geri çekilip paspasın altında olduğunu bildiğim anahtarı aldım.

Emindim.

Ama kabul etmek istemiyordum.

"Hayır, bu sefer olmaz Ali hayır."

Elimde anahtar kaldım. Bir adım gerekliydi gerçeğe kavuşmak için ben o adımı atamadım.

"Birinize, Ali birinize yine bu acıyı yaşatırlarsa taş üstünde taş bırakmam."
Yutkunamadım. Elimdeki anahtar titriyordu.

Can alırken bile titremezdi benim ellerim.

"Bana yaptılar, sana da yaparlarsa yaşatmam kimseyi. O zaman yapamadım, şimdi durmam." Yapardı, bilirdim. Ancak ona gerek kalmadan ben yapardım.

Bir anlık cesaretle kapıyı açıp belimdeki silahı elime alır almaz içeri daldım. Görmesemde Sarp'ın arkamda olduğunu biliyordum. Hep olurdu.

Odalara tek tek bakarken evin bomboş olduğunu gördüm. Güneş'in odasının önüne gelince sessizce durdum.

Belki uyuyorlardır Sevdeyle.

Belki yorgundur çok koşuşturduğu için.

Sessiz oldum yavaşça açtım kapıyı gülen bir yüz, içimde bir umutla.

Yoktu.

Bomboş bir odada çoktandır olmayışının kasveti vardı. Soğukluk heryeri kaplamıştı. Olsaydı bu odada varlığı adı gibi neşesiyle, gülen yüzü ile ısıtırdı her yeri.

Neredeydi gülen yüzü?

Yoktu.

Makyaj aynasına takıldı gözlerim. Dudaklarına ,gerek olmasa da, renk katması gereken ruj o aynada benim içimi karartacak cümlelere sebep olmuştu.

Bir kayıba daha merhaba diyin hilal :)

Pardon iki. Biriniz canı tekrardan yanacak gibi.

Sarpı içeri almak istemezdim ama içeri birden daldı ve aynayı benim gibi etrafı süzmeden direkt olarak okudu.

"Evveliyatınızı sikeyim sizin."  Sesini kim duydu bilmiyorum ama bina titremişti.

İki adım atıp aynayı paramparça ederken ben öylece kaldım. 

Gitti.

Ellerimden kayıp gitti.

"Sarp, gitti." Silah elimden düşerken herşey silindi aklımdan.

Tek bir ses yankılanmaya başladı.

Kara gözlüm diyordu.

Sonra bir görüntü belirdi.

Küçük parmak uçları telefon ekranında klavyeye değip bana mesaj atıyordu.

Hiç görmemiştim bu görüntüyü ama yinede zihnimde canlanmasına engel olamadım.

"Güneş gitti mi?"

Etrafa bakındım. Yatağın üzerinde katlanmış ona ait bit t-shirt vardı. Bir daha giyemeyecek miydi onu?

"Nasıl kıydılar lan? Ben bakmaya kıyamıyordum onlar nasıl kıydı?"

Yatağın yanına yere çömeldim. Elime aldım muhtemelen en son giydigi t-shirtü. Sıkınca elimde kayboldu. Ellerinide tutunca elimin içinde kaybolurdu.

Elinin sıcaklığını bir daha hissedemeyecektim.

Ağlamak istiyordum. Gözümden tek damla yaş akmayışına da küfür ettim.

Sarp koluma yapışıp beni ayağa kaldırdı. Pek zor olmamıştı, boş bir çuval gibiydim. İradem yoktu.

"Kalk lan." Ayağa kalktığım gibi yüzüme yumruk geçirdiği için üç adım sendeledim. "Ağlasana it. Ağla, gitmedi de. Kaybetme o siktiğimin umudunu. Çabala lan en azından."

Beni iteleye iteleye çıkışa götürürken boş elime silahı tutuşturdu.

Bir elimde onun kıyafeti, diğer elimde silahım vardı.

"Benim gibi olma. Ben Ela'nın cesedini bile bulamadım. Kalk git bul onu. Ölüsünü ya da dirisini."

Beni bir şekilde kapıya getirince gözüm mutfağa kaydı.

Her şey o an koptu.

Sarpı tuttuğum gibi duvara yapıştırdıktan sonra içimde patladı herşey.

"O kadar kolay mı lan? KOLAY MI, BEN NE DİYECEĞİM BU KIZIN AİLESİNE? BEN DAHA BİR HAFTA ÖNCE BU KIZIN BABASINA BU MASADA BANA EMANET KIZINIZ DEDİM. HERŞEYİ GEÇTİM BENİM BU İKİ OMZUM BU YÜKÜ NASIL KALDIRACAK LAN?"

Gözlerimden sonunda akan iki damla yaş ile Sarp bana öylece baktı. Sanki içinde oynadığı bir filmi sinema salonunda tekrardan izliyordu.

Nasıl dayandın Sarp demek istedim.

Sustum.

Ben Sarpa hep sustum bu konuda.

Korktum başıma gelir diye.

Korktuğum başıma geldi.

Ölümün sardığı sessizliğin içinde ikimizinde telefon sesi yayıldı.

O hızla bakarken ben yavaşça aldım elime.

Belki Güneşle ilgilidir diye.

"Karargah."

Benimki ise bilinmeyen bir numaraydı.

"Bilinmeyen."

İkimizde aynı anda açtık.

"Asker kırmızı ruju beğendin mi?"

"Sen mezar taşı beğenmeye başla demek isterdim ama senin mezarın bile olmayacak orospu çocuğu."

Amına koyduğum gülme sandığı bir ses çıkarınca devam etti.

"Bende sana beni aldattığın için ilişkimize şans vermek için aramıştım. Yapma ama böyle."

Bundan sonra her gece tek duam vardı.

Bu ecdadını lağama gömdüğümün  elime geçmesi.

"Ne diyorsun lan orospu evladı?"

"Bir saat Dülger. Bir saat içinde bu kocaman dünyanın içinde buldun buldun sevgilin ile baldızını. Bulamadım başın sağolsun."

Dıt. Dıt.Dıt.

Telefon hattan düşerken içimden Allah'a sayısız kez şükür ettim bir kaç saniyede.

"Güneşi bulmuşlar Ali Kaan. Yaşıyor." Daha çok sükür etmemi sağlayacak cümle Sarpın ağzından çıkarken içimde umut kavramı yeniden şekilleniyordu.

"Bir saat verdi Piç." İkimizde konuşmadık ama aynı anda başımızı sallarken içimden dua ede ede koşar adımlarla aşağı indim.

Arabayı Sarp kullanıyordu. Radyo yine çalmaya başladı Mihriban çaldı. Ancak tahammülüm yoktu. Anında kapattım.

Ölmeyecekti.

İzin verirsem bende kafama sıkardım.

Tarih ilk mutsuz son olarak bizi yazmazdı belki.

Son mutsuz son olarakta bizi yazmazdı.

Destansı bir aşk hikayesi olup dilden dile de düşmeyebilirdik.

Ama o benim gönül bağımdı.

Girêdana dilê min

Ona birşey olursa bende yaşayamazdım.

Aramızdaki bağ koparsa oksijensiz kalırdım.

Olmayacaktı.

Merhabaaa, sınavlarım çok şükür bitti. Hemen bölüm biriktiriyorum. Ben bu hafta içinde kitabı bitirip Güzeşteye başlarım ama yayınlamam sınırların geçilmesine bağlı aşk bahçemdeki yaz meyvelerimm

Eeee siz nasılsınız? Kitabı okuyacağım diye derslerinizi aksatmayın.

Veee gönül isterdiki size bu bölüm eğlenceli bir seyler yazayım ama her kitapta mutlu şeyler olmuyor.

İnstagramda Hilal Timi ile ilgili paylaştığım şeyleri gördünüz değil mi? BEN ÇOK YÜKSELDİM ÇÜNKÜ...

NEYSEEE UZATMIYORUM ÇOK FAZLA.

Kendinize dikkat edin.

Bölüm nasıldı?

Gelecek bölümler nasıl ilerleyecek sizce?

Sonu mutlu mu bitecek mutsuz mu?

Oy sınırı: 700

Yorum: 200

Öpüyorum bal yanaklarınızı ☀️🖤😽








Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

SARKAÇ Par Maral Atmaca

Fiction générale

1.6M 98.7K 7
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...
2.4M 105K 71
Bu imkansızdı işte ... "" Sözlüyüm ben ."" Dedi Havin . Cesur'un ise Havin'in bu tavrı hoşuna gitmişti. Her ne kadar ondan uzakta yaşamış olsa da Hav...
4M 251K 81
* Siz: Ay acaba lamalar uçsa nasıl olurdu? Siz: Düşünsene, kafana tıpkı martının sıçması gibi tükürüyorlar. Siz: Çok komik olmaz mıydı? ÜSĞĞDDĞSPDĞPF...
165K 15.4K 44
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız